Sözlük Anlamı:
Yol, hal, tavır, gidiş, gidişat, çığır, hüküm,
yaşayış modeli, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol. Hz.
Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terimdir. Bir başka
deyişle ‘sünnet’, takip edilmesi adet olan yol, gidişat demektir. Kur’an’da
genellikle değişmez kanunlar ve hükümlere ‘sünnet’ denilmektedir. Sünnetin
çoğulu “sünen”dir.
Istılah olarak, ulema tarafından hadîs’in
müterâdifi olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in söz, fiil, takrir,
şemâil, ahvâl vs. her şeyini ifâde için kullanılmıştır. Bir kısım mütekaddim
hadîsçiler, sünnet’le hadîs’i ayrı mütâlaa etmiş ve sünnet deyince Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın sadece fiillerini kastetmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de dört âyette “Sünnetü’l-evvelin:
öncekilerin sünneti” ifadesi “önceki ümmetlerin izlediği yol, örf, adet, yaşayış
tarzları” veya “önceki ümmetlere uygulanan hüküm” anlamında kullanılmıştır.[1]
İki âyette çoğul olarak kullanılmıştır. Şu âyette şeriat anlamı görülür:
“Şüphesiz sizden önce bir çok şeriatlar gelip
geçmiştir” (Âlu İmrân: 3/137).
Burada sünnet kelimesi çoğul olarak;
‘sünen-sünnetler’ şeklinde geçmektedir. Sünnet, sürekli değişmeye rağmen her
zaman aynı kalan bir hayat tarzını ifade eder. Bu âyetteki sünnet kelimesi,
hayat tarzı, yaşama biçimi şeklinde tefsir edildiği gibi, geçmişlerin şeriatı
veya geçmiş ümmetlerin iyi ve kötü gidişatı diye de tefsir edilmiştir.
‘Sünnet’ aynı zamanda önceden gelen ama Tevhid
dini üzerinde bir yasayışları olan ‘muvahhidlerin’ yollarını ifade etmek üzere
de kullanılmıştır.
“Allah size bilmediklerinizi tam olarak
açıklamak, sizi öncekilerin yollarına iletmek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek
ister” (en-Nisâ: 4/26)[2].
Sekiz âyette de “Sünnetullah: Âllah’ın sünneti”
ifadesi geçer. Bu, Allah’ın evreni, canlıları ve toplumu yaratırken veya daha
sonra yönetirken izlediği yolu, metodu, kanun ve prensipleri ifade eder. Bu
prensiplerin değişmeden devam edeceği bildirilir: “Allah’ın öteden beri gelen
sünneti (âdeti) budur. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişme bulamazsın.”
(el-Feth: 48/23)[3]
Sünnet sözcüğü bir kişiye nisbet edilince, onun
iyi veya kötü, sürekli olarak yapa geldiği, alışkanlık haline getirdiği
davranışlarını kapsar, Hz. Peygamber’in şu hadisinde bu iki zıt anlamı (iyi veya
kötü yol) bir arada görmek mümkündür:
“Güzel bir yol alana onun sevabı ve kıyamete bu
yoldan gidenlerin sevabı vardır. Kim de kötü bir yol açarsa, bu yolun
sorumluluğu ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin sorumluluğu ona aittir.”[4]
Peygamberimiz (sav) ümmetine şu tavsiyede
bulunuyor:
“Benden sonra size sünnetimi ve reşid, hidayete
ermiş halifelerimin sünnetini (benim ve onların yolunu) tavsiye ederim.”[5]
Bir başka hadiste Allah’ın nefret ettiği üç
sınıf insandan birisi, müslüman olduktan sonra tekrar ‘cahiliyye sünnetine’
dönen kimse olduğu söylenmektedir.[6]
Peygamberimiz (sav) müslümanların gelecekte
‘öncekilerin sünnetini-öncekilerin adetlerini veya gidişatlarını’ adım adım
takip edeceklerini söyleyip onları sakındırmıştır.[7]
“Size benim sünnetim gerekir”
hadisinde de sünnet Hz. Peygamberin yaşayış modeli, gidişatı anlamındadır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sünnet
kelimesini de ıstılahî manada mükerrer seferler kullanmıştır: “Benim
sünnetimi beğenmeyen benden değildir.” Veya: “Size sünnetime uymanızı
tavsiye ederim” hadislerinde olduğu gibi.
[8]
Görüldüğü gibi gerek âyetlerde gerekse
hadislerde ‘sünnet’ sözlük anlamıyla, yol, âdet, gidişat, çığır veya hüküm
olarak kullanılmıştır. ‘Sünnet’, bir anlamda devamlı yapmayı, adet haline
getirmeyi de ifade eder. Öyleki ister olumlu isterse olumsuz olsun, kişilerin
veya toplumların yapmaya devam ettikleri gidişattır. Demek ki sünnet, orijinal,
sürekli ve belli ki ölçüye oturmuş (iyi-kötü) davranış biçimidir. Bu durum Allah
(cc) hakkında düşünüldüğü zaman, Allah’ın hükmü, Allah’ın kanunu demek olur.
Geçmiş ümmetlere uygulanan sünnet; olumlu anlamda Peygamberlere itaat edenlerin
yolunun dogruluğu ve onlara nimet verilmesi, olumsuz anlamda peygamberlere itaat
etmeyen topluluklar hakkında gerçekleştirilen ceza hükmüdür.
Sünnet kelimesi başlangıçta “Hz. Peygamber’in
fiili” anlamında, hadis de “Hz. Peygamber’in sözü” anlamında kullanılmışsa da
sonraları sünnet, Hz. Peygamber’in sözle veya fiille açıktan gördüğü ya da
duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle zımnen yaptığı açıklamaların
tamamını anlatan terim olmuştur. Sünnetin bu anlamı usulcülere göre sünnetin
tarifini vermektedir.
Hadisçiler, hadisin tarifinde olduğu gibi
sünnetin tanımında da Hz. Peygamber’in evsafı, ahlakı, peygamberlikten önceki ve
sonraki her türlü yaşayışına yer verirler. Tabii bu takdirde hadis ile sünnet eş
anlamlı ya da ‘aynı muhteva için kullanılan iki ayrı terim’ olmaktadırlar.
Kısaca sünneti “Hzb Peygamber’in ihtiyar ettiği
ve Allah’ın ahkamıyla amil olarak güttüğü yol” diye tarif edebiliriz. Ona Hz.
Peygamber tarafından öğretilmiş ve vazedilmiş kaidelerin bütünü anlamını vermek
de mümkün gözükmektedir. Hadis ise, bu anlamdaki sünnet malzemesinin yazı ile
tesbit edilmiş metinleri demektir.[9]
[1]
Mâide: 5/38;
el-Enfâl: 8/38; el-Hicr: 15/13; el-Kehf:
18/55; Fâtır: 35/43.
[2]
Ayrıca bk. el-İsrâ: 17/77.
[3]
Ayrıca bk. Ahzâb: 33/62; Fâtır: 35/43; Feth:
48/23.
[4]
Müslim, İlim: 15; Zekât: 69; İbn Mâce, Mukaddime: 14; Dârimi, Mukaddime: 44;
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/362.
[5]
Ebu Davud, Sünnet, Hadis no: 4607, 4/200; İbn Mace, Mukaddime 6, Hadis no:
42, 1/15; Darimí, Mukaddime 16, Hadis no: 96, 1/43.
[6]
Buharí, nak. El-Medhal li-Diraseti’s Sünne, s.7.
[7]
Müslim, İlim 6, Hadis no: 2669, 4/2054; İbn Mace, Fiten 17, Hadis no: 3994,
2/1322; Buharí, Ahmed b. Hanbel, nak. El- Medhal li- Diraseti’s Sünne, s:
7.
[8]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/492-493;
Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456. Ahmet Kalkan, İslam
Akaidi: 368.
[9]
İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Vakfı Yayınları: 25-26.