Ay: Ocak 2014

  • C) Takriri: Hadis Usulü Online Oku


    c) Takriri:

     

    Sarahaten Hz. Peygamber’e izafe edilen “takriri
    hadis”, hadis kitaplarımızda şu ifade kalıplarıyla yer almaktadır:

    “Rasûl-ü Ekrem’in huzurunda şöyle yaptım
    (yaptık).”

    “Falanca Rasûlullah’ın huzurunda şunu yaptı”[1]

    Bu ifadelerin sonunda da bu yapılanların Hz.
    Peygamber tarafından reddedilmediği yer alır.[2]



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 116;  Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev.
    Y. Kandemir, Ankara 1973, s. 182.



    [2]

    Bk. Müslim, Selam: 125; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/429; 4/68; 5/380; İsmail
    Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları:
    116.

  • B) Fili: Hadis Usulü Online Oku


    b) Fili:

     

    Sarahaten Hz. Peygamber’e izafe edilen “fiili
    hadis”, hadis kitaplarımızda şu ifade kalıplarıyla yer almaktadır:

    “Rasûlullah’ın şöyle yaptığını gördüm”

    “Rasûlullah şöyle şöyle yapardı”[1]

    “İbn Ömer’den rivayet olunmuştur: “Ben Hz.
    Peygamber’i (s.a.v.) (Veda Haccı için) Kabe’yi ilk tavaf ettiğinde Hacer-i
    Esved’i selamladığını; tavafın yedi şavtından (ilk) üçünde hızlıca yürüdüğünü
    gördüm.” demiştir.

    “İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre Hz.
    Peygamber (s.a.v.) namaza başlarken ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır
    (tekbirini öyle alır)dı.”



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 116;  Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev.
    Y. Kandemir, Ankara 1973, s. 182.

  • 1) Sarahaten (Açık) Merfu Hadis: Hadis Usulü Online Oku


    1) Sarahaten (Açık) Merfu Hadis:

     

    Açık bir şekilde Hz. Peygamber’e izafe edilen
    hadistir. Yani hadis içinde Rasulullah’a ait bir söz, bir fiil, bir takrir veya
    bir vasıftan söz ediliyorsa bu açıkça merfu bir hadistir. Ayrıca “Şunu yapmakla
    emrolunduk” ve “Şunları yapmaktan alıkonduk” şeklinde sahabiler tarafından
    verilen bilgiler de açık merfu olarak değerlendirilmektedir.[1] 



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 116.

  • A) Kavli: Hadis Usulü Online Oku


    a) Kavli:

     

    Sarahaten Hz. Peygamber’e izafe edilen “kavli
    hadis”, hadis kitaplarımızda şu ifade kalıplarıyla yer almaktadır:

    “Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim”

    “Rasulullah şöyle buyurdu.”

    “Rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle
    buyurmuştur”

    “Rasulullah bize şunları haber verdi.”

    [1]

     



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 116;  Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev.
    Y. Kandemir, Ankara 1973, s. 182.

  • Merfu Hadisin Kısımları Hadis Usulü Online Oku


    Merfu Hadisin Kısımları:

     

    Merfu hadis iki kısma
    ayrılmaktadır:

    [1]



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 115.

  • B) Merfu Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    B) Merfu Hadîs:

     

    Merfû lügatta, yükseltilmiş
    demektir. Hadis ıstılahında, söz, fiil, takrir, fıtri veya ahlaki vasıf olarak,
    -senedi muttasıl veya munkat’ olsun- açıkça veya dolaylı bir şekilde (hükmen) Hz.
    Peygambere nisbet olunan hadise “merfû hadis” denir. Merfû hadisin senedi
    muttasıl veya munkatı’ olabilir. İsnattan sahabî düşerse mürsel olur. Sahabeden
    başka bir ravi düşer veya müphem bir râvî zikredilirse o hadise munkatı’ denir.
    Peşipeşine iki ravi atlanmışsa mu’dal ismini alır. Her üç halde de isnad
    munkatıdır ama hadis yine merfûdur. Zira bir hadisin merfû oluşu, isnadının
    kesintisiz olarak Hz. Peygambere ulaşması yönünden değil, metnin ona izafe
    edilmesi bakımındandır.

    [1]

    Aslında bu izafeyi yapanın
    bir sahabi, bir tabii veya daha sonraki nesillerden biri olması arasında hiç
    fark yoktur. Sadece hükmen merfu sayılacak rivayetlerde izafeyi yapanın sahabi
    olması şarttır.



     





    [1]

    Nuri Topaloğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/137.

  • A) Kudsi-Nebevi Hadis: Hadis Usulü Online Oku


    A) Kudsi-Nebevi Hadis:

     

    Mânâsı Allah’a, lâfızları Hz. Peygamber’e âit
    olan hadislere kudsi hadis; mânâ ve lâfzı Hz. Peygamber’e âit olan hadislere de
    nebevî hadis denir. “İlâhî hadis” ve “Rabbânî hadis” diye de adlandırılan kudsî
    hadis: Hz. Peygamber’in, anlam bakımından Allah’a dayandırdığı, başka bir
    deyişle O’ndan nakiller yaparak söylediği sözdür. Kur’ân ile nebevî hadis
    arasında yeralan bu tür hadislerin “kutsal”lığı, mânâsının Allah’a âit
    olmasından; “hadis” diye adlandırılması ise, Hz. Peygamber tarafından dile
    getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

    Hz. Peygamber’in istediği ibare ile ifade etmek
    üzere bazen Cibril (a.s) vasıtasıyla ve bazen de vahiy, ilham ve rüya suretiyle
    Allah Teâlâ’dan rivâyet ettiği hadistir. “Kudsi hadislerin, bir taraftan ilk
    kaynak olarak Allah Teâlâ’ya izafe edilmesi, diğer taraftan Hz. Peygamber’in
    hadisleri arasında ve hadis lafzıyla zikredilmesi, bunların bazı yönlerinden Hz.
    Peygamber’in hadislerine benzerliğini ortaya koymaktadır. Zira Kur’ân-ı Kerim
    Allah kelâmı olup Hz. Peygambere vahyolunmuştur; kudsî hadislerin de ilk kaynağı
    Allah Teâlâ olduğuna ve Hz. Peygamber tarafından ondan rivayet edildiğine göre,
    bunlar da vahiydir. Binaenaleyh, vahiy olmak bakımından Kur’ân-ı Kerim’le
    hadis-i kudsî arasında herhangi bir fark mevcut değildir. Bununla beraber Kudsî
    hadisler Kur’an’dan sayılmazlar; “her ikisinin de kendilerine has özellikleri
    vardır ve bu özellikler ikisinin aynı şey olmalarına engel teşkil ederler”[1]

    Allah tarafından gelen vahiy olmaları
    bakımından, Kur’ân âyetleriyle kutsî hadisler arasında bir fark yoktur. Fakat
    Kur’ân hem anlamı, hem de lâfızları yönünden Allah’a âit iken, kutsî hadis,
    sadece mânâ açısından Allah’a âittir. Kur’ân ile kutsî hadis arasındaki diğer
    farklar şunlardır:


    a)

    Kutsî hadis, namazda okunmaz.


    b)

    Abdestsiz olarak dokunulması câizdir.


    c)

    Lâfzı Allah’a âit olmadığı için Kur’ân gibi mu’ciz değildir.


    d)

    Lafzî rivâyeti şart olmayıp, sadece anlam olarak rivâyet edilmesi câizdir.

    Kutsî hadîsin ilk kaynağı Allah olduğu ve esasen
    hitap O’ndan geldiği için, rivâyet edilirken başına, “Hz. Peygamber’in rivâyet
    ettiğine göre Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:…” veya “Rasûlullah (s.a.s),
    Rabbinden rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurdu:…” şeklinde bir rivâyet lafzı
    getirilir.

    Diğer hadislere göre kutsî hadislerin sayısı çok
    azdır.

    [2]

    Kudsî hadislerle Kur’an-ı Kerîm arasındaki fark
    konusunda İslâm âlimleri iki görüş beyan etmişlerdir:


    A-

    Kudsî hadislerin manâsı ve sözleri Allah’tandır.


    1.
    Bu
    hadisler Allah’a nisbet edilmiş ve “Kudsî”, “ilâhî” ve “Rabbani” diye tavsif
    edilmiştir.


    2.

    “Ey kullarım” gibi Allah’ı ifade eden birinci şahıs zamirleri kullanılmıştır.


    3.

    Kudsî hadislerin ilk kaynağı Allah Teâlâ’dır, hitap O’nundur, Hz. Peygamber râvî
    durumundadır. Nitekim bu tür hadislerin başında genellikle şu ibareler görülür:
    “Rasûlüllah Rabbinden rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurdu…” veya “Rasûlüllah’ın
    rivayet ettiği hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurdu… “

    Bununla beraber Kur’an-ı Kerîm’in özelliklerine
    sahip değillerdir. Zira; manâ ve lafız yönünden Kur’an-ı Kerîm’deki i’caz kudsî
    hadislerde yoktur. Kur’an tevâtür yoluyla, kudsî hadisler âhâd yolla
    nakledilmişlerdir. Kur’an âyetlerinin manâ ile rivayeti câiz değildir. Kur’an
    âyetleri namazda okunur, cünüp iken okunmaz ve abdestsiz dokunulmaz. Kudsî
    hadisler böyle değildir.[3]


    B-

    Âlimlerin çoğuna göre kudsî hadislerin manâsı Allah’a, lafzı Hz. Peygambere
    aittir. Allah’ın, vahiy, ilham ve rüyâ yoluyla kendisine bildirdiği ilâhî
    mesajları manâlarına uygun ifadelerle nakletmiştir.

    Kudsî hadisler, Allah’ın kudret ve azametinden,
    rahmetinin genişliğinden, ihsanının bolluğundan (kısacası Allah’ın
    sıfatlarından) söz ederler. Helâl, haram şeklinde ahkâma taalluk etmezler. Bu
    hadisler yüz adedi bulur. Bazı âlimler kudsî hadisleri ayrı eserlerde
    toplamışlardır. Bunlardan Abdurraûf el-Münâvî[4]
    “el-İthâfâtü’s-Seniyye bi’l-Ehâdîsi’l Kudsiyye” isimli eserinde alfabetik
    sırayla tasnif etmiştir.[5]

    Bazı kudsî hadisler: Ebû Hureyre Rasûlüllah’ın
    (s.a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:


    “Allah Teâlâ buyurdu ki; Adem oğlunun her ameli
    kendisi içindir, ancak oruç böyle değildir. Çünkü o, sırf benim rızam için
    yapılan bir ibadettir. Onun mükâfatını bizzat ben vereceğim.”[6]

    Yine Ebû Hureyre’nin Rasûl-ü Ekrem’den
    rivayetine göre, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:


    “Kulum bir iyilik yapmaya azmeder takat bir
    engelden dolayı onu yapamazsa, onun için bir hasene sevabı yazarım. Azmettiği
    iyiliği yaparsa on haseneden yediyüz misline kadar sevap yazarım. Bir kötülük
    yapmaya teşebbüs eder de vazgeçerse, ona hiçbir günah yazmam. Eğer niyetlendiği
    kötü işi yaparsa yalnız bu günah yazarım.”[7]


    “Sâlih kullarım için Cennet’te, hiçbir gözün
    görmediği hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın düşünemediği birtakım
    nimetler hazırladım.”[8]



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 123-124.



    [2]

    İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/289.



    [3]

    bk. Muhammed Accâc el-Hatîb, es-Sünnetu Kable’t-Tedvîn, Kâhire 1383/1963,
    s.22.



    [4]

    1031/1622.



    [5]

    Kettânî, er-Risâletü’l-Müstatrafe, İstanbul 1986, s.81.

    Abdurrauf el-Münavi’nin bu eseri Diyanet
    İşleri Eski Başkanı H. Hüsnü Erdem tarafından Kırk Kudsi Hadis ve İlahi
    Hadisler adıyla türkçeye çevrilmiş ve yayınlanmıştır. Kudsi hadisler
    konusunda Aliyyu’l-Kari’nin Ehadisu’l-Kudsiyye adlı eseri de vardır. (İsmail
    Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları:
    115.)



    [6]

    Müslim, Sıyâm: 161, 163.



    [7]

    Müslim, İmân: 204.



    [8]

    Müslim, Kitâbü’l Cenne: 2-4; Nuri Topaloğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi:
    3/399-400.

  • 2- SENEDİN MÜNTEHASI (HADİSİN SÖYLEYENİ-İLK KAYNAĞI) AÇISINDAN HADÎS ÇEŞİTLERİ Hadis Usulü Online Oku

    2- SENEDİN
    MÜNTEHASI (HADİSİN SÖYLEYENİ-İLK KAYNAĞI) AÇISINDAN HADÎS ÇEŞİTLERİ

     

    Şurası muhakkak ki hadîs deyince hatıra gelen ve
    öncelikle kastedilen ilk şey, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in söz,
    fiil ve takrirleridir. Bilhassa hadîs kelimesi mutlak olarak kullanılınca
    anlaşılan budur. Ancak, gerek mütekaddim ve gerekse müteahhir olsun, bütün
    muhaddisler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den başka, onu takibeden ilk
    üç neslin söz fiil ve takrirlerine de hadîs veya sünnet demekte müttefiktirler.
    Alimlerimizin, bu davranışta, yine hadîslere dayandığını ve husûsen -bir kısım
    âlimlerce mütevâtir olduğu kabul edilmiş olan- “Ümmetimin en hayırlı nesli
    benim asrımdakilerdir, sonra bunu takip eden nesil, sonrada onu tâkip eden
    nesildir”
    hadîsinin esas alındığını belirtmiştik.

    Bu duruma göre, Sahâbe, Tâbiîn ve
    Etbaûttâbiîn’in söz, fiil ve takrirleri de sünnet’tir.

    Ancak şu kadar varki, bu sünnetler’in hepsi aynı
    değerde değildir. Muhaddîsler, hem aradaki hiyerarşiyi belirtmek hem de
    iltibasları önlemek için bu nesillerin sünnetlerini ayrı ayrı tabirlerle ifâde
    etmişlerdir:

    [1]

    Hadis metninin kendisine izafe edildiği zat, bir
    başka ifade ile senedin müntehası, yani varıp dayandığı zat farklı olabilir.
    Buna göre de hadisler başka başka isimlerle anılırlar.

    Hadis, Allah Teala’ya izafe edilmişse, Kudsi;
    Hz. Peygamber’e izafe edilmişse, Merfu; herhangi bir sahabiye izafe
    edilmişse, Mevkuf; bir tabii veya daha sonraki nesilden birine izafe
    edilmişse, Maktu’ adını alır.[2]


     



     





    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/70.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 114.

  • B) Merdud: Hadis Usulü Online Oku


    B) Merdud:

     

    Ravisinin doğruluğu kabul edilmeyen ve
    kendisiyle amel etmek gerekmeyen hadistir. Hükmüyle amel edilip edilmemesi
    konusunda karar verilemeyen (“tevakkuf edilen”) hadisler de merdud gibidirler.

    Aslında bu taksim, “netice itibariyle” ve
    “önemli pratik sonuçları olan” bir genel taksimdir.

    Zayıf hadisleri Merdud Hadisler olarak
    gösterdik. Çünkü bu, genel bir sınıflandırmadır. Yoksa, zayıf hadisler arasında
    ma’lumun bih olan yani makbul kabul edilebilen hadisler bulunabilir. Konu “Zayıf
    Hadisle Amel” bahsinde detaylı olarak incelenmiştir.[1]    

    Ayrıca burada “hadis diye uydurulmuş sözler”
    (mevzu hadisler)den hiç sözetmemek daha doğru olurdu. Çünkü bu kabil uydurma
    sözlerin “hadis” diye isimlendirilmesi, “hadis diye uydurulmuş” olmalarından
    ileri gelmektedir. Yoksa onlar asla “hadis” değildirler. Sırf taksimatta
    göstermiş olmak için onlara işaret ettik.[2]



     




    [1]

    Özel bilgi için bk. Çakan, Anahatlarıyla Hadis: 195-201.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 105.

  • A) Makbul: Hadis Usulü Online Oku


    A) Makbul:

     

    Ravisinin doğruluğu kabul edilen ve kendisiyle
    amel edilmesi gereken hadislerdir. “Ma’mulun bih” veya “me’huzun bih” de denir.