Ay: Ocak 2014

  • B) Metruk-Matruh Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    B) Metruk-Matruh Hadîs:

     

    Vazgeçilmiş, terkedilmiş, kullanılmaz,
    yalancılıkla itham edilen râvilerin bilinen kurallara muhalif olarak rivayet
    ettikleri ve bu rivayetlerinde münferid (yalnız) kaldıkları hadis. Râvinin
    hadiste yalanı görülmemiş olsa bile, diğer konuşmalarında yalancılıkla tanınan,
    fasıklığı açık olan veya vehim ve gaflet sahibi bir kimse olması, rivayet ettiği
    hadisin metruk sayılması için yeterlidir.[1]

    Şedîdü’z-za’f denen ittihâm bi’l-kizb, fuhş-i
    galat (kesretu’l galat, fartu’l-gatlet), gulâtu-ş-şîa ve hatta fısk gibi bir
    sebeple mecrûh olan râvinin tek başına rivâyet ettiği hadîse metrûk denir. İbnu
    Hacer: “Sadece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında yalan ithamı
    değil, insanlarla konuşmasında yalan söylemesi de râvinin terki için yeterli bir
    sebeptir” der.

    [2]

    Metruk hadise Matruh hadis de denir.[3]

    İbni Hacer, metruk hadisi, cerh sebeplerinde
    ikinci sırada zikreder.[4]
    Suyütî, hadisinde muhalefeti bulunmayıp sadece kizb ile itham olunan, galatı,
    gaflet ve fıskıyla tanınan râvinin rivayet ettiği hadise metruk demektedir. İbn
    Hacer’in ise sadece kizb ile itham edilip teferrud eden raviyi metrûk saydığı[5]
    göz önünde bulundurulursa, İbn Hacer’in münker’in içerisinde değerlendirdiği
    hadisleri Suyutî’nin metruk hadislerden kabul ettiği anlaşılmaktadır.

    Münekkidlerin, ravilerin cerhinde kullandıkları
    “metrukül-hadis” tabiri, hadisi terkedilen râvileri belirtmek için kullanılır.
    Bu tabir, yalan hadis uyduranlardan bir derece sonra gelir ve “muttehemun bil-kizb”
    ile aynı seviyede değerlendirilir.[6]

    Metruk hadise misal olarak, Sadaka b. Musa ed-Dakîk’in;
    senediyle merfu olarak rivayet ettiği; “Ne bir hilekâr ne bir cimri ve ne de
    eli altında bulundurduklarına kötü muamele yapan hiçbir kimse Cennet’e
    giremeyecektir”
    hadisi gösterilir. Çünkü bu hadisi bu tarik ile Sadaka’dan
    başkası rivâyet etmemiştir. Ayrıca hem sadaka hem de şeyhi Ferkad b. Yakub, Za’f
    ile itham edilmiş kimselerdirler.[7]

    Metruk hadislerin, rivayeti makbul olan
    ravilerin rivayetleriyle bir ilgisi yoktur; yani onlara benzer veya aykırı olmak
    gibi bir durum söz konusu değildir.

    [8]



     




    [1]

    İbn Ali et-Tehanevî, Keşşâfu Istılahâti’l-Funûn, İstanbul 1984, I, 169;
    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, I74.



    [2]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/128.



    [3]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 137.



    [4]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetül-Fiker Şerhi, İstanbul 1306, 44-45.



    [5]

    a.g.e., aynı yer.



    [6]

    Talat Koçyiğit, Hadis İstılahları, Ankara 1980, 221.



    [7]

    Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, Mukaddimesi: 126; Ömer Tellioğlu,
    Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/167.



    [8]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 15.

  • A) Mevzu Hadis: Hadis Usulü Online Oku


    A) Mevzu Hadis:

     

    Rasulullah adına yalan uydurmak (kizb) ile
    cerhedilmiş ravinin rivayetine denir. Bu, aslında hadis değildir. Ona, Hadis
    diye uydurulmuş söz demek daha doğrudur. Buna hadis denmesi, onu uyduranların
    zannı ve iddiasına göredir. Bu konu, fevkalade önem arzettiği için, zayıf hadis
    çeşitlerinin sonunda ayrıca geniş olarak işleyeceğiz. Bu sebeple burada bu
    kadarla yetiniyoruz.[1]   



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 137.

  • 2) Ravideki Cerhi Gerektiren Hallere Göre Zayıf Hadis Çeşitleri: Hadis Usulü Online Oku


    2) Ravideki Cerhi Gerektiren Hallere Göre Zayıf
    Hadis Çeşitleri:

     

    Metain-i aşere denilen ravileri tenkid
    noktalarından birinin veya bir kaçının bulunması sebebiyle zayıf kabul edilen
    hadisler on çeşittir. Bunlar: Mevzu, Metruk, Münker, Muallel, Müdrec, Maklub,
    Muztarib, Şâz, Musahhaf, Muharref.

    [1]
     



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 136.

  • Tedlisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Tedlisin Hükmü:

     

    Tedlis, muhaddisler tarafından şiddetle tenkid
    edilmiştir. Ancak şiddetli tenkidlerin daha çok isnad tedlisi üzerinde
    toplandığını belirtmek gerekir. İslam alimlerinin ittifaka yakın büyük çoğunluğu
    isnadında tedlis olan hadislerin reddi gerektiği görüşündedir. İmam Şafii
    “Tedlis, yalanın kardeşidir” demiştir.

    Tedlis çeşitlerinden biri olan ravinin hadis
    rivayet ettiği şeyhini herkesçe bilinen isim ve künyesiyle değil, bilinmeyen bir
    isim veya künye ile zikretmesinden ibaret şuyuh tedlisi, hadis alimlerine göre
    mekruhtur. Aslında bir ravi, şeyhini bilinmeyen bir isimle söylemekle onu
    cehaletu’r-ravi (ravinin bilinmeyişi) gibi tenkit konusu altına sokmaktadır;
    çünkü bir muhaddis tanınmış isimden başka isimle söylenen şeyhin kim olduğunu
    kestiremezse hadisini terkeder.

    [1]
     



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 15.

  • 5- Tedlîsü’s-Sükût: Hadis Usulü Online Oku


    5- Tedlîsü’s-Sükût:

     

    Râvi, “Haddesena”, “semi’tu” veya “haddesenî”
    dedikten sonra sükût eder ve bir miktar durduktan sonra bir isim söyler, mesela
    A’meş der. Aslında A’meş’den hadîs dinlememiştir, ama bu suretle dinlemiş
    zannını uyandırır. Buna da “tedlîsu’s-Sükût” denmiştir.[1]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/120.

  • 4- Tedlîsu’l-Atf: Hadis Usulü Online Oku


    4- Tedlîsu’l-Atf:

     

    Râvi bâzan: Haddesenâ fülan ve fülan diyerek iki
    ismi beraberce zikreder. Ama aslında ikinci râviden hadîs dinlememiştir. Buna
    tedlîsü’l-atf denmiştir.[1]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/119.

  • 3- Tedlîsu’ş-Şüyuh: Hadis Usulü Online Oku


    3- Tedlîsu’ş-Şüyuh:

     

    Râvinin, durumunu gizlemek istediği şeyhini hâiz
    olmadığı yüksek vasıflarla anması veya bilinen künyesinden başka bir isimle
    zikretmesidir. Meselâ râvi: “Haddesanâ el-Âllâmetü’s-sebtü (Sağlam allâme bize
    haber verdi) veya “Haddesenâ’l-hâfızu’d-dâbitu” (Zabtı kuvvetli hâfız bize haber
    verdi) diyerek şeyhini kasteder.[1]

    Muhaddis, rivâyetine dikkatleri çekmek için
    şeyhinin ma’ruf olan isim, künye, lakab, nisbet gibi evsafını kullanmayıp,
    herkesçe bilinmeyen bir vasfını kullanır. Verilen misal şöyle: Kıraat
    imamlarından Ebu Bekr İbnu Mücâhid: “Haddesena Abdullah İbnu ebi Abdillah” der.
    Ebu Abdillah’dan murâdı Sünen sahibi Ebu Davûd’un oğlu Hafız Ebu Bekr İbnu ebî
    Davûd’dur. Ama böyle bir rivayette Ebu Abdullah’la Ebu Bekr İbnu Ebi Davûd’un
    kastedildiği anlaşılamaz.

    Râvi, bunu, şeyhi zayıf olduğu için hakkında:
    “Zayıflardan rivâyet ediyor” dedirtmemek için yapmışsa tedlîsu’s-şüyuh’un en
    fenasıdır. Bazılarınca bu, râvi hakkında cerh sebebi ise de bazıları cerhi
    gerektirmeyeceği kanaatini izhâr etmiştir.

    Râvi, bazan da; şeyhi yaşça kendisinden küçük
    olduğu için bunu gizlemek maksadıyla bu tarz tedlîse başvurur.

    Râvi, bazan, meşâyihi miktarca fazla göstermek
    kasdıyla aynı şeyhin herkesce bilinmeyen isim, künye, lakab ve nisbetlerini
    zikreder.

    Râvi, bazan da, ilim seyahatine gitmiş zannını
    uyandırmak için, “Bana falan kişi Haleb sokağında rivayet etti” der. Muhatabında
    Haleb’e gitmiş zannını uyandırır. Halbuki, bu, Kahire’deki bir sokağın ismidir.
    Keza: “Bana falanca Mâverâünnehr’de rivayet etti” der, nehir sözüyle kasteddiği
    Dicle’dir. Buna tedlîsü’l-bilâd dahi denmiş ise de tedlîsu’ş-Şuyûh’dan
    addedilmiştir.Bu çeşit davranışlara, çoğu kere latife yapmak arzusuyla
    başvurulmuştur.[2]



     




    [1]

    Subhî es-Sâlih, a.g.e., s. 143.



    [2]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/119.

  • 2- Tedlîsü’t-Tesniye: Hadis Usulü Online Oku


    2- Tedlîsü’t-Tesniye:

     

    Râvinin, hadisini makbul ve sahîh göstermek için
    sened de bulunan -fakat kendi şeyhi olmayan- birini zayıf veya kendinden daha
    küçük olduğu için atlayarak, hadisi sadece sika raviler rivayet etmiş gibi
    göstermesine denir. Tedlis’in en kötü çeşidi, büyük ölçüde bir aldatma mevcut
    olduğu için, tesviye tedlisidir.[1]

    Bazı münekkidler, Sahihayn râvilerinden tedlîs
    yaptığı söylenenlerin bu hareketine, mürsel-i hafî demenin daha uygun olacağı
    kanaatindedir. Bunlar tedlis ile mürsel-i hafi’yi çok hassâs bir şekilde
    birbirlerinden ayırırlar.

    Buna göre tedlîs, mülâki olduğu bilinen kimseden
    rivâyet edenler hakkında kullanılır. Birbirinin muâsırı olup mülâki oldukları
    bilinmeyenler hakkında mürsel-i hafi tâbiri kullanılır.[2]

    Hatîb el-Bağdâdî, müdelles ile mürseli şu
    sözleriyle birbirinden kesin olarak ayırmaktadır; “Râvi, hadisi tedlis yaptığı
    şeyhten işitmediğini söylerse durum açıkça anlaşılır ve bu sûretle hadîs
    müdelles olmaktan çıkarak mürsel olur. Mürsilin işitmediği bir kimseden işitmiş,
    görüşmediği bir şahıs ile de görüşmüş zannını uyandırmasıyla hadîs mürsel olmaz.
    Fakat anlattığımız tedlîs, müdellisin kimden tedlîs yaptığını açıklamadığı için,
    muhakkak ki mürsellik manâsını da taşımaktadır. Müdellesi mürselden ayıran
    taraf, ravinin hadis duymadığı kimseden duymuş gibi göstermesidir. Burada işini
    gevşek tutan müdellistir. Şu hâle göre bu tedlîsin mürsel manâsını ihtivâ etmesi
    gerekir. Mürsel hadis ise tedlîs manâsını ihtivâ etmez; zirâ mürsilini,
    duymadığı kimseyi duymuş gibi göstermesi gerekmez. İşte bunun içindir ki âlimler
    müdellisleri ayıpladıkları halde mürsilleri ayıplamazlar.”[3]

    Bütün çeşitleriyle müdelles hadisin, zayıf
    hadisler grubuna girmesinin sebebi gayet açıktır. Çünkü râvilerinin sika yani
    hadis rivâyet yönünden güvenilir oldukları sâbit değildir.[4]

    Bir râvinin, karşılaşıp görüştüğü kimseden
    işitmediği bir şeyi veya muasırı olduğu halde karşılaşmadığı bir kimseden
    işitmiş gibi bir şey rivayet edecek olursa, bu rivâyete müdelles hadîs denir. Bu
    işi yapana müdellis, bu davranışa da tedlîs denir.

    Tedlîs kelime olarak Deles: kökünden gelir,
    kararma, gölgelenme demektir. Tedlis satılan malın kusurunu müşterinin gözünden
    gizlemek, ayıbı örtmek mânâsına gelir. Istılah olarak, hadîsin senedinde yer
    alan bir râvinin ismini -hadis ilminin mütehassıslarından başkasının
    anlayamayacağı bir tarzda- iskat ederek, dinleyen üzerinde sema yoluyla almış
    intibâını verecek tarzda hadîsi rivayet etmesidir.

    Kısacası, Istılah olarak tedlis, rivâyet edilen
    hadiste mevcut bir kusuru gizlemek için başvurulan bâzı hîlelerin müşterek
    adıdır. Tedlîs zayıflardan vâkî olduğu gibi bazı sikalar da yapmıştır.[5]

    Râvi, rivâyetini makbûl ve sahîh göstermek için
    senette bulunan, şeyhi dışındaki bir kimseyi zayıf veya kendisinden küçük olduğu
    için rivâyet sırasında atlamasıdır. Böylece rivâyeti, sâdece sika râvilerden
    müteşekkil bir senedle rivâyet etmiş olur. Bu tedlîse teşviye tedlisi dendiği
    gibi güzelleştirme mânâsında tecvîd de denmiştir. Tecvîd tabirini daha çok
    kudema kullanmıştır. Tesniye tabirini de ilk defa İbnu’l-Kattân’ın kullandığı
    belirtilir.

    Usûl kitaplarının kaydettiği misallerden biri
    şöyle: “Heysem İbnu Hârice der ki: Ben Velid İbnu Müslim’e: “Sen Evzâî’nin
    hadîslerini berbat ettin” dedim. “Nasıl?” diye sordu. Dedim ki: “Sen ani’l-Evzaî
    an Nâfi”, keza “ani’l-Evzâî aniz-Zührî”, keza “ani’l-Evzâî an Yahya İbnu Saîd”
    diyerek rivayet ediyorsun. Halbuki senden başkaları Evzâ’î ile Nafi’nin arasına
    Abdullah İbnu Âmir el-Eslemî’yi, Evzâî ile Zührî’nin arasına İbrahim İbnu
    Mürre’yi idhâl ediyorlar”. Bunun üzerine: “Evzâ’î’yi ben, bu gibilerinden
    rivâyet edebilecek mertebeden yüksek gösteriyorum. Fena mı?” cevabını verdi. Ben
    de:

    “Bu adamlar zayıflardan aldıkları ve Evzâ’î
    kendilerinden münker hadisler rivâyet ettiği halde sen o râvileri iskat ile o
    hadisleri Evzâî, sikattan rivayet etmiş gibi gösterirsen, Evzâî’nin kendisi için
    zaif denmez mi? dedim. Lakin o, sözüme hiç aldırmadı”.

    A’meş ile Süfyan-ı Sevrî’nin de ara sıra bunu
    yaptığını Hatîb nakletmektedir.

    Her hal-u kârda bu tedlîs, tedlîslerin en
    kötüsüdür. Her çeşit ciddî aldatmalara açık bir rivâyet tarzıdır.[6]



     




    [1]

    Suphî es-Sâlih, a.g.e., s. 144.



    [2]

    Suphî Sâlih, a.g.e., s. 148-149.



    [3]

    Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fi ilmi’r-rivâye, Haydarâbâd Dâiretu’l-maarifi’l
    Osmâniyye, 1357 s. 357.



    [4]

    Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/124.



    [5]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/ 116-117.



    [6]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/118-119.

  • Tedlis Çeşitleri Hadis Usulü Online Oku


    Tedlis Çeşitleri:


     


    1- Tedlîsü’l-İsnâd:

     

    Râvinin muâsırı olup görüştüğü fakat hadîs
    almadığı veya muâsırı olduğu halde görüşmediği kimseden hadis işittiğini
    zannettirecek şekilde rivâyet ettiği hadistir. Bunun misâli Ali b. Haşrem’in şu
    sözüdür: Süfyan b. Uyeyne’nin yanında bulunuyorduk. Süfyân, “kâle’z-Zühriyyü
    hakeza”: “Zühri şöyle söyledi.” diyerek rivayete başladı. Ona, “Zührî’den bunu
    işittin mi?” diye sorulduğunda; “Hayır, bunu Zührî’den Ma’mer duymuş, bana da
    ondan duyan Abdurrezzak söyledi” demiştir.[1]

    Gerçekten Süfyân, Zührî’nin muâsırı olup onunla
    görüşmüştür; fakat ondan hadîs almadığı için semâ’ı sâbit değildir. Süfyân,
    Abdurrezzak’tan; Abdurrezzâk, Mamer’den; o da Zührî’den hadîs almıştır. Buradaki
    tedlîs, Süfyân’ın iki şeyhini de atlayarak hadisi doğrudan Zührî’den duyduğunu
    zannettirecek bir tarzda rivâyet etmesidir.[2]

    Tedlis’in en çirkini ve yalana yakın olan kısmı
    budur. Şu’be: “Tedlîs yapmaktansa, zina yapmak bence ehvendir ve tedlîs yalanın
    kardeşidir” demiştir. Şafiî, isnadda bir defa dahî tedlîs yaptığını bildiği
    kimsenin hadisini almazdı. Fakat bu mevzuda âlimlerin kanaati şudur: Tedlîs
    yaptığı söylenenlerin rivâyetinde semâ lafzını açık bir şekilde kullananların
    rivâyeti kabul edilir. Bunun aksine sözü mübhem ve tedlis ihtimâli mevcut olan
    râvî’nin rivâyeti reddedilir.[3]

    Hâkim, bu tür tedlîs’in çok yapıldığı
    memleketlerle, rivâyetlerinde böylesi yalan bilinmeyen şehirler üzerinde bir
    araştırma yapmış; netîcede imâmları tedlîs yapmayan şehirler olarak: “Hicâz,
    Haremeyn, Mısır Avâlî (Medîne civârındaki köyler), Horasan, İsfahan, İran,
    Hûcistan ve Maverâun-nehîr halkını tesbit etmiş; en çok tedlîs yapan
    muhaddislerin de Kûfeliler ile Basralılar olduğunu söylemiştir. Bağdatlılardan
    ise Ebû Bekr Muhammed b. Süleymân el-Bağdâdî el-Vâsıtî’ye gelinceye kadar kimse
    tedlîs yapmamıştır. Oraya tedlîs’i ilk defa sokan bu zât olmuştur.”[4]

    Hadîsçiler arasında en ziyâde görülen şekli
    olup, yukarda belirtildiği gibi kişinin, karşılaştığı şeyhten işitmediği bir
    rivâyeti sanki işitmiş intibaını verecek bir tarzda “Falanca söyledi ki (Kâle
    fülanun…) veya “Fülandan… (an fülânin) veya “falanca demişti ki (Enne
    fülânen kâle) veya benzer bir tâbirle rivâyet eder. Hadîsin durumunu
    güzelleştirmek için senetten şeyhini iskat edebileceği gibi zayıf veya küçük
    olan şeyhin şeyhi vs. başkalarını da iskat edebilir. Bu ikinci durumda yani
    müdellis senetten çıkarılan râvinin muasırı değilse bu rivâyet, tedlîs değil
    irsâl-i celi veya ta’lik’dir.

    Hâkim’in Ma’rifetu Ulumi’l Hadîs’te kaydettiği
    örneğe göre: “Ali İbnu Haşrem şöyle der: “Süfyan İbnu Uyeyne’nin yanındaydık.
    Süfyan: “Zührî dedi ki…” diyerek ondan bir hadîs rivâyet etti. Süfyan’a: “Bunu
    Zührî’den şahsen işittiniz mi? diye sorulunca şu cevabı verdi:”

    – Hayır! Bunu Zührî’den Ma’mer işitmiş, ondan da
    Abdurrezzak işitmiş, ben de Abdurrazzek’tan işittim”.

    Aslında Süfyan ile Zührî muâsırdır ve
    görüşmüşler de. Ancak ondan hadîs almışlığı yok. Süfyan Abdurrezzak’tan,
    Abdurrezzak Mamer’den, o da Zührî’den hadîs almıştır. Burada, görüldüğü üzere
    Süfyan, iki şeyhini atlayarak hadîsi doğrudan Zührî’den rivâyet ederek tedlîste
    bulunmuştur.

    Âlimler, tedlîsin en kötüsü olarak isnadda
    yapılan tedlîsi zikrederler. Çünkü, burada aldatma ihtimali kuvvetlidir.
    Şu’be’nin bu yüzden: “Tedlîs yapmak benim nazarımda zina yapmaktan daha büyük
    bir cürümdür” dediği rivâyet edilir.

    İsnad’da yapılan tedlîs, ihticaca elverişli
    olmayan rivâyeti, elverişli hale soktuğu için, müdellis, bu davranışıyla sika
    bile olsa kendisini lekelemiş olmaktadır. Şu’be “tedlîs yalanın kardeşidir” der.
    Bu sebeple bir kısım muhaddis ve fukaha, müdellisi mecruh addetmiş, tek bir
    hadîste bile olsun tedlîs yaptığı takdirde ebediyyen terkedilmesi gerektiğine
    hükmetmiştir.

    Ancak, mürsel hadîsle ameli câiz görenler
    müdellisin rivâyetini makbûl addetmişlerdir.

    Ancak müdellis olmakla beraber hazfettiği
    (çıkardığı) rivâyetleri de sika olanların -ve mesela Süfyan İbnu Uyeyne’nin-
    müdelles rivâyetlerini, mürselle ihticâc etmeyi reddedenler de kabul etmektedir.
    İbnu Abdilberr hadîs imamlarının Süfyan İbnu Uyeyne’nin tedlîslerini kabûl
    etmekte ittifak ettiklerini belirtir. Çünkü Süfyan’ın müdellesleri İbnu Cüreyc,
    Ma’mer İbnu Râşid ve emsâli sikalardandır. Bu, tıpkı Tâbiîn’in büyükleri
    tarafından yapılan irsaller gibidir. Süfyan da yalnız sikattan irsal yapmış gibi
    olmaktadır.

    Bir sika, sikadan ve gayr-ı sikadan rivâyet
    yapıyorsa, bunun semâyı ifade eden haddesenâ, ahbarenâ, semi’tu gibi sigalarla
    yaptıkları rivâyet kabûl edilmiştir. Nitekim Sahîheyn ve diğer mûteber
    kitaplarda A’meş, Katâde, Süfyan-ı Sevrî, Süfyan İbnu Üyeyne, Hüşeym, Velîd İbnu
    Müslim ve emsallerinden müdelles olarak yapılan çok sayıdaki rivâyet mevcuttur.
    Cumhura göre, tedlîs -makbûl olmasa da- haram da değildir. Râvi adl ve zâbıt
    olduktan semâını da başka rivâyet verileriyle söyledikten sonra onun müdelles
    rivayetinin de sıhhatine hükmetmekten başka çare yok.

    Bazıları da şöyle demiştir: Müdellis zayıf
    râviyi gizlemek için tedlîs yapmışsa bu haramdır, râvi cerhedilir. Bu maksadla
    tedlîs yapmadı ise, bunda bir mahzûr yoktur.[5]



     




    [1]

    İbn Kesîr, Ihtisâru Ulumi’l-hadîs.



    [2]

    Suphî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Terc. M. Yaşar
    Kandemir, Ankara 1981, s. 142.



    [3]

    Suphî es-Sâlih, a.g.e., s. 142.



    [4]

    Hâkim, Ma’rifetu Ulûmi’l-hadîs, Nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980 s.
    111.



    [5]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/117-118.

  • E- Müdelles Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    E- Müdelles Hadîs:

     

    Râvisi tarafından bir kusuru gizlenerek ve bu
    kusurun bulunmadığını vehmettirecek şekilde rivâyet edilmiş hadîstir. Tedlîs’in
    lügattaki manâsı; satıcının sattığı malın ayıbını müşteriden gizlemesi demektir.
    Muhaddisler de tedlîs tâbirini bu manâdan almışlardır.

    Muhaddislerin ıstılahına göre Tedlîs, senede
    dâhil olan bir râvinin ismini hadis isnadları ve isnadlardaki illetlere muttali
    olan hadis imamlarından başkalarına malum olamıyacak şekilde- düşürmek sûretiyle
    sanki o vâsıta olmaksızın sema’ın meydana gelişini -gerekli kılmasa da-
    vehmettiren bir lafız ile isnâdı sevketmeye denir ki; rivâyet kusurlarından
    biridir. Tedlîs’i yapan râviye “müdellis”, ismi hazfedilen, düşürülen râviye “müdellesun
    anh”, tedlîs ile rivâyet olunmuş hadîse “müdelles” denilmektedir.

    Tedlîs, zayıf olan râvilerden sâdır olduğu gibi,
    sikâ olan ravilerden de meydana gelebilir.[1] 

    Müdelles hadise misal:

    “… Bize Ebu Avane anlattı. El-Ameş’ten, İbrahim
    et-Teymi’den, babasından, Ebu Zer’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber
    (s.a.v.) şöyle buyurdu:


    “Falanca cehennem’de “Ya Hannan, ya Mennan
    (yetiş)” diye bağırır.”

    (Hadisi rivayetten sonra) Ebu Avane şöyle dedi:
    “el-A’meş’e “Bu hadisi İbrahim’den işittin mi?” diye sordum. “Hayır (işitmedim)”
    diye cevap verdi; Onu bana el-A’meş’den Hakim b. Cübeyir rivayet etti.”

    Misal incelendiğinde görülür ki normal bir
    isnadla rivayet edilmiş gibidir. Oysa senedinde bulunan ravilerden el-A’meş,
    kendisine sorulduğu zaman onu İbrahim et-Teymi’den değil, Hakim b. Cübeyir’den
    aldığını söylemiştir. El-A’meş’in İbrahim et-Teymi’den almadığı bir hadisin
    isnadda ondan alınmış gibi görünmesi tedlistir. Bu hadis de isnadında tedlis
    yapılarak rivayet edildiğinden müdellestir.

    “… Yahya şöyle derken işittim: “Hişam b. Urve
    babasından Hz. Aişe’nin şöyle söylediğini naklederdi: “Hz. Peygamber (s.a.v.)
    iki iş arasında muhayyer bırakılmadı. Eliyle bir şeye asla vurmadı.”

    Yahya şöyle dedi: (Hişam’a) sorduğumda şunları
    söyledi: “Babamın Aişe’den naklen haber verdiğine göre o “Hz. Peygamber (s.a.v.)
    iki iş arasında muhayyer bırakılmadı.” dedi. Ben babamdan bundan başka bir şey
    duymadım. Geri kalan kısmı ondan işitmedim. O kısım ancak ez-Zühri’dendir. 

    Bu hadis de manasından anlaşılacağı gibi iki
    kısımdır. Her iki kısım Hişam’ın babası, Urve İbnu’z-Zübeyr, Hz. Aişe’ye isnadla
    rivayet ettiği hadis olarak görünmektedir. Oysa ikinci kısım başkasından rivayet
    edildiği halde yine Hişam’ın babasından işiterek rivayet edilen bir hadis gibi
    gösterilmiştir. Böylece tedlis yapılmış, müdelles olmuştur.


    [2]

     



     




    [1]

    Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, Ankara 1984 1/163.



    [2]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 14-15.