Ay: Ocak 2014

  • Müdrecin Kısımları Hadis Usulü Online Oku


    Müdrecin Kısımları:

     

    Tarifden de anlaşıldığı üzere idrâc senede de
    olabilir metne de. Hadîs bu durumlara göre müdrecü’l-metn veya müdrecü’l-isnâd
    ismini alır.

  • E) Müdrec Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    E) Müdrec Hadîs:

     

    Müdrec kelimesi, bir şeyi bir şeye eklemek veya
    içine sokup yerleştirmek manasına gelen idrac’dan ism-i mef’uldür. Derc ve idrâc
    kelimeleri dilimize de girmiştir. Hadis ıstılahındaki manâsına göre ise, râvisi
    tarafından isnadına veya metnine hadisin aslında olmayan bazı sözler
    sokuşturulmuş olan hadis demektir. Ravi hadisi bu şekilde rivâyet edince,
    dinleyenler de bu ilâveyi hadisten zannedip, öylece rivayet ederler.[1]

    Sahih, hasen ve müsnedlerin râvileri, çoğu zaman
    hadislerin -gerek metninde gerek senedinde- bulunan önemsiz de olsa ziyadeleri
    ve bu ziyadeleri yapanları gösterirler. Böyle yapmalarının sebebi de, müdrec
    sözü ve o sözü söyleyeni göstermedikleri takdirde, bunların müdrec olduğunu
    düşünmeyerek kendilerinden olduğu gibi rivayet edecek insanların
    bulunabileceğinden ve bu suretle -istemeyerek- Rasul-i Ekrem (s.a.s)’e veya onun
    hadislerini eda edecek kimseye karşı yalan söylenmesine müsaade etmiş
    olacaklarından korkmalarıdır. Kasden müdrec yapmanın bir nevi kizb ve tedlîs
    olduğundan ve bunu da ancak îmanı zayıf ve akîdesi bozuk kimselerin yapacağından
    şüphe yoktur.[2]

    Bir hadisin metninde idracın vaki olup olmadığı
    çeşitli şekillerde bilinir:


    l.

    Hadisin bir başka sahih isnadla gelen rivayetinde müdrec olan kısım, kendisine
    idrac edilen hadis metninden ayırdedilmiş olur.


    2.

    Râvinin veya buna vakıf olan hadis imamlarının açık beyanları ile müdrec olan
    kısım bilinmiş olur.


    3.

    Bir hadisin müdrec olduğu bazan da o sözün Rasul-i Ekrem (s.a.s) tarafından
    söylenmiş olmasının aklen imkansız bulunmasıyla anlaşılır.[3]



     




    [1]

    el-Emîr, es-San’anî, Tavzîhu’l-Efkâr, Nşr, Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd,
    Kâhire 1366, II, s. 50 (dipnot) Suyütî, Tedrîbu’r-Râvî, Nşr. Abdülvahhab
    Abdüllatif, Medine, 1972 s. 268;

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/128.



    [2]

    Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Trc. M. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, s. 207.



    [3]

    Ahmed Muhammed Şâkir, a.g.e., s. 74.

  • İllet Konusunda Yazılan Eserler Hadis Usulü Online Oku


    İllet Konusunda Yazılan Eserler:

     

    Ulûmui’l-hadîsin bu en zor şubesinde eser
    verenler eksik olmamıştır. Buhârî, Ahmed İbnu Hanbel, Tirmizi, Müslîm, Ebu Bekr
    el-Esrem, Ebu Ali en-Neysâburî, İbnu Ebî Hâtim er-Râzi, Ebu Abdillah el-Hâkim,
    Ebu Bekr el-Hallâl ve Ebu Yahyâ es-Sâcî, Kitâbu’l-ilel ismiyle eserler
    vermişlerdir. Dârakutnî’nin de Tilmizi el-Hâfız Ebu Bekr el-Berkânî tarafından
    cemedildiği bilinen müsnet tarzında tanzîm edilmiş 12 ciltlik bir İlel’i
    mevcuttur. İbnu’l-Cevzi’nin el-İlelü’l-Mütenâhiye fi’l-Ehâdîsi’l-Vâhiye adında
    üç ciltlik bir eseri mevcut ise de, bir çok hadîs hakkındaki “illet’lidir”
    hükmüne alimler katılmamışlardır. Hafız İbnu Hacer’in ez-Zehrü l-Matlûl fı’l-Haberi’l-Ma’lûl
    adlı İlel’i burada zikre değer.[1]

     



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/122.

  • Hadislerdeki İllet Çeşitleri Hadis Usulü Online Oku


    Hadislerdeki İllet Çeşitleri:

     

    Hadislerin metin ve isnadında bulunan ve hadisin
    muallel olmasına sebep olan illetleri el-Hakimu’n-Nisaburi on bölümde
    toplamıştır. Bunları, aynı zamanda muallel hadislere misal vermiş olmak için,
    bir kısmına örnekler göstererek sıralayalım:


    1-

    Sened görünüşte sahîh ise de, içinde yer alan râvilerden birinin, hadîsi rivâyet
    ettiği şeyhle görüşüp görüşmediği, ondan işitme (sema) yoluyla hadis alıp
    almadığı kesin değildir.

    Mesela:

    Ebu Hureyre’den (r.a.) Rasulullah’ın (s.a.v.)
    şöyle dediği rivayet edilmiştir:


    “Çok dedikodulu bir mecliste oturan o meclisten
    kalkmadan önce “Subhaneke Allahumme ve bi hamdike lailahe illa ente, estağfiruke
    ve etubu ileyk” diye dua ederse o mecliste ettiği dedikodunun günahı mağfiret
    olunur.”

    Bu hadisin illetini belirtmek üzere
    Buhari ile Müslim arasında geçen bir olayı açıklamak gerekir.

    Meşhur hadis alimi Müslim bir gün Buhari’ye
    gelerek, gözlerini öper ve şöyle der:

    “Bırak ayaklarını da öpeyim ey üstadların
    üstadı; muhaddislerin efendisi; hadis illetlerinin tabibi! Muhammed b. Selam,
    Mahled b. Yezid, İbnu Cureyc, Musa b. Ukbe, Suheyl-babası-Ebu Hureyre isnadıyla
    sana bir mecliste dedikodu etmenin keffareti konusunda bir hadis rivayet etmiş;
    bunun illeti ne, bana söyle.” Buhari:

    “Güzel bir hadistir. Bu konuda yeryüzünde bundan
    başka bir hadis bilmiyorum; fakat ma’luldür.” Müslim itiraz ederse de Buhari
    illetini söylemez. Ancak ısrar edince aynı hadisin Musa b. İsmail-Vuheyb-Musa b.
    Ukbe-Avn b. Abdullah isnadıyla kendisine ulaşan tarikını zikreder ve şunları
    söyler

    “Bu daha evladır; çünkü Musa b. Ukbe’nin
    Suheyl’den bizzat işiterek rivayeti olduğu zikredilmemiştir.” Bunun üzerine
    Müslim “Sana buğzeden ancak hasedinden eder. Dünyada senin bir mislin olmadığına
    şehadet ederim.” diyerek hayranlığını belirtmekten kendisini alamaz.      

    Buhari’nin illetlidir dediği hadisin isnadı ile
    Müslim’in isnadı karşılaştırılırsa şu sonuca varılır: Buhari’nin isnadında Ebu
    Hureyre atlanmış, hadis bir tabiin olan Avn b. Abdullah’dan rivayet edilmiştir.
    O halde Müslim’in merfu olarak bildiği hadis aslında mürseldir. Ayrıca
    Buhari’nin “Musa b. Ukbe’nin Süheyl’den doğrudan doğruya işiterek rivayeti
    olduğu zikredilmemiştir.” sözü üzerinde durduğumuz illettir. O halde bu hadiste
    iki illet vardır ve mualleldir.  


    2-

    Sika râvinin mürsel olarak rivâyet ettiği bir hadîsin başka bir yoldan müsned
    (isnadı tam) olarak gelmesi ve bu müsned rivâyetin zahiren sahih olması,

    Yukarıdaki misal bu illet çeşidi için de
    verilebilir. Açıklamaya dikkat edilirse görülür ki Buhari’nin rivayetinde Ebu
    Hureyre atlandığından hadis mürseldir. Bununla beraber Müslim’in sorduğu senedle
    isnadı tam olarak rivayet ediliyor; o rivayet sahih görünüyor…


    3-

    Belli muayyen bir sahâbenin rivâyeti olarak bilinen bir hadîs, ayrı ayrı
    memlekete mensup olan râvilerin birbirlerinden rivâyetleri sırasında, bir başka
    sahâbeye nisbet edilerek rivayet edilmesi.


    4-

    Sahâbî’den bilinen bir hadîsin Tâbiî’ye nisbet edilerek rivayet edilmesi.

    Osman b. Süleyman’dan… Babasından nakledildiğine
    göre “Hz. Peygamber’i bir akşam namazında Tur suresi’ni okurken duymuştur.”

    El-Hakimu’n-Nisaburi’ye göre bu hadis üç yönden
    illetlidir. Önce Osman, Süleyman oğlu Osman değil; Ebu Süleyman oğlu Osman’dır.
    İkincisi Osman’ın yalnızca Nafi’ b. Cübeyr b. Mut’im’den rivayeti vardır,
    dolayısıyla babasından rivayeti söz konusu değildir. Üçüncüsü de Ebu Süleyman Hz.
    Peygamber’i görmemiş; ondan hadis işitmemiştir. 


    5-

    An’ane ile[1]
    rivayet edilen bir hadîsin isnadından bir râvi düşmesi olmuştur. Bu durum, aynı
    hadîsin sahîh olarak bir başka tarîkden gelmesiyle anlaşılır.


    6-

    Bir râvi bir hadisi müsned olarak rivâyet etmiş olduğu halde, o râviden bir
    başka şahıs bunu gayr-ı müsned (inkıtalı) olarak rivayet eder ve hadîs bu
    şekliyle bilinir.


    7-

    Bir isnadda râvilerin isimleri muntazaman zikredilirken ikinci bir isnadda bir
    râvinin ismi mübhem kalır.


    8-

    Bir şeyhle karşılaşıp bir kısım hadîsler aldığı halde, o şeyhten almadığı
    hadisleri de doğrudan ona nisbet ederek rivâyet edecek olursa aradaki şahsı
    zikretmediğinden bu hadîsler muallel olur.


    9-

    Bir râvinin hadîsleri aldığı muayyen bir tarîki vardır. Ancak o tarîkte yer alan
    ricalden biri değişik bir yoldan da hadîs rivâyet eder. Böyle durumlarda râvi
    dikkatsizliği yüzünden, bunu da mutâdı olan tarîkle rivâyet edecek olursa,
    hadîsi muallel olur.


    10-

    Hadîs bir tarîkte merfu, başka bir tarîkde mevkûf gelmiştir.

    [2]

    Ebu Süfyan’dan, Cabir b. Abdullah’dan, Hz.
    Peygamber’e nispet edilerek rivayet edilmiştir:


    “Kim namaz esnasında gülerse namazı iade eder;
    abdesti etmez.”

    Bu hadisin başka bir yönden rivayeti şöyledir.

    “Ebu Süfyan’dan rivayet edilmiştir, Cabir b.
    Abdullah’a namazda gülen adam (ın hükmü) soruldu. O: “Namazı iade eder; abdesti
    etmez.” dedi.

    Burada şu önemli noktaya işaret etmek gerekir.
    Bir hadisin birkaç senedi olur da illet yalnız bunlardan birisinde bulunursa
    hadis o senetle illetlidir. Bu illetin diğer isnadlara yapılan rivayetlere bir
    zarar vermesi bahis konusu olamaz.

    Son olarak bir de metindeki illete misal vererek
    bu konuyu bitirelim. Müslim’in rivayetine göre Katade Evzai’ye Enes b. Malik’den
    naklen şunları yazmıştır:

    “Hz. Peygamber’in, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın
    arkasında namaz kıldım; hepsi de namaza Fatiha ile başlıyor; kıraatin ne başında
    ne sonunda “Besmele”yi okumuyorlardı.”

    İbnu’s-Salah’a göre bir kısım alimler, “okumanın
    başında ve sonunda besmeleyi okumuyorlardı.” kısmını illetli bulmuşlardır.
    Nitekim hadisin Buhari ve Müslim’in ittifak ettikleri kısmında bu ifade yoktur.
    Ayrıca hadisin bu kısmı değişik rivayet edildiği ve aralarında bir tercih
    yapılmadığı için muztarib sayılmıştır.[3]



     




    [1]

    Hadisin “an” edatı ile rivayet edilmesidir.



    [2]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 17-19; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,
    Akçağ Yayınları: 2/120-121.



    [3]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 19-20.

  • Muallel Hadisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Muallel Hadisin Hükmü:

     

    Muallel hadis, illet sıhhatini giderdiğinden,
    tek kelime ile merduddur; makbul değildir. Hüküm çıkarmakta kullanılamaz.

    [1]



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 20.

  • D) Muallel Hadîsler: Hadis Usulü Online Oku


    D) Muallel Hadîsler:

     

    Hatalı olarak ma’lul da denir. Hadîs, zâhiren
    sıhhatli gözüktüğü halde, herkes tarafından görülemeyen, ancak ihtisas, hıfz,
    keskin nüfuz ve sezgi sâhibi otoriteler tarafından keşfedilebilen sıhhati bozan
    bir kusur taşıyorsa buna muallel hadîs denir. Bu çeşit kusura da muhaddîsler
    illet demişlerdir.

    [1]

    Görünürde sahih olmakla beraber, bu sıhhati yok
    edebilecek gizli bir illet taşıyan hadislere muallel veya ma’lul denir. Hadisin
    illetini bulan muhaddise muallil denir.

    Mürsel veya munkatı hadisi mevsul olarak rivayet
    etmek, yahut bir hadisi bir başka hadis içine katmak, mevsul olanı mürsel,
    merfu’u mevkuf olarak rivayet, sika yerine zayıf ravi zikretmek gibi cerhe sebep
    olan hatalara vehim denilmektedir. Bu tür hatalarla rivayet edilmiş olan hadise
    de muallel denir.

    Bu tür hadislerdeki illeti tesbit etmek,
    senedlerdeki ricali, metinlerdeki farklılıkları iyiden iyiye ve bütünüyle
    bilebilen çok nadir kişilerce yapılabilir. Zira vehim sika ravilerde de
    görülebilir.[2]  

    Dış görünüşü bakımından sahihlik şartlarının
    tamamını taşıyan, ancak buna rağmen sıhhatini zedeleyen gizli bir kusuru bulunan
    hadis. Muallel arapça hastalık, sakatlık, sebep, maksat, gaye, niyet gibi
    anlamlara gelen “illet” kelimesinden türetilmiş olup, değişik ilim dallarında
    farklı ıstilâhî kullanımlara sahiptir.

    Hadis ıstılâhında, sened ve metin yönünden hiç
    bir kusuru yokmuş gibi görünen bir takım hadislerin ancak hadis ilminde ihtisas
    ve görüş sahibi kimselerin keşfedebildikleri bir illete (hastalık, noksanlık)
    sahip olmaları durumunu belirtmek için kullanılmaktadır.

    Bazı hadisçiler bu terimi “Ma’lûl”
    şeklinde kullanırlar. Ancak doğru olanı “â’le” fiilinin mef’ulu olan (mu’alle)
    şeklinde olanıdır. Muallel, “oyaladı, meşgul etti” anlamındaki “âlel” fiilinin
    mef’ulüdür. Yanlış bir kullanım olmakla birlikte, yerleşik olan tabir
    mualleldir. Buhârî, Tirmizi, Hâkim ve diğer mu’teber muhaddisler, “ma’lûl”
    şeklini benimsemişlerdir.

    Muallel hadisleri tesbit
    etmek, onlardaki sakatlığı ortaya çıkarmak çok zor bir iştir. Hadis ilimleri
    içerisinde en kapalı ve en hassas olanı illet ilmidir. Hadis, gözden geçirildiği
    zaman kusursuz gibi görünür. Ancak, onun sıhhatine halel getiren ve anlaşılması
    fevkalade bir ilmî feraset, geniş bir hadis kültürü, ravileri hakkında eksiksiz
    bir bilgi ve senedlerle metinleri bir bütün olarak kavrayabilecek ve onların iç
    durumlarına nüfuz edebilecek kuvvetli bir melekeye ihtiyaç duyan bir illet
    bulunur.[3]

    Hadislerdeki illeti anlamanın zorluğu ifade
    edilirken, onun hadis konusundaki teknik bilgilerle anlaşılmasının imkânsız gibi
    olduğu ve bunun ancak, kendilerini hadis ilimlerine hasretmiş bir takım seçkin
    hadis alimlerinin kalplerine Allah Teâlâ’nın bir ilhamı ile mümkün olabileceği
    söylenmiştir.[4]
    Bu öyle bir durumdur ki, çoğu zaman hadisin muallel olduğunu söyleyen alim,
    bunun hangi sebeplerden dolayı muallel olduğunu açıklamakta zorluk çeker.[5]

    Hadislerdeki illetlerle uğraşan alimler bir nevi
    sarraflara benzetilirler. Nasıl ki sarraflar uzun uğraşılar neticesinde
    dirhemlerin sağlam ve kalbını bir bakışta anlama melekesini kazanırlar, bazı
    alimler de uzun eğitim, tartışma ve ihtisasın neticesinde, hadislerin bozuğunu,
    illetlisini sağlamından öylece ayırma melekesini elde ederler.[6]

    Bu ilmin hadis ilimleri içerisinde hem zorluk
    hem de ehemmiyeti bakımından ayrı bir yeri olduğundan bu konuda söz
    söyleyebilmiş olan alimlerin sayısı oldukça azdır. Bunların başında, İmam
    Buharî’nin şeyhi Ali b. el-Medenî, Buharî, Ahmet b. Hanbel, Yakub b. Şeybe, Ebi
    Hatem er-Razi, Ebi Zur’a ve Darekutnî gelmektedir.[7]

    İllet, çoğu zaman dış görünüşü itibarıyla sahih
    görünen isnadlarda bulunur. Münekkid, isnad tarikleri hakkındaki derin malumatı
    sayesinde ravinin, teferrudu, mevsul hadisi mürsel, merfu’u, mevkuf olarak
    göstermesi, başka sika ravilerin muhalefeti veya bir hadisin başka bir hadisle
    karışması gibi durumları sezerek, ya hadisin sıhhatini zedeleyen bir illetinin
    bulunduğuna zann-ı galible karar verir veya bunda tereddüt göstererek hadis
    hakkında kararsızlığını belirtir.[8]

    Bir hadisin illetinin anlaşılabilmesi, o hadisin
    bütün rivayet tariklerinin bilinmesi ile mümkün olabilir. İbn Medenî, “bütün
    tarikler cemi edilmedikçe hata ortaya çıkmaz” demektedir.

    [9]

    Hakim en-Neyseburî, muallel hadisi on kısma
    ayırmakta ve her birini örneklerle açıklamaktadır. Ancak hadislerin sıhhatlerini
    zedeleyen gizli sebepler çok daha fazladır.[10]

    Bunlardan bazıları şunlardır:

    Bir Medinelinin, başka bir şehirdeki raviden
    rivayet etmesi, zira Medineliler başkalarından rivayet ettiklerinde çoğunlukla
    hata ederler.

    Bir ravinin, kendi şeyhinin adını söylememesi
    veya müphem bırakması.

    Ravinin rivayet ettiği şahsı görmüş olmakla
    birlikte, ondan duymuş olduğu hadislerin belirli olmamasından dolayı vasıtasız
    rivayetlerinin, onları şeyhinden duymuş olmasının şüpheliliği hadisi muallel
    yapmaktadır. Ayrıca, sened bakımından sağlam olduğu halde arada, rivayet ettiği
    kimseden hadis dinlemediği bilinen bir ravinin bulunması. “Musa İbni Ukbe, an
    Süheyl İbn Salih, an ebîhi, an ebî Hureyre” İsnadıyla rivayet edilen bir hadisi
    çok sağlam bulan Müslim, bu görüşünü Buharî’ye bildirince Buharî, Musa b.
    Ukbe’nin Süheyl b. Ebi Salih’den hadis dinlediği hakkında bir bilginin
    bulunmadığını söyleyerek hadisin illetini ortaya koymuştu.[11]

    Bazı muhaddislerin, muallel tabirini istilahî
    değil de kelime anlamında kullandıkları görüldüğünden, hadisle uğraşanların bu
    kelime ile ravinin zahiri bir durumundan dolayı cerhedildiği olaylara dikkat
    etmeleri gerekmektedir. Ancak bazı münekkidler, muallelin sadece gizli
    sebeplerden dolayı ortaya çıkan sakatlıklarda değil, dış görünüşünde noksanlık
    olan hadisler için de kullanılabileceğini ileri sürmüşlerdir.

    Muallel hadis konusunda yazılan eserlerin bir
    kısmı şunlardır: Ali b. el-Medenî’nin Kitâbu’l-İlel’i, el-Hallal’ın aynı adı
    taşıyan eseri, İbn Ebi Hâtim er-Râzî’nin İlel’i, Tirmizî’nin Süneni’nin sonuna
    eklediği Kitabu’l-İlel adlı bölüm, ayrıca Ahmed b. Hanbel, ed-Dârekutnî, Buharî,
    Ebi Şeybe vb. diğer bir takım alimlerin de bu konuda yazdıkları kitaplar
    bulunmaktadır.

    Muallel hadislerin tesbit edildiği bir kitap
    olan Ebi Ferec Abdurrahman İbnül-Cevzî’nin (510-595) el-İleli’l-Mütenahiye
    fi’l-Ehâdisi’l-Vafiye adlı eseri de zikredilmeye değer niteliktedir.[12]


    “Allah cahiliyyedeki kibir huyunuzu giderdi”[13]

    hadisini İbn Merduye (v.416/1025) merfu olarak “Musa b. Ukbe an Abdullah b.
    Dinar an İbn Ömer” senedi ile zikrediyor. Ravi “Musa b. Ubeyde” diyeceği yerde
    “Musa b. Ukbe” demiş, asıl ravinin yerine bir başkasını zikretmiştir.[14]

    İllet, keşfi zor son derece gâmız bir kusur
    olduğu için, hadîste illet iddiasında nâdir şahıslar bulunmuş bu sahada fikir
    beyan edebilmiştir. Ali İbnu’l-Medînî, Ahmed İbnu Hanbel, Buhârî, Ya’kûb İbnu
    Şeybe, Ebu Hâtim, Ebu Zür’a, Dârakutnî gibi.

    Hâkim: “Bir hadîs, cerhe söz düşmeyen bir çok
    cihetlerden illetli kılınabilir, bizim nazarımızda hadîsi ta’lilde hüccet,
    (cerhte olduğu gibi objektif sebepler değil) hıfz, fehm, ma’rifet (gibi tamamen
    sübjektif, herkese izah edilemeyecek amiller)dir” der. Hatta Abdurrahman İbnu
    Mehdî, bu işin sübjektifliğine telmîhen: “Hadîste illeti bilmek bir ilham
    işidir, hadîste illet iddia eden âlime: “Neye dayanarak bunu söyledin? diye
    sorulsa hüccet gösteremez” der.

    İlleti bilmek, hadîsçilerce mühim bir
    keyfiyettir. Nitekim İbnu Mehdi: “Tek bir hadisteki illeti keşfetmem, nazarımda,
    bilmediğim yirmi yeni hadîs öğrenmekten daha iyidir” demiştir.

    [15]

    Bir hadisin sıhhatine engel teşkil eden illet,
    çoğunlukla senette olur. Metinde de bulunabilir. Her iki halde dışarıdan
    farkedilemiyecek şekilde kapalı olduğundan hadis illetlerini meydana çıkarmak
    çok zordur. İbn-i Hacer diyor ki: “İllet, hadis ilimlerinin en karışık ve en
    ince kısımlarından biridir. Bunu ancak parlak bir anlayış, geniş bir hafıza,
    ravilerin dereceleri hakkında tam bir bilgi, isnad ve metinler hakkında kuvvetli
    bir meleke bahşettiği kimseler anlayabilir.” Bununla beraber hadisteki gizli
    illetleri açığa çıkarmanın bazı yolları vardır. Açıklamak icab ederse keskin ve
    parlak zeka sahibi, hadis ilminde yüksek derecelere ulaşmış, görüşü kuvvetli,
    mutkin bir muhaddis hadisin kendisine ulaşan bütün tariklerini bir araya toplar.
    Her birinin ravilerini inceler. Adalet ve zabt durumlarını gözden geçirir. Bu
    araştırması sonucu ravinin hadisi rivayette tek kaldığını, kendisinden daha
    kuvvetli ravilere muhalefet noktalarını tesbit eder. Böylece ravinin vehmini
    veya mürsel veya munkatı’ hadisi sağlam göstermesi, hadisleri birbirine katması
    gibi bir kusurunu ortaya çıkarır. Bunun sonucu olarak hadis hakkında bir hüküm
    verir.

    [16]
      



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/120.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 139.



    [3]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45.



    [4]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45; Suphi es-Salih,
    Hadis İlimleri ve Istılahları, Tec. Yaşar Kandemir, Ankara 1981,150.



    [5]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45.



    [6]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 151.



    [7]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45; Suphi es-Salih,
    Hadis İlimleri ve Istılahları, Tec. Yaşar Kandemir, Ankara 1981,151.



    [8]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45.



    [9]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker, İstanbul 1306, 45 derkenar.



    [10]

    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları, Tec. Yaşar Kandemir, Ankara
    1981,153.



    [11]

    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları, Tec. Yaşar Kandemir, Ankara
    1981,154-155.



    [12]

    Ömer Tellioğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/222-223.



    [13]

    Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/524.



    [14]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 140.



    [15]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/120.



    [16]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 16-17.

  • İllet Nasıl Bilinir Hadis Usulü Online Oku


    İllet Nasıl Bilinir:

     

    Kusurun gâmız olması sebebiyle bir hadîsin
    muallel olduğunu söylemek zor bir iştir. Bunu muallil, râviye başkalarının
    muhalefet etmiş olmasından başka mevsul’de irsâle merfu’da vakfa veya bir
    hadîsin diğer bir hadîse girmiş olması gibi muhtelif durumlara delalet eden
    karinelerle, zann-ı gâlib sahibi olarak hadîsin adem-i sıhhatine hükmeder. Bazan
    kesin hükme varamayıp, sıhhat hususunda tevakkufu ihtiyar eder.

    Hadîsin sıhhatini bozucu bir hükme gitme işi,
    hadîsin bütün senetlerini cemedip, râviler arasındaki ihtilafı görüp sonra da
    ravilerin zabt ve itkan durumlarını iyice tedkikten geçer. İllet’e daha ziyade
    senedde rastlanır, az da olsa metinde de rastlanmıştır. Nevevî’nin kaydettiği
    senetle ilgili örneğe göre: “Alış veriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça
    (akdi bozmada) muhayyerdirler”
    hadîsini Ya’la İbnu Ubeyd, Süfyan-ı Sevrî’den
    Süfyan Amr İbn-i Dînâr’dan” şeklinde rivâyet etmiştir. Halbuki Ya’la hadîsi
    rivâyet ederken bir hata yapmış, Abdullah İbnu Dînârı “Amr İbnu Dînâr”
    yapmıştır.

    [1]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/120-121.

  • C) Münker Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    C) Münker Hadîs:

     

    Zayıf bir ravinin sika (güvenilir) ravilere
    muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivayetiyle tek kaldığı hadis. “İki zayıf
    raviden daha zayıf olanın diğerine muhalif olan rivayetidir” diye de tarif
    edilmiştir.[1]

    Hâfız Ebu Bekr Ahmed İbn Hârun el-Bedrici[2]‘ye
    göre münker, râvinin rivayetiyle teferrüd ettiği (tek kaldığı) hadistir. Öyle ki
    bu hadisin metni, ne o ravinin rivayet ettiği yönden ne de bir başka yönden
    bilinir.[3]
    Ancak bu tarifte, ferd olmakla beraber sahih olan hadislere de münker vasfının
    ıtlak edildiği (verildiği) açıkça görülmektedir. İbnü’s-Salâh ise, münkerle şazz
    arasında herhangi bir ayırım yapmamış; her ikisinin de aynı manaya geldiğini
    ileri sürerek münkeri de şazz’da olduğu gibi, iki kısımda mütâlaa etmiş; ancak
    ikinci kısımda şazz’dan farklı olarak, sika ve mutkın (sağlam) olmayan ravinin
    teferrüdünü şart koşmuştur.[4]

    Münker, şazz’ın zıddıdır. Zira şazz’ın ravisi
    sika olduğu halde; münker’in ravisi sika olmayıp, zayıf bir kimsedir. Münker
    hadis, marufun mukabilidir. Çünkü münkerin ravisi, hıfz sahibi olmamakla
    beraber, maruf ve meşhur olana muhalefet etmektedir. Çünkü hıfz, böylesi zayıf
    ravilerin seviyesinden çok uzak bir zabt derecesidir. Luğat anlamı itibariyle de
    münker; “inkâr etti” veya “tanımadı” anlamında ism-i mef’ûldür. Muhaddisler de
    hussî ıstılahlarında kelimenin lügat anlamını dikkate almışlardır.[5]

    İbnü’s-Salâh’ın münker hadis tarifi bir çok
    hadisçinin münker hakkında ileri sürdüğü ve benimsediği bir tariftir. Ancak,
    İbnü’s-Salâh’a göre, şazz’da olduğu gibi, münkerde de işi geniş tutmak gerekir.
    Çünkü şazz ve münker aynı şeydir. Buna göre münker iki kısma ayrılır. Birincisi
    (yani şâzz); güvenilir râvilerin rivayetine muhâlif olan ferd hadistir. Buna
    örnek olarak Mâlik İbn Enes’in, ez-Zührî yoluyla rivâyet ettiği, “Müslüman
    kâfire, kâfir de müslümana varis olamaz”
    hadisi gösterilir. Mâlik, bu
    hadisin isnâdını “an ez-Zühri an Ali İbn Hüseyin an Ömer İbn Osman an Üsâme İbn
    Zeydan Rasülullah (s.a.s.)” şeklinde vermiş ve Üsâme İbn Zeyd’den hadisi
    nakleden raviyi “Ömer İbn Osman” olarak zikretmiştir. Halbuki diğer güvenilir
    olan ve hadisi ez-Zühri’den rivayet eden kimseler, bu ismi “Amr İbn Osman”
    olarak zikretmişlerdir. Bu yönden Mâlik diğer güvenilir râvilere muhalefet etmiş
    ve ondan başka da bu hadisi bu isnadla rivayet eden olmadığı için hadis münker
    kabul edilmiştir.[6]

    Münker hadise örnek olarak İbnü Ebi Hâtim’in,
    kıraat imamlarından Hamza İbn Habib ez-Zeyyâd’ın kardeşi Hubeyyib İbn Habib
    tarikiyle Ebu İshak’tan, onun el-Ayzâr İbn Hureys’ten, onun İbn Abbas’tan, İbn
    Abbâs’ın da Hz. Peygamber’den rivayet ettiği “Kim namazı kılar, zekâtı verir,
    hacceder, oruç tutar ve misafiri de ağırlarsa Cennet’e girer”
    hadisi
    zikredilir.

    İbnü Ebi Hâtim der ki: “Bu hadis münkerdir.
    Çünkü diğer güvenilir raviler, söz konusu hadisi Ebu İshak’tan mevkuf olarak
    rivayet etmişlerdir. Ma’ruf olan (bilinen) da budur. Mevkuf hadis ise, Hz.
    Peygamber’e isnad edilmeyen ve Sahabi sözü olarak nakledilen haberlerdir.

    Bundan anlaşılıyor ki, şâzz ile münker arasında
    tek yönlü umum husus vardır. Yani aralarında daha güvenilir râvilere muhâlefet
    olması bakımından birlik; şâzz râvisinin sika yahut sadûk (sözü doğru), münker
    râvisinin ise zayıf olması yönünden ayrılık vardır. Aralarında eşitlik olduğunu
    söyleyenler hataya düşmüşlerdir.[7]

    Münker hadis, amel yönünden zayıf hadis grubuna
    dahildir.[8]

    Münker de şâz gibi farklı tarifleri yapılmış bir
    ıstılahtır: Nevevî bunları kaydeder:


    1-

    Ebu Bekr el-Berdîcî’ye göre münker: “Metni, râvisinden başka biri tarafından
    rivâyet edilmemiş olan hadîstir”.


    2-

    Bir çokları tarifi böyle mutlak bırakmış olmasına rağmen İbnu Salâh şu
    açıklamayı getirir: “Doğru olanı, aynen şâz’da olduğu gibi tafsîl etmektir.
    Münker de iki kısma ayrılır. Çünkü, bu da şâz mânâsında bir kelimedir.”


    a)

    Sikaların rivâyetlerine muhâlefet eden münferid rivâyettir. Şu misalde olduğu
    gibi: Hemmâm İbnu Yahya, an İbni Cüreyc, ani’z-Zührî, an Enes senediyle şu
    hadîsi rivâyet eder: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâya girince
    yüzüğünü çıkarırdı”. Ebu Davûd hadîsi kaydettikten sonra: “Bu münker bir
    hadîstir. Zira bu hadîs, biraz farklı bir şekilde şu tarîkden biliniyor: an İbni
    Cüreyc, an Ziyâd İbni Sa’d, ani-z-Zührî, an Enes: “Resûlullah (aleyhissalâtu
    vesselâm) gümüşten bir yüzük yaptırdı sonra onu çıkarıp attı”.

    Ebu Davûd der ki: “Hadîsteki vehim, Hemmâm’dan
    ileri gelmektedir. Bunu Hemmâm’dan başka rivâyet eden yok.”

    Hadîsi tahric eden Nesâî de şunu ilave eder: “Bu
    gayr-ı mahfûz bir hadîstir: “Hemmâm İbnu Yahya sika birisidir, sahîh rivâyet
    sahipleri kendisiyle ihticâc etmiştir. Fakat burada nâs’a muhalefet ederek İbnu
    Cüreyc’ten bu metni bu senetle rivâyet etmiştir. Halbuki nâs, İbnu Cüreyc’ten
    Ebu Dâvud’un işâret ettiği hadîsi rivâyet etmiştir. Bu sebeple hadîsin münker
    olduğuna hükmetti.”

    Râvileri, teferrüdündeki kusuru müsâmaha ile
    karşılamaya sevkedecek kadar güven verici ve itkân sahibi olmayan münkere
    gelince bunun örneği Nesâî ve İbnu Mâce’nin, Ebu Zükeyr Yahya İbnu Muhammed İbnu
    Kays’tan kaydettiği rivâyettir. Yahya, Hişâm İbnu Urve an Ebîhi, an Âişe
    tarikiyle merfû olarak geldiğine göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
    şöyle buyurmuştur: “Taze hurmayı, kurusuyla beraber yiyin. Zira Ademoğlu onu
    yeyince şeytan öfkelenir…”.
    Nesâî der ki: “Bu münker bir hadîstir. Bunun
    rivâyetinde Ebu Zükeyr teferrüd etmiştir, sâlih bir şeyh’tir. Müslim kendisinden
    rivâyet kaydetmiştir, ancak, teferrüd ettiği hadîsi, hoş karşılanacak derecede
    sika değildir. Bilakis, imamlar, hakkında zayıf olduğunu belirten mutlak
    ifadeler kullanmıştır.” İbnu Maîn: “Zayıftır” der. İbnu Hibban “Onunla ihticâc
    edilmez” der. Ukeyli: “Hadisiyle mütabaat bile yapılmaz” der. İbni Adiyy ondan
    dört tane münker rivâyet göstermiştir.[9]

    Netice olarak İbnu Hacer el-Askalânî, bu iki
    tabir hakkında şunu söyler: “Şâz ve münker hadîsler, muhalefette müşterek iseler
    de, şâz, sika’nın veya sadûk’un rivayeti, münker de zayıfın rivâyeti olmak
    haysiyetiyle ayrılırlar”. İbnu Hacer, ayrıca bunları eşit göreni gafletle itham
    eder.

    Müteahhirûn, münker’in muhalefet ettiği mukabil
    rivâyete ma’ruf, şaz’ın muhalefet ettiği mukabil rivâyete de mahfuz demiştir.

    Münker’in kullanılışıyla ilgili olarak şunu da
    bilmekte gerek var: Hadîs aslında zayıf olmadığı, bilakîs hasen olduğu halde:
    “Falan kimsenin rivâyet ettiği en münker hadîs şudur (enkeru mâ ravâhu fülânun)”
    denebilmektedir.

    Mesela İbnu Adiyy der ki:

    “Büreyd İbnu Abdillah İbni Ebî Bürde’nin en
    münker rivâyeti şudur: “Allah bir ümmetin hayrını murad etti mi,
    peygamberlerini onlardan önce kabzeder”.
    Bu tarîk hasendir, râvileri de
    sikadır. Hadîsi bazı âlimler sihâh’larına almışlardır. Nitekim bu hadîs,
    Müslim’in Sahîh’inde mevcuttur. Şu halde bu ifâde, râviyi övme sadedinde
    kullanılmıştır. “Onun en münker rivâyeti bu ise, gerisini sen düşün” mânâsında
    takdîrkâr bir söz.

    [10]

    Tirmizi, Anbese b. Abdurrahman ve Muhammed b.
    Zazan gibi iki zayıf ravi senedinde yer aldığı ve başka senedi de bulunmadığı
    için “Selam, kelamdan öncedir.” hadisi hakkında “Bu münker bir hadistir,
    onu sadece bu senedle biliyoruz” demektedir.

    Senedinde tanınmayan bir kişi olan İbrahim b.
    Kudame el-Cumahi bulunduğu için “Nebi (s.a.v.) Cuma günü namaza çıkmazdan önce
    tırnaklarını keser, bıyıklarını kısaltırdı” anlamındaki hadis için Zehebi, “Bu,
    münker bir haberdir.” demiştir.[11] 

    Ayrıca kesretü’l-ğalat, fartu’l-ğafle ve fısk
    gibi ta’n noktalarıyla tenkid edilmiş ravilerin rivayetlerine de münker
    denilmektedir.[12]



     




    [1]

    İbn Hacer el-Askalâni, Nuhbetü’l-Fiker Şerhi, s. 55; Tecrid Sarih Tercemesi,
    1/123; Suphi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları (trc. Yaşar
    Kandemir), s. 162-163 Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 287; Hayreddin
    Karaman, Hadis Usûlü, s. 92.



    [2]

    öl. 301.



    [3]

    İbnü’s-Salâh, Ulûmi’l-Hadis, s. 71-72.



    [4]

    İbnü’s-Salâh, a.g.e., s. 73-74; Nuhbetü’l-Fiker Şerhi, s. 45.



    [5]

    Suphi es-Sâlih, a.g.e., 162.



    [6]

    İbnü’s-Salâh, a.g.e., s. 71-72; Suyûtî, Tedribü’r-Râzi, I, 239; Tercid-i
    Sarih Tercemesi, I, 123-124; Koçyiğit, a.g.e., s. 287-288.



    [7]

    İbn Hacer, a.g.e., s. 44-45.



    [8]

    Ahmet Güç, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/362-363.



    [9]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/126-127.



    [10]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/127.



    [11]

    Mizanu’l-İ’tidal: 1/53.



    [12]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 138-139.

  • Münker Hadisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Münker Hadisin Hükmü:

     

    Münker hadisler zayıftır, merduddur. Onunla
    değil, karşıtı olan ma’rufla amel edilebilir.

    [1]



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 16.

  • Metruk Hadisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Metruk Hadisin Hükmü:

     

    Metruk hadisler çok zayıftır; hiçbir şekilde
    itibar edilemez.

    [1]



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 16.