Nahiv

Nahiv İlminin Doğuşu

Kadim râvi ve müellifler nahiv ilminin ortaya konulmasını gerektiren bazı sebepler zikretmişlerdir. Bir kısım âyetlerin (et-Tevbe 9/3; el-Hâkka 69/37) kıraatinde görülen okuma hataları yahut ana dili Arapça olmayanlardan birinin veya Ebü’l-Esved’in kızının yaptığı bir konuşma hatası üzerine Basra Valisi Ziyâd b. Ebîh’in yahut oğlu Ubeydullah’ın ya da Hz. Ömer’in emriyle, diğer bir rivayete göre ise Hz. Ali’nin bazı temel esasları zikredip yol göstermesiyle Ebü’l-Esved ed-Düelî tarafından nahiv ilminin kurulmuş olduğu kabul edilir (İbn Kuteybe, II, 159; İbn Cinnî, II, 8). Nahiv ilminin bir Kur’an okuyucusunun hatalı okuyuşunu işiten Hz. Ali tarafından kurulduğu da kaydedilmektedir (Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, s. 89; Kemâleddin el-Enbârî, s. 7, 12). Gerçekte bu cüz’î hadiseler, kıraatte ve konuşma dilinde görülen hataların yaygınlık kazanması tehlikesi karşısında ashabın duyduğu endişeyi açıklamakta olup bunlar nahiv ilminin ortaya konulmasını zorunlu kılan sebeplerin başında yer alır. Aslında lahin hadiselerine Câhiliye devrinde ve Hz. Peygamber döneminde de rastlanıyordu. Kıraat hataları daha ziyade kelime sonlarının harekelerinde yoğunlaştığından Resûl-i Ekrem ile Ebû Bekir, Ömer, Abdullah b. Mes‘ûd ve Ebû Zer el-Gıfârî gibi sahâbîlerin Kur’an’da yer alan kelimelerin sonlarının belirlenmesini, ayrıca garîb kelimelerin ve Kur’an dilinin öğrenilmesini teşvik etmelerinin, Hz. Osman’ın, mevâlî ile Araplar’ın karışması ve bilhassa câriyelerden doğan çocuklar yoluyla Araplar’ın dil melekesinin bozulduğuna, konuşma dilinde ve kıraatte hataların zuhur ettiğine, zamanla Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında güçlükler çekileceğine dikkat çeken hutbesinin (İbnü’l-Mu‘tez, s. 110-111) sözlük ve gramer çalışmalarını başlatan temel unsurlar olduğunu söylemek gerekir. Fetihler neticesinde kitleler halinde İslâm’a giren ve ana dili Arapça olmayan unsurlarla Araplar’ın karışması sonunda hatalı okumalar daha da yaygınlaşmıştır. Bu sebeple âlimler lugat ve şiir malzemesini derlemiş, kadim şiirler tesbit edilmiş, Ebü’l-Esved ed-Düelî de en çok kıraat hatasının yapıldığı Kur’ân-ı Kerîm’in kelime sonlarının i‘rabını nokta şeklindeki harekelerle tesbit etmiştir. Onun bu faaliyetinin ardından nahiv ilminin esaslarını belirleme işine girişmiş olması mâkul görünmektedir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in harflerinin özel telaffuzu, med, hemze, idgam, izhar, iklâb, gunne gibi kendilerine has okunma kaideleri de özellikle şehir halkı için birçok dil meselesi ortaya çıkarıyordu. Yabancılarla karışmanın ve dolayısıyla dilin bozulmasının en yoğun yaşandığı yer Irak-Basra olduğu için dil ve gramer çalışmaları orada başlamıştır.

Zamanımıza ulaşan ilk gramer eseri olan Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ında görülen üstün düzey ve beklenmedik kemal, modern dönemde bazı şarkiyatçılarla Arap yazarlarında tekâmül kanununa uygun düşmediği gerekçesiyle kuşku uyandırmış, onları Arap gramerinin doğuşu ve gelişmesinde yabancı tesir arayışına yöneltmiş, bu tesir bazı benzer noktalar öne sürülerek açıklanmaya çalışılmıştır. Bunlar Aristo’nun gramer ağırlıklı sûrî mantığa dair eserleriyle Yunan grameri, Süryânî ve Sanskritçe grameri tesirleridir. Milâdî VI. yüzyılda Nusaybin medresesinde ve Cündişâpûr Süryânî-Fârisî mektebinde okunan Yunan gramerinin yanı sıra gramer ağırlıklı Aristo mantığının etkisiyle Süryânî gramerinin kurulduğu, Arap gramerinin de Araplar’ın Irak’ta Süryânîler’le karışmasından sonra ortaya konulduğu, dolayısıyla Arap nahvinin Süryânî gramerinin aracılık ettiği Yunan gramerinin etkisiyle oluştuğu, Aristo mantığındaki isim-fiil-ribat (bağ, edat) taksiminin Arap gramerindeki isim-fiil-harf (edat) taksimine benzediği, nitekim Süryânî grameriyle birçok benzerliğin bulunduğu, harekeleri de İncil’i doğru okumak için Süryânîler’in icat ettiği ve Araplar’ın bunu onlardan aldığı iddia edilmiştir. Her şeyden önce Sâmî dil ailesine mensup olmalarından dolayı Arap grameriyle Süryânî, İbrânî ve Keldânî gramerleri arasında benzerliklerin bulunması tabii bir hadise olup bu mutlaka bir etkileşimi göstermez. İsim-fiil-ribat taksimi Aristo mantığının, isim-fiil-harf taksimi ise Arap nahvinin eseridir, mevcut farklılık bir etkileşimin olmadığını göstermektedir (Muhammed et-Tantâvî, s. 11). Süryânî gramerinin kurucusu kabul edilen Ya‘kūb er-Rehâvî (ö. 90/709) Arap gramerinin kurucusu olan Ebü’l-Esved ed-Düelî’den (ö. 69/688) sonradır. Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ındaki mükemmelliğin tekâmül kanunuyla bağdaştırılamaması da gerçeği yansıtmamaktadır. Arap gramerinin kurulduğu I. (VII.) yüzyılın ortalarından Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ının yazıldığı II. (VIII.) yüzyılın sonlarına kadar bir asrı aşan zaman dilimi söz konusu olup Îsâ b. Ömer es-Sekafî’nin el-Câmiʿ ve el-İkmâl’i dışında bir yangında yandığı rivayet edilen eserleri, Ebû Amr b. Alâ’nın hayatının sonlarına doğru zühd yoluna girerek yaktığı defterleri, İbn Ebû İshak, Yûnus b. Habîb, Ebû Zeyd el-Ensârî gibi dilcilerin çalışmaları ile onlardan rivayet edilenler, dehasıyla tanınan Halîl b. Ahmed’den yapılan ve el-Kitâb’ın temelini teşkil eden iktibaslar eserin söz konusu mükemmelliğinin arka planını teşkil eder. Bu arada Arap gramerinin Hint gramerinden etkilendiği de ileri sürülmüştür.

T. J. de Boer (Târîḫu’l-felsefe fi’l-İslâm, s. 77-78), Muhammed et-Tantâvî (Neşʾetü’n-naḥv, s. 10) ve Ali Abdülvâhid Vâfî gibi yazarlar Arap nahvinin doğuşu ve gelişiminin Araplar’ın eseri olduğunu, Enno Litteman, Arap nahvinin Sîbeveyhi ile önceki Arap dilcileri tarafından ortaya konulup geliştirildiğini, Aristo felsefesiyle mantığının tesirlerinin ise sonraki süreçte gerçekleştiğini ve isim-fiil-harf taksiminin Araplar’ın icadı olduğunu söylemiştir. Litteman’ın görüşlerine kısmen katılan Ahmed Emîn’in başlangıçta Yunan ve Süryânî tesirlerinin zayıf olduğunu, II. (VIII.) yüzyılda İbnü’l-Mukaffa‘ veya oğlu Muhammed tarafından Aristo felsefe ve mantığının Arapça’ya tercümesinden sonra gramer kaidelerinin ortaya konulmasında ve sebeplerinin açıklanmasında büyük ölçüde etkilenmenin vuku bulduğunu ifade etmesi (Ḍuḥa’l-İslâm, II, 292-293) daha gerçekçi görünmektedir. Aristo’nun mantık kitaplarında yer alan lafızlar, isim-fiil-edat taksim ve tanımları, cümlenin taksim ve tanımları ile mevzu-mahmul şeklindeki öğeleri, eril-dişil, tekil-çoğul, olumlu-olumsuz, dilek ve soru gibi gramer meseleleri, Arap nahvinde konuların belirlenmesi, tanım ve taksimlerin yapılması, kuralların ve sebeplerin izahında sonraki süreçte etkili olduğu bir gerçektir. Ancak Arap gramerinin ilk devresinde görülen kıyas ve ta‘lîllerin mantık ve felsefeden kaynaklanmadığı, aksine fıtrî bir yöneliş olduğu, daha sonraki süreçte ise kelâm-felsefe veya fıkıh usulü kıyas ve illiyyetinden etkilenerek geliştiği kabul edilir. Yine Aristo mantığının sûrî niteliği Arap nahvini olumsuz yönde de etkilemiş, biçim ve şekiller esas hale gelirken öz ve mâna ihmale uğramış, gramer kitapları vehmî faraziyelerle doldurulmuştur.

İbn Sellâm el-Cumahî’den itibaren İbn Kuteybe, Müberred, Ebü’t-Tayyib el-Lugavî ve Ebû Saîd es-Sîrâfî gibi tabakat ve dil âlimleri Ebü’l-Esved ed-Düelî’nin nahiv ilminin kurucusu olduğunu kabul ederler. Ebü’l-Esved de nahiv ilminin esaslarını Hz. Ali’den aldığını ifade etmiştir (Ebû Bekir ez-Zübeydî, s. 21 vd.). Bu ilmin esaslarının bizzat Hz. Ali tarafından ortaya konulduğu yolunda başka nakiller de bulunmakla birlikte (İbnü’l-Kıftî, I, 45-47) onun siyasî çalkantılarla yoğun biçimde meşgul olması sebebiyle sadece fikir verme ile yetinmesi ve bizzat telif işine girişmemiş olması daha mâkul görülmüştür (Abdülkerîm M. el-Es‘ad, s. 261). Bazı kaynaklarda, nahiv ilminin kurucusu olarak Ebü’l-Esved’in öğrencileri olan ve benzeşen harfleri birbirinden ayırmak için noktaları icat eden Nasr b. Âsım ile İbn Ya‘mer’in adları geçerse de (Sîrâfî, s. 13-14) gerçekleştirdikleri işin nahivle ilgisi bulunmadığından bu uzak bir ihtimal şeklinde değerlendirilmiştir. Abdurrahman b. Hürmüz el-A‘rec ile Nadr b. Şümeyl de bu konuda zikredilir (Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, s. 22; Sîrâfî, s. 13-14). Diğer taraftan dilin tevkīfiliği olgusundan hareket eden İbn Fâris nahvin kadim olduğu ve Arab-ı âribenin nahiv terimlerini bildiği, ancak bu alandaki müktesebatın zamanla zayıflamasından sonra Ebü’l-Esved’in elinde yeniden canlandığı şeklinde farklı bir fikir ortaya koymuştur (eṣ-Ṣâḥibî, s. 10-15; Yâkūt, I, 80).

Modern zamanda bazı şarkiyatçıların yanı sıra Arap yazarları, Hz. Ali ile Ebü’l-Esved devrinin basit ruhunun ilmî ve felsefî tanım, taksim ve terimler ortaya koymaya elverişli olmadığını ileri sürerek bu işin daha sonraki bir süreçte gerçekleşmiş olmasının gerektiğini iddia etmişlerdir. Nahiv ilminin kuruluşunu Ebü’l-Esved’e nisbet eden rivayetleri efsane kabilinden gören Carl Brockelmann, kaynak göstermeden bu işin İbn Ebû İshak ile (ö. 117/735) Halîl b. Ahmed ve Sîbeveyhi’nin hocası Îsâ b. Ömer es-Sekafî (ö. 149/766) zamanında gerçekleştiğini öne sürmüştür (GAL [Ar.], II, 123, 128). Ahmed Emîn de Hz. Ali ile Şiî Ebü’l-Esved’e yapılan nisbetlerin mezhep gayretkeşliği endişesi taşıdığını belirtmiş, i‘rab harekelerini koyan Ebü’l-Esved’in nahiv kaideleri üzerinde fikir yormasının tekâmül kanunu ile çelişmemekle birlikte nahvin bir ilim niteliğinde kuruluşunun daha sonra gerçekleştiğini, adının da Halîl b. Ahmed tarafından konulduğunu, kadim müelliflerin nahvin vaz‘ı ile i‘rab harekeleri ve zamme, fetha, kesre, sükûn gibi hususları kapsayan Arabiyye’nin vaz‘ını kastettiklerini, ilim olarak gerçek nahvin ise hemze hakkındaki görüşleri bir kitap oluşturacak kadar ayrıntılı olan İbn Ebû İshak ve onun tabakası tarafından ortaya konulduğunu kaydetmiştir (Ḍuḥa’l-İslâm, II, 285-290). Ahmed Emîn’in öğrencisi Şevkī Dayf da hocasını desteklemektedir (Medârisü’n-naḥviyye, s. 5, 16). Netice olarak Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Osman zamanında çoğaltılmasının ardından hatasız okunması için nokta şeklindeki i‘rab harekeleriyle benzer harfleri ayıran temyiz noktalarının konulması, bunun arkasından Kur’ân’ın dilini bozulmaktan korumak amacıyla gramer çalışmalarının ve dolayısıyla nahiv disiplininin kurulmaya başlanması, Kur’an’ın kıraatini ve dilini koruma gayretiyle gerçekleşmiş bir gelişme olarak Ebü’l-Esved devrini göstermektedir.

 

Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/nahiv#:~:text=S%C3%B6zl%C3%BCkte%20%E2%80%9Cy%C3%B6nelmek%2C%20izini%20takip%20etmek,taraf%2C%20yol%E2%80%9D%20m%C3%A2nas%C4%B1na%20gelir.

İlgili Makaleler