C) Etbauttâbiîn
Resulullah (s.a.s)’e iman etmiş olarak tabiînden
bir veya birkaçıyla karşılaşan ve Müslüman olarak ölen kimseler.
Bu tabir ilk gününden itibaren Ümmet-i
Muhammediyye’nin, bizzat Resulullah (s.a.s)’in mübarek ağızlarıyla hayırlılığını
bildirdiği ilk üç neslin üçüncüsüdür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en hayırlısı benim asrım(daki
ashabım)dır. Sonra onlara yakın olan (Tabiîn)lerdir. Sonra da onlara yakın olan
(Tebe-i Tabiîn)lerdir.”[1]
“Benim ashabımın, sonra onların ardından gelen
(Tabiî)lerin, sonra da bunların ardından gelen (Tebe-i Tabiî)lerin değerini
takdir etmek bakımından benim hakkımı gözetiniz.”[2]
“Size ashabımın, sonra onların peşinden
gelenlerin, sonra da bunların peşinden gelenlerin (hakkını gözetmenizi) tavsiye
ederim.”[3]
Tebe-i Tabiîn, ashab ve tabiînden sonra
İslâm’ın, gelecek nesillere sağlam olarak aktarılmasında üstün gayret ve
muvaffakiyet göstermiş bir nesildir. Bunların devri özellikle hadis tahammülü ve
rivâyeti usullerinin en mükemmel şekle girdiği devir sayılır. Bu devirde
hadisler gelişi güzel değil, düzenli olarak toplanmış, aynı zamanda mevzûlarına
göre bablara ayrılmış, tasnife tabi tutulmuştur. Bu konuda Râmehürmüzî şunları
aktarır: Bildiğime göre hadisleri ilk tasnif eden kimse, Basra’da Rebî’ b.
Subeyh[4],
Saîd b. Arûbe[5],
Yemen’de Halid b. Cemîl ve Ma’mer b. Raşid[6]
Mekke’de İbn Cüreyc[7],
Kûfe’de Süfyân es-Sevrî[8]‘dir.
Şüphesiz bu devreye ait olup zamanımıza kadar
intikal eden en önemli musannef eser, İmam Mâlik b. Enes[9]‘in
Muvatta’ isimli eseridir.[10]
İmam Sehavî’nin beyanına göre tebe-i tabiîn
nesli Hicri 220 yılında sona ermiştir.[11]
Tebe-i Tabiîn, hadislerin cem ve tedvini yanında
Kur’an ve Sünetten çıkan ahkâmın tatbikinde de tabiînden sonra en büyük çabayı
gösteren nesildir. İslâm hukuku bunların devrinde büyük inkişâf göstermiştir.
Aralarından büyük müctehidler yetişmiş, İslâm hukuku müstakil bir ilim halinde
tedvin edilmeye başlanmıştır.
İslâm şehirlerindeki fakîh tebe-i tabiîn
şunlardır:
Medine’de:
İbn Ebî Zi’b, Mâlik b. Enes, el-Macîşûn Abdü’l-Azîz, Süleyman b. Bilâl.
Mekke’de:
İbn Cüreyc, Süfyan b. Uyeyne, Nâfi b. Ömer el-Kureşî, Müslim b. Hâlid.
Şam’da:
Abdurrahman el-Evzaî.
Mısır’da:
Yahya b. Eyyûb, Ubeydullah b. Lehîa.
Yemen’de:
Ma’mer b. Raşid, Abdullah b. Tâvûs.
Basra’da:
Rebî’ b. Sabîk, Saîd b. Ebî Arûbe, Şu’be b. el-Haccâc, Cerîrr b. Hazim, Hammad
b. Seleme.
Kûfe’de:
İbn Ebî Leylâ, Süfyan es-Sevrî, Haccâc b. Ertât, Mis’ar b. Kedâm, İbn Mesrûk,
Züfer b. Hüzeyl, Abdullah b. el-Mübarek, Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî,
Hasen b. Ziyâd, Vekî’ b. el-Cerrâh, Âfiye, Ebû Isme, Hammâd b. Ebî Hanîfe.[12]
Bunlar tebe-i tabiîn âlimleri ve en
meşhurlarıdır. Bunların dışında H. 220 yılına kadar yaşayıp ashabı görenleri
gören bütün mümin kitlelerdir. Bu kitlelerin tümü, Hz. Peygamber’in hadislerinde
övülmüştür. Dolayısıyla saygıya layık bir nesildir.[13]
Mü’min olarak bir Tâbiî’yi gören ve müslüman
olarak ölen kimseye denir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından tebcil
edilen üçüncü nesli teşkîl eder. İslamın pek çok güzîde evladı bu nesilden
çıkmıştır. Metbu imamlardan Şâfiî ve Mâlik hazretleri (radıyallahu anhüma) bu
nesle mensuptur. Süfyanu’s-Sevrî (V.1611777), Süfyan İbnu Uyeyne (V.198/813),
Leys İbnu Sa’d (V.175/792), Etbauttâbiîn’in diğer tanınmışlarındandır.
[14]
Hadis ilmi tarihinin kütübü sitte müellifleri
olarak bilinen muhaddisleri dört ve beşinci tabakaya mensupturlar.[15]
[1]
Buhari, Fedailü Ashabi’n Nebiyy: 1; Müslim, Fedailü’l-Ashap: 210-214; Ebû
Dâvud, Sünne: 9; Tirmizî, Fiten: 45.
[2]
İbn Mâce, Ahkâm: 27.
[3]
Tirmizî, Fiten: 7.
[4]
ö. 160.
[5]
ö. 156.
[6]
ö. 152.
[7]
ö. 150.
[8]
ö. 161.
[9]
ö. 179.
[10]
Talat Koçyiğit, Hadis Usûlü, s. 43.
[11]
Subhi es-Salih, Ulûmü’l-Hadis ve Mustalahuh, s. 358.
[12]
Ö. N. Bilmen, Hukuk-u İslâmiyye ve İstılâhât-ı Fıkhiyye Kamûsu: 1/333-335.
[13]
İsmail Kaya, Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/140.
[14]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/539.
[15]
İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları: 90.