Muzari Fiili Nasbeden Edatlar En Len Key İzen
FİİLİ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLAR
Aşağıdaki edatlardan birisi fiil-i muzârinin başına gelirse muzâri fiilin sonunu nasbeder (fetha yapar). Cemi müennes nunları hariç (ن) nunlarını düşürür. Bu edatlar şunlardır:
أَنْ – لَنْ – كَىْ – إِذَنْ – حَتَّى- لِ – اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ
1) أَنْ mek, mak: Muzâri fiili nasbederek masdara çevirir. Mâzî fiilin de önüne gelir, ancak mebni olduğu için sonuna tesir edemez. En çok kullanılan nasb edatıdır.
أُرِيدُ أَنْ أَكْتُبَ دَرْسِي. |
Dersimi yazmak istiyorum. |
تُرِيدُ أَنْ تَشْرَبَ الشَّايَ. |
Çay içmek istiyorsun. |
تُرِيدِينَ أَنْ تَذْهَبِي إلى الْبَيْتِ. |
Eve gitmek istiyorsun. |
نُرِيدُ أَنْ نَفْهَمَ الْقرْآنَ. |
Kur’ân’ı anlamak istiyoruz. |
أَنْ تَصْبِروُا خَيْرٌ لَكُمْ. |
Sabretmeniz sizin için hayırlıdır. |
2) لَنْ asla …meyecek, mayacak (te’kîd-i nefy-i istikbal): Daha önce de gördüğümüz gibi muzâri fiilin manasını olumsuz istikbale çevirir:
لَنْ أَذْهَبَ مَعَكَ إلى الْبَيْتِ. |
Seninle asla eve gitmeyeceğim. |
إِنِّي لَنْ أَرْكَبَ الْحِماَرَ. |
Gerçekten ben eşeğe hiç binmeyeceğim. |
3)كَيْ …mek için, ..mak için: Sebep bildirir. Daha çok aynı manada لِكَيْ olarak kullanılır ve sadece muzâri fiilin önüne gelir:
أَقْرَأُ دَرْسيِ كَيْ أَحْفَظَ. |
Dersimi ezberlemek için okuyorum. |
يَجْتَهِدُ التَّلاَمِيذُ لِكَيْ يَنْجَحُوا. |
Öğrenciler başarmak için çalışıyor. |
Burada mesela birinci cümlede (أَقْرَأُ دَرْسيِ) temel cümle, (كَيْ أَحْفَظَ) ise yan cümleciktir.
4)لِ …mek için, ..mak için, ..sın diye: (Lâmu’t-ta’lîl) كَيْ gibi sebep bildirir. Aynı manada (لِأَنْ) şeklinde açıkça yazılmış halde de gelebilir. Lâmu’t-ta’lîl’den sonra (أَنْ) gelmediği takdirde bu fiilin mukadder yani gizli (أَنْ) ile nasbedilmiş olduğuna hükmedilir:
* لِ den önce olumsuz “كاَنَ” veya türevlerinden biri geçerse olumsuzluğu kuvvetlendirir ve “lâmü’l-cuhûd” (inkar lâmı) adını alır. Olumsuz “كاَنَ”nin haberinin başındaki muzari fiili nasbeder:
ماَ كاَنَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ. |
Allah onlara asla zulmedecek değildir (Tevbe, 70). | |
وَماَ كاَنَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ. |
Allah size gaybı da bildirecek (muttali kılacak) değildir. | |
لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً. |
Şüphesiz Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir (Nisâ, 168). | |
5) = إِذاً إِذَنْ öyleyse, o zaman, o halde: Daha çok istikbal ifade eden cümlelere bazan de şart edatlarına cevap olarak gelir. إذَنْ in muzâri fiili nasbetmesi için cevap cümlesinin ve muzâri fiilin hemen başında olması gerekir.
أَناَ أَقْرَأُ كَثِيراً. إِذَنْ تَنْجَحَ. |
Ben çok okuyorum. Öyleyse başarırsın. |
سَأَكْتُبُ واَجِبِي لِلْغَدِ . إذَنْ نَذْهَبَ إلى الْبَيْتِ. Yarın için ödevimi yazacağım. O halde eve gideriz. |
أَناَ أَجْتَهِدُ الْعَرَبِيَّةَ كَثِيراً . إِذاً تَفْهَمَ الْقُرْآنَ. Ben Arapça’yı çok çalışıyorum. O halde Kur’ân’ı anlayacaksın (anlarsın) . |
*Eğer muzâri fiilden sonra gelirse nasbetmez:
أَناَ أَذْهَبُ إِذَنْ. |
Öyleyse ben giderim. |
Muzâri fiilsiz veya fiilsiz cümlelerde de kullanılır:
إِذاً هَذاَ هُوَ لَصَحِيحٌ. |
O halde o doğrudur. |
6) حَتَّى….ıncaya kadar, …inceye kadar, ..e, ..a kadar, ta ki, nihayet, …diye, ..mek için, …mak için
أَكَلَ الْأَطْفاَلُ حَتَّى شَبِعُوا. |
Çocuklar doyuncaya kadar yedi. |
رَكِبْتُ السَّياَّرَةَ حَتَّى أَحْضُرَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مُبَكِّراً. Arabaya bindim ta ki okula erken varayım (geleyim) . |
|
قَرَأْتُ الدَّرْسَ كَثِيراً حَتَّى أَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ. İmtihanda başarmak için (başarayım diye) dersi çok okudum. |
|
رَجَعْتُ إِلَى مَنْزِلِي مُبَكِّراً حَتَّى أَسْتَقْبِلَ ضُيُوفِي. Misafirlerimi (karşılamak için) karşılayayım diye erkenden evime döndüm. |
7) اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ : Fâ-i Sebebiyye: Atıf harfidir. Bu harfle, cümlenin ilk kısmı sonraki kısmın oluşmasına sebep olur. Birincisi gerçekleşirse ikinci kısım da gerçekleşir. Fâ-i sebebiyye’nin muzâri fiili gizli (أَنْ)le nasbetmesi için kendinden önce ya nefî (olumsuz) veya taleb (emir, nehiy, soru, temenni) gelmelidir:
لاَ أَعْرِفُ بَيْتَهُ فَأَزُورَهُ. |
Evini bilmiyorum ki ziyaret edeyim. |
||
أُدْرُسُوا دُرُوسَكُمْ فَتَنْجَحُوا فِي الْإِمْتِحاَنِ. |
Derslerinize çalışın ki imtihanda başarılı olasınız. | ||
لَمْ يُسْأَلْ فَيُجِيبَ. |
Sorulmadı ki cevap versin. | ||
Genel Cümle Örnekleri
1- مَسَحْتُ السَّبُّورَةَ كَيْ يَكْتُبَ عَلَيْهاَ الْمُدَرِّسُ – إِعْمَلْ كَىْ تَخْدُمَ الْوَطَنَ .
2- سَأَجْتَهِدُ دُرُوسِي . إِذَنْ تَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ- إِذَنْ يَضْعُفَ بَصَرُكَ.
3- اَلْوَقْتُ كَالسَّيْفِ إِنْ لَمْ تَقْطَعْهُ قَطَعَكَ – أُريِدُ أَنْ أَقْرَاَ بَعْضَ الْكُتُبِ.
4- يُريِدُ بَشيِرُ أَنْ يَكوُنَ طَبيِباً لِيُساَعِدَ الْمَرْضىَ فيِ بَلَدِهِ.
5- تُحِبُّ فاَطِمَةُ أَنْ تَكوُنَ مُهَنْدِسَةً – تُفَضِّلُ عاَئِشَةُ أَنْ تَكوُنَ مُدَرِّسَةً – تُفَضِّلُ زَيْنَبُ أَنْ تَكوُنَ مُمَرِّضَةً – يُفَضِّلُ أَحْمَدُ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً – يَتَمَنيَّ خاَلِدٌ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً أَيْضاً.
6- ذَهَبَتِ الْأُمُّ إِلَى السوُّقِ بالسَّياَّرَةِ لِتَشْتَرِيَ الْمَلاَبِسَ – هَلْ تَسْمَحُ ياَ واَلِدِي أَنْ آخُذَ الْمَصْرُوفَ؟
7- إِنَّهُ لاَ يَخْرُجُ إِلَيْناَ حَتَّى يَرْتَفِعَ النَّهاَرُ – تُرِيدُ فاَطِمَةُ أَنْ تَسْتَذْكِرَ دُرُوسَهاَ.
8- حَتَّى مَتَى إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ ؟ إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ حَتَّى وَصَلَ.
9- ذَهَبَ أَحْمَدُ إِلَى الْمَسْجِدِ لِيُصَلِّيَ فيِ جَماَعَةٍ وَ يَدْرُسَ الْقُرْآنَ وَالْحَديِثَ وَلِيُقاَبِلَ أَصْدِقاَئَهُ.
10- طَلَبَ الْأَوْلاَدُ مِنْ واَلِدِهِمْ أَنْ يأْخُذَهُمْ إِلَى الْعاَصِمَةِ.
11- كَيْفَ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ ؟ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ طَوِيلاً.
Tercüme:
1- Öğretmenin üzerine yazması için tahtayı sildim. Vatana hizmet etmek için çalış.
2- Derslerimi çalışacağım. O halde imtihanda başarırsın. Öyleyse gözün zayıflar.
3- Vakit kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Birkaç kitap okumak istiyorum.
4- Beşir memleketindeki hastalara yardım etmek için doktor olmak istiyor.
5- Fatıma mühendis olmayı istiyor (seviyor). Aişe öğretmen olmayı tercih ediyor. Zeynep hemşire olmayı tercih ediyor. Ahmed mühendis olmayı tercih ediyor. Halit de mühendis olmayı temenni ediyor.
6- Anne elbiseleri satın almak için arabayla çarşıya gitti. Ey babacığım harçlık almama müsaade ediyor musun?
7- Gerçekten o gün yükselinceye kadar bize çıkmaz. Fatıma derslerini müzakere etmek istiyor.
8- Ne zamana kadar anne oğlunu bekledi? Anne oğlunu gelinceye kadar bekledi.
9- Ahmet cemaat (halinde) namaz kılmak, Kur’ân ve hadis okumak ve arkadaşlarıyla buluşmak için mescide gitti.
10- Çocuklar babalarından kendilerini başkente götürmesini istedi.
11- Kız öğrenciler hikayeyi nasıl okudular? Kız öğrenciler hikayeyi uzun (süre) okudular.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
FİİL-İ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLARLA İLGİLİ AYETLER
1- …وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ .
(5/MÂİDE, 22). (Onlar şu cevabı dediler: ) …onlar oradan çıkmadıkça (ordan çıkana kadar) biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.
2- إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً ماَ بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا …
(2/BAKARA 26). Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde herhangi bir şeyi misal getirmekten çekinmez. ..
sivri sinek |
بَعُوضَةٌ |
misal vermek |
ضَرَبَ يَضْرِبُ مَثَلاً |
çekinmek, utanmak |
إِسْتَحْيَى يَسْتَحْيِي إِسْتِحْياَءً |
3- أَ يَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى .
(75/KIYAME 36). İnsan, (kendisinin) başıboş bırakılacağını mı sanır!
mühmel, başıboş, cezasız |
سُدًى |
4- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُوا بِهِ وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ …
(12/YÛSUF 13). (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. (Siz ondan habersizken) onu bir kurdun yemesinden korkarım.
korktu |
خاَفَ يَخَافُ |
götürdü |
ذَهَبَ يَذْهَبُ بِ |
5- قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ …
(6/EN’ÂM 65). De ki: “O (Allah) size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe … gücü yeter.”
gönderdi |
بَعَثَ يَبْعَثُ |
ayak, bacak |
رِجْلٌ ج اَلْأَرْجُلُ |
güç sahibi, güç yetirici, kadir |
الْقَادِرُ |
6- أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ .
(36/YÂSÎN, 60). “Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” diye emretmedim mi?
açık, apaçık |
مُبِينٌ |
düşman |
عَدُوٌّ |
tapmak, ibadet etmek |
عَبَدَ يَعْبُدُ |
emretmek, ahdetmek |
عَهِدَ يَعْهَدُ |
|
tapmayın diye. İleride ayrıntılı olarak işleneceği üzere (أَنْ) in burada görüldüğü gibi masdar olarak bir işlevi daha vardır. Emir ya da burada olduğu gibi olumsuz emrin (nehyi hazır) başına geldiği takdirde “ …diye“ manası verir. Bu durumda (أَنْ)e harfu tefsir denir. |
أَنْ لاَ تَعْبُدُوا |
|||||||
7- يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ…
(5/MÂİDE, 37). Ateşten çıkmak isterler, (fakat onlar oradan çıkacak değillerdir.)
istedi |
أَراَدَ يُرِيدُ إِراَدَةً |
8- أَ يَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ .
(90/BELED, 5). (İnsan), hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
bir kimse |
أَحَدٌ |
güç yetirmek, gücü yetmek, ölçüp biçmek, ayarlamak |
قَدِرَ يَقْدِرَ قَدْراً |
9- كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا {20/33} وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا .
(20/TA HA, 33-34). (Böylece) seni bol bol tesbih etmemiz ve çok zikretmemiz için (tesbih edelim, zikredelim diye)…
tesbih (takdis ve tenzih) etmek. Burada (نَذْكُرَ) fiili de atıf vâvıyla (كَيْ) edatı sebebiyle mansûb olmuştur. |
سَبَّحَ يُسَبِّحَ تَسْبِيحاً |
10- إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ .
(36/YÂSÎN, 24). “(İşte) gerçekten o zaman ben apaçık bir sapıklığın içinde olurum.”
sapıklık[10] |
ضَلاَلٌ |
11- وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ .
(15/HİCR, 99). Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!.
ölüm |
الْيَقِينُ |
geldi |
أَتَى يَأْتِي إِتْياَناً |
12- … فَاصْبِرُوا حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ بَيْنَنَا …
(7/A’RÂF, 87). ..Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin.
13- …وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ …
(2/BAKARA, 102). ..( Halbuki o iki melek): “Biz ancak imtihan (için gönderildik, sakın yanlış inanıp da) kâfir olma” demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezler(di).
deneme, imtihan. Buradaki (مِنْ) harfi ceri zâiddir. |
فِتْنَةٌ |
14- وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا .
(17/İSRÂ, 90). Onlar: “Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.” dediler.
pınar, çay, menba, kaynak |
اَلْيَنْبُوعُ ج اَلْيَناَبِيعُ |
fışkırtmak |
فَجَرَ يَفْجُرُ فَجْراً |
15- … فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّى يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي …
(12/YÛSUF, 80)… Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım…
ayrılmak |
بَرِحَ يبْرَحُ |
16- … وَاصْبِرْ حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ …
(10/YUNUS, 109)…Allah hükmedinceye kadar sabret.
17- مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى .
(20/TAHA, 2). Biz, Kur’ân’ı sana, güçlük çekmen için indirmedik .
bedbaht (kötü halli) olmak, mesut olmamak, tasalanmak |
شَقِيَ يَِشْقَى شَقاَوَةً |
18- … جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا…
(10/YUNUS, 5). (O ki) Güneşi bir ışık, ayı da bir nur kıldı.
nur, aydınlatan, nura ileten |
نُورٌ |
ışık |
ضِيَاءٌ |
19- ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِم لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ .
(10/YUNUS, 14). Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların yerine sizi getirdik).
halife, yerine geçen, halef olan |
اَلْخَلِيفَةُ ج خَلاَئِفُ |
20- … جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا …
(10/YUNUS, 67). (O Allah ki;) size içinde sükunete ulaşmanız için geceyi, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık olarak yarattı.
sükunete ulaşmak, sakin olmak, huzur bulmak, istirahata çekilmek |
سَكَنَ يَسْكُنُ سُكُوناً |
||
aydınlatıcı, aydınlık |
مُبْصِرٌ |
gündüz |
اَلنَّهَارُ |
21- … خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا …
(7/A’RÂF, 189). ..( O ki,) Sizi bir tek candan (Âdem’den) yarattı, ondan da yanında huzur bulması için eşini (Havva’yı) yarattı.
22- قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا …
(19/MERYEM, 21). (Melek: ) Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir ayet (delil) ve kendimizden bir rahmet kılacağız..
kolay, basit |
هَيِّنٌ |
23- … فاَغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ ….. مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {5/6}
(5/MÂİDE, 6). (Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman) yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın…. Allah size herhangi bir güçlük kılmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki siz şükredersiniz.
el |
يَدٌ ج أَيْدِي |
yıkamak |
غَسَلَ يَغْسِلُ غُسْلاً |
|
yüz |
اَلْوَجْهُ ج وُجُوهٌ |
silmek |
مَسَحَ يَمْسَحُ مَسْحاً |
|
dirsek |
اَلْمِرْفَقُ ج الْمَرَافِقُ |
temizlemek |
طَهَّرَ يُطَهِّرُ تَطْهِيراً |
|
baş |
رأْسٌ ج رُؤُوسٌ |
şükretmek |
شَكَرَ يَشْكُرُ شُكْراً |
|
topuk (ayette tesniye) |
الْكَعْبُ |
güçlük |
حَرَجٌ |
|
belki, umulur ki (edat) |
لَعَلَّ |
tamamladı |
أَتَمَّ يُتِمُّ |
|
24- … فَلاَ تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ …
Câr mecrûr F. muzâri meçhûl mansûb Nâibu fâil mahallen merfû |
Nasb harfi | F. muz. meczûm
(و) fâil, (هَا) mef’ûl Nehyi Hazır |
(لاَ) cezm ve nefy harfi |
(24/NÛR, 28). … size izin verilinceye kadar oraya girmeyin…