Hadis Usulü

Ahad Hadisle Amel Etmenin Şartları Hadis Usulü Online Oku


Ahad Hadisle Amel Etmenin Şartları:

 

Hanefilere göre âhad haberin delil olarak
kullanılabilmesi için şu özellikleri taşıması gerekir.


1.

Râvinin, naklettiği hadisle kendisinin amel etmesi gerekir. Buna aykırı
davranışı veya fetvası belirlenirse, hadis değil, onun amel veya fetvası esas
alınır. Çünkü râvi, bu hadisin neshedildiğini gösteren bir delil bilmese, hadise
aykırı davranmaz. Aksi halde “adâlet” vasfını kaybeder.

İşte bu prensipten hareket edilerek Hanefiler,
Ebû Hureyre’nin naklettiği; “Birinizin kabına köpek ağzını soktuğu zaman, onu
döksün, sonra biri toprakla olmak üzere yedi kere yıkasın”[1]

anlamındaki hadisle amel etmemişlerdir. Çünkü ed-Dârekutni’nin naklettiğine göre
Ebû Hüreyre bu hadise aykırı olarak böyle bir durumda kabı üç kere yıkamakla
yetiniyor ve bu yönde fetva veriyordu. Hanefiler onun fetvasını, bu hadisin
neshedilmiş bulunduğuna delil saymışlar, yani yedi defa yıkama yerine üç defa
yıkama ile yetinmişlerdir.

Başka bir örnek de, Hz. Âişe’den rivayet edilen
ve kadının kendi başına evlilik akdi yapamayacağını bildiren şu hadistir:
“Velisinin izni olmadan evlenen kadının evliliği bâtıldır.”[2]

Hz. Âişe bu hadise aykırı olarak kardeşi Abdurrahman Şam’da iken onun kızını
evlendirmişti. Abdurrahman yolculuktan dönünce bu evlendirme işinden hoşnut
olmadığını ifade etmişse de, nikâh akdini iptal yoluna gittiğine dair bir haber
nakledilmemiştir.


2.

Hadisi rivayet eden ravi, fıkıh bilgisi ve ictihad ehliyeti ile tanınmış bir
kimse değilse hadis, kıyasa ve genel şer’i esaslara aykırı olmamalıdır.

Buna göre, kıyasa aykırı düşen hadis dört halife
gibi, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud ve Abdullah b. Ömer gibi hem hadis
rivayeti ve hem de fıkıhtaki ve ictihattaki ehliyeti ile tanınmış biri ise hadis
kabul edilir ve onunla amel edilir. Fakat Enes b. Malik ve Bilâl gibi yalnız
hadis rivayeti ile tanınan, ictihada ehliyeti bulunmayan birisi ise, bu hadis
kabul edilmez.

Bu nitelik, hadislerin “mânâ rivayeti” usulünün
yaygın olması yüzünden öngörülmüştür. Fakih olan ravi, bir kelime yerine hadiste
başka bir kelime kullansa, hadisin aynı anlamı koruduğunu söylemek mümkün olur.
Aynı esası, fakih olmayan ravi için söylemek güçtür. Özellikle; ortada kıyasa ve
genel şer’i esaslara aykırı düşen bir rivâyet varsa, bu ravinin yanılma ihtimali
güç kazanır.

Hanefiler bu esastan hareketle “musarrât” hadisi
ile amel etmemişlerdir. Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberden şunu nakletmiştir:
“Develerin ve koyunların memelerini sütlü göstermek için şişirmeyin. Birisi
böyle bir hayvanı satın almış olur ve sütünü de sağmış bulunursa iki şeyden
birisini seçebilir: Ya hayvanı bu hali ile kabul eder, veya hayvanı iâde eder ve
ayrıca bir sâ’ da hurma verir.”[3]

Bu hadisi Ebû Hüreyre rivayet etmiştir, Ebû
Hüreyre ictihad ehliyeti ile tanınmamıştır. Hadisin taşıdığı hüküm İslam’ın
genel prensipleri ile çelişmektedir. Çünkü istihlâk edilen bir şeyin tazmini
misli mallarda misliyle, kıyemî mallarda kıymetiyle olur. Hadiste bildirilen süt
karşılığı bir sâ’[4]
hurma, sütün ne misli ve ne de kıymetidir. Diğer yandan bu hadis “el-Harâcu bıd-dımân”[5]
diye ifade eden “nefi (yarar) ve hasarın dengelenmesi” ilkesi ile de
çelişmektedir. Buna göre, bir şeyin tazmin sorumluluğu kime aitse o şeyin
semereleri de ona aittir. Şu halde, sağdığı süt, bir bedel ödemesine gerek
olmaksızın alıcıya aittir. Çünkü, hayvanı teslim aldıktan sonra, ona gelecek
zararı da üstlenmiş bulunmaktadır. Durum böyle olunca, alıcının süt karşılığı
bir sâ’ hurma vermekle yükümlü tutulması bu prensiple de çelişmektedir.


3.

Âhad haber sık sık tekerrür eden ve her yükümlünün bilmesi gereken olaylar
hakkında olmamalıdır. Usûl ilminde bu duruma “umumî belvâ” denir. Burada olayın
tevatür veya şöhret yoluyla nakli için gerekli şartlar oluşmuştur. Buna rağmen
haberin tek ravi yoluyla gelmesi, onun Hz. Peygamber’e nisbetinin sağlam
olmadığını gösterir.

Bu esastan hareketle, Hanefi mezhebi bilginleri
Abdullah b. Ömer’den rivayet edilen; “Hz. Peygamber rukûya giderken ve başını
rukûdan kaldırırken ellerini kaldırırdı.”[6]

anlamındaki hadis ile amel etmemişlerdir. Çünkü bu durumda ellerin kaldırılması,
çok sık vuku bulan ve herkesin hükmünü bilmeye muhtaç olduğu bir olaydır. Eğer
bu konuda varid olan hadis sahih olsaydı, bunu çok sayıda başka râvilerin de
nakletmesi gerekirdi.

Hz. Peygamber’in namazda Fatiha Süresi’ni
okurken besmeleyi de yüksek sesle okuduğunu bildiren âhad haber[7]
de aynı prensip gereği kabul edilmemiştir. Çünkü bu haber sağlam olsaydı, çok
sayıda râvi tarafından nakledilirdi. Olayın çok tekrarlanması bunu gerektirir.[8]

 



 




[1]

Nesâî, Tahâret; 52; Miyâh: 7; ayrıca bk. Buhâri, Vüdû: 33; Müslim, Tahâret:
89-93; Tirmizi, Tahâret: 68.



[2]

Dârimi, Nikâh: 2.



[3]

Müslim, Büyü: 11; Ebû Dâvud, Büyü, 46.



[4]

2,179 kg.



[5]

Ebû Dâvud Büyü’: 71; Tirmizi, Büyü’: 53.



[6]

Buhâri, Ezân: 83-86.



[7]

Tirmizî, Salât: 67.



[8]

Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/459.

İlgili Makaleler