8- Ebû Hanîfe’nin Hadîs Kabûlündeki Şartları
Yukarıda Ebû Hanîfe’nin (radıyallahu anh)
muhaddis yönünü tamamlayan bir hususun, onun hadîs kabulünde koyduğu şartlar
olduğunu söylemiştik. Usûl-i Serâhsî’den çıkararak aşağıda kaydedeceğimiz
kaideler, onun bu yönünü ve hadîs hususundaki titizliğini belirtmekle kalmayıp,
usûl-i hadîs’in onun zamanında fiilen mevcudiyetini de gösterecektir. Ebû
Hanîfe’nin koyduğu şartlardaki “sıkılık”, o devirde yaygınlık kazanan hadîs
uydurma faaliyetlerine karşı İmamın din-i mübîni koruma endişesiyle izah
edilmektedir:
1-
Haber-i vâhid, yanında toplanmış olan usûle muhalefet etmemelidir. Zira bu usûl,
şer’î kaynaklardan araştırmalar sonunda elde edilmiştir. Muhâlif olma durumunda
iki delilden kuvvetlisi ile amel prensibine uyarak, haber-i vâhidi terketmiş ve
bu haberi şâz addetmiştir.
2-
Haber-i vâhid, Kitab’ın umûmi prensiplerine ve zâhirlerine muhalefet
etmemelidir. Muhalefet halinde kitâbın zâhirini almış, rivâyeti terketmiştir.
Burada da prensip “iki delilden kuvvetlisiyle amel”dir. Ama bu rivayet, mücmel
âyeti beyan zımnında veya yeni bir hüküm koyan nass ise o zaman hadîsi almıştır.
3-
Haber-i vâhid meşhur sünnete muhâlefet etmemelidir. Meşhûr sünnet kavli veya
fiili olsa farketmez, hüküm aynıdır. Burada da “iki delilden kuvvetlisiyle amel”
prensibi câridir.
4-
Haber-i vâhid, kendisine eşit olan bir başka habere de muhâlefet etmemelidir. Bu
çeşit iki haberden biri, tercih sebeplerinden biriyle diğerine üstün kılınır.
Meselâ: İki sahâbeden biri daha fakîhtir, veya biri fakîhtir, öbürü değildir,
veya biri gençtir, diğeri ihtiyardır. Böylece hata ihtimalinden uzaklaşılmış
olur.
5-
Râvi, rivâyet ettiği hadîse muhalif amel etmemelidir. Köpeğin yaladığı kabın
yedi kere yıkanması gerektiğini beyan eden Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hadîsi
gibi. Çünkü Ebu Hüreyre hazretleri bu hadîsin gereğine göre amel etmemiştir.
6-
Haber-i vâhid, ihtiva ettiği ziyadede münferid kalmamalıdır. Bu teferrüd metinde
olsa da, senette olsa da birdir. Bu durumda, Allah’ın dininde ihtiyat maksadıyla
nâkıs olanla amel eder.
7-
Haber-i vâhid, belva-yı âmme üzerine olmamalıdır. Çünkü umumî belvâya müteallik
bir haberin meşhûr veya mütevâtir olması gerekir.
8-
Hükümde ihtilaf eden sahabelerden biri, onlardan birinin rivayet ettiği haberle
ihticâcı terketmemiş olmalı. Çünkü, haber sâbit olsaydı onlardan biri mutlaka
onunla ihticâc ederdi.
9-
Seleften birinin, hadîs hakkında ta’nı sebkat etmemeli.
10-
Rivâyetlerin ihtilaf hâlinde, hudud ve ukûbatla ilgili meselelerde daha hafif
olanını almak esastır.
11-
Râvinin rivâyet ettiği hadîsi zabt durumu, hadîsi tahammül ettiği (öğrendiği,
aldığı) andan edâ ettiği ana kadar değişmemiş olmalı, unutma, karışma vukûa
gelmemiş olmalıdır.
12-
Haber-i vâhid Sahâbe ve Tâbiîn arasında mütevâris olan amele, aynı beldede
kaldıkça muhalefet etmemelidir.
13-
Râvî, rivâyet ettiği şeyi iyice hatırlamadıkça sırf yazının kendi yazısı
olduğuna dayanarak, yazıya itimad ederek rivayeti kabul etmesi caiz değildir.[1]