Birçok dilde olduğu gibi Arapçada da muhatabın dikkatini çekmek ya da ona seslenmek üzere ünlem anlamı taşıyan bazı giriş sözcükleri kullanılır. Bir anlamda bu edatlar uzun bir cümlenin kısaltılmış ve klişeleşmiş halinden ibarettir. “ يا أصدقاء /ey arkadaşlar!” dediğimiz zaman; aslında: “Karşımda olan arkadaşlar, size sesleniyorum, bana kulak verin!…” gibi uzun bir cümleyi iki kelimeye indirgemiş oluruz.
Türkçede “Ey falancalar, bana kulak verin, size bir şey söyleyeceğim” anlamına gelen “Hey!, Ey!, Şişşşt…” sözcükleri gibi Arapçada da bazı edatlar yoluyla yakın ve uzak için ayrı, eril
ve dişiller için ayrı olmak üzere bir takım edatlar vardır. İşte bu ünitede Arapçada ayrıntılı bir kullanım alanına sahip olan nidâ üslûbu işlenecektir. Nidâ edatları vasıtasıyla yapılan işleme, seslenme anlamına gelen nidâ, bu yolla kendisine seslenilen kimseye de kendisine seslenilen anlamına gelen münâda terimi kullanılır.
Konu temelde, iki başlık çerçevesinde ele alınacaktır: Birincisi nidâ edatları, ikincisi ise münâdanın türleri, irâbı ve cümleye yüklediği anlamlar. Bunların yanında söz konusu edatların yaygın olanlarına işaret edilecek ve günlük dilde ve Kurânda yer alan kullanımlarına yer verilecektir.
Münâdâ üslûbu, gramer açısından fiil ve fâili hazfedilmiş/düşürülmüş kullanımlar çerçevesinde ele alındığı için mansûbât kategorisinde değerlendirilir. Onun için münâdâ öge genel kural olarak mansûbtur. Ancak bununla birlikte, anlatım kısmında işaret edileceği üzere, merfû okunduğu durumlar da söz konusudur. Bundan dolayı da bu durumlarda münâdâ öge mahallen
mansûb kabul edilir. Konuya ilişkin ayrıntılı uygulamalar öncelikle okuma parçası ile onu takip eden alıştırmalar ve dil bilgisine yönelik anlatım kısmında verilecektir.
Münâdâ Dil Bilgisi
Nidâ Üslûbu
Nidâ, birine seslenmek veya dikkatini çekmek gayesiyle ünlem anlamı taşıyan bir takım edatlar yoluyla gerçekleşen bir üsluptur. Bu edatlar vasıtasıyla yapılan işleme seslenme anlamına gelen nidâ terimi kullanılır. Bu yolla da kendisine seslenilen ya da dikkati çekilmek istenen kimseye de kendisine seslenilen/ünlenen anlamına gelen münâda terimi kullanılır. Dolayısıyla nidâ üslûbunda iki temel unsur bulunmaktadır: Nidâ edatı ve münâdâ. ! يا عَبدَ الرحمنِ، انْتَبِهْ إِلى الدّرس /Abdurrahman! Dersi dikkatli dinle! cümlesi üzerinde uygulayacak olursak: يا nidâ edatı, عَبدَ الرحمنِ ise kendisine seslenilen münâdâdır.
Arapçada yedi kadar nidâ edatı vardır, bunlar: . أَ، آ، أيْ، آي، يا، أَي اَ، هَ يَا
Bunlar içerisinde أَ ve أيْ edatları: أَعادِلُ ! ساعِدْني في رَفْعِ هذا الصُندوقِ /Adil! Şu sandığı kaldırmada bana yardım et, cümlesi ile: ! أيْ خليلُ، رُدَّ عَلى الهاتِف /Halil! Telefona cevap ver, cümlesinden anlaşılacağı üzere yakın mesafede bulunan birilerine seslenmek için kullanılır.
يا edatı ise ! يا صَلاَحَ الدِّين تَوَقَّفْ قلِيلاً ولاَ تُتْعِبْ نَفْسَكَ /ey Selâhaddin, azıcık dur,
kendini yorma! cümlesi ile, يا إِخْوانُ، اِقْتَرِبُوا مِنّا حتى لا يُدْرِكَكُم الغَرَقُ، البَحْر مُضط رِب اليومَ
كثير اً! /ey kardeşler, bize yaklaşın ki boğulmayasınız, bugün deniz çok çalkantılı! cümlesinde olduğu gibi hem yakın hem uzak için kullanılan bir edattır. Nidâ edatları içerisinde kullanım alanı en yaygın olan bu edattır. أيا ve هَيَا edatları ise: ! أَياَ إبراهيمُ، تَعالَ /ey İbrahim, gel!; هَياَ سليمُ، أينَكَ الآنَ، هل أتْمَمْتَ وَصْلَ الكَهْرَبَاءِ؟ /Selim, şu an neredesin, elektrik bağlantısını tamamladın
mı?! cümlelerinde olduğu gibi uzağa seslenmek üzere kulanılır.
Münâdânın Türleri
Münâdâ cümlede karşımıza beş ayrı şekilde çıkar. Bunların üçünde murab, ikisinde ise mebnîdir. Hüküm itibariyle murab olduğu yerlerde lafzan mansûb iken, mebnî olan yerlerde mahallen mansûbtur. Çünkü münâdâ
Arapça cümlede mansûbât kategorisindedir.
1. Murab olan Münâdâ:
a. Muzâf: يا رسولَ اللهِ، خُذْ بِيَدِي /ya Rasulallah, elimden tut (meded eyle)!; يا عبدَ الرحمنِ هَلُمَّ ! /ey Abdurrahman, buraya gel!; ! يا راكِبَ الدَّراجَةِ، اِنْتَبِهْ /ey bisiklete binen kişi, dikkatli ol!; يا ابنَ الكِرامِ لا تَتَس رَّعْ /ey soylu kişi, acele etme! cümlelerinde olduğu gibi izâfet halinde gelen kullanımlarda münâdâ her zaman lafzan mansûb kullanılır.
b. Nekirei gayrı maksûde: Muhatabın adının bilinmediği ya da ona genel bir şekilde seslenilmek istendiği, dolayısıyla belli bir kişi ya da topluluğun kastedilmediği münâdâ türüdür. Asansörde sıkışıp kalan birinin yardım ve imdat istemek için: ! أَياَ سامِعاً سَاعِدْ ني /beni duyan kişi, yardım et, diye seslenmesi buna misal verilebelir. Zira muhatap burada sesini duyan ya da
duyabilme imkânı olan herkesten yardım almayı amaçlamış ve genele hitap etmek durumunda kalmıştır. Hüküm itibariyle nekirei gayrı maksûde lafzan mansûbtur. يا مُحسِناً، أَجْرُكَ على الله! /ey ihsân sahibi, yaptığının karşılığını Allah versin! cümlesinde olduğu gibi münâdâ olan محسِن اً lafzan mansûbtur.
c. Şebîh bilmuzâf (muzâfa benzer): Münâdâ olan kelimenin şebîh bilmuzâf (muzâfa benzer formda) geldiği durumlardır. Yani burada münâdâ tamlamaya benzer bir yapıda karşımıza gelmektedir. Bu kullanımda tamlamanın birinci ögesi olan muzâf ismi fâil, ismi mefûl, sıfatı müşebbehe, ismi tafdîl ve mübâlağalı ismi fâil türlerinden biri şeklinde ve nekre halde gelir.
Ancak ikinci isim olan muzâfun ileyh anlamca muzâf ile ilintili ve ondan etkilenen bir unsurdur. Onun için bu tür tamlamalarda muzâf, fiil gibi (fiilimsi) amel eder, muzâfun iley de onun fâili, mefûlü ya da cârmecrûru şeklinde karşımıza çıkar.
Muzâfun ileyhin şebîh bilmuzâf tamlamasında fâil gelişine misal olarak: يا كَرِيما خُلُقُه /ey ahlakı güzel! cümlesi verilebilir. Zira burada muzâf فَعِيل vezninde ( كريما ) bir sıfatı müşebbehe olup arkasından gelen خلُقُه onun fâilidir. Buradaki asıl tamlama يا كريمَ الخُلُقِ iken muzâf izâfetten kesilip nekre hale getirilmiş ve muzâfun ileyhinin âmili olmuştur. Muzâfun ileyhin şebîh bilmuzâf tamlamasında mefûl gelişine misal olarak ise: ! يا مُتْقِناً عَمَلَهُ، وَفَّقكَ الله /ey işini sağlam yapan kişi, Allah seni muvaffak eylesin! cümlesi zikredilebilir. Zira burada muzâf ismi fâil ( (مُ تْقِن اً
bir kelime olup arkasından gelen عَمَلَهُ onun mefûlü konumundadır. Buradaki asıl tamlama: يا مُتْقِنَ عَملِهِ iken muzâf izâfetten kesilip nekre hale getirilmiş ve muzâfun ileyhinin âmili olmuştur.
Muzâfun ileyhin şebîh bilmuzâf tamlamasında cârmecrûr gelişine misal olarak da: ! يا مُدافِعاً عن الوَطَن، أنتَ على الصَّواب /ey vatanını savunan kişi, sen doğru üzeresin! cümlesi zikredilebilir. Burada muzâf ismi fâil ( مُدافِع اً ) bir kelime olup arkasından gelen عن الوَطَن onun carmecrûru, yani mefûlün bih gayri sarîhir. Buradaki asıl tamlama يا مُدافِعَ الوَطَنِ iken muzâf izâfetten kesilip
nekre hâle getirilmiş ve muzâfun ileyhinin âmili olmuştur.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere münâdâ şebîh bilmuzâf/muzâfa benzer yapıda karşımıza geldiğinde hüküm itibariyle lafzan mansûbtur.
2. Mebnî olan Münâdâ
a. Müfred Alem: Buradaki müfred alemden kasıt, muzâf ya da şebîh bilmuzâf olmayan özel isimlerdir, yoksa tekil anlamında müfred değildir. يا إبراهيمُ، يا محمدُ، يا خالدُ، يا فاطماتُ ! gibi hem müfred tekil, hem ikil, hem de çoğul alem /özel isimlerdir. Hüküm itibariyle müfred alem münâdâ örneklerde görüleceği üzere merfû olduğu alâmet üzere mebnî olur. يا فاطمةُ أكمِلِي الرسالة /ey Fatma, mektubunu tamamla! cümlesinde olduğu gibi, münâdâ olan فاطمة lafzan merfû olarak karşımıza çıkmıştır, ama mahallen mansûbtur. b. Nekirei Maksûde: Bundan kasıt da, kendisiyle belli bir kişi ya da topluluk kastedilen nekre isimlerdir. . يا طالبُ، يا طبيبانِ، يا عاملون، يا مهندساتُ gibi.
Nekirei maksûde olan münâdâ da hüküm itibariyle örneklerde görüleceği üzere merfû olduğu alâmet üzere mebnîdir. ؟ يا غلامُ، ماذا تبيع /ey çocuk ne satıyorsun?! cümlesinde olduğu gibi münâdâ olan غلامُ lafzan merfû, ama mahallen mansûbtur.
Nidâ ve Münâdaya Yönelik Özel Durumlar
Nidâ edatları, bir çok dilde olduğu gibi, eğer vurgu, siyâksibâk (cümle içindeki konumu) ve ses tonundan anlaşılıyorsa tamamen düşürülebilir. Sözlü dilde sözü kısa tutma (ihtisâr) gayesiyle çokça başvurulan bu durum, yazı dilinde ünlem (!) işareti ile telâfi edilmeye çalışılır. يوسفُ أَعرِضْ عن هذا /Yusuf, bundan vazgeç! ayeti kerimesi (Yusuf suresi, 29) buna misal verilebilir. Zira ayetin başında takdiren ( يا ) edatı vardır ve cümle: يا يوسفُ أَعرِضْ عن هذا /ey Yusuf, bundan vazgeç! şeklindedir.
Münâdâ lafzatullâh ( اللَّه ) olduğunda, اللَّهُمَّ أنتَ وَلِيُّنا فَاحْفَظْنا بِما تَحفَظ به عِبادَك الصالحين! /Allahım! Sen bizim dostumuzsun, sâlih/iyi kullarını muhafaza ettiğin şeyle bizi de muhafaza eyle! cümlesinde görüldüğü üzere, nidâ edatı düşürülebilir. Ancak bu durumda düşürülen ( يا ) yerine lafzatullâhın sonuna şeddeli bir mim harfi ( اللَّهُمَّ ) ilâve edilir. Münâdâ ismin başında harfi tarif bulunması durumunda, nidâ harfi ile münâdâ arasına; müzekker isimlerde أيُّها , müennes isimlerde ise أَيَّتُها kelimesi getirilir.
Bu durumda cümledeki nidâ görevi nidâ edilen isimden alınıp eklenen bu kelimeye nakledilir. أَيّهَا ve أَيَّتُها kelimelerindeki ها eki tenbih/uyarı edatı olduğu için, münâdanın nahvî hükmü, müzekker için أيُّ kısmındaki ي harfine uygulanırken, müennes için أيَّتُ kısmında ت harfi üzerinde tatbik edilir. Bu kullanımın yer aldığı söz konusu harfi tarifli isimler ise أَيّهَا ve أَيَّتُها kelimelerinin sıfatları olarak görev yaparlar.
يا أيُّها الإنسانُ ما غَرَّكَ بِ ربِّكَ الكَريم /ey insanoğlu, seni Cömert Rabbine karşı aldatan nedir? ayeti kerimesinde (İnfitar suresi, أَيُّهَا ( 6 kelimesi münâdâ olup arkasından gelen الإنسانُ onun sıfatıdır. Aynı şekilde يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ارْجِعِي إِلَى رَ بِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّة /ey itminana eren nefis! Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş halde Rabbine dön! ayetinde ise أَيَّتُها kelimesi münâdâ olup arkasından gelen النَّفْسُ onun sıfatıdır.
أَيُّهَا ve أَيَّتُها kelimelerinin yer aldığı cümlelerden nidâ edatı isteğe bağlı olarak atılabilir. Vedâ hutbesinin: أيُّها الناسُ، إن ربَّكُم واحد /ey insanlar, Rabbiniz birdir, diye geçen bir cümlesinde olduğu gibi يا nidâ edatı düşürülmştür. Münâdâ kelime mütekellim yâsına ( ي) muzâf olan أبٌ ya da أُم kelimelerinden biri ise يا أُمِّي veya يا أبِي şeklinde nidâ edilebileceği gibi, يا أُمَّتِ
ve يا أَبَتِ diye kullanmak da mümkündür. Kurânı Kerimde çokça başvurulan bu kullanıma misal olarak إِذْ قَالَ يُوسُفُ لأَبِيهِ : يَا أَبَتِ إِنيِّ رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ /bir zamanlar Yusuf babasına şöyle demişti: Ben (rüyamda) onbir yıldız gördüm, ayı da güneşi de bana secde eder halde gördüm, ayeti kerimesi (Yûsuf sûresi, 4) zikredilebilir. Münâdâ kelime müfred mütekellim yâsına ( ي) muzâf olduğunda da yâ ي) ) harfi düşürülür. Düşürülen bu mütekellim yasına bir işaret olmak üzere münâdâ konumundaki kelime kesre harekelenir. Örneklerine Kuranı Kerimde çokça başvurulan bu kullanıma da misal olarak: وَق الَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا /Elçi de: “Ya Rabbi, kavmim, bu Kuranı terk edilmiş bıraktılar/ona iltifat etmediler” dedi, ayeti kerimesi (Furkân sûresi, 30) misal verilebilir.