8- Şöhret:
Râvinin
bilinmesi, tanınması, tamamen mâlum bir kişi olması, demektir. Böyle bir râviye
meşhûr denir. Bundan maksad örfi şöhret değil, ıstılâhî şöhrettir. Bu da iki
surette tahakkuk eder:
1)
Bir râviden en az iki kişinin hadîs rivâyet etmesi onun meşhûr sayılması için
yeterlidir. Çünkü, bu kimseden rivâyet, onun varlığı, mevcudiyeti hususunda bir
şehâdettir. İki kişinin rivâyeti, râvinin şahsiyeti hususunda iki şehâdet
olmaktadır. Malûm olduğu üzere iki şehâdetle, ilim ve sübût hâsıl olur.
2)
Râvi hakkında cerh ve tâdilin vâkî olması. Hakkında cerh veya tâdil vaki olmayan
kişinin hâli bilinmiyor demektir. Kendisinden iki kişi de hadîs almış olsa, bu
çeşit bilinmemezlikten kurtulamaz, böylelerine mestûr (kapalı,örtülü) denir.
Şunu da
belirtelim ki, adâleti muhaddisler arasında bilinen ve takdîr edilen İmam Mâlik,
Süfyâneyn, Evzâi, Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel, Şûbe, Vekî, İbnu’l-Mubârek, İbnu
Ma’în, İbnu’l-Medînî ve benzerleri hakkında ta’dil’e gerek yoktur. İbnu
Abdilberr ölçüyü daha da genişleterek “İlme hizmet ve alâkasıyla mâruf olan her
bir ilim sâhibi, cerhi sâbit oluncaya kadar adl kabûl edilir, (ayrıca ta’dîl
edilmesi gerekmez)” demişse de fazla kabul görmemiştir. Yukarda ismi geçenlerden
ve emsallerinden herhangi birinin ahvâli gizli kalmış bile olsa sormaya gerek
yoktur, adâlet üzere olmaları esastır denmiştir. Nitekim İshak İbnu Râhûye
hakkında Ahmed İbnu Hanbel’e sorulunca: “İshak gibisinden de sorulur mu?”
demiştir. Kezâ İbnu Ma’în’e Ebû Ubeyd hakkında sorulunca: “Ebû Ubeyd hakkında
benim gibisinden sual sorulur mu?” Ebû Ubeyd’den, başkaları hakkında sorulur”
demiştir.
Bu
prensib, ulûm-i İslamiyeye hizmeti geçen pek çok büyük hakkında -çoğu kere
beşerî zaafların sevkiyle söylenmiş olan- hissî tenkîdleri itibardan düşürmüş, o
büyüklere olan îtimat ve saygının korunmasını sağlamıştır. Bazı Hadîs Meseleleri
bölümünde Halku’l-Kur’ân meselesi’nin sonlarında hemen hemen bütün âlimlerin şu
veya bu şekilde cerhedildiğine parmak basılmıştır. Demek ki büyükler hakkında
rastgele yapılan cerhlere itibar edilmemiştir.
Yine
belirtelim ki, Hâdîs ilminde otorite olmuş Buhârî, Müslim gibi büyüklerin
herhangi bir râviden hadîs alması, o râvî hakkında Ta’dîl sayılmıştır. O râvîden
alan bir başkası olmasa bile “büyük bir muhaddisin hadîs alması onu meçhul
olmaktan çıkarır, mehşur kılar” denmiştir.[1]