3- İsnad Müslümanlara Has Bir İmtiyazdır:
Dinî rivâyetleri isnâd etme, yâni tahkik ve
değerlendirilmesi mümkün olan senedlerle rivâyet etme müessesesi başka dinlerde
görülmez. Bu, müslümanlara has bir husûsiyet ve imtiyazdır. İslâm âlimleri, tâ
bidâyetten beri, Cenâb-ı Hakk’ın, ümmet-i merhûme olan İslâm ümmetini sened
tatbîkatıyla nimetlendirmekle büyük bir şeref ve imtiyaz bahşettiğini belirterek
diğer ümmetlere karşı iftihar, Rablerine karşı da şükran ifâde ederler.
Tahrîb’de Suyûtî, İbnu Hazm’dan şu açıklamayı kaydeder: “Sika’nın sika’dan
nakletmesi suretiyle muttasıl bir senedle Hz. Peygamber’e kadar ulaşmak,
Allah’ın -diğerlerinden ayrı olarak- sâdece bu ümmete tanıdığı bir imtiyazdır.
Mürsel ve mu’dal rivâyetler yahudilerde de mevcuddur. Fakat bu rivâyetlerde
onlar, bizim Hz. Muhammed (aleyhissalatu vesselem)’e ulaştığımız şekilde Hz.
Musa’ya ulaşamıyorlar. Onlarla Hz. Musa (aleyhisselam) arasında 300 senelik
mesâfe kalıyor. En fazla Şem’ûn ve benzerlerine kadar çıkabiliyorlar.
Hıristiyanlarda ise böyle bir nakil meselesi yok. Sâdece boşanma yasağı (tahrîmu’t-talak)
rivâyet edilmiştir. Yahudi ve hıristiyanların rivâyetleri kizb’e ve meçhulül-ayn
(hiç bilinmeyen) şahıslara dayanır… Sahâbe ve Tâbiîn’in sözlerinin emsâline
gelince, yahudilerin, peygamberlerinden birinin arkadaşına veya ona tâbi olana
ulaşmaları da mümkün değildir. Hıristiyanlar için de durum aynı; Şem’ûn ve
Pavlos’tan öteye gidemiyorlar. Ebu Ali el-Ciyâni der ki: Allah bu ümmeti, önceki
ümmetlere vermediği üç şeyle mümtaz kıldı: İsnâd, ensâb, i’râb. Bunun
delillerinden biri, Hâkim ve başkalarının şu âyet hakkında:
“…Eğer doğru sözlü iseniz size indirilmiş bir
kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı getirin”
(Ahkâf: 46/4) Matar İbnu Tahmân el-Verrâk’dan yaptıkları rivâyettir: el-Verrâk:
“Ayette kastedilen isnâdu’l-Hadîstir” demiştir”.[1]