2. Fukaha-yı Seb’a:
Medine’de aynı asırda yaşayan tabiîlerden yedi
fakih.
Emevilerin iktidarda bulunduğu yıllarda bazı
sahâbe çocukları ve tabiînden kimselerin bu iktidar ve yönetime karşı gelip
toplumda çeşitli karışıklıkların çıkması yüzünden bir kısım sahâbîler, tabiîler
hükümet merkezinden uzak şehirlere çekilip İslâmi ilimlerle uğraşmışlardı.
Onların ilmî çalışmaları ve çevrelerinde
toplanan öğrencilerinin gayretleri daha sonra tefsir, hadis ve fıkıh gibi
ilimlerin teşekkül ve tedvinini doğurmuştur.
Tabiatiyle birbirinden uzak ve değişik toplumsal
şartlara sahip olan bu şehirlerdeki bilginler arasında görüş farkları gittikçe
belirgin hâle geliyor ve her şehirde kendisine göre bir fıkıh ekolü doğmaya
başlıyordu. Bunların en etkili olanları Hicaz ve Irak ya da diğer adıyla Medine
ve Kûfe ekolleriydi. Kur’an, sünnet ve sahâbîlerin icmâlarıyla hükmü
belirtilmemiş olan meseleleri Iraklı bilginler, akıl ve ictihad ile çözmeye
çalışıyorlardı. Hicazlılar ise daha ziyâde hadis ve geleneklerden hareket
ediyorlardı. Dolayısıyla bunlara “Hadis” veya “Eser” ehli adı veriliyordu.
İşte Hicaz ekolünü Fukahây-ı Seb’a denilen yedi
fakih temsil etmektedir. Bunların başında Saîd b. el-Müseyyeb gelir. Bunlar,
hakkında nass bulunmayan konularda ictihad yaparlarken en çok maslahata önem
verirler ve genellikle ortaya çıkmamış problemler üzerinde durmaz ve bu gibi
konularda görüş beyan etmezlerdi.
Fukahay-ı Seb’a’ya bu ismin verilmesinin sebebi,
sahâbeden sonra fetva işinin bunlara kalması, ilim ve fetvanın daha çok
bunlardan etrafa yayılması ve bununla şöhret bulmaları içindir. Nitekim onların
yaşadığı asırda Salim b. Abdullah b. Ömer ve benzeri birçok tâbiî âlimler
olmasına rağmen fetva işi en çok bu yedi fakihten soruluyordu.[1]
Bu yedi Fakih şunlardır:
1- Saîd b. el-Müseyyeb
(ö. 94/712 veya 105/723): Tâbiîlerin reisi idi. Hadis rivâyeti, zühd, ibâdet ve
takvayı nefsinde toplamıştı. Aynı zamanda rüya tâbirini de çok iyi biliyordu.
Sa’d b. Ebı Vakkas ve Ebû Hureyre gibi bir grup sahâbîden ve Peygamber
efendimizin hanımlarından hadis dinlemiştir. Ebû Hureyre’nin kızı ile evli idi
ve hadislerin çoğunu da Ebû Hureyre’den rivâyet etmiştir. Kendisi der ki: Elli
seneden beri cemâatle namazda imamın ilk tekbirini kaçırmadım ve elli seneden
beri namazda bir adamın kafasına bakmadım (ilk safta durduğu için). Ayrıca elli
yıl sabah namazını yatsı abdestiyle kıldığı söyleniyor. Kendisi şöyle diyordu:
Allah’a ibâdet gibi insanı şerefli kılan ve Allah’a karşı günâh işlemek gibi
insanı küçük düşüren bir şey yoktur.
Emevi yöneticilerinden Abdülmelik b. Mervan’ın
oğulları Velid ve Süleyman’ın veliaht olmalarına bey’at etmediği için
Abdülmelik’in emriyle Medine valisi Hişâm b. İsmail tarafından kendisine elli
değnek vurulup Medine sokaklarında teşhir edildi. Zâlimlerle ilgili şunu
söylüyor: Zâlimlerin çevresindeki yardımcılarına ancak kalben nefret ederek
bakın, ta ki amelleriniz yok olmasın. Said b. el Müseyyeb Medine’de vefat
etmiştir.
2- Ebû Bekr b. Abdirrahman b. Hâris b. Hişâm
(ö. 94/712): Tâbiîlerin ileri gelenlerindendir. Kureyş Rahibi diye
adlandırılırdı.[2]
3- Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekr es-Sıddîk
(ö. 107/725): Tâbiîlerin ve zamanının en üstün şahsiyetlerindendi. İmam Mâlik,
“Kasım bu ümmetin fakihlerindendir” diyordu. Kendisi bir grup sahâbîden rivâyet
etmiş, kendisinden de tâbiîlerin büyüklerinden bir cemâat rivâyet etmiştir.
Mekke ve Medine arasında bulunan ve Kudeyd denilen bir yerde vefat etmiştir.[3]
4- Urve b. Zübeyr b. el-Avvâm
(ö. 94/712): Alim ve sâlih bir zat idi. Kur’an-ı Kerîm kıraatlarıyla ilgili
kendisinden rivâyetler yapılmıştır. Kendisi teyzesi olan Hz. Âişe’den hadis
dinlemiş, ondan da İbn Şihâb ez-Zührî ve diğer bazı âlimler rivâyet etmiştir.
Medine’de kendi adıyla anılan Urve kuyusunu kendisi kazdırmıştır. Medine
yakınında Fur’ denilen bir köyde vefat etmiştir.[4]
5- Ebu Eyyub Süleyman b. Yesâr el-Hilali
(ö. 107/725 veya 104/722): Âlim, âbid ve güvenilir bir zat idi. Kendisi, İbn
Abbâs, Ebû Hureyre ve Ümmü Seleme’den hadis rivâyet etmiş, ondan da İmam Zührî
ve büyük hadisçilerden bir grup rivâyet etmiştir.[5]
6- Hârice b. Zeyd b. Sâbit
(ö. 104/722 veya 100/718): Kadri yüce âlim ve zâhid bir tâbiî idi. Zührî
kendisinden hadis rivâyet etmiş, Medine’de vefat etmiştir.[6]
7- Ubeydullah b. Abdullah b. Ute b. Mes’ud
(ö. 98/716): Belli-başlı tâbiîlerdendi. Kendisi İbn Abbâs, Hz. Âişe ve Ebû
Hureyre’den hadis dinlemiş ondan da Ebu’z-Zenad, Zührî ve diğer bazıları rivayet
etmiştir. Zührî, “Dört denize ulaştım” diyor ve onların arasında Ubeydullah’ı da
zikrediyor. Ömer b. Abdilaziz, ‘Ubeydullah’ın bir gecesi bana bütün dünyadan
daha sevimlidir’; O’nun bir gecesini beytulmâlin parasından bin dinara satın
alırım” diyordu. Medine’de vefat etmiştir.[7]
Ebu Seleme İbnu Abdirrahmân İbni Avf (V.104)’ın
da fukahay-ı seb’adan olduğu söylenir.
[8]
[1]
İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yân, I, 117.
[2]
İbn Hallikan, a.g.e., 1/117.
[3]
İbn Hallikan, a.g.e., 4/60.
[4]
İbn Hallikan, a.g.e., 3/255-258
[5]
İbn Hallikan, a.g.e., 2/399.
[6]
İbn Hallikan, 2/223.
[7]
İbn Hallikan, a.g.e., 3/125; Abdulkerim Ünalan, Şamil İslam Ansiklopedisi:
2/199-200, İbrahim Canan, Kutub-i
Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/538.
[8]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme
ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/538.