B) Metruk-Matruh Hadîs:
Vazgeçilmiş, terkedilmiş, kullanılmaz,
yalancılıkla itham edilen râvilerin bilinen kurallara muhalif olarak rivayet
ettikleri ve bu rivayetlerinde münferid (yalnız) kaldıkları hadis. Râvinin
hadiste yalanı görülmemiş olsa bile, diğer konuşmalarında yalancılıkla tanınan,
fasıklığı açık olan veya vehim ve gaflet sahibi bir kimse olması, rivayet ettiği
hadisin metruk sayılması için yeterlidir.[1]
Şedîdü’z-za’f denen ittihâm bi’l-kizb, fuhş-i
galat (kesretu’l galat, fartu’l-gatlet), gulâtu-ş-şîa ve hatta fısk gibi bir
sebeple mecrûh olan râvinin tek başına rivâyet ettiği hadîse metrûk denir. İbnu
Hacer: “Sadece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında yalan ithamı
değil, insanlarla konuşmasında yalan söylemesi de râvinin terki için yeterli bir
sebeptir” der.
[2]
Metruk hadise Matruh hadis de denir.[3]
İbni Hacer, metruk hadisi, cerh sebeplerinde
ikinci sırada zikreder.[4]
Suyütî, hadisinde muhalefeti bulunmayıp sadece kizb ile itham olunan, galatı,
gaflet ve fıskıyla tanınan râvinin rivayet ettiği hadise metruk demektedir. İbn
Hacer’in ise sadece kizb ile itham edilip teferrud eden raviyi metrûk saydığı[5]
göz önünde bulundurulursa, İbn Hacer’in münker’in içerisinde değerlendirdiği
hadisleri Suyutî’nin metruk hadislerden kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Münekkidlerin, ravilerin cerhinde kullandıkları
“metrukül-hadis” tabiri, hadisi terkedilen râvileri belirtmek için kullanılır.
Bu tabir, yalan hadis uyduranlardan bir derece sonra gelir ve “muttehemun bil-kizb”
ile aynı seviyede değerlendirilir.[6]
Metruk hadise misal olarak, Sadaka b. Musa ed-Dakîk’in;
senediyle merfu olarak rivayet ettiği; “Ne bir hilekâr ne bir cimri ve ne de
eli altında bulundurduklarına kötü muamele yapan hiçbir kimse Cennet’e
giremeyecektir” hadisi gösterilir. Çünkü bu hadisi bu tarik ile Sadaka’dan
başkası rivâyet etmemiştir. Ayrıca hem sadaka hem de şeyhi Ferkad b. Yakub, Za’f
ile itham edilmiş kimselerdirler.[7]
Metruk hadislerin, rivayeti makbul olan
ravilerin rivayetleriyle bir ilgisi yoktur; yani onlara benzer veya aykırı olmak
gibi bir durum söz konusu değildir.
[8]
[1]
İbn Ali et-Tehanevî, Keşşâfu Istılahâti’l-Funûn, İstanbul 1984, I, 169;
Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir,
Ankara 1981, I74.
[2]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/128.
[3]
İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları: 137.
[4]
İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetül-Fiker Şerhi, İstanbul 1306, 44-45.
[5]
a.g.e., aynı yer.
[6]
Talat Koçyiğit, Hadis İstılahları, Ankara 1980, 221.
[7]
Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, Mukaddimesi: 126; Ömer Tellioğlu,
Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/167.
[8]
Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
Usulü, 12. sınıf: 15.