5- CERH VE
TA’DİL LAFIZLARI
Hadîs ilminin ana gayelerinden biri, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’a nisbet edilen sözlerin sıhhat (yani bu nisbetteki
doğruluk) derecesini ortaya çıkarmak olduğu göz önüne alınınca, mevzuumuz olan
cerh ve ta’dil elfâzı’nın ehemmiyeti anlaşılır. Çünkü hadîslerin sıhhat durumu
senede ve dolayısıyla senedde yer alan râvilerin hallerine tâbidir. İşte bu
haller cerh ve ta’dîl elfazı ile ifade edilir.
Önceki bahiste bir râvinin hangi noktalardan
incelendiğini, râvinin güvenilir (sika) sayılması için ne gibi vasıflar
arandığını belirttik. Bu cümleden olarak Adalet ve Zabt şartları üzerinde
durduk. Adalet şartının tamamlanması için, akıl, büluğ, diyanet, îtikad vs. gibi
vasıfları açıkladık.
İşte cerh ve ta’dîl ile, usûl-i hadîs ile meşgûl
olan İslam âlimleri, hadîs râvilerini, mezkûr sıfatları taşımadaki derecelerine
göre bazı tâbirlerle tavsîf etmişlerdir. Bu tabirlere cerh ve ta’dîl elfâzı
denmiştir. Demek ki bu tabirlerden her biri râvi hakkında ya cerh veya ta’dîl
ifade edecektir. Keza râviyi, ya adalet yahut da zabt yönünü belirterek
değerlendirecektir. Mamafih adâlet veya zabt belirtmeksizin sadece güven veya
güvensizlik ifâde eden tabirler de mevcuttur. Sika veya zayıf tâbirleri gibi.
Tâbirler sayıca çoktur. Bunda başlıca iki âmil
rol oynamıştır:
1-
Râvilerin araştırılan yönleri çoktur.
2-
Ulema, bu tâbirleri kendi arzularına göre vazetmişlerdir.
Her biri aynı maksadı ifâde için farklı
kelimeler kullanmıştır. Arap dilinin zenginliği, İslâm âleminin genişliği,
ulaşım imkânlarının sınırlı oluşu gibi durumlar mahallî ve ferdî kullanımların
farklılaşmasında müessir olmuştur. Seyahat bahsinde belirttiğimiz üzere ıstılah
birliği, zamanla, her tarafta geliştirilen ilimlerin -seyahatler sâyesinde-
belli merkezlerde toplanmasıyla tahakkuk etmiştir.
Istılahları, onlardan güdülen maksadlara göre
tasnif edip derecelemeye tâbi tutan ilk âlimin Abdurrahmân İbnu Ebî Hâtim
Muhammed İbnu İdris er-Râzî (327/938) olduğu kâbul edilir. İbnu Ebî Hatim’den
sonra, usûl sâhasında eser verenler, tasnîfi daha da mükemmelleştirip
zenginleştirerek kitaplarında bu meseleye temâs etmişlerdir: Hatîbu’l-Bağdadî,
İbnu Salah, el-Irakî, Nevevî, İbnu Hacer gibi.[1]