Nakıs Fiil
NÂKIS FİİL
Lâme’l-fiili (yani son harfi) illet harfi olan fiildir.
Son harfi vâvdan (و) kaynaklanan uzun elif ise nâkıs-i vâvî,
دَعَوَ |
den |
دَعَا |
dua etti, çağırdı |
Son harfi yâ (ي ) den kaynaklanan maksûre elif ise nâkıs-i yâî olur. Fiilde ي yazılmasına rağmen elif gibi çekerek okunur. Bu tip üstünden sonra gelen (ى) ler noktasız yazılır.
رَمَىَ |
den |
رَمَى |
attı |
Ecvef fiilin üç çeşit çekimi olmasına karşılık nâkıs fiilin mâzî ve muzârilerinin ayne’l-fiilindeki durumu itibariyle dört çeşit fiil vardır:
غَزَا يَغْزُو |
savaştı |
رَمَى يَرْمِي |
attı |
رَضِيَ يَرْضَى |
razı oldu |
سَعَى يَسْعَى |
çalıştı |
Şimdi sırayla, sabır ve dikkatle bunların çekimini işleyelim.
a)1. Babdan gelen Nâkıs-i vâvî
غَزَا يَغْزُو savaştı (Aslı birinci babdan غَزَوَ يَغْزُوُ)
Muzâri Çekimi |
Mâzî Çekimi |
يَغْزُو يَغْزُوَانِ يَغْزُونَ |
غَزَا غَزَواَ غَزَوْا |
تَغْزُو تَغْزُواَنِ يَغْزُونَ |
غَزَتْ غَزَتَا غَزَوْنَ |
|
|
تَغْزُو تَغْزُواَنِ تَغْزُونَ |
غَزَوْتَ غَزَوْتُماَ غَزَوْتُمْ |
تَغْزِينَ تَغْزُواَنِ تَغْزُونَ |
غَزَوْتِ غَزَوْتُماَ غَزَوْتُنَّ |
أَغْزُو نَغْزُو نَغْزُو |
غَزَوْتُ غَزَوْناَ غَزَوْناَ |
Görüldüğü gibi, nâkıs-i vâvî fiil, mâzi çekiminde; müfred gâibde (غَزَا) olarak gelmişken tesniye gâibde tesniye elifi kolay söylenebilmesi için fiilin aslı olan (غَزَوَ)’ye birleşmiş ve (غَزَواَ) olmuştur. Cemi gâibde vâvu’l-cemâa’ya (وا) bitişince (غَزَوُوا) olması gerekirken dile ağır geldiğinden, yanyana gelen iki sükûnun birisinden kurtulmak için şahsı gösteren vâvü’l-cemâa atılamayacağından fiilin illet harfi olan vâv düşürülmüş, vâv’dan önceki üstün harekeyle cemi vâvı bağlanıp (غَزَوْا) haline getirilmiştir. Müfred gâibi (غَزَا) olan fiilin müfred gâibesini yapmak için (تْ) eklenmesi yeterlidir. Fakat burada da “uzatmadan sonra cezm gelince uzatma düşer” kaidesi devreye girmiş ve fiil (غَزاَتْ) halinden aradaki elifin düşmesiyle (غَزَتْ) haline getirilmiştir. Fiil bu hale geldikten sonra müennes tesniyesini yapmak için elif koymak yeterli olmuştur (غَزَتَا). Gâibe cemi müennesde ise nûnu’n-nisve’ye (-ْنَ) bağlanırken illet harfi yine aslına dönmüş ve (غَزَوْنَ) olmuştur. Bundan sonrası ise diğer üçlü mâzî fiillerde olduğu gibidir (غَزَوْتَ غَزَوْتُماَ غَزَوْتُمْ ..). Bu fiile benzeyen bütün fiillerde aynı formül uygulanacağından kitabın burasına kadar gelip anlayan kimse için umutsuzluğa düşmek abestir. Bol tekrarla anlaşılmayacak konu yoktur.
Nâkıs-ı vâvî muzâri çekiminde tesniye gâiblerde fiil aslına dönmüş (يَغْزُوَانِ), cemi gâibte vâvu’l-cemâa’ya birleşince yukarıda bahsedilen kaideler gereği kendi illet harfini düşürüp (يَغْزُوُونَ) yerine (يَغْزُونَ) olmuştur. Gâibe cemi müenneste de aynı şekilde fiilin son harfine nûnu’n-nisve dil kolaylığı açısından cezmi atılıp (يَغْزُونَ) olarak gelmiştir. Müennes muhâtaba’da ayne’l-fiilin ötresi, kendisinden sonra gelen ve ses uyumu gereği esreli okunan harf sebebiyle (تَغْزُوِينَ) olarak telaffuzda ağırlık teşkil ettiği için düşürülmüştür. Bundan sonra harfi illetin esre harekesi, ayne’l-fiile aktarılarak (تَغْزِوِينَ) olmuştur. Bu defa yanyana gelen iki sükûnludan illetlisi düşürülmüş, böylece daha rahat kullanılan (تَغْزِينَ) şekli ortaya çıkmıştır.
b) 2. Babdan gelen Nâkıs-ı yâî
رَمَى يَرْمِيattı (aslı ikinci babdan (رَمَىَ يَرْمِيُ
Muzâri Çekimi |
Mâzî Çekimi |
يَرْمِي يَرْمِيَانِ يَرْمُونَ |
رَمَى رَمَيَا رَمَوْا |
تَرْمِى تَرْمِيَانِ يَرْمِيْنَ |
رَمَتْ رَمَتَا رَمَيْنَ |
تَرْمِى تَرْمِيَانِ تَرْمُونَ |
رَمَيْتَ رَمَيْتُماَ رَمَيْتُمْ |
تَرْمِينَ تَرْمِيَانِ تَرْمِيْنَ |
رَمَيْتِ رَمَيْتُماَ رَمَيْتُنَّ |
أَرْمِى نَرْمِي نَرْمِي |
رَمَيْتُ رَمَيْناَ رَمَيْناَ |
Görüldüğü gibi mâzî çekimde iki illet yanyana sakin halde (رَمَيُوا) olarak gelemeyeceği için gâib cemide nâkıs-i yâî düşmüş (رَمَوْا) olmuştur, müfred gâibede uzatmadan sonra cezim gelince (elif-i maksûre) düşmüş (رَمَتْ), tesniye gâibede buna yalnızca tesniye elifi eklenmiş (رَمَتَا), bunların dışında asıldaki yâ geri gelmiştir.
Nâkıs-i yâî muzâride vâvu’l-cemâaya bitişince fiilin illet harfi düşmüştür. Vâvu’l-cemâayla ses uyumunun sağlanması için de ayne’l-fiilin esresi ötreye çevrilmiştir. Böylece aslı olan (يَرْمِيُونَ) den (يَرْمُونَ) haline gelmiştir.
c) 4. Bâb’dan gelen Nâkıs-ı yâî
رَضِيَ يَرْضَىrazı oldu (Aslı dördüncü babdan رَضِيَ يَرْضَىُ)
Muzâri Çekimi |
Mâzî Çekimi |
يَرْضَى يَرْضَياَنِ يَرْضَوْنَ |
رَضِيَ رَضِياَ رَضُوا |
تَرْضَى تَرْضَيَانِ يَرْضَيْنَ |
رَضِيَتْ رَضِيَتَا رَضِيْنَ |
تَرْضَى تَرْضَيَانِ تَرْضَوْنَ |
رَضِيْتَ رَضِيْتُماَ رَضِيْتُمْ |
تَرْضَيْنَ تَرْضَيَانِ تَرْضَيْنَ |
رَضِيْتِ رَضِيْتُماَ رَضِيْتُنَّ |
أَرْضَى نَرْضَى نَرْضَى |
رَضِيْتُ رَضِيْناَ رَضِيْناَ |
Bu babdaki nâkıs-i yâî mâzî çekimde vâvu’l-cemâa’ya bitişirse fiilin illet harfi düşer. Ayne’l-fiilin esresi (aslındakiرَضِيُوا ) vâvu’l-cemâaya ses uyumu gereği ötreli bağlanır[1].
Nâkıs-i yâî, muzâri çekimde vâvu’l-cemâa’ya veya yâu’l-muhâtaba’ya bitişirse aynı şekilde fiilin illet harfi düşer[2].
d) 3. Bâb’dan gelen Nâkıs-ı yâî
سَعَى يَسْعَى çalıştı (aslı üçüncü babdan سَعَىَ يَسْعَىُ)
Muzâri Çekimi |
Mâzî Çekimi |
يَسْعَى يَسْعَياَنِ يَسْعَوْنَ |
سَعَى سَعَياَ سَعَوْا |
تَسْعَى تَسْعَياَنِ يَسْعَيْنَ |
سَعَتْ سَعَتاَ سَعَيْنَ |
تَسْعَى تَسْعَياَنِ تَسْعَوْنَ |
سَعَيْتَ سَعَيْتُماَ سَعَيْتُمْ |
تَسْعَيْنَ تَسْعَياَنِ تَسْعَيْنَ |
سَعَيْتِ سَعَيْتُماَ سَعَيْتُنَّ |
أَسْعَى نَسْعَى نَسْعَى |
سَعَيْتُ سَعَيْناَ سَعَيْناَ |
Görüldüğü gibi (سَعَى) (رَمَى) benzeri, (يَسْعَى) da (يَرْضَى) benzeri olarak çekilmiştir. Yukarıda çekimi yapılan (غَزَا) (رَمَى) ve (رَضِيَ) fiillerini ezberleyerek benzerlerinin çekimini bunlara göre yapmak da öğrenmenin bir başka yoludur.
Emr-i Hâzırları
Nâkıs-ı vâvî اُغْزُ يَغْزُو savaş
Nâkıs-ı vâvî emir çekimi |
|
اُغْزُ اُغْزُواَ اُغْزُوا |
Muhâtab |
اُغْزِي اُغْزُوَا اُغْزُونَ |
Muhâtaba |
Nâkıs-i yâî
اِرْضَ dan يَرْضَى |
razı ol |
اِرْمِ den يَرْمِي |
at | |
اِسْعَ dan يَسْعَى |
çalış | |||
Nâkıs-i yâî emir çekimi |
|||||
اِرْضَ اِرْضَيَا اِرْضَوْا |
Muhâtab |
اِرْمِ اِرْمِيَا اِرْمُوا |
Muhâtab | ||
اِرْضَىْ[3] اِرْضَيَا اِرْضَيْنَ |
Muhâtaba |
اِرْمِى اِرْمِيَا اِرْمِينَ |
Muhâtaba | ||
اِسْعَ اِسْعَياَ اِسْعَوْا |
Muhâtab |
اِسْعَىْ اِسْعَياَ اِسْعَيْنَ |
Muhâtaba |
İsm-i Fâilleri
غَازٍ غَزَى |
savaşan |
رَامٍ رَمَى |
atan | |
رَاضٍ رَضِيَ |
razı olan |
ساَعٍ سَعَى |
çalışan | |
*Nâkıs fiillerde ism-i fâil ma’rife olduğunda (اَلْفاَعِلُ) kalıbındadır. Nekre olduğunda ise 3. kök harfi düşer ve kesre tenvin alır:
اَلْهاَدِي هاَدٍ |
yol gösteren (ref ve cer hâli) |
اَلْهاَدِيَ هاَدِياً |
(nasb hali) |
Cemi müzekkerler de müfredlere benzer bozulmalara uğrar:
هاَدُونَ (هاَدِيُونَ) |
ref hali |
هاَدِينَ (هاَدِيِينَ) |
nasb ve cer hâli |
هاَدٍ kalıbındaki çekim bozuklukları sadece ism-i fâile ait değildir. Sonu (و) veya (ي) ile biten pek çok çoğulda aynı durumu gösterir.
İsm-i Mef’ûlleri
مَغْزُوٌّ غَزَى |
savaşılan, savaşılmış |
مَرْمِىٌّ رَمىَ |
atılmış, atılan |
مَرْضِىٌّ رَضِىَ |
razı olunmuş, razı olunan |
مَسْعِىٌّ سَعَى |
çalışılmış, çalışılan |
NÂKIS FİİLLERİN MEÇHÛLLERİ
a) Nâkıs-i vâvî
يُغْزَى يَغْزُو |
savaşılıyor |
غُزِيَ غَزَا |
savaşıldı | ||
Meçhûl Muzâri Çekimi |
Meçhûl Mâzî Çekimi |
||||
يُغْزَى يُغْزَيَانِ يُغْزَوْنَ |
غُزِيَ غُزِيَا غُزُوا |
||||
تُغْزَى تُغْزَيَانِ يُغْزَيْنَ |
غُزيَتْ غُزِيَتَا غُزِيْنَ |
||||
تُغْزَى تُغْزَيَانِ تُغْزَوْنَ |
غُزِيْتَ… |
||||
تُغْزَيْنَ تُغْزَيَانِ تُغْزَيْنَ |
|
||||
أُغْزَى نُغْزىَ نُغْزىَ |
|
||||
b) Nâkıs-i yâî
يُرْمَى يَرْمِي |
atılıyor |
رُمِيَ رَمَى |
atıldı | ||
Meçhûl Muzâri Çekimi |
Meçhûl Mâzî Çekimi | ||||
يُرْمَى يُرْمَيَانِ يُرْمَوْنَ |
رُمِىَ رُمِيَا رُمُوا |
||||
تُرْمَى تُرْمَيَانِ يُرْمَيْنَ |
رُمِيَتْ رُمِيَتَا رُمِيْنَ |
||||
تُرْمَى تُرْمَيَانِ تُرْمَوْنَ |
رُمِيْتَ… |
||||
تُرْمَيْنَ تُرْمَيَانِ تُرْمَيْنَ |
|
||||
أُرْمَى نُرْمَى نُرْمَى |
|
||||
يُرْضَى يَرْضَى |
razı olunur |
رُضِىَ رَضِيَ |
razı olundu | ||
Meçhûl Muzâri Çekimi |
Meçhûl Mâzî Çekimi | ||||
يُرْضَى يُرْضَيَانِ يُرضَوْنَ |
رُضِىَ رُضِيَا رُضُوا |
||||
تُرْضَى تُرْضَيَانِ يُرْضَيْنَ |
رُضِيَتْ رُضِيَتَا رُضِيْنَ |
||||
تُرْضَى تُرْضَيَانِ تُرْضَوْن |
رُضِيْتَ… |
||||
تُرْضَيْنَ تُرْضَيَانِ تُرْضَيْنَ |
|
||||
أُرْضَى نُرْضىَ نُرْضىَ |
|
||||
Not: a) Nâkıs fiilde cemî vâvı sâkin (cezimli) olduğunda kendisinden sonra hemze-i vasıl gelirse; vâv zamme ile, sakin olan muhâtaba yâ’sından sonra hemze-i vasıl gelirse, yâ kesre ile harekelenir:
(رَمَوْا) – رَمَوُا الْحِجاَرَةَ. |
Taşı attılar. |
(أَ لَمْ تَرَيْ) – أَلَمْ تَرَيِ الْوَلَدَ؟ |
Çocuğu görmedin mi? |
b) Nâkıs fiile zamir birleştiği zaman maksûre olan elif uzun elif haline gelir:
رَماَهُ مِنَ الناَّفِذَةِ فَسَقَطَ عَلَى الْخِزاَنَةِ. Onu pencereden attı (o da) dolabın üzerine düştü. |
Cümle Örnekleri:
1- خَشِيَ (يَخْشَى)[4] الْمُؤْمِنُونَ رَبَّهُمْ – اَلْمُؤْمِنُونَ خَشُوا (يَخْشَوْنَ) رَبَّهُمْ (خَشِيَ يَخْشَى).
2- صَحَتِ (تَصْحُو) الْبِنْتاَنِ مُبَكِّرَتَيْنِ – اَلْبِنْتاَنِ صَحَتاَ (تَصْحُواَنِ) مُبَكِّرَتَيْنِ (صَحا يَصْحُو).
3- رَمَتِ (تَرْمِي) اللاَّعِبَتاَنِ الْكُرَةَ – اَللاَّعِبَتاَنِ رَمَتاَ (تَرْمِياَنِ) الْكُرَةَ (رَمَى يَرْمِي ).
4- دَنَا (يَدْنُو) الْجُنُودُ مِنَ الْأَعْداَءِ – الْجُنُودُ دَنَوْا (يَدْنُونَ) مِنَ الْأَعْداَءِ (دَنَا يَدْنُو مِنْ).
5- دَعاَ (يَدْعُو) أَحْمَدُ وَ عَلِيٌّ أَصْدِقاَئَهُماَ إِلَى الْعَشاَءِ – أَحْمَدُ وَ عَلِيٌّ دَعَواَ (يَدْعُواَنِ) أَصْدِقاَئَهُماَ إِلَى الْعَشاَءِ (دَعاَ يَدْعُو).
6- رَمَى (يَرْمِي) الْكُرَةَ بَعِيداً – نَحْنُ رَمَيْناَ (نَرْمِي) الْكُرَةَ بَعِيداً – دَنَا (يَدْنُو) مِنَ الْبَحْرِ – هُنَّ دَنَوْنَ (تَدْنُونَ) مِنَ الْبَحْرِ.
7- مَشَى (يَمْشِي) مُسْرِعاً إِلَى مَنْزِلِهِ – أَنْتُماَ مَشَيْتُماَ (تَمْشِياَنِ) مُسْرِعَيْنِ إِلَى مَنْزِلِكُماَ (مَشَى يَمْشِي).
8- بَكَى (يَبْكِي) عِنْدَماَ ذَهَبَتْ أُمُّهُ – هُنَّ بَكَيْنَ (يَبْكِيْنَ) عِنْدَماَ ذَهَبَتْ أُمُّهُنَّ (بَكَى يَبْكِي).
9- بَنَى (يَبْنِي) الْمَنْزِلَ فِي سَنَةٍ كاَمِلَةٍ – بَنَيْناَ الْمَنْزِلَ فِي سَنَةٍ كاَمِلَةٍ (بَنَى يَبْنِي).
10- خَشِيَ (يَخْشَى) الْوُصُولَ مُتَأَخِّراً – هُماَ خَشِياَ (يَخْشَياَنِ) الْوُصُولَ مُتَأَخِّرَيْنِ.
11- أَصْبَحَتْ غُرْفَتِي جَمِيلَةً عِنْدَماَ طَلَيْتُهاَ بِاللَّوْنِ الْأَزْرَقِ (طَلَى يَطْلِي) – ذَهَباَ إِلَى الْمَنْزِلِ الَّذِي أَتَى مِنْهُ صَوْتُ الْخَرُوفِ (أَتَى يَأْتِي).
12- دَعَوْتُ (أَدْعُو) صَدِيقِي إِلَى مَنْزِلِي (دَعاَ يَدْعُو) – سَعَيْناَ (نَسْعَى) بَيْنَ الناَّسِ بِالْحَقِّ (سَعَى يَسْعَى).
13- اَلْأَوْلاَدُ دَعَوْا (يَدْعُونَ) أَصْدِقاَئَهُمْ – اَلْوَلَداَنِ رَمَياَ (يَرْمِياَنِ) الْكُرَةَ .
14- اَلبَناَتُ مَضَيْنَ إِلَى مَناَزِلِهِنَّ مُسْرِعاَتٍ (مَضَى يَمْضِي) – مَشَيْناَ إِلَى مَنْزِلِناَ مُسْرِعِينَ (مَشَى يَمْشِي).
15- اَلْبَناَتُ صَحَوْنَ مُبَكِّراَتٍ (صَحاَ يَصْحُو)- اَلرِّجاَلُ دَنَوْا مِنَ الْبِئْرِ (دَنا يَدْنُو).
16- فاَطِمَةُ وَ لَيْلَى بَكَتاَ كَثِيراً (بَكَى يَبْكِي) – ساَلِمٌ وَ صاَلِحٌ قَضَياَ الْيَوْمَ فِي الْحَدِيقَةِ (قَضَى يَقْضِي).
Tercüme:
1- Mü’minler Rabb’lerinden korktu (korkar). (Aynı manada isim cümlesi).
2- İki kız erken uyandı (uyanır).
3- İki oyuncu topu attı (atıyor) (müe.).
4- Askerler (ordu) düşmanlara yaklaştı (yaklaşıyor-yaklaşır).
5- Ahmet ve Ali arkadaşlarını akşam yemeğine davet etti (çağırdı) (çağırıyor).
6- Topu uzağa attı (atıyor). Biz topu uzağa attık (atarız). Denize yaklaştı (yaklaşıyor). Onlar (bayanlar) denize yaklaştı (yaklaşıyor).
7- Hızlıca evine yürüdü (yürür). İkiniz hızlıca evinize yürüdünüz (yürüyorsunuz).
8- Annesi gidince ağladı (ağlar). Onlar (müe.) anneleri gidince ağladılar (ağlarlar).
9- Evi tam bir senede yaptı (yapar). Evi tam bir senede yaptık (yaparız).
10- Geç ulaşmaktan korktu (korkar). İkisi geç varmaktan korktu (korkar).
11- Mavi boyayla boyadığım zaman ev güzel oldu. İkisi kuzu sesinin geldiği eve gittiler (giderler, yürürler).
12- Arkadaşımı evime çağırdım (çağırıyorum). İnsanlar arasında hakla çalıştık (çalışıyoruz).
13- Çocuklar arkadaşlarını çağırdılar (çağırıyorıyorlar). İki çocuk topu attı (atıyor).
14- Kızlar hızlıca evlerine gittiler (gidiyorlar). Hızlıca evimize yürüdük (yürürüz).
15- Kızlar erken uyandı (uyanır). Erkekler kuyuya yaklaştı (yaklaşıyor).
16- Fâtıma ve Leylâ çok ağladı (ağlıyor). Sâlim ve Sâlih bugünü bahçede geçirdiler (geçiriyorlar).
&&&&&&&&&&
MEHMÛZE’L-FÂ VE NÂKIS
Kur’ân’da geçen أَتَى (geldi) fiili başında hemze (أ) olması dolayısıyla mehmûze’l- fa’dır. Kelimenin sonunda da ى gelmesiyle aynı zamanda nâkıstır. Onun da çekimini yapmamız konunun daha da pekişmesini sağlayacaktır:
Muzâri Malûm Çekimi | Mâzî Malûm Çekimi | ||||||||||
geliyor يَأْتِى يَأْتِيَانِ يَأْتُونَ |
geldi أَتَى أَتَيَا أَتَواْ |
||||||||||
تَأْتِى تَأْتِيَانِ يَأْتِيْنَ |
أَتَتْ أَتَتَا أَتَيْنَ |
||||||||||
تَأْتِى تَأْتِيَانِ تَأْْتُونَ |
أَتَيْتَ أَتَيْتُماَ أَتَيْتُمْ |
||||||||||
تَأْتِينَ تَأْتِيَانِ تَأْتِيْنَ |
أَتَيْتِ أَتَيْتُماَ أَتَيْتُنَّ |
||||||||||
آتِي نَأْتِي نَأْتِي |
أَتَيْتُ أَتَيْناَ أَتَيْناَ |
||||||||||
|
|
||||||||||
Muzâri Meçhûl Çekimi |
|
Mâzî Meçhûl Çekimi |
|||||||||
gelinir يُؤْتَى يُؤْتَيَانِ يُؤْتَوْنَ |
gelindi اُتِيَ اُتِيَا أُتُوا |
||||||||||
تُؤْتَى تُؤْتَيَانِ يُؤْتَيْنَ |
|
اُتِيَتْ اُتِيَتَا اُتِيْنَ |
|||||||||
تُؤْتَى تُؤْتَيَانِ تُؤْتَوْنَ |
|
اُتِيْتَ اُتِيْتُماَ اُتِيْتُمْ |
|||||||||
تُؤْتَيْنَ تُؤْتَيَانِ تُؤْتَيْنَ |
|
اُتِيْتِ اُتِيْتُماَ اُتِيْتُنَّ |
|||||||||
أُوتَى نُؤْتَى نُؤْتَى |
|
اُتِيْتُ اُتِيْناَ اُتِيْناَ |
|||||||||
Emr-i Hâzırı |
İsm-i Fâil |
İsm-i Mef’ûl |
|||||||||
يَأْتِي den تِ |
(أَتَى) dan آتٍ |
(أَتَى) dan مَأْتِيٌّ |
|||||||||
gel |
gelen |
gelinen, gelinmiş |
|||||||||
Emr-i Hâzır Çekimi:
تُوا (اِيتُوا) |
تِيَا |
تِ |
تِيْنَ |
تِيَا |
تِي |
gelin |
ikiniz gelin |
gel |
&&&&&&&&&&
MEHMÛZE’L-LÂM VE ECVEF
جَاءَ (geldi) fiilinde hemze son harfte olmasından dolayı mehmûze’l-lâm ve ortası (ا) illet harfi olmasından dolayı da ecvef fiilin özellikleri biraraya gelmiştir. Her ne kadar diğerlerinde olduğu gibiyse de Kur’ân’da ve diğer yerlerde geçtiği için bunun da çekimini yapalım:
Muzâri Malûm Çekimi |
Mâzî Malûm Çekimi | ||||||||
يَجِئُ يَجِيئَانِ يَجِيئُونَ |
geliyor |
جَاءَ جَاءاَ جَاؤُوا |
geldi | ||||||
تَجِئُ تَجِيئَانِ يَجِئْنَ |
جَاءَتْ جَاءَتَا جِئْنَ |
||||||||
تَجِئُ… |
جِئْتَ… |
||||||||
Emr-i Hâzırı |
İsm-i Fâil |
İsm-i Mef’ûl |
|||||||
(يَجِئُ) danجِئْ |
(جَاءَ) den جَاءٍ |
(جَاءَ) den مَجِيئٌ |
|||||||
gel |
gelen |
gelinen, gelinmiş |
|||||||
Meçhûlleri:: جِيءَ (يُجاَءُ) gelindi
Ayet Örnekleri:
وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ[5] بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ.
(Mahşer) yeri, Rabbinin nûru ile aydınlanmıştır. Kitap (amel defterleri) konmuş, peygamberler ve şahidler getirilmiş ve kullar arasında adaletle hükmedilmiştir. Onlar asla zulmedilmezler (Zümer, 69).
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى؟
Cehennem de o gün getirilmiştir; ogün insan düşünür, fakat o düşünüp anlamaktan ona ne fayda? (Fecr, 23)
Emr-i Hâzır Çekimi: جِئْ (يَجِئُ) gel
جِيئُوا |
جِيئَا |
جِئْ |
||
جِئْنَ |
جِيئَا |
جِيئِي |
||