Tedlis Çeşitleri Hadis Usulü Online Oku
Tedlis Çeşitleri:
1- Tedlîsü’l-İsnâd:
Râvinin muâsırı olup görüştüğü fakat hadîs
almadığı veya muâsırı olduğu halde görüşmediği kimseden hadis işittiğini
zannettirecek şekilde rivâyet ettiği hadistir. Bunun misâli Ali b. Haşrem’in şu
sözüdür: Süfyan b. Uyeyne’nin yanında bulunuyorduk. Süfyân, “kâle’z-Zühriyyü
hakeza”: “Zühri şöyle söyledi.” diyerek rivayete başladı. Ona, “Zührî’den bunu
işittin mi?” diye sorulduğunda; “Hayır, bunu Zührî’den Ma’mer duymuş, bana da
ondan duyan Abdurrezzak söyledi” demiştir.[1]
Gerçekten Süfyân, Zührî’nin muâsırı olup onunla
görüşmüştür; fakat ondan hadîs almadığı için semâ’ı sâbit değildir. Süfyân,
Abdurrezzak’tan; Abdurrezzâk, Mamer’den; o da Zührî’den hadîs almıştır. Buradaki
tedlîs, Süfyân’ın iki şeyhini de atlayarak hadisi doğrudan Zührî’den duyduğunu
zannettirecek bir tarzda rivâyet etmesidir.[2]
Tedlis’in en çirkini ve yalana yakın olan kısmı
budur. Şu’be: “Tedlîs yapmaktansa, zina yapmak bence ehvendir ve tedlîs yalanın
kardeşidir” demiştir. Şafiî, isnadda bir defa dahî tedlîs yaptığını bildiği
kimsenin hadisini almazdı. Fakat bu mevzuda âlimlerin kanaati şudur: Tedlîs
yaptığı söylenenlerin rivâyetinde semâ lafzını açık bir şekilde kullananların
rivâyeti kabul edilir. Bunun aksine sözü mübhem ve tedlis ihtimâli mevcut olan
râvî’nin rivâyeti reddedilir.[3]
Hâkim, bu tür tedlîs’in çok yapıldığı
memleketlerle, rivâyetlerinde böylesi yalan bilinmeyen şehirler üzerinde bir
araştırma yapmış; netîcede imâmları tedlîs yapmayan şehirler olarak: “Hicâz,
Haremeyn, Mısır Avâlî (Medîne civârındaki köyler), Horasan, İsfahan, İran,
Hûcistan ve Maverâun-nehîr halkını tesbit etmiş; en çok tedlîs yapan
muhaddislerin de Kûfeliler ile Basralılar olduğunu söylemiştir. Bağdatlılardan
ise Ebû Bekr Muhammed b. Süleymân el-Bağdâdî el-Vâsıtî’ye gelinceye kadar kimse
tedlîs yapmamıştır. Oraya tedlîs’i ilk defa sokan bu zât olmuştur.”[4]
Hadîsçiler arasında en ziyâde görülen şekli
olup, yukarda belirtildiği gibi kişinin, karşılaştığı şeyhten işitmediği bir
rivâyeti sanki işitmiş intibaını verecek bir tarzda “Falanca söyledi ki (Kâle
fülanun…) veya “Fülandan… (an fülânin) veya “falanca demişti ki (Enne
fülânen kâle) veya benzer bir tâbirle rivâyet eder. Hadîsin durumunu
güzelleştirmek için senetten şeyhini iskat edebileceği gibi zayıf veya küçük
olan şeyhin şeyhi vs. başkalarını da iskat edebilir. Bu ikinci durumda yani
müdellis senetten çıkarılan râvinin muasırı değilse bu rivâyet, tedlîs değil
irsâl-i celi veya ta’lik’dir.
Hâkim’in Ma’rifetu Ulumi’l Hadîs’te kaydettiği
örneğe göre: “Ali İbnu Haşrem şöyle der: “Süfyan İbnu Uyeyne’nin yanındaydık.
Süfyan: “Zührî dedi ki…” diyerek ondan bir hadîs rivâyet etti. Süfyan’a: “Bunu
Zührî’den şahsen işittiniz mi? diye sorulunca şu cevabı verdi:”
– Hayır! Bunu Zührî’den Ma’mer işitmiş, ondan da
Abdurrezzak işitmiş, ben de Abdurrazzek’tan işittim”.
Aslında Süfyan ile Zührî muâsırdır ve
görüşmüşler de. Ancak ondan hadîs almışlığı yok. Süfyan Abdurrezzak’tan,
Abdurrezzak Mamer’den, o da Zührî’den hadîs almıştır. Burada, görüldüğü üzere
Süfyan, iki şeyhini atlayarak hadîsi doğrudan Zührî’den rivâyet ederek tedlîste
bulunmuştur.
Âlimler, tedlîsin en kötüsü olarak isnadda
yapılan tedlîsi zikrederler. Çünkü, burada aldatma ihtimali kuvvetlidir.
Şu’be’nin bu yüzden: “Tedlîs yapmak benim nazarımda zina yapmaktan daha büyük
bir cürümdür” dediği rivâyet edilir.
İsnad’da yapılan tedlîs, ihticaca elverişli
olmayan rivâyeti, elverişli hale soktuğu için, müdellis, bu davranışıyla sika
bile olsa kendisini lekelemiş olmaktadır. Şu’be “tedlîs yalanın kardeşidir” der.
Bu sebeple bir kısım muhaddis ve fukaha, müdellisi mecruh addetmiş, tek bir
hadîste bile olsun tedlîs yaptığı takdirde ebediyyen terkedilmesi gerektiğine
hükmetmiştir.
Ancak, mürsel hadîsle ameli câiz görenler
müdellisin rivâyetini makbûl addetmişlerdir.
Ancak müdellis olmakla beraber hazfettiği
(çıkardığı) rivâyetleri de sika olanların -ve mesela Süfyan İbnu Uyeyne’nin-
müdelles rivâyetlerini, mürselle ihticâc etmeyi reddedenler de kabul etmektedir.
İbnu Abdilberr hadîs imamlarının Süfyan İbnu Uyeyne’nin tedlîslerini kabûl
etmekte ittifak ettiklerini belirtir. Çünkü Süfyan’ın müdellesleri İbnu Cüreyc,
Ma’mer İbnu Râşid ve emsâli sikalardandır. Bu, tıpkı Tâbiîn’in büyükleri
tarafından yapılan irsaller gibidir. Süfyan da yalnız sikattan irsal yapmış gibi
olmaktadır.
Bir sika, sikadan ve gayr-ı sikadan rivâyet
yapıyorsa, bunun semâyı ifade eden haddesenâ, ahbarenâ, semi’tu gibi sigalarla
yaptıkları rivâyet kabûl edilmiştir. Nitekim Sahîheyn ve diğer mûteber
kitaplarda A’meş, Katâde, Süfyan-ı Sevrî, Süfyan İbnu Üyeyne, Hüşeym, Velîd İbnu
Müslim ve emsallerinden müdelles olarak yapılan çok sayıdaki rivâyet mevcuttur.
Cumhura göre, tedlîs -makbûl olmasa da- haram da değildir. Râvi adl ve zâbıt
olduktan semâını da başka rivâyet verileriyle söyledikten sonra onun müdelles
rivayetinin de sıhhatine hükmetmekten başka çare yok.
Bazıları da şöyle demiştir: Müdellis zayıf
râviyi gizlemek için tedlîs yapmışsa bu haramdır, râvi cerhedilir. Bu maksadla
tedlîs yapmadı ise, bunda bir mahzûr yoktur.[5]
[1]
İbn Kesîr, Ihtisâru Ulumi’l-hadîs.
[2]
Suphî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Terc. M. Yaşar
Kandemir, Ankara 1981, s. 142.
[3]
Suphî es-Sâlih, a.g.e., s. 142.
[4]
Hâkim, Ma’rifetu Ulûmi’l-hadîs, Nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980 s.
111.
[5]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/117-118.