Yıl: 2012

  • Muzari Fiili Nasbeden Edatlar En Len Key İzen

     FİİLİ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLAR

    Aşağıdaki edatlardan birisi fiil-i muzârinin başına gelirse muzâri fiilin sonunu nasbeder (fetha yapar). Cemi müennes nunları hariç (ن) nunlarını düşürür. Bu edatlar şunlardır:      

    أَنْ  – لَنْ – كَىْ – إِذَنْ – حَتَّى- لِ – اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ

    muzari fiili nasb eden edatlar

    1)  أَنْ mek, mak: Muzâri fiili nasbederek masdara çevirir. Mâzî fiilin de önüne gelir, ancak mebni olduğu için sonuna tesir edemez. En çok kullanılan nasb edatıdır.

    أُرِيدُ أَنْ أَكْتُبَ دَرْسِي.

    Dersimi yazmak istiyorum.

    تُرِيدُ أَنْ تَشْرَبَ الشَّايَ.

    Çay içmek istiyorsun.

    تُرِيدِينَ أَنْ تَذْهَبِي إلى الْبَيْتِ.

    Eve gitmek istiyorsun.

    نُرِيدُ أَنْ نَفْهَمَ الْقرْآنَ.

    Kur’ân’ı anlamak istiyoruz.

    أَنْ تَصْبِروُا خَيْرٌ لَكُمْ.

    Sabretmeniz sizin için hayırlıdır.

    2) لَنْ asla …meyecek, mayacak (te’kîd-i nefy-i istikbal): Daha önce de gördüğümüz gibi muzâri fiilin manasını olumsuz istikbale çevirir:

    لَنْ أَذْهَبَ مَعَكَ إلى الْبَيْتِ.

    Seninle asla eve gitmeyeceğim.

    إِنِّي لَنْ أَرْكَبَ الْحِماَرَ.

    Gerçekten ben eşeğe hiç binmeyeceğim.

    3)كَيْ    …mek için, ..mak için: Sebep bildirir. Daha çok aynı manada  لِكَيْ olarak kullanılır ve sadece muzâri fiilin önüne gelir:

    أَقْرَأُ دَرْسيِ كَيْ أَحْفَظَ.

    Dersimi ezberlemek için okuyorum.

    يَجْتَهِدُ التَّلاَمِيذُ لِكَيْ يَنْجَحُوا.

    Öğrenciler başarmak için çalışıyor.

    Burada mesela birinci cümlede (أَقْرَأُ دَرْسيِ) temel cümle, (كَيْ أَحْفَظَ) ise yan cümleciktir.

    4)لِ    …mek için, ..mak için, ..sın diye: (Lâmu’t-ta’lîl) كَيْ gibi sebep bildirir. Aynı manada (لِأَنْ) şeklinde açıkça yazılmış halde de gelebilir. Lâmu’t-ta’lîl’den sonra (أَنْ) gelmediği takdirde bu fiilin mukadder yani gizli (أَنْ) ile nasbedilmiş olduğuna hükmedilir:

     

    شَرَحْتُ الدَّرْسَ لِأَنْ يَفْهَمَ. = شَرَحْتُ الدَّرْسَ لِيَفْهَمَ.

    Anlaması için dersi açıkladım.

    ساَفَرَ الْفَناَّنُ إِلَى الْعاَصِمَةِ لِأَنْ يَشْتَهِرَ. = ساَفَرَ الْفَناَّنُ إِلَى الْعاَصِمَةِ لِيَشْتَهِرَ

    Sanatçı meşhur olmak için başkente gitti

    ذَهَبْتُ إِلَيْهاَ لِأَنْ آخُذَ الْكِتاَبَ.

    Oraya (ona) kitap almak için gittim.

    لِ den önce olumsuz “كاَنَ” veya türevlerinden biri geçerse olumsuzluğu kuvvetlendirir ve “lâmü’l-cuhûd” (inkar lâmı) adını alır. Olumsuz  كاَنَ”nin haberinin başındaki muzari fiili nasbeder:

    ماَ كاَنَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ.

    Allah onlara asla zulmedecek değildir (Tevbe, 70).

    وَماَ كاَنَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ.

    Allah size gaybı da bildirecek (muttali kılacak) değildir.

    لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً.

    Şüphesiz Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir (Nisâ, 168).
         

    5)   = إِذاً إِذَنْ öyleyse, o zaman, o halde: Daha çok istikbal ifade eden cümlelere bazan de şart edatlarına cevap olarak gelir. إذَنْ in muzâri fiili nasbetmesi için cevap cümlesinin ve muzâri fiilin hemen başında olması gerekir.

    أَناَ أَقْرَأُ كَثِيراً. إِذَنْ تَنْجَحَ.

    Ben çok okuyorum. Öyleyse başarırsın.

    سَأَكْتُبُ واَجِبِي لِلْغَدِ . إذَنْ نَذْهَبَ إلى الْبَيْتِ.

    Yarın için ödevimi yazacağım. O halde eve gideriz.

    أَناَ أَجْتَهِدُ الْعَرَبِيَّةَ كَثِيراً . إِذاً تَفْهَمَ الْقُرْآنَ.

    Ben Arapça’yı çok çalışıyorum. O halde Kur’ân’ı anlayacaksın (anlarsın) .

    *Eğer muzâri fiilden sonra gelirse nasbetmez:

    أَناَ أَذْهَبُ إِذَنْ.

    Öyleyse ben giderim.

    Muzâri fiilsiz veya fiilsiz cümlelerde de kullanılır:

    إِذاً هَذاَ هُوَ لَصَحِيحٌ.

    O halde o doğrudur.

    6) حَتَّى….ıncaya kadar, …inceye kadar, ..e, ..a kadar, ta ki, nihayet, …diye, ..mek için, …mak için

    أَكَلَ الْأَطْفاَلُ حَتَّى شَبِعُوا.

    Çocuklar doyuncaya kadar yedi.

    رَكِبْتُ السَّياَّرَةَ حَتَّى أَحْضُرَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مُبَكِّراً.

    Arabaya bindim ta ki okula erken varayım (geleyim) .

    قَرَأْتُ الدَّرْسَ كَثِيراً حَتَّى أَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ.

    İmtihanda başarmak için (başarayım diye) dersi çok okudum.

    رَجَعْتُ إِلَى مَنْزِلِي مُبَكِّراً حَتَّى أَسْتَقْبِلَ ضُيُوفِي.

    Misafirlerimi (karşılamak için) karşılayayım diye erkenden evime döndüm.

    7) اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ : Fâ-i Sebebiyye: Atıf harfidir. Bu harfle, cümlenin ilk kısmı sonraki kısmın oluşmasına sebep olur. Birincisi gerçekleşirse ikinci kısım da gerçekleşir. Fâ-i sebebiyye’nin muzâri fiili gizli (أَنْ)le nasbetmesi için kendinden önce ya nefî (olumsuz) veya taleb (emir, nehiy, soru, temenni) gelmelidir:

     

    لاَ أَعْرِفُ بَيْتَهُ فَأَزُورَهُ.

    Evini bilmiyorum ki ziyaret edeyim.

    أُدْرُسُوا دُرُوسَكُمْ فَتَنْجَحُوا فِي الْإِمْتِحاَنِ.

    Derslerinize çalışın ki imtihanda başarılı olasınız.
     

    لَمْ يُسْأَلْ فَيُجِيبَ.

    Sorulmadı ki cevap versin.
           

    Genel Cümle Örnekleri

    1- مَسَحْتُ السَّبُّورَةَ كَيْ يَكْتُبَ عَلَيْهاَ الْمُدَرِّسُ – إِعْمَلْ كَىْ تَخْدُمَ الْوَطَنَ .

    2- سَأَجْتَهِدُ دُرُوسِي . إِذَنْ تَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ- إِذَنْ يَضْعُفَ بَصَرُكَ.

    3- اَلْوَقْتُ كَالسَّيْفِ إِنْ لَمْ تَقْطَعْهُ قَطَعَكَ – أُريِدُ أَنْ أَقْرَاَ بَعْضَ الْكُتُبِ.

    4- يُريِدُ بَشيِرُ أَنْ يَكوُنَ طَبيِباً لِيُساَعِدَ الْمَرْضىَ فيِ بَلَدِهِ.

    5- تُحِبُّ فاَطِمَةُ أَنْ تَكوُنَ مُهَنْدِسَةً – تُفَضِّلُ عاَئِشَةُ أَنْ تَكوُنَ مُدَرِّسَةً – تُفَضِّلُ زَيْنَبُ أَنْ تَكوُنَ مُمَرِّضَةً – يُفَضِّلُ أَحْمَدُ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً – يَتَمَنيَّ خاَلِدٌ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً أَيْضاً.

    6- ذَهَبَتِ الْأُمُّ إِلَى السوُّقِ بالسَّياَّرَةِ لِتَشْتَرِيَ الْمَلاَبِسَ – هَلْ تَسْمَحُ ياَ واَلِدِي أَنْ آخُذَ الْمَصْرُوفَ؟

    7- إِنَّهُ لاَ يَخْرُجُ إِلَيْناَ حَتَّى يَرْتَفِعَ النَّهاَرُ – تُرِيدُ فاَطِمَةُ أَنْ تَسْتَذْكِرَ دُرُوسَهاَ.

    8- حَتَّى مَتَى إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ ؟  إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ حَتَّى وَصَلَ.

    9- ذَهَبَ أَحْمَدُ إِلَى الْمَسْجِدِ لِيُصَلِّيَ فيِ جَماَعَةٍ وَ يَدْرُسَ الْقُرْآنَ وَالْحَديِثَ وَلِيُقاَبِلَ أَصْدِقاَئَهُ.

    10- طَلَبَ الْأَوْلاَدُ مِنْ واَلِدِهِمْ أَنْ يأْخُذَهُمْ إِلَى الْعاَصِمَةِ.

    11- كَيْفَ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ ؟ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ طَوِيلاً.

    Tercüme:

    1- Öğretmenin üzerine yazması için tahtayı sildim. Vatana hizmet etmek için çalış.

    2- Derslerimi çalışacağım. O halde imtihanda başarırsın. Öyleyse gözün zayıflar.

    3- Vakit kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Birkaç kitap okumak istiyorum.

    4- Beşir memleketindeki hastalara yardım etmek için doktor olmak istiyor.

    5- Fatıma mühendis olmayı istiyor (seviyor). Aişe öğretmen olmayı tercih ediyor. Zeynep hemşire olmayı tercih ediyor. Ahmed mühendis olmayı tercih ediyor. Halit de mühendis olmayı temenni ediyor.

    6- Anne elbiseleri satın almak için arabayla çarşıya gitti. Ey babacığım harçlık almama müsaade ediyor musun?

    7- Gerçekten o gün yükselinceye kadar bize çıkmaz. Fatıma derslerini müzakere etmek istiyor.

    8- Ne zamana kadar anne oğlunu bekledi? Anne oğlunu gelinceye kadar bekledi.

    9- Ahmet cemaat (halinde) namaz kılmak, Kur’ân ve hadis okumak ve arkadaşlarıyla buluşmak için mescide gitti.

    10- Çocuklar babalarından kendilerini başkente götürmesini istedi.

    11- Kız öğrenciler hikayeyi nasıl okudular? Kız öğrenciler hikayeyi uzun (süre) okudular.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    FİİL-İ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLARLA İLGİLİ AYETLER

    1- …وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ .

    (5/MÂİDE, 22). (Onlar şu cevabı dediler: ) …onlar oradan çıkmadıkça (ordan çıkana kadar) biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.

    giren

    دَاخِلٌ

    2- إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً ماَ بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا …

    (2/BAKARA 26). Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde herhangi bir şeyi misal getirmekten çekinmez. ..

    sivri sinek

    بَعُوضَةٌ

    misal vermek

    ضَرَبَ  يَضْرِبُ مَثَلاً

    çekinmek, utanmak

    إِسْتَحْيَى  يَسْتَحْيِي  إِسْتِحْياَءً

    3- أَ يَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى .

    (75/KIYAME 36). İnsan, (kendisinin) başıboş bırakılacağını mı sanır!

    mühmel, başıboş, cezasız

    سُدًى

    4- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُوا بِهِ وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ 

    (12/YÛSUF 13). (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. (Siz ondan habersizken) onu bir kurdun yemesinden korkarım.

    korktu

    خاَفَ يَخَافُ

    götürdü

    ذَهَبَ  يَذْهَبُ  بِ

    5- قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ 

    (6/EN’ÂM 65). De ki: “O (Allah) size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe … gücü yeter.”

    gönderdi

    بَعَثَ يَبْعَثُ

    ayak, bacak

    رِجْلٌ ج اَلْأَرْجُلُ

    güç sahibi, güç yetirici, kadir

    الْقَادِرُ

    6- أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ .

    (36/YÂSÎN, 60). “Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” diye emretmedim mi?

    açık, apaçık

    مُبِينٌ

    düşman

    عَدُوٌّ

    tapmak, ibadet etmek

    عَبَدَ يَعْبُدُ

    emretmek, ahdetmek

    عَهِدَ  يَعْهَدُ

    tapmayın diye. İleride ayrıntılı olarak işleneceği üzere (أَنْ) in burada görüldüğü gibi masdar olarak bir işlevi daha vardır. Emir ya da burada olduğu gibi olumsuz emrin (nehyi hazır) başına geldiği takdirde “ …diye“ manası verir. Bu durumda (أَنْ)e harfu tefsir denir.

    أَنْ لاَ تَعْبُدُوا

                     

    7- يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ

    (5/MÂİDE, 37). Ateşten çıkmak isterler, (fakat onlar oradan çıkacak değillerdir.)

    istedi

    أَراَدَ  يُرِيدُ  إِراَدَةً

    8- أَ يَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ .

    (90/BELED, 5). (İnsan), hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

    bir kimse

    أَحَدٌ

    güç yetirmek, gücü yetmek, ölçüp biçmek, ayarlamak

    قَدِرَ  يَقْدِرَ  قَدْراً

    9- كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا {20/33} وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا .

    (20/TA HA, 33-34). (Böylece) seni bol bol tesbih etmemiz ve çok zikretmemiz için (tesbih edelim, zikredelim diye)…

    tesbih (takdis ve tenzih) etmek. Burada (نَذْكُرَ) fiili de atıf vâvıyla (كَيْ) edatı sebebiyle mansûb olmuştur.

    سَبَّحَ يُسَبِّحَ تَسْبِيحاً

    10- إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ .

    (36/YÂSÎN, 24). “(İşte) gerçekten o zaman ben apaçık bir sapıklığın içinde olurum.”

    sapıklık[10]

    ضَلاَلٌ

    11- وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ .

    (15/HİCR, 99). Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!.

    ölüm

    الْيَقِينُ

    geldi

    أَتَى يَأْتِي إِتْياَناً

    12- … فَاصْبِرُوا حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ بَيْنَنَا 

    (7/A’RÂF, 87). ..Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin.

    13- …وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ …

    (2/BAKARA, 102). ..( Halbuki o iki melek): “Biz ancak imtihan (için gönderildik, sakın yanlış inanıp da) kâfir olma” demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezler(di).

    deneme, imtihan. Buradaki (مِنْ) harfi ceri zâiddir.

    فِتْنَةٌ

    14- وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا .

    (17/İSRÂ, 90). Onlar: “Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.” dediler.

    pınar, çay, menba, kaynak

    اَلْيَنْبُوعُ ج اَلْيَناَبِيعُ

    fışkırtmak

    فَجَرَ يَفْجُرُ فَجْراً

    15- … فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّى يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي 

    (12/YÛSUF, 80)… Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım…

    ayrılmak

    بَرِحَ  يبْرَحُ

    16- … وَاصْبِرْ حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ 

    (10/YUNUS, 109)…Allah hükmedinceye kadar sabret.

    17- مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى .

    (20/TAHA, 2). Biz, Kur’ân’ı sana, güçlük çekmen için indirmedik .

    bedbaht (kötü halli) olmak, mesut olmamak, tasalanmak

    شَقِيَ يَِشْقَى شَقاَوَةً

    18- … جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا

    (10/YUNUS, 5). (O ki) Güneşi bir ışık, ayı da bir nur kıldı.

    nur, aydınlatan, nura ileten

    نُورٌ

    ışık

    ضِيَاءٌ

    19-  ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِم لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ .

    (10/YUNUS, 14). Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların yerine sizi getirdik).

    halife, yerine geçen, halef olan

    اَلْخَلِيفَةُ ج خَلاَئِفُ

    20- … جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا …

    (10/YUNUS, 67). (O Allah ki;) size içinde sükunete ulaşmanız için geceyi, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık olarak yarattı.

    sükunete ulaşmak, sakin olmak, huzur bulmak, istirahata çekilmek

    سَكَنَ  يَسْكُنُ سُكُوناً

    aydınlatıcı, aydınlık

    مُبْصِرٌ

    gündüz

    اَلنَّهَارُ

           

    21- … خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا …

    (7/A’RÂF, 189). ..( O ki,) Sizi bir tek candan (Âdem’den) yarattı, ondan da yanında huzur bulması için eşini (Havva’yı) yarattı.

    22- قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا 

    (19/MERYEM, 21). (Melek: ) Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir ayet (delil) ve kendimizden bir rahmet kılacağız..

    kolay, basit

    هَيِّنٌ

    23- … فاَغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ ….. مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {5/6}

    (5/MÂİDE, 6). (Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman) yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın….   Allah size herhangi bir güçlük kılmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki siz şükredersiniz.

     

    el

    يَدٌ ج أَيْدِي

    yıkamak

    غَسَلَ يَغْسِلُ غُسْلاً

     

    yüz

    اَلْوَجْهُ ج وُجُوهٌ

    silmek

    مَسَحَ  يَمْسَحُ  مَسْحاً 

     

    dirsek

    اَلْمِرْفَقُ ج الْمَرَافِقُ

    temizlemek

    طَهَّرَ  يُطَهِّرُ تَطْهِيراً   

     

    baş

    رأْسٌ ج رُؤُوسٌ

    şükretmek

    شَكَرَ يَشْكُرُ شُكْراً

    topuk (ayette tesniye)

    الْكَعْبُ

    güçlük

    حَرَجٌ

    belki, umulur ki (edat)

    لَعَلَّ

    tamamladı

    أَتَمَّ يُتِمُّ

             

    24- … فَلاَ                   تَدْخُلُوهَا            حَتَّى              يُؤْذَنَ                  لَكُمْ …

    Câr mecrûr   F. muzâri meçhûl mansûb

             Nâibu fâil mahallen merfû

    Nasb harfi F. muz. meczûm

    (و) fâil, (هَا) mef’ûl

     Nehyi Hazır

    (لاَ) cezm ve nefy harfi

    (24/NÛR, 28). … size izin verilinceye kadar oraya girmeyin…

     

  • Muzari Fiil’i Cezmeden Edatlar Arapça Dersleri

     İKİ FİİL-İ MUZÂRİYİ CEZMEDEN ŞART EDATLARI

    Bilindiği gibi cezm fiili mâzîye değil, yalnız fiil-i muzâriye mahsustur. Aşağıdaki edatlar iki muzâri fiil almış cümlenin başına gelirlerse iki muzâri fiilin de son harekelerini cezm yaparlar ve şart bildirirler. Bunlara şart edatları da denir. Şart edatının yeraldığı cümleden sonra aynı cümlenin içinde bir de cevap cümlesi bulunur. Bu edatların bulunduğu birinci bölüme fi’lü’ş-şart, ikinci bölüme de cevabu’ş-şart denir. Cümle örnekleriyle birlikte bu edatlar şunlardır:

    MUZARİ FİİLİ CEZM EDEN EDATLAR

    إنْ
    …se, …sa    

    إنْ تَقْرَأْ تَفْهَمْ.

    Okursan anlarsın.  

    إنْ يَكْتُبْ درْسَهُ آخُذْ إلَيْهِ زَهْرَةً.

    Dersini yazarsa ona bir çiçek alırım.  

     

    إِنْ تَعْجَلْ تَنْدَمْ.

    Acele edersen pişman olursun.  
    مَنْ
    kim …se, ..sa    

    مَنْ يَقْرَأْ كَثِيراً يَنْجَحْ.

    Kim çok okursa başarır.

    مَنْ يَكْتُبْ دَرْسَهُ أذْهَبْ مَعَهُ إلى الحَدِيقةِ.

    Kim dersini yazarsa onunla bahçeye giderim.

    مَنْ صَبَرَ ظَفَرَ.

    Kim sabrederse zafer kazanır (Hadis).

    مَنْ يَصْبِرْ يَظْفَرْ.

    Kim sabrederse zafer kazanır.
    مَا
    ne …se, …sa    

    ماَ تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ.

    Ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir.

     

    مَا يَكْتُبْ مِنْ دَرْسِهِ يَفْهَمْهُ جَيِّداً.

    Dersinden ne yazarsa onu iyi anlar.

     
    مَهْمَا
    her ne…se, ..sa    

    مَهْماَ تَفْعَلْ أَفْعَلْ.

    Her ne yaparsan onu yaparım.  

    مَهْمَا تَكْتُبْ مِنْ دَرْسِكَ أَكْتُبْ أَنَا أَيْضاً.

    Dersinden her ne yazarsan ben de yazarım.  
    أيُّ
    hangisini, neyi, kimi ..se, …sa
     
     

    أَياًّ تَحْتَرِمْ أَحْتَرِمْ.

    Kimi sayarsan sayarım.  
     

    أَياًّ تَكْتُبْ أَكْتُبْ.

    Neyi, hangisini yazarsan yazarım.  
    أَيُّمَا
    kimi, hangisini …se, …sa  
     

    أَيُّمَا تَكْتُبْ إلى الْوَرَقَةِ أَقرَأْهُ.

    Kağıda kimi yazarsan onu okurum.  
    أَيْنَمَا – أَيْنَ
    her nerede, nereye  …se    

    أَيْنَمَا تَجْلِسُوا نَجْلِسْ هُنَاكَ.

    Her nerede oturursanız orada otururuz.  

    تَذْهَبْ أَصْحَبْكَ.  أَيْنَماَ  (أَيْنَ)

    Nereye gitsen sana arkadaşlık ederim.  
    حَيْثُمَا
    her nereye ..se    

    حَيْثُمَا يَنْزِلِ الْمَطَرُ لاَ يُذْهَبْ هُناَكَ.

    Nereye yağmur yağarsa oraya gidilmez.

     

     

    حَيْثُمَا تَذْهَبْنَ أَحْضُرْ هُنَاكَ.

    Her nereye giderseniz oraya gelirim.  
    أَنَّي

    her nereye, her nasıl …se

       

    أَنَّي تَذْهَبْ أَذْهَبْ.

    Nereye (her nasıl) gidersen giderim.  

    أَنَّى تَكْتُبْ أَكْتُبْ.

    Nasıl yazarsan ben (de öyle) yazarım.  
     
    إذْمَا  –   إِذاَماَ
    her ne zaman …se    
     

    إِذْماَ تَذْهَبوُا نَذْهَبْ.

    Her ne zaman giderseniz gideriz.  
     

    إذاَمَا تَكْتُبْ تَحْفَظْ.

    Her ne zaman yazarsan ezberlersin.  
     

    مَتَى

    her ne zaman …sa    
     

    مَتَى تَكْذِبْ يُعْلَمْ.

    Ne zaman yalan söylersen bilinir.  
     

    مَتَى تكْتُبْ أقْرَأْ.

    Her ne zaman yazarsan okurum.  
     
    كَيْفَماَ
    her nasıl …se    
     

    تَضْرِبْ  يَضْرِبْ. كَيْفَماَ

    Nasıl vurursan öyle vurur.  
     

    كَيْفَماَ تَتَكَلَّمْ أَتَكَلَّمْ[4].   

    Sen nasıl konuşursan öyle konuşurum.  
                                     

    *Görüldüğü gibi şart edatları fiil-i muzâriyi cezm yapar. Fakat her zaman şart ifade etmek için mutlaka muzâri fiil kullanılmayabilir. Mahallen meczûm olarak mâzî fiil de şart cümlesi olarak gelebilir[5]. Ancak mâzî fiil mebni olduğu için şart manası dışında fiilin sonunda herhangi bir değişiklik olmaz. Tercümede şart ve cevap cümlesi mâzî olsa da gene muzâri gibi tercüme yapılır:

    إِنْ كَتَبْتَ إِلَيَّ كَتَبْتُ إِلَيْكَ.

    Bana yazarsan sana yazarım.

    مَنْ قَرَأَ فَهِمَ.

    Kim okursa anlar.

    إذْماَ تَتَكَلَّمْ فَلاَ تَكْذِبْ.

    Konuşursan yalan söyleme (Emir cümlesinin cevabının başında  فَ gelir)

     

    *Aynı şekilde cevap cümlesi de mâzî ve muzâri ile başlayan fiil cümlesi olduğu gibi emir, nefy, nehy, soru ve gelecek zaman ifade eden fiillerle de gelir. Bazen isim cümlesi olarak da gelebilir:

    مَنْ يَطْلُبِ الْعِلْمَ لِلْخَيْرِ فَهُوَ مُجاَهِدٌ فِي سَبِيلِ اللَّهِ.

    Kim hayır için ilim isterse o Allah yolunda mücahiddir.

    مَنْ يَكْثُرْ مُزاَحُهُ فَهَلْ يَنْجَحُ فِي عَمَلِهِ؟

    Kimin şakası çoğalırsa işinde başarılı olur mu?

    أَنَّى تَعْمَلْ فَهُناَكَ السَّعاَدَةُ.

    Her nerede çalışırsan saadet oradadır.

    *Cevap cümlesinin başı فَ nin yanısıra سَ ، سَوْفَ ، قَدْ  edatlarından biriyle başlarsa ve cevap fiili ماَ – لَنْ[6]  ile menfi olursa veya cevabın başında إِنَّماَ (ancak) bulunursa cevabın muzârisi cezm olmaz:

    إِنْ تَذْهَبْ فَسَتَنْدَمُ.

    Gidersen akabinde pişman olacaksın.

    مَنْ يَفْعَلْ شَراًّ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ.

    Kim kötülük yaparsa kendine zulmetmiş olur.

    مَنْ يَقْتَصِدْ[7] فَماَ يَفْتَقِرُ[8].

    İktisad eden fakir olmaz.

    إِنْ تَكْذِبْ فَلَنْ يُصَدِّقَكَ[9] الناَّسُ.

    Yalan söylersen insanlar sana asla inanmayacak.

    إِنْ نُخْطِئْ[10] فَإِنَّماَ خُلِقْناَ بَشَراً.

    Hata işlersek ancak beşer olarak yaratılmamızdandır.

    Not: Cümlenin sonunda gelen (وَ إِنْ) .. se bile, ..sa bile şeklinde tercüme edilir. Cevabı da olmaz:

    إِذْهَبْ إِلَى واَلِدِكَ وَ إِنْ وَبَّحَكَ[11].    Seni azarlasa bile babana git.

    * Taleb (Emir, nehiy, soru) cümlesinden sonra cevap cümlesi varsa ve önünde (وَ) ve (فَ) bulunmazsa cevap cümlesinin muzâri fiili de ona uyumlu olarak meczûm gelir:

    . (أُدْرُسْ إِنْ تَنْجَحْ ) أُدْرُسْ تَنْجَحْ

    Çalış ki başarasın (Emir) .

    هَلْ تَسْمَعُ أُخْبِرْكَ.

    Dinler misin? Sana haber vereyim[12]. (Soru)  

    لاَ تَلْعَبْ بِالناَّرِ تَحْتَرِقْ (لاَ تَلْعَبْ بِالناَّرِ  إِنْ تَحْتَرِقْ ) .

    Ateşle oynama! Yanarsın[13]. (Nehy)

    *En çok kullanılan şart edatlarıإِنْ  مَنْ  ve ماَ  edatlarıdır. Diğerleri bunlar kadar kullanılmaz. Zamanla, ilerleyen konularda yer alan cümlelerle birlikte konu daha da perçinleşeceğinden  endişe edilmemelidir. 

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    FİİL-İ MUZARİYİ CEZMEDEN EDATLAR İLE İLGİLİ AYETLER

    1- …وَ مَنْ       يَكْفُرْ      بِالْإِيمَانِ    فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ  وَ   هُوَ     فِي الآخِرَةِ    مِنَ الْخَاسِرِينَ.

    Haber

    câr-mecrûr

    Mübtedâ

       Fâil       Fiil

    câr-mecrûr

    Fiil

    Şart ismi
         

    Cevâbu’ş-şart

    Filu’ş-Şart

    Fâili müstetir (هُوَ)

    Mübtedâ (mahallen merfû)
         

    Haber (mahallen merfû)

     
                   

    (5/MÂİDE 5). …. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı inkar ederse (kabul etmezse) onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

    nankörlük etmek, imandan çıkmak, Allah’a itaat ve şeriatıyla amel hususunda gerekeni yapmamak

    كَفَرَ  يَكْفُرُ  كُفْراً

    zarara, ziyana uğrayan

    الْخَاسِرُ

    boşa çıkmak, neticesiz olmak

    حَبِطَ  يَحْبَطُ حَبْطاً

           

    2- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ .

    (47/MUHAMMED 7). (Ey iman edenler!) Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit tutar (kaydırmaz).

    kimseler

    اَلَّذِينَ

    iman etti

    آمَنَ يُؤْمِنُ إِيماَتاً

    ey iman eden kimseler (اَلَّذِينَ) kimseler (fiilin geriye dönülerek ..en, an diye tercüme edilerek bağlandığı ism-i mevsûl konusu yakında işlenecektir. Şimdilik Kur’ân’da çok geçtiği için kalıb olarak ezberleyiniz.)

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

    ayak

    قَدَمٌ ج أَقْدَامٌ

    sabit tutmak, sebat ve istikrarı mucip iş yapmak

    ثَبَّتَ يُثَبِّتُ تَثْبِيتاً

               

    3- وَإِنْ عَزَمُوا الطَّلاَقَ فَإِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ .

    (2/BAKARA  227). Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse muhakkak ki, Allah işitir ve bilir.

    عَزَمَ  يَعْزِمُ  عَزْماً

    azmetmek, ciddi karar vermek

    اَلطَّلاَقُ

    talak, boşanma

     

     

     

     

    4- …وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ .

    (5/MÂİDE 42)…. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.

    أَعْرَضَ  يُعْرِضُ  إِعْراَضاً عَنْ

    yüz çevirmek
    (Burada olduğu gibi mezîd fiillerin de fiil olmaları dolayısıyla aynı kurala tabi olduğunu unutmayınız. Cevab cümlesindeki fiilin başına (لَنْ) gelmesi dolayısıyla cemi müennes nûnu düşmüştür.  Sonuna zamir alacağı zaman cemi vâvının elifi de düşer.)

    ضَرَّ يَضُرُّ ضَراًّ

    zarar vermek, ziyana sokmak

    حَكَمَ  يَحْكُمُ  حُكْماً

    hükmetmek, fasletmek, hüküm vermek

    اَلْمُقْسِطُ

    adaletli davranan, adil olan

    أَحَبَّ  يُحِبُّ

    sevdi

    اَلْقِسْطُ

    adalet
                 

    5- …مَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ .

    (24/NÛR, 40).  …Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

    نُورٌ

    nur, ışık, hidayet, hakka götüren deliller

    مَا لَهُ..

    onun yok

    6- قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ .

    (7/A’RÂF 23. (Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.

    رَبَّنَا

    (ey) Rabbimiz!

    كاَنَ يَكُونُ

    oldu

    7- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ .

    (45/CÂSİYE 15). Kim iyi iş yaparsa kendisi içindir (faydası kendinedir), kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

    صَالِحٌ

    salih olmak, doğru olmak, iyi iş, salih amel

    أَسَاءَ  يُسِيءُ  إِساَءَةً

    kötülük işlemek, ameli ifsad etmek

    رَجَعَ  يَرْجِعُ رَجْعاً

    iade etmek, döndürmek (ayette: dönderilmek)

    8- … الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ

    (18/KEHF, 29). (Ve de ki) Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise kim dilerse iman etsin, kim dilerse inkâr etsin…

    آمَنَ يُؤْمِنُ إِيماناً

    İman etti

    9- … سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ .

    (6/EN’ÂM, 54). (Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki:) Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek (cahillikle) bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, (bilsin ki) Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    سُوءٌ

    kötülük, fenalık

    جَهَالَةٌ

    cahillik, taşkınlık, akılsızlık

    تَابَ  يَتُوبُ  تَوْبَةً

    masiyetten dönmek, tevbe etmek

    أَصْلَحَ يُصْلِحُ إِصْلاَحاً

    ıslah etmek, düzeltmek (aralarını bulmak), anlaştırmak

    10- َالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ .

    (7/A’RÂF 8). O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

    ثَقُلَ يَثْقُلُ ثِقَلاً

    ağır gelmek, ağır basmak, racih gelmek

    اَلْوَزْنُ

    tartma, tartı, ölçü

    اَلْمُفْلِحُ

    felaha eren

    اَلْمِيزاَنُ ج اَلْمَوَازِينُ

    tartılar, teraziler
             

    11- وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى … .

    (17/İSRÂ 72). Kim burda (dünyada Allah’ın çağrısına) kör olursa ahirette de kördür…

    أَعْمَى

    kör

    12- … وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ .

    (27/NEML  40). … Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur, kim nankörlük ederse (bilsin ki), Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.

    غَنِيٌّ

    zengin

    إِنَّمَا

    ancak

    كَرِيمٌ

    ikram eden, nimet veren

    13- مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ .

    (30/RÛM, 44). Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlarlar.

    مَهَدَ  يَمْهَدُ  مَهْداً

    hazırlamak

    14- … وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ .

    (2/BAKARA 273. …Hayırdan her ne yaparsanız muhakkak Allah onu bilir.

    أَنْفَقَ  يُنْفِقُ  إِنْفاَقاً

    harcamak

    15- … وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ …

    (2/BAKARA, 197). …Hayırdan her ne yaparsanız Allah onu bilir.

    16- … وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنْفُسِكُمْ …

    (2/BAKARA, 272). …Hayırdan her ne harcarsanız kendiniz içindir 

    17- … مَا سَأَلْتُكُمْ مِنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ …

    (34/SEBE, 47). (De ki:) Ben sizden ne ücret istemişsem, o sizindir. (Ücretim yalnız Allah’a aittir…)

    اَلْأَجْرُ

    ecir, ücret, mükafat

    18- بَلَى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ .

    (2/BAKARA, 81). Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennem ashabıdır. Onlar orada devamlı kalırlar.

    اَلْخَطِيئَةُ ج اَلْخَطاَياَ

    kasdi işlenen suç, günah

    أَحَاطَ  يُحيِطُ  إِحاَطَةً

    kuşattı

    خَالِدٌ

    bekası devam eden, kalıcı olan

    أَصْحَابُ النَّارِ

    ateşin ashabı (cehennemlik)
                 

    19- … وَمن يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ.

    (2/BAKARA, 121). … Onu kimler inkâr ederse, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.

    اَلْخَاسِرُ

    zarara uğrayan, yazık eden

    20- فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ .

    (2/BAKARA, 152). (Allah buyurdu ki:)  Öyle ise siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin.

    zikretti, andı

    ذَكَرَ يَذْكُرُ

     
    (Emrin cevabı olan cevap cümlesindeki muzâri fiilin harekesi görüldüğü gibi sakin (cezimli) olmuştur (لاَ تَكْفُرُونِ) ise nehyi  hazırdır. Nûnu’l vikayenin altındaki esre de düşen mütekellim ya’sının işaretidir.)

     

     

    Muzari Fiili Cezm Eden Edatlar

    Haysüma Arapça Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri حَيْثُمَا

      ( حَيْثُمَا )  şart ismidir, zamme üzere mebnidir. Şart fiilinin mefulün bihi olmak üzere mahallen mensubtur. “ma” izafetten men edici olan zaid bir harftir. Cümlede “her nerede” mânasını verir ve içinde “Hiç bir kimse, asla tek başına kalamaz. Kendisi görmese de, sürekli olarak gözetlenmektedir.” ifadeleri saklıdır. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza” denir. Yani, birinci…

    Eyyü Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri أَىُّ

    Âvamil,158 ( أَىُّ عَالِمٍ يَتَكَبَّرْ يُبْغِضْهُ اللهُ ) “Hangi alim kibirlenirse, o alime Ellah Teala buğz eder.” ( أَىُّ ) ismi, cümlede “hangi” mânasını verir ve içinde “kendini devamlı olarak kontrol et, yeterince tanımadığından ilim bile isteme,” ifadeleri saklıdır. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza” denir. Yani, birinci fiil işlenir ise, ikinci fiil de biz-zaruri (ister-istemez)…

    Enna أَنَّى Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

      Âvamil,157 ( أَنَّى تُذْنِبْ يَعْلَمْكَ اللهُ ) “Her nerede günah işlersen Ellah Teala seni bilir.” ( أَنَّى ) ismi, cümlede “hangi yerde” mânasını verir ve içinde “aklınızdan geçenlerden sorumlusunuz, kalbinizi tutkularından kurtarmadan ihlaslı hizmet/ibadet edemezsiniz, İHLAS: Ellah Teala’dan başkasının bilemiyeceği kalbin amelidir.” ifadeleri saklıdır. Çünki akıl ve kalb, hayırların ve günahların mutfakları gibidir. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”,…

    Meta مَتَى Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

    Âvamil,155 ( مَتَى تَحْسُدْ تَهْلِكْ ) “Ne zaman hased edersen, helak olursun.” ( مَتَى ) ismi, cümlede “hangi zamanda” mânasını verir ve içinde “buluğdan sonra, mükellef iken” ifadeleri saklıdır. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza” denir. Yani, birinci fiil işlenir ise, ikinci fiil de biz-zaruri (ister-istemez) meydana gelir. 1) ( مَتَى ) şart ismidir ve sükun üzere…

    Eyne أَيْنَ Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

    ( أَيْنَ ) ismi, cümlede “her nerede” mânasını verir ve içinde “evrenin neresinde” ifadesi saklıdır. İki cümleyi cezm eden ve şart ifade eden mekan zarfıdır. Birincisine “fi’lü’ş-şart”, ikincisine “cevabu’ş-şart (ceza)” denir. Şartın, cezası (karşılığı) olduğu için irabdan mahalli yoktur. Fi’lü’ş-şart ve cevabu’ş-şart oluşan cümleye “şart cümlesi” denir. Şart cümlesinde “Birincisi gerçekleşirse, ikincisi biz-zaruri (ister-istemez) gerçekleşir.” anlamı saklıdır. Ayrıca (…

    Men مَنْ Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

    edatlarından olur. (2) İsm-i mevsûl olur. (3) Akıllılar hakkında soru edatı olur. İki fiili cezm eden şart edatı (ismi) olması, sadece akıllılar içindir. Bu tür kullanışlarda (Kim + Fiil + ise) veya (Yap_an kimse)” anlamını verir. Örnek 78/39 : ( ذَلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ مَآبًا ) “İşte o gerçek gündür. O halde dileyen (kimse) Rabbine dönen bir…

    Mehma مَهْمَا Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri مَهْمَا

    Âvamil,146 ( مَهْمَا تَفْعَلْ تُسْئَلْ مِنْهُ ) “Hangi şeyi yaparsan, o şeyden sorulursun.” ( مَهْمَا ) ismi, cümlede “şey” mânasını verir ve içinde “hayırdan veya şerden, az olsun veya çok olsun, kıyamet gününde hesab verirsin ifadesi saklıdır. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza” denir. Yani, birinci fiil işlenir ise, ikinci fiil de biz-zaruri (ister-istemez) meydana gelir. 1)…

    İzama Arapça Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

    Âvamil,164 ( إِذَامَا تَعْمَلْ بِعِلْمِكَ تَكُنْ خَيْرَ النَّاسِ ) “Ne zaman ilminle amel edersen, NÂS’ın en hayırlısı olursun.” ( إِذَا ) ismi, cümlede “ne zaman” mânasını verir ve içinde “ön şartlar yerine getirildiğinde” ifadesi saklıdır. Çünkü bir Hadis-i Şerifte mealen: “Tövbe etti ama; (1) ilim öğrenmeye kalkışmadı, (2) ibadeti fazlalaşmadı, (3) akrabası ondan razı olmadı, (4) süslenmesi değişmedi, (5) arkadaşlarını…

    İzma Arapça Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri إِذْمَا

    Âvamil,162 ( إِذْمَا تَتُبْ تُقْبَلْ تَوْبَتُكَ ) “Ne zaman tövbe edersen, senin tövben kabul olunur.” ( إِذْمَا ) ismi, cümlede “ne zaman” mânasını verir ve içinde “ön şartlar yerine getirildiğinde” ifadesi saklıdır. Çünkü bir Hadis-i Şerifte mealen: “Tövbe etti ama; (1) ilim öğrenmeye kalkışmadı, (2) ibadeti fazlalaşmadı, (3) akrabası ondan razı olmadı, (4) süslenmesi değişmedi, (5) arkadaşlarını değiştirmedi, (6) teheccüde…

    Ma Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri مَا

    ( مَا ) ismi iki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza (cevab)” denir. Yani, birinci fiil işlenir ise, ikinci fiil de biz-zaruri (ister-istemez) meydana gelir. 2/106 : ( … مَا نَنْسَخْ مِنْ ءَايَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا ) “Biz bir ayetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut benzerini getiririz …” İ’râbı :…

    En إِنْ Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

        ( إِنْ ) harfi, şart ve ceza (karşılığı) içindir. İki fiili cezm eder. Birinci fiile “şart”, ikinci fiile “ceza” denir. Yani, birinci fiil işlenir ise, ikinci fiil de biz-zaruri (ister-istemez) meydana gelir. Şöyle de söylenebilir : Şart fiili kesbî’dir ve niçin ile ilgilidir.. Ceza fiili ise, vehbî’dir ve neden ile ilgilidir. Ayrıca ; NİÇİN ? sorusunun cevabı, zamirle ilgilidir. NEDEN…

    Li لِ Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

    Âvamil,141 ( لِيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً ) “Salih bir amelle, amel etsin.” ( لِ ) Emir lâm’ı bir işin yapılmasının talebi içindir. Emrin muhatabı olan “inanan her insan” ifadesi, cümlede saklıdır. Tek bir fiili cezm eder. 1) ( يَعْمَلْ ) muzari fiili, ( لِ )  harfi ile lafzan meczumdur. Fâili, gaibe raci olan tahtında müstetir ( هُوَ ) zamiridir. 2) ( عَمَلاً )…

    Lemma لَمَّا Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

      Tek bir muzari fiili cezm eden ( لَمَّا ) olarak görev yapar. Muzarinin mânasını maziye çevirir ve onu nefy eder. Olumsuzluğun başladığı zamandan, konuşulan zamana kadar olan süreyi kapsar. Önüne şart edatı gelemez. Örnek : ( لَمَّا يَنْفَعْ عُمْرِى ) “Ömrüm, fayda vermedi.” Terkibindeki ( يَنْفَعْ ) muzari fiili, ( لَمَّا )  harfi ile lafzan meczumdur. ( عُمْرِى ) fâil…

    Lem لَمْ Muzariyi Cezm Eden Edatlar Arapça Gramer Dersleri

      Âvamil,137 ( لَمْ يَلِدْ وَ لَمْ يُولَدْ ) “(Ellah Teala, başkasını) doğurmadı ve (Ellah Teala, başkansından) doğrulmadı.” Tek bir fiili cezm eder. 1) ( يَلِدْ ) muzari fiili, ( لَمْ )  harfi ile lafzan meczumdur. Fâili, Ellah Lafzına raci olan tahtında müstetir ( هُوَ ) zamiridir. 2) ( يُولَدْ ) meçhul-muzari fiili, ( لَمْ )  harfi ile lafzan meczumdur. Naibi fâili,…

  • Şart Cümlesi

     

    ŞART CÜMLESİ

    Şimdiye kadar gördüğümüz cahd-ı mutlak edatı (لَمْ), cahd-ı müstağrak edatı (لَماَّ), lâmü’l-emr (لِ) ve nehiy (لاَ)sı önüne geldiği bir muzâri fiili cezmediyordu. Ancak bir de aynı cümlede bulunan bütün muzâri fiilleri cezmeden edatlar vardır. Bu edatların hepsi de şart edatıdır. Hepsinin tercümesinde ..se, ..sa ifadesiyle mana verilir. Arapça’da şart ifade etmek üzere en çok kullanılan edat إِنْ (..se, ..sa, ..ise) edatıdır.

    إِنْ كَتَبَ

    yazdıysa, yazarsa

    إِنْ يَكْتُبْ

    yazarsa, yazıyorsa

    إِنْ كَتَبُوا

    yazdılarsa,  yazarlarsa

    إِنْ يَكْتُبُوا

    yazarlarsa, yazıyorlarsa

    إِنْ harfi mâzî fiilin başına geldiğinde de aynen muzâri manası verir. إِنْ harfinin başında bulunduğu muzâri fiillerin hepsinin son harfleri cezimli olur. Yani şart edatı ile gelen muzâri fiile cevap teşkil eden cümlenin (cevabuş-şart) muzârisi de cezimli olur. Ne zaman fiil-i muzârinin müfredindeki son harfinin harekesi değişse (cezm olsa) gâibe ve muhâtaba cemi müennes nunları hariç sondaki  diğer nunlar düşer.

    Başına إنْ edatı gelen muzâri fiile, gelecek zamanı ifade eden سَ  ve سَوْفَ takıları getirilmez. Çünkü إِنْ  şart edatı mana bakımından gelecek zamanı da bildirir.

    إنْ  تَعْمَلْ تَنْجَحْ.

    Çalışırsan başarırsın.

    إِنْ تَكْذِبْ تَاْثَمْ.

    Yalan söylersen günaha girersin.

    En çok kullanılan  إِنْşart edatını giriş olmak üzere işlediğimiz iki fiil-i muzâriyi cezmeden diğer şart edatları şunlardır:

  • Tekid Lamı ve Tekid Nunu

    TE’KÎD LÂMI VE TE’KÎD NÛNU

    Menfî olmayan muzârilerin başına manayı kuvvetlendirmek ve pekiştirmek için getirilen fethalı (لَ) harfine te’kit lâmı denir.

    إِناَّ  لَنَنْصُرُ رُسُلَناَ..

    Şüphesiz biz peygamberlerimize muhakkak yardım ederiz (Mü’min, 51).

    Tekidi artırmak için sonuna bir de fethalı şeddeli nûn (نَّ) (te’kid nûnu) getirilir. Böylece duygu yönünden şiddetli/belağatı yüksek olan ifadelerde kullanılır:

    لَنَكْتُبَنَّ

    elbette (muhakkak, mutlaka) yazacağız.

    كَلاَّ لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ.

    Hayır! Andolsunki o mutlaka, Hutame’ye atılacaktır (Hümeze, 4).(meçhûl fiil).

     

    *Te’kit nunları eklendikleri muzârinin zamanını müstakbele (gelecek zamana) tahsis eder:

    لَيَقْرَأَنَّ

    elbette okuyacak

    لَيَنْجَحَنَّ

    mutlaka başaracak

    *Te’kit nûnu sonuna eklendiği müfred muzârinin son harfini fetha yapar. Cemi vâvı düşerek ötre, müfred muhâtaba yâ’sı düşerek yerine esre kalır. Cemi müennes nûnu hariç diğer tesniye ve ceme mahsus nunlar da te’kîd nûnu getirilince düşer. Cemi müennes nûnuyla te’kîd nûnu arasına bir elif getirilir:

    Muzâri’nin Şeddeli Te’kit Nûnu’yla Çekim Tablosu

     

    Müfred

    Tesniye

    Cem

    Gâib

    لَيَفْعَلَنَّ

    لَيَفْعَلاَنِّ

    لَيَفْعَلُنَّ

     

    Elbette o

    yapacak

    Elbette o ikisi yapacak

    Elbette onlar

    yapacak

    Gâibe

    لَتَفْعَلَنَّ

    لَتَفْعَلاَنِّ

    لَيَفْعَلْناَنِّ

             

     

    Muhâtab

    لَتَفْعَلَنَّ

    لَتَفْعَلاَنِّ

    لَتَفْعَلُنَّ

     

    Elbette sen

    yapacaksın

    Elbette ikiniz

    yapacaksınız

    Elbette sizler

    yapacaksınız

    Muhâtaba

    لَتَفْعَلِنَّ

    لَتَفْعَلاَنِّ

    لَتَفْعَلْناَنِّ

     

    Mütekellim

    لَأَفْعَلَنَّ

    لَنَفْعَلَنَّ

    لَنَفْعَلَنَّ

     

    Elbette ben

    yapacağım

    Elbette ikimiz

    yapacağız

    Elbette biz

    yapacağız

     

     

    Görüldüğü gibi te’kîd nûnu’nun harekesi müsennâ ve cemi müenneslerde “kesre” diğerlerinde fethadır. 2. şahıs müfred müennesdeki ve cemi müzekkerlerdeki uzun sesliler kısaltılır. Yani (ين) ve (وا)  kalkar. Cemi müenneslerde ise fiilin sonuna elif eklenir.

    *Te’kit lâmı tek başına bulunabilir fakat te’kit nûnu [(إِماّ)(..se, sa), لَ ] edatlarından biri beraberinde olmadan bulunmaz:

    فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ[8] فِي الْحَرْبِ…

    Eğer savaşta onları yakalarsan…(Enfal, 57)

    يَا بَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ[9] رُسُلٌ مِنْكُمْ…

    Ey Ademoğulları! Size kendi içinizden peygamberler gelirse… (A’râf, 35)

    … إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا[10]…

    Eğer o ikisinden (anne ve babandan) biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa…(İsrâ, 23)

    * Nûnu te’kidli muzârinin başında لَ harfi kullanılırsa mutlak kararlılığı gösterir:

    لَأَقْتُلَنَّكَ !

    Seni (muhakkak) öldüreceğim!

    لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ.

    Sana kesinlikle inanıyoruz.

    …وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ.

    …muhakkak ki peygamberlere (de) soracağız (sorguya çekeceğiz)(A’râf, 6) .

      * لاَ ile kuvvetli bir olumsuz emir (nehiy) hali oluşturur:

    لاَ يَحْسَبَنَّ.

    sakın sanmasın!

    لاَ يَغُرَّنَّكُمُ[11] الشَّيْطاَنُ.

    Asla (hiçbirşekilde) şeytan sizi aldatmasın! 

    يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ[12] الشَّيْطَانُ…

    Ey Adem oğulları! Şeytan (ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi).. sakın sizi de şaşırtmasın (A’râf, 27) .

     

    (Nûn-u Muhaffefe): (Te’kîd Nûnunun hafifletilmiş şekli): Muzâri fiillerin sonunda anlamı kuvvetlendirmek için şeddeli nun getirildiği gibi cezimli nun da getirilebilir. Tesniyelerde ve müennes çoğullarda kullanılmaz.

    لَيَقْرَأَنْ

    elbette okuyacak

    لَيَنْجَحَنْ

    mutlaka başaracak

     

                     

    Muzâri’nin Şeddesiz Te’kit Nûnu’yla Çekim Tablosu

     

     

    Müfred

     

    Tesniye

     

    Cem

    Gâib

    لَيَفْعَلَنْ

    ——

    لَيَفْعَلُنْ

     

    Elbette o

    yapacak

     

    Elbette onlar

    yapacak

    Gâibe

    لَتَفْعَلَنْ

    ——

    ——

     

    Muhâtab

    لَتَفْعَلَنْ

    ——

    لَتَفْعَلُنْ

     
     

    Elbette sen

    yapacaksın

     

    Elbette sizler

    yapacaksınız

    Muhâtaba

    لَتَفْعَلِنْ

    ——

    ——

     

     

    Mütekellim

    لَأَفْعَلَنْ

    ——

    لَنَفْعَلَنْ

     
       

    Elbette ben

    yapacağım

     

    Elbette biz

    yapacağız

               

    * Kur’ân’da bazen hafifletilmiş te’kit nûnu tenvin olarak gelir:

    لَيُسْجَنَنَّ وَ لَيَكُوناً (لَيَكُونَنْ) مِنَ الصاَّغِرِينَ.

    Şüphesiz ki o kesinlikle hapsedilecek ve muhakkak ki küçük düşenlerden olacak (12/Yûsuf, 32).

     

    كَلاَّ لَنَسْفَعاً (لَنَسْفَعَنْ) بِالناَّصِيَةِ.

     
     

    Asla (öyle değil), muhakkak ki onu alnından yakalayacağız (96/Alak, 15) .

     
     

    لَيَكُوناً[13] كَذَلِكَ.

    O elbette öyle olacak.  
           

    *Te’kitli muzâriler yerine göre gereklilik de ifade edecek şekilde tercüme edilir.

    لَتَفْعَلَنَّ كَذاَ

    Böyle yapmalısın.

     

    TE’KÎD NÛNUNA BİTİŞİK FİİL İLE İLGİLİ AYETLER

    1- ثُمَّ            لَتُسْأَلُنَّ          يَوْمَئِذٍ         عَنِ          النَّعِيمِ .

    Mecrûr isim H. cer Zarfu zaman F. muz. meçhûl

    Atıf harfi

          (لَ) Harfu Kasem (yemin harfi)

    (نَّ) te’kîd nûnu

    (102/TEKÂSÜR, 8) Sonra o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

    2- كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ .

    (58/MÜCÂDELE, 21) Allah “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz” diye yazmıştır.  Allah güçlüdür, üstündür.

    غَلَبَ  يَغْلِبُ غَلَباً   

    galib geldi, üstün geldi

    رَسُولٌ ج رُسُلٌ

    peygamber, elçi

    قَوِيٌّ

    kudret sahibi, güçlü

    عَزِيزٌ

    aziz, üstün, kuvvetli, güçlü
             

    3- لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ 

    (48/FETİH, 27) And olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. (Allah dilerse) siz mutlaka (güven içinde) Mescid-i Harama gireceksiniz.

    صَدَقَ يَصْدُقُ صِدْقاً

    doğru söz söylemek, doğru olmak, doğru olduğunu bildirmek

    الرُّؤْيَا

    rüya.

     

    2. sayfaya geçiniz

    Tekid Lamı ve Tekid Nunu

    Manayı kuvvetlendirmek ve pekiştirmek için muzari veya emir fiillerinin başına لَ harfi, sonuna da نَّ (kuvvetli vurgular için) veya نْ (daha hafif vurgular için) harfleri getirilir.

    وَاللهِ لَأَنْشُرَنَّ الإِسْلامَ فِي بَلَدِي : Vallahi İslam’ı memleketimde yayacağım.

     

    Muzari Merfu Çekimi;

    يَكْتُبُنَّ

    يَكْتُبْنَانِّ

    تَكْتُبُنَّ

    تَكْتُبْنَانِّ

     

    يَكْتُبَانِّ

    تَكْتُبَانِّ

    تَكْتُبَانِّ

    تَكْتُبَانِّ

    نَكْتُبَنَّ

    يَكْتُبَنَّ

    تَكْتُبَنَّ

    تَكْتُبَنَّ

    تَكْتُبِنَّ

    أَكْتُبَنَّ

     

    Muzari Meczum Çekimi; Muzari merfu çekimi ile aynıdır.

    لا تَجْلِسَنَّ فِي هذا الكُرْسِيِّ فَإِنَّهُ مَكْسُورٌ : Bu sandalyeye oturma, o kırıktır.

    يَا إِخْوَانُ، لا تَخْرُجُنَّ مِنْ الفَصْلِ قَبْلَ السَاعَةِ الوَاحِدَةِ : Kardeşlerim, saat birden önce sınıftan çıkmayın.

    يَا زَيْنَبُ، لا تَغْسِلِنَّ ثَوْبَكَ بِهذا الصَابُونِ : Zeynep, elbiseni bu sabunla yıkama.

    يا أَخَوَاتُ، لا تَشْرَبْنَانِّ هذا المَاءَ : Kız kardeşler, bu sudan içmeyin.

     

    Emir fiilleri de yine aynı şekildedir;

    اُكْتُبْ  –>  اُكْتُبَنَّ

    اُكْتُبَا  –>  اُكْتُبَانِّ

    اُكتُبُوا  –>  اُكْتُبُنَّ

    اُكْتُبِي  –>  اُكْتُبِنَّ

    اُكْتُبْنَ  –>  اُكْتُبْنَانِّ

     

    Nâkıs fiillerin dönüşümünde ise illet harfleri geri gelir;

    اِمْشِ –> اِمْشِيَنَّ  ،  اُدْعُ –> اُدْعُوَنَّ  ،  تَنْسَ –> تَنْسَيَنَّ

     

     

    Hangi Durumlarda Kullanılır

    1) Aşağıdaki durumlarda kullanılması isteğe bağlıdır;

    – Emir cümlesinde,

    اِنْزِلَنَّ مِنْ السَيَّارَةِ يَا وَلَدُ : Arabadan in çocuk.

    – Muzari fiil emir, yasaklama yada soru olarak bir talep belirtiyorsa,

    لا تَأْكُلَنَّ وأَنْتَ شَبْعَانُ : Tokken asla yemek yeme.

    2) Muzari fiil kasem cevabı ise kullanılması zorunludur;

    وَاللهِ لَأَحْفَظَنَّ القُرْآنَ الكَرِيمَ : Vallahi Kuran’ı Kerim’i ezberleyeceğim.

    Bu tür cümleler şu şartlara bağlıdır;

    – Olumlu olmalıdır,

    وَاللهِ لا أَحْرُجُ : Vallahi çıkmayacağım.

    – Fiil geleceği ifade etmelidir. Eğer şimdiki zamanı ifade ediyorsa sadece لَ harfi kullanılır,

    وَاللهِ لأُحِبُّكَ : Vallahi seni seviyorum.

    وَاللهِ لأُسَاعِدَنَّهُ : Vallahi ona yardım edeceğim.

    وَاللهِ لأُسَاعِدُهُ : Vallahi ona yardım ediyorum.

    – لَ harfi fiile eklenmelidir. Eğer bir kelimeye eklenirse ن kullanılmaz,

    وَاللهِ لإِلَى مَكَّةَ أَذْهَبُ : Vallahi Mekke’ye gideceğim.

    وَاللهِ لأَذْهَبَنَّ إِلَى مَكَّةَ

    وَاللهِ لسَوْفَ أَزُورُكَ : Vallahi seni ziyaret edeceğim.

    3) Şart eki olan إِمَّا ile birlikte büyük itimalle kullanılır.

    إِمَّا تَذْهَبَنَّ إِلى مَكَّةَ أَذْهَبْ مَعَكَ : Eğer Mekke’ye gidersen ben de seninle geleceğim.

     

     

  • Nehyi Hazır Arapça Dersleri

     NEHY-İ HÂZIR

    (MUHÂTAB EMRİN OLUMSUZU)

    Yapılışı: Muzârinin muhâtablarının başına لاَ getirilip sonunun cezim yapılmasıyla olur. Muhâtaba cemi müennes nûnu hariç diğerlerindeki ن lar düşer.

    لاَ تَكْتُبُوا

    لاَ تَكْتُبَا

    لاَ تَكْتُبْ

    Muhâtab

    لاَ تَكْتُبْنَ

    لاَ تَكْتُبَا

    لاَ تَكْتُبِي

    Muhâtaba

    (Sizler) yazmayın

    (İkiniz) yazmayın

    (Sen) yazma

     

    Meçhûlünde bir değişiklik yoktur:

    لاَ تُكْتَبوُا

    yazılmayın

    لاَ تُكْتَبْ

    yazılma

    Cümle Örnekleri:

     

    تَفْتَحُ الناَّفِذَةَ – لاَ تَفْتَحِ الناَّفِذَةَ.

    Pencereyi açıyorsun – Pencereyi açma.
     

    لاَ تَخْرُجْ مِنَ الْبَيْتِ فِي الْبَرْدِ.

    Soğukta evden çıkma.
     

    لاَ تَذْهَبْ قَبْلَ يَوْمَيْنِ.

    İki günden önce (iki güne kadar) gitme.
     

    لاَ تَجْلِسُوا هُناَكَ.

    Orada oturmayın.
     

    لاَ تَنْهَرْنَ الْفُقَراَءَ.

    Fakirleri azarlamayın.
     

    لاَ تَتْرُكِي صَدِيقَتَكِ وَحِيدَةً.

    Arkadaşını tek başına bırakma.
     

    لاَ تَطْرُدُوا الْأَوْلاَدَ مِنَ الْحَدِيقَةِ.

    Çocukları bahçeden kovmayın.
     

    لاَ تَقْطَفْنَ الْأَزْهاَرَ مِنْ فَضْلِكَ[6].

    Lütfen çiçekleri koparmayın.
     

    لاَ تُقْطَفِ الْأَزْهاَرُ.

    Çiçekler koparılmasın.

    لاَ تَكْسَلْ – لاَ تَغْضَبْ وَ لاَ تَيْأَسْ مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ.

    Tembellik yapma – Öfkelenme ve Allah’ın rahmetinden ümit kesme.

         

    NEHY-İ HÂZIR İLE İLGİLİ AYETLER

    1- وَ          لاَ               تَأْكُلُوا     أَمْوَالَكُمْ         بَيْنَكُمْ      بِالْبَاطِلِ …

    Câr-mecrûr

    Zarfu mekan

    Mef’ûl

    F. muzâri meczûm

    Nefy ve cezm  h.

    İsti’nâf harfi

    (2/BAKARA, 188). Mallarınızı, aranızda batıl (haksız sebepler) ile yemeyin…

    اَلْبَاطِلُ

    asılsız şey, batıl

     

     

    2- وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ …وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ …

    (7/A’RÂF, 19). (Allah buyurdu ki:) Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşin.. (Ancak) bu ağaca yaklaşmayın…

    3- … قَدْ جَاءَتْكُم بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ … وَلاَ تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ …

    (7/A’RÂF, 85). …Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. …  İnsanların eşyalarını eksik vermeyin…

    بَيِّنَةٌ

    açık delil, bürhan

    بَخَسَ يَبْخَسُ  بَخْساً 

    eksiltmek, hakkını vermemek, düşük fiyat vermek

    4- … لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ .

    (39/ZÜMER, 53). Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

    قَنِطَ  يَقْنَطُ قَنَطاً 

    ümit kesmek, ümitsiz olmak

    غَفَرَ  يَغْفِرُ مَغْفِرَةً

    bağışlamak

    اَلذَّنْبُ ج اَلذُّنُوبُ

    günah

    5- … وَاعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ .

    (9/TEVBE, 36). ..bilin ki Allah müttekîlerle (kötülükten sakınanlarla) beraberdir.

    6- … إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنْزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ …

    (9/TEVBE, 40). ..O bir zamanlar arkadaşına “Üzülme, şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir” diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi…

    إِذْ

    bir zamanlar

    صَاحِبٌ ج اَصْحاَبٌ

    arkadaş, sıkı dost

    أَنزَلَ  يُنْزِلُ  إِنْزاَلاً

    indirdi

    اَلسَّكِينَةُ

    sebat, kalbin mutmain olması
             

    7- فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ .

    (10/YUNUS, 85). Onlar dediler ki: “Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme (konusu) kılma.

    تَوَكَّلَ  يَتَوَكَّلُ  تَوَكُّلاً

    tevekkül etmek, Allah’a dayanmak, işi Allah’a bırakmak

    اَلْفِتْنَةُ

    deneme, imtihan fitne, şaşırma

    8- … قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ …

    (11/HÛD, 84). … (Şuayb) Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin! Sizin için ondan başka Tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın.

    يَا قَوْمِ

    ey kavmim. (قَوْمِ) kelimesinin son harfinin harekesinin esre oluşu, düşen  “benim ..” manasındaki mütekellim ya’sına işaret eder.

    عَبَدَ  يَعْبُدُ

    kulluk etti, ibadet etti

    غَيْرُهُ

    …den başka, hariç, dışında

    مَا لَكُمْ مِنْ

    sizin için yoktur. Buradaki مَا harf-i nefy, مِنْ de zâid harf-i cerdir.

     

     

     

    نَقَصَ  يَنْقُصُ نَقْصاً

    eksiltmek, eksik bırakmak, düşük ölçmek

    اَلْمِكْيَالُ

    ölçek

    اَلْمِيزَانُ

    terazi, tartı
                 

    9- قَالَ لَهُمْ مُوسَى وَيْلَكُمْ لاَ تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا …

    (20/TÂHÂ, 61). Mûsâ onlara: “Yazık size! Allah hakkında yalan uydurmayın….” dedi.

    وَيْلٌ

    yazık, vah

    وَيْلَكُمْ

    yazık size!

    اِفْتَرَى يَفْتَرِي اِفْتِراَءاً

    uydurdu, iftira etti, düzdü

    10- وَلاَ تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ[7] .

    (51/ZARİYÂT, 51). Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından (gelmiş) (açık) bir uyarıcıyım.

    آخَرَ

    başka,diğer

    نَذِيرٌ

    uyarıcı

    مُبِينٌ

    apaçık

     11- فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلاَ تَقْهَرْ .

    (93/DUHÂ, 9). Öyleyse yetime gelince (sakın) ezme.

    أَمَّا

    ….e gelince

    قَهَرَ  يَقْهَرُ  قَهْراً

    yenmek, ezmek, incitmek

    12-  وَأَمَّا السَّائِلَ فَلاَ  تَنْهَرْ .

    (93/DUHÂ, 10). (El açıp) isteyene gelince (de) sakın azarlama.

    اَلسَّائِلُ

    dilenen, isteyen

    نَهَرَ  يَنْهَرُ  نَهْراً

    azarlamak

     

  • Nehy-i Gaib Arapça Dersleri

     

    V) NEHY-İ GAİB

              (GAİB EMRİN OLUMSUZU)

    لاَ يَكْتُبُوا

    لاَ يَكْتُبَا

    لاَ يَكْتُبْ

    Gâib

    لاَ يَكْتُبْنَ

    لاَ تَكْتُبَا

    لاَ تَكْتُبْ

    Gâibe

    (Onlar) yazmasın

    (O ikisi) yazmasın

    (O) yazmasın

     

    Görüldüğü gibi لِيَكْتُبْ  (yazsın) demek olurken olumsuzu olan “yazmasın” demek için muzâri fiilin başına لاَ getirilip sonu cezm yapılır.

    Meçhûl yapılışı; Cahd-ı mutlakın meçhûl yapılışı gibidir. Yalnız başına لاَ getirilir.

    لاَ يُكْتَبْ

    yazılmasın

    لاَ يُكْتَبْنَ

    yazılmasınlar (müen)

    لاَ يُكْتَبُوا

    yazılmasınlar (müz)

    لاَ نُكْتَبْ

    yazılmayalım

     

    Cümle Örnekleri:

    لاَ يَذْهَبْ بَعْدَ شَهْرٍ.

    Bir ay sonra gitmesin.  

    لاَ يَضْرِبِ الْوَلَدُ الْحَيَواَنَ.

    Çocuk hayvanlara vurmasın.  

     

       

    لاَ يَسْرِقِ الرَّجُلُ الْأَمْواَلَ.

    Adam malları çalmasın.  

    لاَ يَكْذِبِ الْوَلَدُ عَلَى أُمِّهِ.

    Çocuk annesine yalan söylemesin.

    لاَ يَكْسَلُوا فِي الْعَمَلِ.

    İşte tembellik etmesinler.  

    اَلتَّلاَمِيذُ لاَ يَلْعَبُوا فِي الشاَّرِعِ.

    Öğrenciler caddede oynamasın.  

    اَلْمُعَلِّمُ لاَ يَغْضَبْ عَلَى الطاَّلِبِ.

    Öğretmen öğrenciye kızmasın.  

    الْعاَمِلاَتُ لاَ يَأْخُذْنَ الْمِفْتاَحَ.

    İşçiler anahtarı almasınlar.  

    عاَئِشَةُ لاَ تَتْرُكِ الْقِراَءَةَ.

    Aişe okumayı bırakmasın.  

    لاَ تُفْتَحِ النَّواَفِذُ.

    Pencereler açılmasın.  

    NEHY-İ GÂİB İLE İLGİLİ AYETLER

    1- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا …

    (9/TEVBE, 28). Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar…

    يَا أَيُّهَا

    ey! (nida harfi)

    اَلَّذِينَ

    kimseler (ism-i mevsul olup çok yakında işlenecektir)

    آمَنَ  يُؤْمِنُ  إِيماَناً

    iman etmek, inanmak

    آمَنُوا

    İman ettiler  

    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

    ey iman eden kimseler! (Ey iman edenler! cümlesinde görüldüğü gibi ism-i mevsuldan sonraki fiil önce tercüme edilip …en kimseler deniliyor)  

    إِنَّمَا

    ancak, sadece

    اَلْمُشْرِكُ

    müşrik, Allah’a ortak koşan  

    نَجَسٌ

    pislik

    عَامٌ

    sene, yıl  

    قَرَبَ  يَقْرَبُ قِرْباَناً

    yaklaşmak

    بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا

    bu yıllarından sonra   
                       

    2- وَلاَ   يَحْزُنْكَ    قَوْلُهُمْ    إِنَّ         الْعِزَّةَ       لِلَّهِ    جَمِيعًا    هُوَ   السَّمِيعُ    الْعَلِيمُ.

    II. haber

    I. haber Mübt. Hal Haberu (إِنَّ) mahallen  merfû İsmu (إِنَّ)

    mansûb

    Te’kit ve nasb harfi Fâil Fiil-i  muzâri meczûm

    (كَ) mef’ûl

    Cezm ve nefy harfi

    (10/YUNUS, 65). Onların sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet (üstünlük) Allah’ındır. O işitendir, bilendir.

    اَلْعِزَّةُ

    üstünlük, izzet

    جَمِيعًا

    topluca, hepsi, tümü
    (Cümlenin ikinci kısmında görüldüğü gibi bazen vurgulama ve önem belirtmek için haber de marife olarak gelebilir. Mübtedâ ve haberle ilgili geniş bilgi daha sonra işlenecektir.) 

     

     

  • Emr-i Hazır Arapça Dersleri

     EMRİ HAZIR EMİR FİİL ARAPÇA ÇEKİMİ

    Emri Hazır Arapça Fiil Çekimi

    Emri Hazır Tablosu

    Emri Hazır Cümle Örnekleri
    IV) EMR-İ HAZIR

    (MUHATAP FİİLİN EMİR YAPILMASI)

    Muzâri fiilin muhatap sîgasının başındaki muzâri harfi kaldırılır.  Muzaraat harfi atıldıktan sonra kalan ilk harf cezimli değilse başa birşey getirilmez. Ama kalan ilk harf cezimli ise okuyabilmek için başına bir hemze getirilir. Bu hemze fiilin orta harfinin harekesine göre harekelenir. Üç harfli fiilin orta harfi ötreli ise emir fiilinin başına ötreli hemze (أُ), üç harfli fiilin orta harfinin harekesi üstün ya da esre ise emir fiilinin başına esreli hemze (إِ) eklenir. Fetha ile harekeleme yoktur. Sonu da cezim yapılır:  Örnekler:

    يَكْتُبُ

    Yazıyor

    اُكْتُبْ

    yaz

    يَنْصُرُ

    yardım ediyor

    اُنْصُرْ

    yardım et

    يَفْتَحُ

    Açıyor

    اِفْتَحْ

    يَضْرِبُ

    Vuruyor

    اِضْرِبْ

    vur

     

    Çekim Tablosu

     

     

    Cemi

    Müsennâ

    Müfred

     

     

    اُكْتُبُوا

    اُكْتُبَا

    اُكْتُبْ

    Muhâtab

     

    اُكْتُبْنَ

    اُكْتُبَا

    اُكْتُبِي

    Muhâtaba

     

    (Sizler) Yazın

    (İkiniz)Yazın

    (Sen)Yaz

     

     

     

     

     

     

     

    Cemi

    Müsennâ

    Müfred

     

     

    اِضْرِبُوا

    اِضْرِباَ

    اِضْرِبْ

    Muhâtab

     

    اِضْرِبْنَ

    اِضْرِباَ

    اِضْرِبِي

    Muhâtaba

     

    (Sizler) vurun

    (İkiniz)  vurun

    (Sen)  vur

     

     
                       

    Not: Mâzîdeki ilk harfi hemze olan  أَكَلَ -ُ  (yedi) ُ–أَمَرَ  (emretti) أَخَذَ -ُ  (aldı) gibi fiillerin emir fiili (اُُاْكُلْ) şeklinde söylenmez. İki hemzenin okunuşu dile ağır geldiği için hemzeli kısım atılır: (كُلْ)(ye). Geriye kalanın çekimi yapılır. Cemi müennes nûnu hariç fiil çekiminde yer alan nunlar düşer:

     

     

    كُلوُا

    كُلاَ

    كُلْ

    Muhâtab  
     

    كُلْنَ

    كُلاَ

    كُلىِ

    Muhâtaba  
     

    siz yeyin

    ikiniz yeyin

    sen ye

       

    خُذْ هَذِهِ الْفُلوُسَ مَعَكَ.

    Bu parayı beraberine al.
                   

    Emr-i hâzırların meçhûlü:  Muzârinin başına لِ harfinin takılıp sonunun meczûm yapılması ile olur.  Diğerlerinden farklı olarak mütekellimin de meçhûlu yapılır:

     

             Çekim Tablosu

     

     

    Cemi

    Müsennâ

    Müfred

     

    لِتُكْتَبوُا

    لِتُكْتَبَا

    لِتُكْتَبْ

    Muhatap

    لِتُكْتَبْنَ

    لِتُكْتَبَا

    لِتُكْتَبِي

    Muhâtab

    (Sizler) yazılınız

    (İkiniz) yazılın

    (Sen) yazıl

     

     

     

     

     

    لِنُكْتَبْ

    (Biz)yazılalım

    لِنُكْتَبْ

    (ikimiz) yazılalım

    لِأُكْتَبْ

    (Ben)yazılayım

    Mütekellim
                 

    Cümle Örnekleri:

     

     
     

    لِتُكْتَبِ الْوَظِيفَةُ فِي وَقْتِهاَ.

    Ödev vaktinde yazılsın.
     

    اِفْتَحْ كِتاَبَكَ وَاقْرَأْهُ.

    Kitabını aç ve onu oku.
     

    اِجْلِسْ مَكاَنَكَ.

    Yerine otur.
     

    اِقْرَأْ واَجِبَكَ.

    Ödevini oku.
     

    اِغْسِلِي الثِّياَبَ.

    Elbiseleri yıka.
     

    اِعْمَلاَ الْواَجِبَ.

    İkiniz ödevi yapın.
     

    اِفْحَصاَ الْمَرِيضَةَ.

    Hastayı muayene edin.
     

    خُذْنِي مَعَكَ إِلَى الْحَفْلِ.

    Gösteriye beni beraberine al (beni götür) .
     

    اِذْهَبْ هُناَكَ ياَ زَكَرِياَّ.

    Oraya git ey Zekeriyya!
     

    اُسْكُتْ أَنْتَ أَناَ أَسْأَلُ أَحْمَدَ.

    Sen sus, ben Ahmed’e soruyorum.
     

    اُنْظُرْ ,  اَلْإِماَمُ يَدْخُلُ الْمَسْجِدَ.

    Bak, imam mescide giriyor.
     

    اِشْرَبِ الدَّواَءَ أَوَّلاً  ثُمَّ اشْرَبِ الْماَءَ ثاَنِياً.

    Evvela ilacı iç ikinci olarak(sonra) su iç.

     

    اِحْفَظِي نَفْسَكِ ياَ بِنْتِي وَاقْرَئِي الْقُرْآنَ.

    Kendini koru ey kızım ve Kur’ân oku.

     

    اِرْحَمْنَ الْفُقَراَءَ.

    Fakirlere merhamet edin (müe).

    اِرْحَمُوا الْفُقَراَءَ.

    Fakirlere merhamet edin (müz).

    اِرْكَبْنَ السَّياَّراَتِ.

    Arabalara binin (müe) .
           

    EMR-İ HÂZIR İLE İLGİLİ AYETLER

    1- اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ .

    (43/ZUHRUF, 70). Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak cennete giriniz!

    حَبَرَ  يَحْبُرُ حَبْراً

    sevindirmek, ağırlamak

    2- … اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ …

    (9/TEVBE, 105). ..(De ki;) (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de mü’minler de görecektir…

    رَآى  يَرَى  رُؤْيَةً

    görmek

    سَيَرَى

    görecek

    3- وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُوا ِلآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ 

    (7/A’RÂF, 11). Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis hariç secde ettiler.

    لَقَدْ

    andolsun ki, hakikaten, gerçekten

    صَوَّرَ  يُصَوِّرُ  تَصْوِيراً

    tasvir etmek, suret vermek, şekil vermek, şekillendirmek

    قُلْنَا لِ..

    …e dedik

    اَلْمَلَكُ ج اَلْمَلآئِكَةُ

    melek

    إِلاَّ

    hariç

    اَلْإِبْلِيسُ

    iblis, şeytan

    سَجَدَ  يَسْجُدُ سُجُوداً

    secde etti, boyun eğdi

     

     
                 

    4-  وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ …

    (7/A’RÂF, 19). (Allah buyurdu ki:) Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin..

    سَكَنَ  يَسْكُنُ  سَكْناً  سُكُوناً

    yerleşmek, ikamet etmek

    5- يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا …

    (7/A’RÂF, 31). Ey Adem oğulları! Her mescidde (secde edişinizde) zinetinizi alın (güzel elbiselerinizi giyin); yiyin, için, (fakat israf etmeyin…)

    خُذُوا  (أَخَذَ  يأْخُذُ)

    alın (emir)

    كُلُوا  (أَكَلَ  يأْكُلُ)

    yiyin

    زِينَةٌ

    süs, zînet

    6- وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ .

    (7/A’RÂF, 84). Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak suçluların akıbeti (sonu) nasıl oldu?

    أَمْطَرَ  يُمْطِرُ إِمْطاَراً

    yağdırmak, (taş) yağmuruna tutmak  

    مَطَرٌ

    yağmur

    كَيْفَ

    nasıl

    كَانَ  يَكُونُ

    oldu

    عَاقِبَةٌ

    son, netice, âkıbet

    اَلْمُجْرِمُ

    suçlu, günahkar. (İsim tamlamasında birinci ismin ne tenvin ne de harf-i tarif almadığını ikinci ismin genellikle harf-i tarif alıp son harekesinin esre olduğunu şimdilik aklınızda tutunuz. Cemi müzekker sâlim’in esre halinin (ينَ) ile olduğunu hatırlayınız.  
                         

    7- ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَظَلَمُوا بِهَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ .

    (7/A’RÂF, 103). Sonra onların ardından Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkar ettiler, ama bak fesatçıların sonu nasıl oldu?

    بَعَثَ  يَبْعَثُ

    göndermek, uyandırmak, diriltmek

    مِنْ بَعْدِهِمْ

    onların ardından

    اَلْمُفْسِدُ

    fesat çıkaran, fesatçı

    اَلْمَلَأُ

    halk, eşraf

    ظَلَمَ  يَظْلِمُ ظُلْماً

    zulmetmek, inkar etmek

    آيَةٌ ج  آيَاتٌ

    ayet, mucize

    عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ

    fesatçıların sonu (birinci ismin harf-i tarifsiz ikinci ismin esre olduğu isim tamlaması çok yakında işlenecektir.)
             

    8- قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ … وَاصْبِرُوا إِنَّ الأَرْضَ لِلَّهِ …وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ .

    (7/A’RÂF, 128). Mûsâ kavmine (şöyle) dedi: “(Allah’dan yardım isteyin)… ve sabredin. Muhakkak ki yeryüzü Allah’ındır (onu kullarından dilediğine miras verir.)… Sonuç müttekîlerindir (Allah’tan korkup günahtan sakınanlarındır). ”

    اَلْمُتَّقِي

    müttekî, takva sahibi, korunan, sakınan

    9- وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ … وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ …

    (7/A’RÂF, 156). (Ey Allahım!) Bize bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. (Allah buyurdu ki:) …Rahmetim herşeyi kuşatmıştır…

     

    حَسَنَةٌ

    iyilik, nail olunan nimet, güzellik

    رَحْمَةٌ

    acımak, merhamet etmek

    وَسِعَ  يَسَعُ  سِعَةً  سَعَةً

    içine aldı, kapladı  
                 

    10- اُنْظُرْ          كَيْفَ         كَذَبُوا     عَلَى     أَنْفُسِهِمْ …

    İsim mecrûr Harfi cer Fiil+fâil İsmü istifham

    Fiil-i Emr

            Fâili müstetir (أَنْتَ)

    (6/EN’ÂM, 24). Bak, kendilerinin aleyhine nasıl yalan söylediler…

    11- وَاذْكُرْ رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ 

    (7/A’RÂF, 205). Kendi kendine yalvararak, ve korkarak yüksek olmayan bir sesle (sözle) sabah akşam Rabbini an.

     

    ذَكَرَ يَذْكُرُ

    zikretti, andı

    اَلْجَهْرُ

    ilan etmek, açığa vermek
     

    تَضَرَّعَ  يَتَضَرَّعُ تَضَرُّعاً

    yalvarıp yakarmak, niyazda bulunmak
     

    خاَفَ  يَخاَفُ خَوْفاً خِيفَةً

    korkmak [ayette: korkarak (hal)]

    دُونَ

    …siz, ..sız (zarftır önüne geldiği kelimeyi esreler)

    دُونَ الْجَهْرِ

    açığa çıkarmaksızın

    اَلْغُدُوُّ

    sabah

    اَلْآصَالُ

    akşam
                       

     

      

    HÂL: Ayette kullanılan mansûb ve nekre olarak gelen masdar şekli gramerde “hâl” olarak isimlendirilir “yalvararak ve korkarak” şeklinde ..erek, ..arak olarak tercüme edilir. İleride müstakil olarak işleyeceğimiz hâl hakkında kısa bir bilgi vermek devamlı Kur’ân okuyanların sık sık karşılaştıkları bir husus olduğundan burada kısaca bahsetmek faydalı olacaktır: Hâl; fiil işlenirken, fâilin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu gösteren mansûb ve nekre isimdir. Tekil ve illet harfi bulunmayan bir kelime olduğu takdirde hâl, üstün tenvinli olarak gelir. Fiile sorulan “Nasıl” sorusuna cevap teşkil eder. Fiil yapılırken onu işleyenin durumu açıklanan hâl Türkçe’ye (…erek, ..arak, …dığı halde, ..ken, …mış olduğu halde) kelimeleriyle tercüme edilir. Örnekler:

    أَكَلَ السَّائِلُ الطَّعاَمَ حاَراًّ.

    Dilenci yemeği sıcak olarak yedi.

    شَرِبَ الْمَريِضُ الْحَليِبَ باَرِداً.

    Hasta sütü soğuk olarak içti.

    خُلِقَ الْإِنْساَنُ ضَعِيفاً.

    İnsan zayıf olarak yaratıldı (Nîsâ, 27) .
  • Emr-i Gaib Arapça Dersleri

     

    III) EMR-İ GAİB

    (GAİB FİİLİN EMİR YAPILMASI)

    Muzâri fiilin başına لِ takısı getirilip son harfi cezm yapılır. Cemi müennes ن u hariç diğer ن lar düşer.

    Cem

    Müsennâ

    Müfred

     

    لِيَكْتُبُوا

    لِيَكْتُبَا

    لِيَكْتُبْ

    Gâib

    لِيَكْتُبْنَ

    لِتَكْتُبَا

    لِتَكْتُبْ

    Gâibe

    (Onlar) yazsınlar

    (O ikisi) yazsın

    O yazsın

     
             

    *Emr-i gâibin başına   ثُمَّ – وَ – فَ harflerinden biri gelirse lâm harfi cezimli  okunur ve bu harflerle beraber tek hece olarak söylenir:

    ثُمَّ لْيَكْتُبُوا

    sonra yazsınlar

    وَلْيَكْتُبْ

    ve yazsın

    فَلْيَكْتُبْ

    bunun üzerine, (hemen, akabinde) yazsın

     

     

    *Meçhûl yapılışı, cahd-ı mutlak’ın meçhûl yapılışı gibidir. Yalnız başına (لَمْ) yerine (لِ) getirilir:

    لِيُكْتَبْ

    yazılsın

    لِيُكْتَبْنَ

    yazılsınlar (müe)

    فَلْيُكْتَبْ

    bunun üzerine, (hemen, akabinde) yazılsın

    وَلْيُكْتَبُوا

    ve yazılsınlar

    *Bazen mütekellim birinci şahıs çoğul kipinin başına da emir lâmı getirilerek emir kipi yapılmaktadır. Bu takdirde teşvik ifade eder:

    لِنَكْتُبْ       yazalım   لِنَذْهَبْ  gidelim  وَلْنَسْأَلْ   soralım

    Cümle Örnekleri:

    يَلْعَبُ خاَلِدٌ – لِيَلْعَبْ خاَلِدٌ.

    Halit oynuyor – Halit oynasın.

    لَمْ يَكْتُبْ أَحْمَدُ الدَّرْسَ فَلْيَكْتُبْهُ.

    Ahmet dersi yazmadı hemen yazsın.

    لَمْ تَكْتُبْ خَدِيجَةُ دَرْسَهاَ.

    Hatice dersini yazmadı.

    لَمْ يَذْهَبْ صاَدِقٌ إِلَى الْمَدْرَسَةِ فَلْيَذْهَبْ.

    Sadık okula gitmedi hemen gitsin.

    لِتَحْفَظْ نَفْسَهاَ.

    O (müe) kendini korusun.

    لِيَكْتُبُوا وَظِيفَتَهُمْ.

    Vazifelerini yazsınlar.

    لِيَقْرَأْنَ الْأَخْباَرَ فِي الْجَرِيدَةِ وَلْيَفْهَمْنَهاَ.

    Gazetedeki haberleri okusunlar ve onları anlasınlar.

    لِنَلْعَبْ كُرَةَ الْقَدَمِ[4] غَداً.

    Yarın futbol oynayalım.

    لِنَقْرَأْ هَذاَ الْكِتاَبَ لِأَنَّهُ مُفِيدٌ.

    Bu kitabı okuyalım çünkü faydalıdır.

    لِيَفْتَحْ عَلِيٌّ الناَّفِذَةَ.

    Ali pencereyi açsın.

    لِتُفْتَحِ النَّواَفِذُ.

    Pencereler açılsın[5].

    EMR-İ GAİB İLE İLGİLİ AYETLER

    1- فَلْيَضْحَكُوا قَلِيلاً وَلْيَبْكُوا كَثِيرًا …

    (9/TEVBE, 82)  Artık (kazanmakta olduklarının cezası olarak) az gülsünler, çok ağlasınlar.

    ضَحِكَ يَضْحَكُ ضِحْكاً

    gülmek

    بَكَى يَبْكِي بُكاَءاً

    ağlamak

    2- فَلاَ يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ …

    (36/YÂSÎN, 76). Onların sözleri seni üzmesin..

    حَزَنَ يَحْزُنُ حُزْناً

    gamda, hüzünde bırakmak, üzmek

    قَوْلٌ

    söz

    لاَ يَحْزُنْكَ

    seni üzmesin.(Emr-i gâib’in olumsuzu bir sonraki konuda görüleceği gibi لِ yerine لاَ getirmekle yapılır. Fiilin sonu gene meczûmdur (cezimlidir). Aşağıdaki 5 numaralı ayet de böyledir).
             

    3- وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ ماَ قَدَّمَتْ لِغَدٍ 

    (59/HAŞR, 18). Ve (her) nefis, yarın için ne takdim ettiğine baksın…

    نَظَرَ يَنْظُرُ نَظْراً

    bakmak, görmek

    قَدَّمَ  يُقَدِّمُ  تَقْدِيماً

    takdim etti, önceden gönderdi, sundu

    ماَ

    ne, şey (ortada gelen ماَ “ne” ve “şey” manasına gelir. Bir kelime sonrasıyla birlikte “..takdim ettiği şeye baksın” da denebilir).  
               

    4-  … بِفَضْلِ اللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُوا 

    (10/YUNUS, 58). (De ki:)Allah’ın lutfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler..

    فَضْلٌ

    iyilik, hayır, lutuf

    فَرِحَ  يَفْرَحُ فَراَحاً

    sevinmek, şımarmak

    ذَلِكَ

    bu, o (mebnî, yani harekesi değişmeyen kelime olup harf-i cerle harekesinin değişmediğini hatırlayınız.)

    5- … وَلاَ تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ 

    (24/NÛR, 2)… Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) o ikisi (zina eden iki kişi) hakkında sizi acıma almasın (acıyacağınız tutmasın)…

    رَأْفَةٌ

    şefkat, acıma, şiddetli merhamet

    فِي دِينِ اللَّهِ

    Allah’ın dininde (iki ismin yanyana gelmesinden oluşan isim tamlamasında iki isimden birinci kelimede (önce gelende) ne harf-i tarif ne de sonunda tenvin bulunur. Tercümede ikinci kelimeden başlanarak, yani sondan başa çevrilir. Çok yakında işlenecektir.)

    6- لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ .

    (37/SAFFAT, 61). Çalışanlar bunun gibisi için (böylesi bir kurtuluş için) çalışsın.

    لِمِثْلِ هَذَا

    bunun gibisi için (isim tamlaması)

    عَامِلٌ ج عَامِلُونَ

    çalışan

    7- فَلْيَنْظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ .

    (80/ABESE, 24). İnsan yediğine bir baksın..

    8- فَلْيَنْظُرِ     الْإِنسَانُ          مِمَّ              خُلِقَ .

        Meçhûl mâzî f. (مِنْ) Harfi cer

    Fâil

    muzâri meczûm
          (ماَ) İsmü istifham (لِ) lâmü’lemr

    (86/TÂRIK, 5). İnsan neden yaratıldığına bir baksın.

    خَلَقَ  يَخْلُقُ

    yarattı

    مِمَّ= مِنْ + ماَ

    neden. (ماَ) nın elifi kendinden önce cer geldiği için düşmüştür.
  • Cahd-ı Müstağrak Arapça Dersleri

     

    II) CAHD-I MÜSTAĞRAK

    (Bozulabilir olumsuzluk)

    Muzâri fiilin başına cahd-ı mutlak takısı olan لَمْ yerine (لَمَّاَ) getirilince; muzâri fiili cezmeder, mâzîye götürür, geçmiş zamandan şu ana kadar olumsuz yapar. Ancak bu olumsuzluk konuşma anından itibaren bozulabilir. Türkçe’ye “hiç ya  da henüz …medi, ..madı” şeklinde çevrilir.

    لَمْ يَكْتُبْ

    yazmadı

    لَماَّ يَكْتُبْ

    (şimdiye kadar) hiç yazmadı.

    لَمْ يَفْتَحْ

    açmadı

    لَماَّ يَفْتَحْ

    henüz açmadı

    لَمْ يَذْهَبْ

    gitmedi

    لَماَّ يَذْهَبْ

    henüz gitmedi

    Cahd-ı müstağrak’ın meçhûlu de cahd-ı mutlak gibi yapılır:

    لَمْ يُكْتَبْ

    yazılmadı

    لَمَّا يُكْتَبْ

    henüz yazılmadı

    Çekim tablosu aynen cahd-ı mutlak gibidir. 

    Cümle Örnekleri:

    لَماَّ يَرْجِعْ واَلِدِي مِنَ السَّفَرِ.

    Babam henüz seferden dönmedi.

    أَخَذْتُ الْكِتاَبَ وَ لَماَّ أَقْرَأْهُ.

    Kitabı aldım ve henüz onu okumadım.

    سَرَقَ اللِّصُّ الدَّراَهِمَ وَ لَماَّ يَصْرِفْهاَ.

    Hırsız dirhemleri çaldı ve henüz onları harcamadı.

    بَنَى الْأَمِيرُ قَصْراً وَ لَماَّ يَسْكُنْهُ.

    Emir bir saray yaptı henüz ona oturmadı.

    لَماَّ يَنْزِلِ الثَّلْجُ.

    Henüz kar yağmadı.

    لَماَّ يَعْمَلُوا فِي الْمَصْنَعِ.

    Henüz fabrikada çalışmadılar.

    لَماَّ يَعْمَلْنَ فِي الْمَصْنَعِ.

    Henüz fabrikada çalışmadılar (müe.) .

    لَماَّ تَعْمَلاَ فِي الْمَصْنَعِ.

    İkiniz henüz fabrikada çalışmadınız.

    اَلْوَلَداَنِ لَماَّ يَلْعَباَ فِي الْحَدِيقَةِ.

    İki çocuk henüz bahçede oynamadı.

    اَلْبِنْتاَنِ لَماَّ تَلْعَباَ فِي الْحَدِيقَةِ.

    İki kız henüz bahçede oynamadı.

     

    Not:  (لَماَّ) edatı fiil-i mâzînin önüne geldiği takdirde …dığı zaman, ..diği zaman, ..dığında, ..diğinde manası verir:

    لَماَّ رَجَعَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ يَأْكُلُ طَعاَمَهُ.

    Okuldan döndüğü zaman yemeğini yer.

    لَماَّ حَضَرَ إِلَى الْبَيْتِ يَكْتُبُ دَرْسَهُ.   

    Eve geldiği zaman dersini yazar.

    لَماَّ لَعِبُوا فِي الْحَدِيقَةِ يَفْرَحُونَ.

    Bahçede oynadıkları zaman sevinirler.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    CAHD-I MUTLAK VE CAHD-I MÜSTAĞRAK İLE İLGİLİ AYETLER

    1- لََمْ          يَطْمِثْهُنَّ           إِنسٌ         قَبْلَهُمْ       وَ      لاَ                 جَانٌّ .

    Harfu nefy ve cezm Fiil-i muzâri meczûm Fâil Zarfu mekan Harfu nefy  Harfu atıf

                              Ma’tûf

      (هُنَّ) mef’ûl

    Ma’tufun aleyh

       
                 

    (55/RAHMÂN. 74.) Bunlara, onlardan önce ne bir insan ne bir cin dokunmadı.

    طَمَثَ يَطْمِثُ

    dokunmak, el sürmek, cinsi temasta bulunmak

    إِنسٌ

    insan

    جَانٌّ

    cin

    قَبْلَهُمْ

    onlardan önce
                 

    2 أَ لَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ 

    (9/TEVBE, 78). Allah’ın onların sırrını da fısıltılarını da biliyor (olduğunu hâlâ) bil(e)mediler mi?

    اَلسِّرُّ

    sır, gizlilik

    اَلنَّجْوَى

    fısıldama, sır verme, fısıltı

    أَنَّ اللّهَ

    İnne’nin hemzesinin harekesinin başta gelirse esre, ortada gelirse üstün olduğunu kendisinden sonraki ismi mansûb yaptığını ve ortada gelen أَنَّ nin yan cümleciği asıl fiile bağlamada …dığı manasını verdiğini hatırlayınız.

    3- أَ لَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ .

    (9/TEVBE, 104). Allah’ın, kullarından tevbeyi kabul edeceğini, sadakaları alacağını (geri çevirmeyeceğini) ve Allah’ın tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden olduğunu bil(e)mediler mi?

    قَبِلَ يَقْبَلُ  قَبُولاً

    kabul etmek, isteyerek almak, (ayetteki manası: razı olup bağışlamak)

    اَلتَّوْبَةُ

    tövbe  

    عَبْدٌ ج عَبِيدٌ عِباَدٌ

    kul, köle

    اَلصَّدَقَةُ ج اَلصَّدَقَاتُ

    sadakalar

    اَلتَّوَّابُ

    mağfireti çok olan
               

    4– … لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلاَدِ .

    (89/FECR, 8). Ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.

    مِثْلُهَا

    onun benzeri

    اَلْبَلَدُ ج اَلْبِلَادُ

    memleket, ülke

    5 أَ لَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا ¯ وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا .

    (78/NEBE, 6, 7). Biz yeryüzünü bir beşik (döşek), dağları da (birer) kazık yapmadık mı?

    جَعَلَ يَجْعَلُ جَعْلاً

    yaptı, kıldı

    اَلْوَتِدُ ج اَلْأَوْتَادُ

    kazık

    اَلْمِهاَدُ

    beşik, yatak, döşek

    6- أَ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ ، وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ .

    (90/BELED, 8). Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?

    عَيْنٌ

    göz

     

       

    عَيْنَيْنِ

    iki göz (Tesniye mef’ûl durumunda olduğu için üstün hali olan يْنِ ile gelmiş)

    لِسَانٌ

    bir dil

    شَفَةٌ

    dudak

    شَفَتَيْنِ

    iki dudak  
                     

    7- أَ لَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ .   

    (94/İNŞİRAH, 1). Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

    شَرَحَ يَشْرَحُ شَرْحاً

    açmak, genişletmek, yarmak

    اَلصَّدْرُ ج اَلصُّدُورُ

    göğüs

    8- أَ لَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ .

    105/FİL, 2.Onların tuzaklarını (kötü planlarını) boşa çıkarmadı mı?

    كَيْدٌ

    hile, tuzak, kötü plan

    تَضْلِيلٌ

    boşa çıkarma, saptırma (masdar)

    9-  … أَ لَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ .    

    (2/BAKARA, 106). …Allah’ın her şeye kadir olduğunu bil(e)medin mi?

    قَدِيرٌ

    kudret, büyük gücü sonsuz (olan Allah)

    10- … وَ       لَمَّا          يَدْخُلِ             الْإِيمَانُ              فِي قُلُوبِكُمْ 

              Câr mecrûr Fâil F. muzâri meczûm Nefy ve cezm harfi

    (49/HUCURAT, 14). …Henüz iman kalplerinize girmedi…

    11- وَلَمَّا  جَاءَهُمُ  الْحَقُّ قَالُوا    هَذَا  سِحْرٌ   وَ            إِنَّا             بِهِ      كَافِرُونَ.

                    (إِنَّ)nin haberi   câr-mecr.

    Te’kit ve nasb h. At.h.

    Hab.

    Müb

    Fâil Fiil

    Fâil

    Fiil+mef Zaman zarfı
        (ا) (إِنَّ) nin ismi          
                       

    (43/ZUHRUF, 30). (Fakat) kendilerine hak gelince: “Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz” dediler.

    جَاءَ يَجِيءُ جَيْئاً

    gelmek

    سِحْرٌ

    sihir, büyü

    كَافِرٌ ج كَافِرُونَ

    tanımayan, (hakkı) örten, kâfir, inkarcı.  (قاَلَ) fiilinden sonra iki nokta üst üste gibi kabul edilip ardından gelenin (ma’kûl’ul-kavl) yeni bir cümle olduğunu hatırlayınız.

     

  • Cahd-ı Mutlak Arapça Dersleri

     

    FİİL-İ MUZÂRİNİN CEZİM YAPILMASIYLA ELDE EDİLEN ZAMANLAR

    I) CAHD-I MUTLAK

    (MAZİ FİİLİN KESİN OLUMSUZ HALİ)

    Muzâri fiilin başına لَمْ takısı getirilip, fiilin son harfinin cezim yapılmasıyla gerçekleşir. Fiilin manasını mâzîde (geçmişte) olumsuz yapar. Bir işin şu ana kadar olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını belirtir. Muzârinin başına getirilen bu edatla fiilde üç değişiklik olur:

            a) Anlamı olumsuz olur. Bu olumsuzluk kalıcıdır ve bozulması beklenmez.

            b) Sonu meczûm (cezimli) olur.

            c) Muzâriden yapıldığı halde mâzî manası verir:

    يَكْتُبُ

    yazıyor

    لَمْ يَكْتُبْ

    yazmadı

    يَفْتَحُ

    açıyor

    لَمْ يَفْتَحْ

    açmadı

    يَذْهَبُ

    gidiyor

    لَمْ يَذْهَبْ

    gitmedi

    Tesniye ve cemilerde cahd-ı mutlak; sona eklenen nunların (ن) kaldırılması ile olur. Düşen nun yerine bir elif getirilir:

    يَكْتُبُونَ

      yazıyorlar

    لَمْ يَكْتُبُوا

      yazmadılar

    Müfred müennes muhâtabadaki ( ن ) harfi de kalkar.

    تَكْتُبِينَ

    yazıyorsun

    لَمْ تَكْتُبِي

    yazmadın

    Cemi müennes ( ن ) ları olduğu gibi kalır.

    يَكْتُبْنَ

    yazıyorlar

    لَمْ يَكْتُبْنَ

    yazmadılar

    Cezimli muzâriden harf-i tarife geçiş kesre ile yapılır:

    لَمْ أَكْتُبِ الْواَجِبَ

    Ödevi yazmadım

    لَمْ يَلْعَبِ الْكُرَةَ

    Top oynamadı

    F        كَتَبَ  ماَ şimdi yazmadığınıلَمْ يَكْتُبْ , geçmişte yazmadığını ifade eder. ماَ  dan daha ziyade  لَمْ  kullanılışı yaygındır.

    Cahd-ı Mutlak Sigasının Çekim Tablosu

     

    Cemi

    Müsennâ

    Müfred

     

    لَمْ يَكْتُبُوا

    لَمْ يَكْتُبَا

    لَمْ يَكْتُبْ

    Gâib

    Onlar yazmadı

    O ikisi yazmadı

    O yazmadı

     

    لَمْ يَكْتُبْنَ

    لَمْ تَكْتُبَا

    لَمْ تَكْتُبْ

    Gâibe
             

     

     

    لَمْ تَكْتُبُوا

    لَمْ تَكْتُبَا

    لَمْ تَكْتُبْ

    Muhatap

    Sizler yazmadınız

    İkiniz yazmadınız

    Sen yazmadın

     

    لَمْ تَكْتُبْنَ

    لَمْ تَكْتُبَا

    لَمْ تَكْتُبِي

    Muhâtaba
               

     

    لَمْ نَكْتُبْ

    لَمْ نَكْتُبْ

    لَمْ أَكْتُبْ

    Mütekellim

    Biz yazmadık

    İkimiz yazmadık

    Ben yazmadım

     

                 

    Cümle Örnekleri:

    هَلْ نَفَعَ الْماَلُ صاَحِبَهُ ؟

    Mal sahibine fayda verdi mi?

    لاَ ، اَلْماَلُ لَمْ يَنْفَعْ صاَحِبَهُ.

    Hayır, mal sahibine fayda vermedi.

    لَمْ أَذْهَبْ أَمْسِ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.

    Dün okula gitmedim.

    هَلْ نَجَحَ الشاَّباَّنِ فِي حَياَتِهِماَ؟

    İki genç hayatlarında başarılı oldu mu?

    لاَ ، اَلشاَّباَّنِ لَمْ يَنْجَحاَ فِي حَياَتِهِماَ.

    Hayır, iki genç hayatlarında başarılı olmadı.

    هَلْ فَشِلَ الْمُجْتَهِدُونَ فِي عَمَلِهِمْ ؟

    Çalışkanlar işlerinde başarısız oldu mu?

    لاَ ، ألْمُجْتَهِدُونَ لَمْ يَفْشَلُوا فِي عَمَلِهِمْ.

    Hayır, çalışkanlar işlerinde başarısız olmadı.

    أَنْتُمْ لَمْ تَذْهَبُوا أَمْسِ إِلَى الْحَدِيقَةِ.

    Siz dün bahçeye gitmediniz.

    أَنْتِ لَمْ تَغْسِلِي مَلاَبِسَكِ.

    Sen elbiselerini yıkamadın.

    أَ لَمْ تَسْمَعُوا الْخُطْبَةَ ؟

    Hutbeyi işitmediniz mi?

    لَمْ يَذْهَبِ الْوَلَدُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ لِأَنَّهُ([1]) مَرِيضٌ.

    Çocuk okula gitmedi çünkü o hastadır.

    طَرَقْتُ الْباَبَ كَثِيراً وَ لَكِنْ لَمْ يَفْتَحْهُ أَحَدٌ.

    Kapıyı çok çaldım fakat onu kimse açmadı.

    أَنْتُمْ لَمْ تَقْرَأُوا كُلَّ الْقِصَّةِ.

    Siz bütün kıssayı okumadınız.

    لَمْ يَكْتُبِ الْواَجِبَ فِي الصَّفِّ.

    Ödevi sınıfta yazmadı.

    Cahd-ı mutlakların meçhûlü: Fiil-i muzârilerin meçhûlleri gibidir. Başına yine  لَمْ gelir. Cemi müennesler hariç nunlar düşer.

    يَكْتُبُ

    yazıyor  →

    لَمْ يُكْتَبْ

    yazılmadı

    يَفْتَحُ

    açıyor  →

    لَمْ يُفْتَحْ

    açılmadı

    لَمْ يُكْتَبُوا إلى الْمَدْرَسَةِ صَبَاحاً.

    Sabahleyin okula yazılmadılar.

    هَلْ شَرِبَتِ الْأُمُّ الدَّواَءَ ؟

    Anne ilacı içti mi?

    لاَ ، لَمْ يُشْرَبِ الدَّواَءُ.

    Hayır, ilaç içilmedi.