Cerh Ve Ta’dîl Caizdir
Cerh ve ta’dîl, ilk nazarda, İslamın şiddetle
yasakladığı gıybet ve tecessüs’e benzemektedir. Bu sebeple, cerh ve ta’dîl
âlimlerini “insanları gıybet ediyorsunuz, günaha giriyorsunuz” şeklinde tenkîd
edenler bile çıkmıştır. Ancak, ulema, dinin yalandan korunması için girişilen bu
işe Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan örnek göstermiştir. Tedrîbu’r-Ravî’de
açıklandığı üzere, ta’dîl’in örneği, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)
hakkında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ifâde buyurdukları: “Abdullah
sâlih bir kişidir” sözüdür. Cerh’e örnek de Uyeyne İbnu Hısn (veya Mahreme
İbnu Nevfel) hakkında, huzura girmek üzere izin isteyince, Hz. Aişe (radıyallahu
anha)’ye, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın söylemiş oldukları “Kavminin
kötü kardeşi, kavminin kötü evlâdı” sözüdür.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın verdiği
bu örneği esas alan bir çok Sahâbî ve Tâbiîn ve Etbauttâbiîn (radıyallahu anhüm)
rical hakkında cerhedici söz sarfetmiştir. Bazı rivayetlerde gelmiş olan: “Raviler
hakkında (cerhedici) ilk söz sarfeden Şu’be’dir, onu Yahya İbnu Saîd el-Kattân,
onu da Ahmed ve İbnu Maîn takib etmiştir” açıklaması, bu işi sistematik olarak
ilk ele alanın Şu’be olduğunu gösterir.
Ebu Bekr İbnu Hallâd, Yahya İbnu Saîd’e:
“Hadislerini terkettiğin şu kimselerin seni Allah’a şikayet etmelerinden
korkmuyor musun?” der. Yahya: “Onların beni şikâyet etmelerini, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın hadisimden yalanı niye defetmedin?” diyerek şikayetçi olmasından
çok daha iyidir.” cevabını verir.
Ebu Turâb en-Nahşebî, Ahmed İbnu Hanbel’e:
“Ulemayı gıybet etme!” demiş, Ahmed (radıyallahu anh) da “Bak hele! Bizim
yaptığımız gıybet değildir, ümmetin hayrına bir iştir” cevabını vermiştir.
Sûfilerden biri de İbnu’l-Mübârek’e: “Sen
gıybete giriyorsun!” diye ihtar etmek isteyince: “Kes sesini! Biz bu adamları
açıklamasak, hakla batıl nasıl bilinecek?” diye çıkışır.
Ancak, İbun Dakîku’l-Îd’in de parmak bastığı
gibi, cerh ve ta’dilde ölçüyü kaçırma, hissiyata düşme ihtimali her an vâriddir.
Şöyle der: “Mü’minlerin şerefleri (a’râz), cehennem çukurlarından bir çukurdur,
ulemadan iki tâife (düşmek üzere) uçurumun kıyısında durmaktadır: Muhaddisler ve
hâkimler”.
Maalesef, imamlardan bir çoğu, bir kısım
sikaları bile, cerhi gerektirecek hiçbir sebep olmadan cerhetmekten
çekinmemişlerdir. Nesâî’nin Ahmed İbnu Sâlih el-Mısrî hakkındaki cerhi gibi.
Onu: “Gayr-ı sikadır, güvenilmez de!” diyerek cerhetmiştir. Halbuki Ahmed İbnu
Sâlih sika’dır, imam ve hâfız birisidir. Kendisiyle Buhârî ihticâc etmiş,
alimlerin ekserisi ta’dil etmiştir. Ebu Ya’la el-Halilî: “Huffâz, Nesâî’nin
sözünde haksız bir yüklenme olduğunda ittifak etmiştir, böylelerinin onun
hakkındaki sözü muteber bir cerh sayılmaz” der. İbnu Adiy de: “Nesâî’nin böyle
demesinin sebebi şudur” diyerek açıklar: “Nesâî onun meclisine katılmıştı,
kovdu. Bu hadise onu Ahmed İbnu Sâlih hakkında konuşmaya sevketti”. İbnu Salâh
da: “Kinli nazar kötülükleri ortaya çıkarır” diyerek meseleyi izâh etmiştir.
İbnu Dakîku’l-Îd’e göre, sika râvileri de
cerhetmeye sevkeden beş sebep vardır:
1-
Hissiyât ve garazdır. En kötüsü de budur. Müteahhirin arasında sıkça görülen bir
âfettir.
2-
Akîde ve inanç ayrılığı.
3-
Mutasavvife ve ehl-i ilmi’z-zâhir arasındaki ihtilâf.
4-
İlimlerin mertebeleri hususundaki cehâlet. Bu da çoklukla müteâhhirîn’de
görülmektedir. Zira eskilerin ilimleriyle meşgul olmaktalar. Bu ilimler arasında
hesap, hendese, tıb gibi hak olanlar olduğu gibi, tabiatla, uluhiyetle,
müneccimlikle ilgili bâtıl olanlar da var.
5-
Verâ yokluğu sebebiyle zanla amel etme…[1]