Belirlilik Yönünden İsimler
(Marife-Nekre)
المعَْرِفَة والنَّكْرَة
DİLBİLGİSİ
BELİRLİLİK YÖNÜNDEN İSİMLER
(MARİFE-NEKRE)
Arapçada isimler değişik açılardan ayırıma tabi tutularak incelenebilir.
Cinsiyet bakımından yapılan müennes-müzekker ayırımı, sayı bakımından
yapılan müfred-tesniye-cemi ayırımı… vb. ayırımların temel amacı isimleri
daha iyi tanıyabilmektir.
İsimlerin tabi olduğu önemli ayırımlardan birisi de belirlilik bakımından
yapılan marife-nekre ayırımdır. Öncelikle bu terimleri tanımlayalım.
Marife: Belirli bir nesneyi gösteren isimlere marife denir. Belirli bir şey için
konulmuş isimdir şeklinde de tanımlanabilir.
المعرفة: ما وُضِعَ لِشَيْءٍ بِعَيْنِهِ
Nekre: Belirsiz bir nesneyi gösteren isimlere nekre denir. Belirsiz bir şey için
konulmuş isimdir şeklinde de tanımlanabilir.
النَّكِرَةُ: ما وُضِعَ لِشَيْءٍ لا بِعَيْنِهِ
Marife ve nekre terimlerinin Türkçede doğrudan karşılıkları olmadığından
Türk öğrenciler tarafından anlaşılmalarında zorluklar tabii olarak yaşanabilmektedir. Terimlerin daha iyi kavranabilmesi açısından örnekler
üzerinden açıklamakta yarar vardır.
Örneğin: ( شجرةٌ ) kelimesi nekre (belirsiz) bir isimdir ve “bir ağaç” şeklinde
Türkçeye çevrilebilir. Belirli, bilinen bir ağaç değil herhangi bir ağaç
kastedilmektedir. Başına ( ال ) takısı ekleyerek ( الشّجَرَةُ ) dediğimizde ise bilinen,
belirli bir ağacı kastetmiş oluruz. Buna göre; ( في الحديقةِ شجرةٌ ) “Bahçede bir
ağaç var” dediğimizde belirli bir ağaçtan değil sadece bahçede bir adet ağaç
bulunduğundan söz etmekteyiz. Konuyla ilgili ikinci bir cümle söyleyip
الشجرةُ جميلةٌ) ) “Ağaç güzel” dediğimizde ise artık herhangi bir ağaçtan değil
bahçedeki o tek ağaçtan bahsetmekteyiz. Yani artık söz konusu olan sıradan
bir ağaç değil bir önceki cümlemizde bahsi geçen (marife/belirli bir) ağaçtır.
Bir başka örnek de şöyle olabilir: Birbirlerine ( ف) atıf harfiyle bağlanmış
iki cümleden oluşan ( رأيْتُ في الطَرِيقِ رَجُلا فسَلّمْتُ على الرّجُلِ ) “Yolda bir adam
gördüm ve (gördüğüm o) adama selam verdim.” ifadesinde birinci cümle
olan ( رأيْتُ في الطَرِيقِ رَجُلا ) cümlesinde geçen ( رَجُلا ) kelimesi nekredir. Zira daha
öncesi itibariyle bilinmeyen herhangi bir adamdan söz edilmektedir. İkinci
cümledeki ( الرّجُلِ ) kelimesi ise marifedir. Zira artık bahsettiğimiz herhangi bir
adam değil de konuşan kişinin az önce görüp de kendisine selam verdiği
belirli (marife) bir adamdır.
Yukarıda da temas ettiğimiz üzere marife ve nekre terimlerinin Türkçede
birebir karşılıkları yoktur. Türkçede isimler yalın halde söylendiklerinde
belirli sayılmaktadırlar. “Öğrenci geldi” denildiğinde “öğrenci” belirli bir
isimdir. Türkçemizde Arapçadaki ( ال ) takısı veya İngilizcedeki (The) gibi
isimleri belirli hale getirmek için kullanılan bir ek yoktur. “Bir öğrenci”
dediğimizde ise “öğrenci” kelimesini belirsiz isim yapmış oluruz zira
kastettiğimiz herhangi bir öğrencidir.
Marife İsimlerin Çeşitleri
Arapçada marife isim denilince genellikle akla ( ال ) takılı kelimeler
gelmektedir. Oysa Arapçadaki marife isimler bunlardan ibaret değildir.
Aşağıda sayacağımız altı tür isim marife olarak kabul edilmektedir. Ayrıca
sonunda tenvin bulunan bütün isimlerin nekre olduğu da doğru değildir.
Aşağıda yer alacağı üzere ( عَلِيٌّ ) gibi özel isimler başlarında ( ال ) takısı
bulunmamasına ve sonunda tenvin olmasına rağmen marifedir.
Arapçada marife olarak kabul edilen isimler şunlardır:
ال) . 1 ) Takılı Kelimeler
Arapçada marife denilince ilk akla gelen ve aynı zamanda en çok örneğin yer
aldığı grup ( ال ) takılı (harf-i tarifli) kelimelerdir.
Aşağıdaki cümlelerde ( ال ) takısı ile marife olmuş kelimeleri inceleyiniz.
الضدانِ لا يَجْتَمعانِ. “İki zıt asla bir araya gelmez.”
صامَ المسْلِمونَ شهْرَ رَمَضانَ. “Müslümanlar Ramazan’da oruç tuttular.”
البيتُ مُطِلّ على البُحَيرَةِ. “Ev göle nâzırdır.”
زَرَعَ الفَلاحُ الذّرَةَ. “Çiftçi mısır ekti.”
لا تُؤخّرْ عَمَلَ اليوْمِ إلى الغدِ. “Bugünün işini yarına bırakma.”
جاعَ الطِّفْلُ فبَكَى. “Çocuk acıktı ve (bu yüzden) ağladı.”
الرِّياضَةُ مُفِيدةٌ للعَقْلِ والجِسْمِ. “Spor vücut ve zihin için yararlıdır.”
Arapçada ( ال ) takısı (harf-i tarif), marife (belirli) isimlerle, bu marife
(belirli) isimleri nitelendiren sıfatların başına gelir. ( ال ) takısı her zaman aynı
anlamı ifade etmez. Bu tarif harfinin cins, istiğrak, ahd-i harici ve ahd-i zihni
olmak üzere dört çeşit anlamı bulunmaktadır. Şimdi bu kavramları biraz
açıklayalım:
a. Cins: ( ال ) takısı (harf-i tarif), bir şeyin cinsini ifade etmek için
getirilebilir. Örneğin: ( الرجلُ قَوِيٌّ ) “Erkek güçlüdür” dediğimiz zaman ( (الرجلُ
kelimesinin başındaki ( ال ) takısı belirli bir erkeği ifade etmek için değil erkek
cinsi anlamını belirtmek için getirilmiştir yani teknik terim olarak “cins”
manasındadır. Anlatılmak istenen erkek cinsinin özelliğinin güçlü olmak
olduğudur. Bu cümlede belirli herhangi bir erkekten söz edilmediği gibi
bütün erkekler de kastedilmemektedir. Yani cümle “Bütün erkekler
güçlüdür” diye tercüme edilemez.
b. İstiğrak: ( ال ) takısı (harf-i tarif), kelimenin kapsamının tümünü ifade
etmek için de getirilir. Bu durumda “bütün hepsi” manasına gelir. Teknik
terimle “istiğrak” manası ifade ettiği söylenir. Örneğin: ( للناسِ رِجْلانِ ) “(Bütün)
insanların iki ayağı vardır” dediğimiz zaman ( الناسِ ) kelimesinin başındaki ( (ال
takısı, “bütün” anlamına gelmektedir.
c. Ahd-i Harici: ( ال ) takısı (harf-i tarif), daha önce bahsi geçtiğinden
dolayı bilinen, belirli bir varlığı ifade etmek için de kullanılır. Harf-i tarifin
ifade ettiği bu anlama teknik terim olarak “ahd-i haricî” denir. Örneğin: ( جاءني
رجلٌ فأكرمتُ الرجُلَ ) “Bana bir adam geldi ben de (o gelen) adama ikramda
bulundum” ifadesi birbirine ( ف) atıf harfiyle bağlanmış iki cümleden
oluşmaktadır. ( جاءني رجلٌ ) cümlesindeki ( رجلٌ ) kelimesi nekredir. Zira bu söz
söylendiği anda söz konusu olan herhangi bir adamdır. Oysa ikinci cümledeki
الرجُلَ) ) kelimesi marifedir. Zira artık belirli bir adamdan yani bu sözü
söyleyene gelmiş bulunan adamdan söz edilmektedir.
d. Ahd-i Zihni: ( ال ) takısı (harf-i tarif), konuşmada önceden bahsi
geçmemiş olsa da sözü söyleyen ve muhatap tarafından zihinlerinde mevcut
bulunan bilgiler açısından belirli olan kelimelerin başına da gelebilir.
Örneğin: ( ذهبْتُ إلى السوق واشتريتُ اللحمَ ) “Çarşıya gittim ve et satın aldım”
ifadesinde ( اللحمَ ) kelimesi ( ال ) takılı olarak getirilmiştir. Zira et denildiğinde
gerek sözü söyleyenin ve gerekse de muhatabın zihnindeki ön bilgi bunun
“kırmızı et” olduğu şeklindedir. Her ne kadar tavuk ve balık etleri de et olsa da mutlak olarak et denildiği zaman akla gelen kırmızı ettir. Dolayısıyla
örneğimizdeki ( اللحمَ ) kelimesi zihnimizdeki bu ön bilgiler dikkate alınarak
ال) ) takılı olarak söylenmiştir. Bu lâm-ı tarife teknik terim olarak zihinlerde
bulunan bilgileri yansıttığı için ahd-i zihnî lam’ı denmiştir.
Şemsî ve kamerî harfler: ( ال ) takısındaki lâm harfi kendisinden sonraki
harfe göre okunmakta veya okunmamaktadır. Kamerî harfler dediğimiz ( ، أ، ب
ج… ) harflerinden birisi ile başlayan bir kelimenin başına ( ال ) takısı gelirse
اَلْ) ) “el” şeklinde okunur. Aksine şemsî harfler denilen ( … (ت، ث، د
harflerinden birisi ile başlayan bir kelimenin başına ( ال ) takısı gelirse yazılışta
bulunmakla birlikte telaffuzda lâm harfi okunmayıp elif harfi kelimenin ilk
harfine eklenerek o ilk harf şeddeli olarak okunur. Aşağıdaki şemsî ve kamerî
harfler tablosunu inceleyiniz.
Kamerî harfler Şemsî harfler
harf örnek okunuşu Harf örnek okunuşu
الأرْضُ أ el-arzu التّلميذُ ت et-tilmîzu
البابُ ب el-bâbu الثّمرة ث es-semeratu
الجَدُّ ج el-ceddu الدّينُ د ed-diynu
الحليبُ ح el-halîbu الذّكرُ ذ ez-zikru
الخالِقُ خ el-hâliku الرّسالةُ ر er-risâleu
العِلْمُ ع el-Ilmu الزّيتونُ ز ez-zeytûnu
الغَنِيُّ غ el-ganiyyu السّنُّ س es-sinnu
الفلكُ ف el-feleku الشّمسُ ش eş-şemsu
القَلَمُ ق el-kalemu الصّدقةُ ص es-sadakatu
الكتابُ ك el-kitâbu الضّد ض ez-zıddu
المسطرةُ م el-mistaratu الطّالبُ ط et-tâlibu
الهواءُ ه el-Hevâu الظّالمُ ظ ez-zâlimu
الولدُ و el-veledu اللّيلُ ل el-leylu
اليسْرُ ي el-yusru النّبيل ن en-nebiylu
Şemsî harfler-kamerî harfler ayırımının anlama yönelik bir etkisi olmayıp
sadece telaffuza (okunuşa) etkisi söz konusudur.
Nekre-i maksûde olan yani şeklen nekre olarak söylenilen ancak
kendileriyle muhatabın karşısındaki belirli kişi veya kişilerin kastedildiği
nida üslubunda münada olan kelimeler de marife olarak kabul edilmektedir.
Konuşan kişi, ( يا رَجُلُ ) “Ey Adam!” dediğinde karşısındaki belirli bir adamı
kastetmektedir. Öğretmenin sınıfta adlarını bilmediği bir öğrenciye) ( (يا طالِبُ
“Ey öğrenci!” şeklinde seslenmesi de buna örnek teşkil eder. ( طالِبُ ) kelimesi
şeklen nekre olsa da ortamda bulunanlar tarafından bilinen bir öğrenciye
seslenilmiş olduğundan marife sayılmaktadır.
2. Zamirler
Bilindiği üzere zamirler, ismin yerini tutan kelimelerdir. Arapçada zamirlerin
tamamı belirli (marife) kelimeler olarak kabul edilmektedir.
Zamirler Arapça
Zamir çeşitleri
a. Merfu‘ muttasıl zamirler: Fiillere bitişik olarak yazılan ve cümle
içerisinde fâil (özne) konumunda olan zamirlerdir. Bunları fiil çekimleri
esnasında fiillere eklenen zamirler olarak da nitelendirebiliriz. Mâzî fiillere
eklenen (…. ت، نا، و ) zamirleri (örneğin: … كتبتَ، كتبْنَا، كَتَبُوا ), muzâri fiillere
eklenen (… ا، و ) zamirleri (örneğin: … يكتبانِ، يكتبون ), emir fiillere eklenen ( ، ا
و… ) zamirleri (örneğin: … اكتبا، اكتبوا ) bu tür zamirlerdir.
b. Merfu‘ munfasıl zamirler: Herhangi bir kelimeye bitişmeksizin ayrı
olarak yazılan ve cümle içerisinde mübteda veya merfu‘ bir kelimenin tekidi
konumunda olduklarından dolayı (mahallen) merfu‘ olan (… (هو، هُما، هُم، هِيَ
zamirleri merfu‘ muttasıl zamirlerdir.
c. Mansûb muttasıl/mecrûr muttasıl zamirler: Bitişik olarak yazılan ve
fiiller bitiştiklerinde mef’ûl konumunda olmak üzere mansûb ve isimlere
bitiştikleri zaman muzâfun ileyh (tamlayan) konumunda olmak üzere veya
cer harflerinde sonra geldikleri için mecrûr olan ( ، …ه، …هما، …هم، …ها، …هما
هُنّ، …ك، …كما، …. …) zamirleri bu tür zamirlerdir. Şu örneklerdeki bu tür
zamirlere dikkat ediniz. ما، مِحْفَظَتُهُنَّ، ضَرَبَكُنَّ، اكُْتُبْها، رَآنَا