8- Vicâde (Bulmak):
Vicâdet, lügat olarak bulmak demektir. Istılah
olarak, bir kimsenin, bir muhaddis veya bir şeyhin hattıyla yazılmış bir kitabı
veya bazı hadisleri ele geçirmesi demektir. Hadisçiler bunu semâ’, icâzet ve
münavele söz konusu olmadığı halde bir kitaptan hadis almayı ifade için
kullanılır. Kitabın müellifi ile bulan (vacid) muasarat (aynı asırda yaşamış
olup olmamaları), sema, icazet gibi herhangi bir hoca talebe ilişkinin
bulunmaması neticeyi değiştirmez. Bulduğu hadisleri vacid’in sema veya icazete
delalet eden lafızlarla rivayet etmesi caiz değildir. Bu halde hadisleri ele
geçiren kimse rivâyet ederken “vecedtü (veya kara’tu) bihatti fülân” ondan sonra
sened ve metni kaydeder. (…nın el yazısı ile yazılmış olarak buldum ki..)
diyerek durumu açıklaması gerekmektedir. Nevevî bu tarz sîgalara gerek eskilerin
ve gerekse yenilerin kitaplarında sıkça rastlandığını ifâde eder. Bu tür
ifadelere Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde rastlanılmaktadır. Abdullah b. Ahmed
“Babamın kitabında el yazısıyla şunu buldum ..” diye bazı hadisleri
nakletmektedir. Müslim’de de bu yolla gelen üç hadis bulunmaktadır. Vicâde,
geçerli hadis öğrenimi ve öğretimi yollarından biridir. Bugün hadis
kitaplarından yapılan nakillerin hepsi bir çeşit vicâdedir.
Hadis öğrenim ve öğretim yolları, klasik usûller
gibi görünse de, hadis öğrenimi ve rivâyet açısından gösterilen tarihî dikkatin
delilleri olarak değerlendirilmelidir.[1]
Vicâdet aslında munkatı gruba girer. Ancak (vecedtü
bi-hattı fülânin) sözünden dolayı ittisal şaibesi de mevcuttur. Bazıları
mütesâhil (gevşek) davranarak: (An fulânin kale) şeklinde bir sîga kullanıp
vicâde yoluyla tahammülü hatırlatmaktan uzaklaşmıştır. Tabiîki buna cevaz
verilmez.
Vicade yoluyla tahammülün sıhhati bulunan
rivayetin sahibine nisbetindeki doğruluğa bağlıdır. Bulan kimse aradaki
mutâbakatı sağlıklı şekilde sağlayabilirse cezm ifâde eden tâbirler kullanır: (kara’tu
bi-hattı fülânin an fulânin) veya (Mâ vecedtuhu bi-hattı fülânin)
Şayet yazının musannıfa (veya raviye) ait
olduğunda kesin kanaate varamamışsa “Falancanın şöyle şöyle söylediği bana
ulaştı..” Falanın hattıyla olduğunu falanın bana haber verdiği yahut zannettiğim
yahut kâtibinin fülanın dediği bir kitapta okudum.”
Yahut “Fülanın yazısı olduğu söylenen yahut
Fülanın tasnîfi olduğu söylenen bir kitapta…” vs.
Vâcid’in (bulan’ın) bulduğu hadis musannıfın
hattıyla değilse (Zekera fülânun) veya (Kale fülânun) veya (Ahberenâ fülânun)
diyerek hadisin senedini sevkeder. Bu tarzda rivayet edilen hadisler ittisal
şâibesi olmayan munkatı hadistir.
Vicâdetin icazete makrun olduğu da vâkidir. Bu
durumda şu sîga kullanılır: “Falan hadisi falancanın hattıyla buldum, o da bana
rivayet etmem için izin verdi.”
Vâcid, bulunan nüshayı aslıyla, bizzat veya
güvenilir biri vasıtasıyla mukabele ederek sıhhatinden emîn olmadan (Kale
fülânun) gibi cezm ifade eden bir sevk sigası kullanmamalıdır.
Tedrîbu’r-Râvi’de Nevevî ve Suyutî Hazretleri,
kendi devirlerindeki insanların, bulunan nüshaların sıhhat durumunu ciddi bir
tahkike tâbi tutmadan aşırı bir müsâmaha ve gevşeklikle hareket ederek onlardan
cezm sîgasıyla (Kale fülânun) veya (Zekera fülânun) diyerek hadis rivayet
ettiklerini kaydederler. Bu işi yapan kimsenin âlim, mutkin ve metinde vaki
olacak değişme ve sakatlıkları yakalayabilecek güçte biri olması halinde böyle
davranmanın caiz olacağını da belirtirler.[2]
[1]
İsmail Lütfü Çakan, Ana Hatlarıyla Hadis, İstanbul, 1983, s. 171-177; Subhi
es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, trc M. Yaşar Kandemir, Ankara
1981 s. 70-84; Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Mukaddimesi, Ankara 1984, s.
399-449; İbnü’s-Salah, Ulumu’l-Hadis, thk. Nurettin Itr, Beyrut 1981, s.
114-157; Suyuti, Tedribu’r-Ravî, thk. Abdulvehhab Abdullatif, Medine-i
Münevvere 1972,1, s.l-59; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 59; Sabahaddin Yıldırım, Şamil
İslam Ansiklopedisi: 6/88; İbrahim
Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/66.
[2]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/66-67.