1) Tahsis:
Bir lafzın şümûlüne giren mânalardan bir
kısmını, o lafzın şümülünden dışarı çıkarmaktır. Bu iş muhassıs (tahsîs edici)
denen bir delille yapılır. Bunlar sayıca çoktur. Teferruata girmeden birkaç
örnek vereceğiz:
a)
Hadîsin hadîsle tahsisi:
“Kim namaz vakti uyur veya unutursa
kaçırdığı namazı hatırlayınca kılsın”
hadîsi, ikindi namazından sonra gün batıncaya kadar, sabah namazından sonra da
gün doğuncaya kadar namaz kılmayı yasaklayan hadîsi tahsis etmiş, o mekruh
vakitlerde unutularak veya uyuyarak kaçırılan farzların eda edilebileceğine
işaret etmiştir. Keza abdest aldıktan sonra veya bir mescide girildiği zaman
kılınması tavsiye edilen iki rekatlık nâfile ile ilgili rivâyetlerin de önceki
yasağı, bu iki çeşit nâfileler dışındaki nafilelere tahsîs ettiği
belirtilmiştir.
b) Hadîs’in Kur’an’la tahsisi:
Hadiste “Ben, insanlar Lailahe illallah
deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum” buyrulur. Ayet-i Kerîme ise:
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın
ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyenlerle
boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın” (Tevbe: 9/29)
buyurmaktadır. Yani, hadîs, lâilâhe illallah deyinceye kadar savaşmayı, âyet
ise, ehl-i Kitab’la cizye verinceye kadar savaşmayı emretmekte, ortaya bir
teâruz çıkmaktadır. Hadisin bu ayetle tahsîs edildiği kabul edilerek şöyle
te’lif edilir: Âyet ehl-i kitab’a farklı muameleyi işaret ederek Lailahe
illallah deyinceye kadar mücadeleyi ehl-i kitap dışındaki müşriklere tahsîs
etmiştir.
c) Hadîsin Kur’an’ı tahsisi:
Nisa sûresinin 23. ayetinde kişiye haram olan
evlenmeler teker teker sayıldıktan sonra 24. âyetinde bunlar dışında kalanların
helâl kılındığı ifade edilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeğe, nikahı
altında bulunan kadının teyze veya halasını nikahlamayı yasaklayarak, âyetin
umumi ruhsatını tahsîs etmiş, daraltmıştır.
d) Hadîsin kıyasla tahsisi:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın vefatından sonra, bedevîlerden bir kısmı
“namaz kılarız, fakat zekat vermeyiz” diye itiraz etmeleri üzerine, Hz. Ebu Bekr
onlarla savaşmaya azmedince Hz. Ömer: “Resûlullah: “Ben insanlarla Lâilahe
illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum, bunu dediler mi malları da
canları da emniyettedir” buyurdu, onlar zekât vermedi diye savaşamayız” diye
menfi kanaat beyan eder. Ancak Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) zekatı namaza
kıyas ederek harbetme kararında ısrar eder. Hz. Ömer dahil, Ashab bu karara
katılırlar. Ulema bu örnekten hareketle “…Lailahe illallah deyinceye kadar
savaşmakla emrolundum” hadisinin ifade ettiği âmir hükmün bu kıyasla tahsîs
olunduğu neticesini çıkarmıştır.”[1]