Silsile:
Hadis usûlü ilminde, hadisi rivâyet eden râviler
zinciri için kullanılan bir terim. Râviler zinciri veya hadisin sened kısmı,
isnâd, tarik, vech ve silsiletü’r-ruvât kelimeleriyle karşılanır.
Istılah olarak isnad; haberi söyleyene kadar
belirli metodla ulaştırmak diye tanımlanır. Her hadis metninde başında, o metni
birbirine nakleden ravi isimlerinden oluşmuş bir zincir vardır. Bu isim zinciri
en son raviden başlayarak Hazreti Peygambere kadar ulaşır ve her râvi, zincirin
bir halkasını teşkil eder. Bu halkaların birbirine bağlı olması, nasıl zincirin
sağlamlığını temin ederse; her bir halkanın da kendi başına sağlam olması, aynı
şekilde, zincirin sağlamlığını gösterir. İşte isimlerden müteşekkil böyle sağlam
bir zincir, kendisine bağlı olan hadîs metninin sıhhati için bir garanti sayılır
ve ıstılahta bu garantiye “sened” adı verilir. Her hadisin garantisi onun
senedidir. Senedi olmayan bir hadis garantiden yoksun demektir. Bu sebepten,
garantisi olmayan hadisin doğruluğuna inanılmaz.[1]
İsnad sistemi, tam bir sorumluluk duygusu ve
ilim anlayışından kaynaklanır. İsnad veya raviler silsilesi, hadisin baş
tarafında peşpeşe yer alır. Mesela bir sened zinciri şöyledir: Ravh b.
Abdülmü’min Huzelî Yezid b. Zürey’-Said b. Ebî Arübe-Katâde Enes b. Mâlik.[2]
İsnad, diğer milletlere ve dinlere nasip
olmamış, İslam ümmetine has özelliklerden biridir.[3]
İsnadın, yani hadisi rivâyet eden râviler
silsilesini zikretmenin önemi çok büyüktür. Nitekim Abdullah b. Mübârek şöyle
demiştir: “İsnad dindendir. Eğer isnad olmasaydı, her rast gelen, aklına geleni
rivâyet etmeye kalkışırdı”[4]
Süfyan es-Sevrî’de “İsnad, müminin silahıdır;
silahı olmayan ne ile ve nasıl savaşacaktır” demiştir.[5]
Bir hadis, Hz. Peygamber (s.a.s)’e kadar bir
râviler silsilesiyle vâsıl olursa; o hadîs müsned, muttasıl, adını alır. Bu
râviler silsilesine sened, an’ane ve râvilerin sırasıyla adlarını zikretmeye de
isnad denildiği ifade edilmişti. Eğer bir hadis doğrudan doğruya Rasûlüllah
(s.a.s)’dan rivâyet edilip aradaki ravilerin isimleri tamamiyle veya kısmen
zikredilmezse mürsel ve munkatı adını alır.[6]
[1]
Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 397.
[2]
Fuat Sezgin, Buharî’nin Kaynakları, İstanbul 1956, s. 286.
[3]
Hatib Bağdâdî, Şerefu Ashâbil-Hadîs, Nşr. M.S. Hatiboğlu, Ankara 1972, s.
40.
[4]
Müslim, Sahih (Mukaddime) Nşr, Fuad Abdülbâkî İstanbul tys, I, s. 15.
[5]
Leknevi, el-Ecvibe, Thk. Ebu Güdde, Kâhire 1984, s. 22.
[6]
Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/425.