Hadîs veya sünnet yerine kullanılmış olan
kelimelerden biri eser kelimesidir. Zira kelime lügat olarak bir sözü nakletmek
manasına gelir. Dilimize bile me’sur dua tabiriyle girmiştir. Yani nakledilmiş
dua, daha açık ifâdeyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den rivayet
edilmiş dua demektir.
Hadîs’e eser dendiği gibi, muhaddîs’e de eserî
denmiştir. Çok fazla olmasa da bu tâbire rastlanır. Teferruata inildiği takdirde
eser kelimesinin daha hususî kullanılışlarına rastlamak mümkündür. Suyutî’nin
Tedrîb’de belirttiği üzere, bir kısım muhaddisler merfu ve mevkuf rivâyetlere
“eser” derken, Horasan fakîhleri mevkuf a “eser”, merfû’a “haber” demişlerdir.
Keza Şiîler, masum imamların söz, fiil ve takrirlerine “hadîs”, masum olmayan
kimselerden gelen sözlere “eser”, masumların dışındaki Sahabi, Tabiî ve
Tebeuttâbîi’nden gelen sözlere de “haber” derler.
Şu halde esas olan cumhur’un kullandığı
şekildir. Buna göre eser “hadîs”in müterâdifidir. Tahâvî’nin Müşkilü’l-Âsâr adlı
kitabı, ihtilaflı hadislerin te’viline tahsis edilmiştir, müşkilü’l-hadîs
demektir. Keza cezerî’nin en-Nihâye fi Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser’i ile, el-Irâkî’nin
Nazmud-Dürer fî ilmi’l-Eser veya İbnu Hacer’in Nuhbetu’l-Fiker fi Mustalahı
Ehli’l-Eser adlı kitaplarında eser kelimesinin hadîs manasında kullanıldığını
görmekteyiz.[1]
İz, belirti, bir şeyden arta kalan, bakiyye. Hz.
Peygamber’in mübarek emânetlerine de eser denilir. Çoğulu âsâr’dır. Hadis ve
haberle eş mânâda kullanılan bu terim, ıstılahta Hz. Peygamber, sahâbe ve
tâbiûna âit söz, fiil ve takrirler demektir.[2]
Nitekim Nevevî; ‘haber ister merfû, ister
mevkûf, ister maktû’ olsun hadisçiler nazarında hepsi de eserdir’[3]
demek suretiyle mezkûr târifi benimser. Yine bu anlayışa göre “hadisi rivâyet
ettim” mânâsında “esertü’l-hadise” ifadesinin kullanıldığı ve hattâ esere
nisbetle kendilerine “esefi” de denildiği kaynaklarda yer alır.[4]
Ancak, İbn Hacer gibi bazı muhaddislerin, eser
tabirinden hadisin mevkûf veya maktûunu kastetmeleri[5]
Horasan fakihlerinin ise ‘mevkûf’a eser, ‘merfû’a haber demeleri[6],
eser teriminin değerlendirilmesinde bu tür özel mânâları da göz önünde
bulundurma gereğini ortaya koymaktadır. Son zamanlardaki ilmî yayınlarda eser,
mevkûf ve maktu’ haberler için özellikle kullanılmakta, merfu’ât da “hadis
terimi ile değerlendirilmektedir. Felsefede âsâr, ‘müessir’den yani Allah’tan
sudur eden tesirlere denilmektedir.
Muhaddisler, merfû ve mevkûf hadislere eser
adını verirler. Hâfız Tahâvî’nin bu konu ile ilgili kitabının adı, ”Şerhu
Meâni’l-Âsâri’l Muhtelifeti’l-Me’sûre” dir. Taberî, ”Tehnibu’l-Asâr” adıyla
bir kitab yazmıştır. Hz. Peygamber’den gelen dualara da ”el-edviye-tü’l-me’sûre”
denilmiştir.
Horasanlı fukahâ ve muhaddisler ise, hadis
kelimesini merfû olanlara isim; eser kelimesini de sahâbe ve tâbiîne isim
yapmışlardır. Bunlar mevkûf hadise eser demişlerdir.
Muhaddis, esere nispetle “esefi” ismini alır, “Esertü’l-hadise”
cümlesi, onu rivâyet ettim anlamındadır. Tarihle meşgul olana “ahbari”
denilmiştir. Ehl-i eser: Burada eser, hadis ve ashâb-tâbiûn fetvâları
anlamındadır.[7]
Tarihte ehl-i re’y-ehl-i eser ihtilâfı tâbiûn zamanında ortaya çıkmıştır. Ehli
eser, re’y ve kıyası zayıf saymış, zorunlu kalmadıkça fetvâ vermemişlerdir. Yine
ehl-i eser, farazî olaylara farazî fetvâlar vermemişlerdir. Onlar sadece hadis
toplama ve yazma işine ağırlık vermişlerdir. Zâhiriyye mezhebi aşırı eserci bir
mezhep kabul edilir. Çünkü kıyası, sahâbe ve tâbiûn fetvâlarını delil olarak
kabul etmezler.
“Allah’ın rahmetinin izlerine bir bak…”
(er-Rûm: 30/50) ayetindeki gibi, yüce Allah’ın âlemdeki bütün eserlerine âsâr
denilir.[8]
[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/496-497.
[2]
Abdühayy el-Leknevî, Zaferü’l-Emânı, 4-5.
[3]
Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, 101.
[4]
Suyûtî, Tedrib: 4.
[5]
Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, 101.
[6]
Suyûtî, Tedrib: 4.
[7]
Şahveliyyullah, Huccetullah, I, 12.
[8]
İsmail Lütfi Çakan, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/116-117.