Ay: Ocak 2014

  • Izdırap Türleri Hadis Usulü Online Oku


    Izdırap Türleri:

     


    1) İsnadda Izdırap:

     

    Suyûtî’nin Tedrîb’te senetteki ızdırabla ilgili
    kaydettiği örneklerden biri şudur: Ebu İshâk vasıtasıyla Ebu Bekir’den rivâyet
    edildiğine göre bir gün Hz. Peygambere:

    “Ya Rasûlullah! Seni yaşlanmış görüyorum”
    deyince, Rasulullah şöyle buyurdu:

    Beni, Hûd ve ona benzer sûreler
    ihtiyarlattı”

    Bu hadîs, sadece Ebu İshak es-Sebî’i vasıtasıyla
    rivâyet edilmiş olmakla beraber, hadîsin birbirine muhalif on kadar isnadı
    vardır. Sözgelimi bazı isnadlar rivâyeti, Ebu Bekir’in, bazıları Saîd İbnu Ebî
    Vakkas’ın, bazıları ise Hz. Aişe (radıyallahu anhüm ecmain)’nin müsnedi olarak
    gösterirken, bazıları da irsal eder. Rivayetlerin hepsinde de raviler güvenilir
    oldukları için bunlar arasında bir tercih imkânı bulunmadığından hadisin
    muzdarib olduğuna hükmedilmiştir.

    [1]

    Ebu Davud ve İbn Mace, İsmail b. Uleyye –Ebu Amr
    b. Muhammed b. Hureys-Dedesi Hureys-Ebu Hureyre isnadıyla şöyle bir hadis
    rivayet ederler:


    “Biriniz namaz kılacağı vakit karşısına (sütre
    olarak) bir şey koysun. (Koyacak bir şey) bulamazsa bir deynek diksin, onu da
    bulamazsa –hiç değilse- bir çizgi çeksin. Ondan sonra önünden geçen artık onun
    namazına zarar vermez.”

    Bu hadisin ravisi İsmail ve senetteki Hureys
    üzerinde ihtilaf edilmiştir. Her muhaddis bunlar için ayrı bir şey söylemiştir.
    Bunları birleştirmek; aralarında bir tercih yapmak imkânı yoktur. Bu yüzden bu
    hadis muztaribdir.[2]  

    Hadisin çeşitli rivayetleri çatıştığı zaman,
    onun hakkında bir karara varabilmek için, râvilerin durumları incelenir.
    Tenkid’e uğramış bir râvi ile hakkında muhalefetin vuku bulunmadığı râvi aynı
    seviyede olmadığından, doğal olarak, hakkında ihtilaf edilmeyen ravinin rivayeti
    sahih kabul edilir ve hadis muztarıb olmaktan çıkar. Ancak râviler birbirine
    denk olursa, muhtelif rivayetlerin hangisinin sahih olduğuna karar
    verilemeyeceği için, hadis zayıf olmuş olur. Birbirine muhalif rivayetlerin
    sıhhat bakımından birbirine denk oluşu, ile zayıflık bakımından denk oluşu
    arasında bir fark yoktur. Zira her iki durumda da birini diğerine tercih etmek
    için bir yol bulunmamaktadır.[3]

     



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/122-123;
    Talat Koçyiğit, Hadis İstılahları, Ankara 1980, 176; Suphi es-Salih, a.g.e.,
    157; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin
    Hadis Usulü, 12. sınıf: 21.



    [2]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 20-21.



    [3]

    Suphi es-Salih, a.g.e., 158.

  • G) Muzdarib Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    G) Muzdarib Hadîs:

     

    Izdırab, lügat olarak, denizde dalgaların
    istikrar bulmaksızın inip çıkması mânâsına gelir . Hadîste ızdırab da buna
    benzer. Rivâyetin sıhhatle zaaf arasında kalması, bir tarafı tercih ettirecek
    bir karînenin bulunmamasıdır. Nevevî, “Birbirine müsâvi muhtelif vecihlerden
    rivâyet edilen hadîs” diye tarif eder. Bu, aynı râviden iki farklı şekilde
    yapılan rivâyet şeklinde olabileceği gibi iki ve daha fazla râviden de olabilir.
    Müsâviden maksad değer yönüyle eşit, birini diğerine tercîh ettirici bir
    karinesi bulunmayan demektir. Aksi takdirde biri tercih edilir ve ızdırap
    kalkardı. Mesela bir râvinin hıfz yönüyle üstünlüğü, râviyi aldığı şeyhle olan
    sohbetinin öbürüne nazaran fazlalığı gibi tercih ettirici bir sebep bulunduğu
    takdirde o rivâyet tercih edilir ve ızdırap kalkar.

    Hadîste ızdırap, sıhhatin şartı olan zabt’ın
    noksanlığına delil olduğu için muzdarib rivâyet zayıf addedilir.

    [1]

    Bir ravinin veya güvenirlikleri birbirine eşit
    birden fazla ravinin bir hadisin senedinde veya metninde birbirine muhalif
    değişik rivayetlerde bulunması ve rivayetlerden birinin diğerine tercih edilme
    imkânının olmaması durumunda ortaya çıkan zayıf hadis türü.

    Muztarıb, “dalgaların hareketi, birbirine
    çarpışması” anlamında ıztırab kelimesinin ism-i mef’ulüdür. Bu kelime bir işteki
    fesad, bozulma ve ihtilaf anlamlarında da kullanılmaktadır. Hadis istılahında
    ise bu anlamda, râvi veya ravilerdeki hıfz eksikliği yüzünden bir hadisin farklı
    şekillerde birbirine muhalif olarak rivayet edilmesini bildiren bir terimdir.

    Muztarıb hadisin zayıf sayılmasının sebebi,
    râvilerin hıfz ve zabtları hakkında ihtilâf edilmesidir. Râvilerin birinin hıfz,
    zabt veya hadisi aldığı kimseden uzun müddet hadis dinlemiş olmasıyla ihtilaf
    ortadan kalkar ve ravilerden birini diğerine tercih imkânı doğduğu için de hadis
    muztarıb olmaktan çıkar.[2]
    Hüküm, tercih edilen hadis üzerine bina edilir; diğer hadisin şaz veya münker
    sayılarak za’fı ortaya konur.

    Iztırab çoğunlukla isnadda meydana gelmekle
    birlikte bazan da metinde ortaya çıkar. Ancak sadece metindeki ıztıraba
    istinaden hadisçilerin hadisleri bu adla adlandırmaları nadirdir.[3]

    Kısaca “İki muhtelif surette rivayet edilen
    hadis” diye de tarif edilmesi mümkün olan muztarib, temelde muhalefet unsuruna
    dayanmaktadır. Ravinin zabtının noksanlığına da delalet eden bir rivayet
    kusurudur ızdırab. Rivayetlerden birini tercih sebebi bulunabilirse artık ortada
    ızdırap kalmaz. Tercih edilene Mahfuz ve Ma’ruf, mercuha da Şâz ve Münker denir.
    Hüküm racihe göre verilir.[4]

    Izdırab bazan metinde bazan senette bazan da her
    ikisinde birden olabilir.



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/122.



    [2]

    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, 157.



    [3]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetü’l-Fiker şerhi, İstanbul 1306, 48.



    [4]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 142-143.

  • Maklub Hadisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Maklub Hadisin Hükmü:

     

    Maklub hadislerin aslını tesbit ve asılla
    hareket edilmesi gerekir.

    [1]



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 23.

  • 3) Mürekkep Kalb: Hadis Usulü Online Oku


    3) Mürekkep Kalb:

     

    Kalbin bir de kalb-i mürekkeb denen şekli
    vardır. Bu, bir hadîsin senedini alıp bir başka hadisin metninin başına
    koymaktır. Muhaddisler, bu çeşit davranışların kasda mebnî olmasını şiddetle
    yasaklamışlardır. Ancak hocanın talebesini imtihan veya muhatabın hadîs
    bilgisini denemek maksadıyla yapılabileceğini de söylemişlerdir. Nitekim,
    Buhârî’yi işlerken de belirttiğimiz gibi, Bağdat ûleması, yüz kadar hadîsin
    senetleriyle metinlerini değiştirip kalb ederek, Buhârî’ye sorarlar. Buhârî
    bunları yerli yerine koyar.

    Bu çeşit imtihan Buhârî’den başka nice
    muhaddislerin başından geçmiştir.[1]

    Diğer bir kalb çeşidi de iki ayrı hadisin
    senedlerinin birbiriyle yer değiştirilmesi şeklinde yapılanıdır. Buna ıstılahta
    “Kalb-i Mürekkeb” denilmektedir.[2]

    Hadisçilerin çoğu bir kısım
    hadisleri bilerek maklûb hale sokmuşlardır. Onların böyle davranmaktaki
    gayeleri, hadis uydurmak veya kalbettikleri hadisi ayrı bir hadis olarak kabul
    ettirmek değildir. Kendilerini Rasulullah (s.a.s)’den sahih olarak rivayet
    edilen hadisleri toplayıp hıfzetmeye adamış muhaddisler, hadis almak için
    gittikleri kimselere, başkalarının telkinlerinin tesir edip etmediğini ve
    hıfzdaki durumlarını ölçmek için hadisleri kalb ederek okurlar ve böylece onları
    imtihan ederlerdi.

    Yahya b. Maîn, Ebu Nuaym’ı denemek için onun
    otuz tane hadisini bir kâğıda yazdı ve her on hadisten sonra Ebu Nuaym’a ait
    olmayan bir hadis ekledi. Ahmed b. Hanbel’le birlikte, Ebu Nuaym’a giden İbn
    Maîn, bu hadisleri ona okumaya başladı. İlk on hadisi okuduktan sonra on birinci
    hadisi okuduklarında, Ebu Nuaym “ben böyle bir hadis nakletmedim” diyerek onu
    reddetti. İbn Maîn hadislerin tamamını okuduğunda gayesini anlayan Ebu Nuaym,
    onu kovalayarak evinden dışarı attı. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, İbn Maîn’e,
    “ben sana yapma, o sağlamdır demiştim” dediğinde, İbn Mâîn; “Böyle bir kovulma,
    yaptığımız yolculuktan daha hayırlıdır” cevabını vermişti.[3]

    İmam Buharî, Bağdat’a gittiği zaman, Bağdat’taki
    âlimler onu imtihan gayesiyle, senet ve metinlerini değiştirerek yüz hadis
    hazırlamışlar ve ona okumuşlardı. Maklûb hadislerin okunması bitene kadar
    “bilmiyorum” diyen Buharî, peşinden, maklûb hadislerin isnat ve metinlerini
    yerli yerine koyarak onları tashih etmişti.[4]
    Bu onun hıfzının kuvvetini açıkça ortaya koyan bir imtihan olmuştu.

    Ancak hadis tenkidcileri, Resulullah (s.a.s)’ın
    yasaklamasından dolayı bu tür yanıltmaları çok çirkin bulmuşlardır.[5]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/125.



    [2]

    Tecrid-i Sarih Tercemesi, Ankara 1980, 1/308.



    [3]

    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, 163.



    [4]

    İbn Hacer el-Askalânî, Nuhbetu’l-Fiker şehri, İstanbul 1306, 49.



    [5]

    Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, 164; Ömer Tellioğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/51-52.

  • 2) Metinde Kalb: Hadis Usulü Online Oku


    2) Metinde Kalb:

     

    Kalb bazan metinde meydana gelir. Bunun örneği,
    Habîb İbnu Abdirrahmân’ın halası Üneyse (radıyallahu anhâ)’den yaptığı şu merfu
    rivâyettir: “Ümmü Mektum ezân okuduğu zaman yiyip içmeye devam edin. Ne zaman
    Bilâl okursa yiyip içmeyi kesin…”
    Bu hadîsi Ahmed İbnu Hanbel Müsned’de,
    İbnu Huzeyme, İbnu Hibbân da Sahîh’lerinde rivâyet ettiler. Hadîsin meşhur olan
    şekli, İbnu Ömer ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüma) tarafından rivâyet edilmiştir
    ve şöyledir: “Bilâl geceleyin (erkenden) ezan okur, İbnu Mektum’un ezanını
    işitinceye kadar yiyip içmeye devam edin…”
    . Bunun hilafına olan rivâyet
    mahlûktur.

    Ancak, İbnu Hibbân ve İbnu Huzeyme hadîsi maklûb
    addetmediler. Hz. Bilâl ile Hz. Ümmü Mektum (radıyallahu anhüma) arasında
    münâvebe olabilir ihtimalini ileri sürerek iki rivâyeti cemederler. Ancak bazı
    rivâyetlerde: “Ümmü Mektum âmâ idi, kendisine haydi ezanı oku, sabah oldu diye
    ihtar edilmedikçe ezan okumazdı” diye gelen sarahatler karşısında hadîsteki kalb
    ihtimalinin devamına hükmetmek daha doğrudur.

    Hâfız Sirâcu’d-Dîn el-Bukînî, kalbin bu çeşidine
    ma’kus adını vermiştir.

    [1]

    Müslim’de Ebu Hureyreden şöyle rivayet ediliyor;
    “Sol elinin verdiğini sağ eli bilmeyecek şekilde gizlice sadaka veren kimse”[2]

    Bu hadis Buharî’de; “Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde gizlice
    veren kimse”[3]

    şeklindedir. Görüldüğü gibi Müslim’in ravilerinden biri “Yemîn: Sağ”
    sözünü takdim; “Şimâl: Sol” sözünü de tehir ederek hadisi maklûb olarak
    rivayet etmiştir.[4]

    Taberani Ebu Hureyre’den şöyle bir hadis rivayet
    etmiştir:


    “Size bir şey emrettiğimde onu yapınız; bir şey
    yasakladığım zaman da gücümüzün yettiği kadar ondan kaçınız.”

    Bu hadisin Buhari ve Müslim’deki şekli oldukça
    farklıdır:


    “Size bir şeyi yasak ettiğim zaman ondan
    kaçınınız; emrettiğim şeyleri de gücünüz yettiğince yerine getiriniz.”
    [5]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/124-125.



    [2]

    Müslim, Zekât: 30.



    [3]

    Buhârî, Zekât: 16.



    [4]

    S
    uphi es-Salih, Hadis İlimleri ve
    Hadis İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, 161.



    [5]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 23.

  • 1) İsnadda Kalb: Hadis Usulü Online Oku


    1) İsnadda Kalb:

     

    Kalb, senette vukûa geldiği gibi metinde de
    vukûa gelir. Kalb, bazan kasden bazan da sehven ârız olur. Senette Ka’b İbnu
    Mürre diyecek yerde Mürre İbnu Ka’b denmesi sehven vukûa gelen bir kalbtir.
    Ancak, halkın rağbetini artırmak için, Sâlim’den meşhur olan hadîsi Nâfi’den
    rivâyet etmek, kasde mebni bir kalbtir. Âlimler, böyle garabet maksadıyla,
    senetten birinin atılarak, yerine aynı tabakadan birinin konması işine sarakat
    (hırsızlık) demişlerdir. Bunu yapana da sârik (cemi: sürrâk) denir.

    Bunun örneği Amr İbnu Hâlid el-Harrânî’nin,
    Hammâd en-Nasîbî ani’l-A’meş an Ebî Sâlih an Ebî Hüreyre tarîkinden merfû olarak
    rivâyet ettiği şu hadîstir: “Yolda müşrîklerle karşılaştınız mı, onlara önce
    siz selam vermeyin…”.

    Bu hadîs maklûbdur ve bunu Hammâd kalbederek
    A’meş’e mal etmiştir. Halbuki rivâyet Süheyl İbnu Ebî Sâlih an Ebîhi şeklinde
    meşhurdur ve Müslim’de böyle gelmiştir. Müslim bu şekilde Şu’be, Sevrî, Cerîr
    İbnu Abdilhamîd, Abdü’l-Aziz ed-Derâverdi’nin rivâyetleri olarak kaydeder, hepsi
    de hadîsi Süheyl’den rivâyet ederler.

    Muhaddisler, garib rivâyetlerin peşine düşmeyi
    bu yüzden tavsiye etmezler. Çünkü, nâdiren sahîhine rastlanır.

    [1]

    Bir ravinin rivayeti olarak meşhur olan hadisi,
    hem ğarib hem de mağrub göstermek için o ravi yerine yine aynı tabakadan bir
    başka raviyi ikame ederek yapılan rivayete de mesruk denir.

    Ayrıca iki metnin senedlerini değiştirme
    şeklindeki kalb’e de Cezeri, kalb-i mürekkeb adını vermektedir. Bu, bir çeşit
    sened uydurma demektir. Bu, Buhari, Hasan b. Süfyan’a yapıldığı gibi imtihan
    maksadıyla yapılırsa uydurma sayılmaz. İbn Hacer bu tür senedi muztarib hadis
    olarak değerlendirir.

    Sikat’ın zikretmediği bir ravinin sened arasında
    yanlışlıkla sikredilmesine de Mezid fi Muttasılı’l-Esanid denir.[2] 



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/124.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 142.

  • F) Maklûb Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    F) Maklûb Hadîs:

     

    Maklûb kelime olarak kalb kökünden gelir.
    Alt-üst olarak demektir. Maklûb, lügatta “tersine çevrilmiş, altı üstüne veya
    içi dışına döndürülmüş, değiştirilmiş, başka bir şekle sokulmuş”
    anlamlarındadır. İsmi Mef’ül olan maklûb kelimesi, istılahda, hadîste meydana
    gelen bir alt-üst olma işini ifade eder.

    İsnadında bir veya birkaç râvinin isim veya
    nesebleri yahutta metninde bazı kelimeleri, bilerek veya bilmeyerek
    takdîm-tehire uğramış veya senet ve metinleri değiştirilmiş hadîslere maklûb
    hadîs denir.[1]

    Hadis ıstılahında; râvi zincirindeki bir şahsın
    isminin önce geçmesi gerektiği halde sonra, sonra geçmesi gereken ismin de önce
    zikredilmesi veya aynı şeyin hadis metni üzerinde yapılması halinde ortaya çıkan
    hadise maklûb hadis denilmektedir. Yani râvi, gerek senette ve gerekse metindeki
    bilgilerin yerlerini değiştirip hadisi birbirine karıştırmakta ve alt-üst
    etmektedir. Maklûb hadis sahih olarak rivayet edildiği şekilden başka bir hale
    sokulduğu için, muhaddisler bu tür hadisleri zayıf hadislerden saymışlardır.
    Maklûb hadisin zayıf sayılmasının sebebi, ondaki takdim, tehir ve bir şeyin
    diğeri ile değiştirilmesi suretiyle meydana gelen zabt eksikliğidir. Maklûb
    hadis, okuyanın hataya düşmesine de sebep olur.

    Maklûb hadiste yer değiştirme iki ayrı şahısta
    olduğu gibi bizzat tek bir kişinin isminde de vuku bulabilmektedir. Örneğin ravi
    Ka’b b. Mürr diyecek yerde Mürr b. Ka’b şeklinde rivayet ettiği zaman, baba
    oğul; oğul da babanın yerine geçmiş olduğundan hadis maklûb olur.

    Hadisteki kalb, sehven yapıldığı için hadis
    zayıf sayılmaktadır. Eğer kalb sehven değil de bilinerek yapılırsa hadis, maklûb
    değil, mevzu (uydurma) hadis kabul edilir. Râvi, hadisin sahih olarak rivayet
    edildiği senedi terk edip onun yerine halkın rağbet ettiği başka bir senedi
    koyarak naklettiği zaman hadis “mevzu” olmuş olur.

    [2]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/124.



    [2]

    Ömer Tellioğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/51.

  • İdracın Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    İdracın Hükmü:

     

    İdracın hükmünü şu şekilde özetleyebiliriz;


    1)

    İdrac, hadiste bir açıklamada bulunmak üzere yapılmışsa hoş görülür; ancak
    yapanın bunun kendi görüşü olduğunu açıklaması gerekir.


    2)

    Eğer kasıtsız olarak yanılma ile yapılırsa, yanılan ravi için bir kusur teşkil
    etmez; fakat bu şekilde yanılma sonucu hatası çoğalırsa zabtına dokunur, cerhe
    maruz kalır. 


    3)

    Ravinin kasden idrac yapması ise hadisçiler arasında haram kılınmıştır. Es-San’anî’nin
    de belirttiği gibi, idraca kasıtlı olarak tevessül eden kimsenin adaleti sâkıt
    olmuş, kelimelerin yerlerini değiştiren kimse ise yalancılar zümresinden
    sayılmıştır.[1]



     




    [1]

    Ahmed Muhammed Şâkir, a.g.e., s. 77; Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam
    Ansiklopedisi: 4/326;
    İbrahim Canan,
    Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/130;

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal,
    İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 39.

  • 2) Müdrecü’l-İsnâd: Hadis Usulü Online Oku


    2) Müdrecü’l-İsnâd:

     

    Hadisin isnâdında meydana gelen idrâc, netice
    itibariyle hadisin metninde de görülür.[1]

    Hadisin isnâdında vaki olan idracın da başlıca
    üç kısmı bulunmaktadır:


    a)

    Ravi hadisi bir çok kimselerden duymuş olur. Bir başka ravi de aynı hadisi bu
    kimselerden rivayet eder ve onların isnadlarındaki farkı belirtmez.

    Bunun misâli, Tirmizî’nin Abdullah İbnu
    Mes’ud’dan kaydettiği: “Dedim ki, Ey Allah’ın Resulü, en büyük günah hangisidir?
    Bana: “Allah (celle şânuhu) seni yaratmış iken, O’na ortak koşmandır”
    diye cevap verdi” hadîsidir.

    Bu hadîsi Tirmizî rivâyet ederken şöyle bir
    sened kullanır: an Bündâr, an İbni Mehdî an Süfyâni’s-Sevrî, an Vâsıl ve Mansûr
    ve’l-A’meş an Ebî Vâil, an Amri’bni Şurahîl an Abdillah: “Dedim ki…”

    Burada Vâsıl’ın rivâyeti Mansur ve A’meş’in
    rivâyetine müdrectir. Halbuki Vâsıl Buharî’deki rivayetinde Amr’ı zikretmiyor,
    bilakis rivâyeti Ebu Vâil an Abdillah tarîkinden gösteriyor. Şu’be, Mehdî İbnu
    Meymun, Mâlik İbnu Miğvel ve Sa’îd İbnu Mesrûk da Vâsıl’dan bu şekilde rivâyet
    ederler. Yahya İbnu Sa’îd el-Kattân da rivâyetinde, Buharî gibi bu üç tarîki
    ayırmıştır. Tirmizî her üç tarîki birleştirerek müdrecü’l isnadda bulunmuş,
    hatalı bir davranışa yer vermiştir.


    b)

    Ravinin elinde iki muhtelif isnadla gelmiş iki ayrı hadis bulunur. Her iki
    hadisi bu isnadlardan birisiyle rivayet eder, yahut da bir hadisi kendi
    isnadıyla rivayet ederken metnine diğer hadisin metninden bazı ibareler sokarsa,
    hadisi müdrecü’l-isnâd olur.

    Bunun misali Saîd İbnu Ebî Meryem’in, Mâlik
    ani’z-Zührî an Enes tarîkiyle merfûan rivâyet ettiği: “Birbirinize
    buğzetmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizi
    kıskanmayın…”
      meâlindeki hadîstir. Metinde geçen “Birbirinizi
    kıskanmayın (velâ tenâfesû)”
    lafzı müdrectir. Bunu İbnu Ebi Meryem, Mâlik’in
    an Ebî’z-Zinâd ani’l-A’rec an Ebî Hüreyre ani’n-Nebiyyi (Sallallahu aleyhi
    vesellem) tarîkiyle rivayet ettiği bir başka hadîsten almıştır. Hadîs şöyle
    başlar: “Zandan sakının, zira zan, en yalan sözdür, tecessüste bulunmayan,
    birbirinizi kıskanmayın, hasedleşmeyin…”
    İki hadîs de Mâlik tarîkinden
    gelmiştir ve müttefekun aleyh’tir. Birincide “Birbirinizi kıskanmayın (velâ
    tenâfesû)”
    ibâresi mevcut değildir, ikinci rivâyette mevcuttur. Hatib:
    “Burada İbnu Ebî Meryem vehme düştü” der.


    c)

    Hadis hocasının bir hadisi isnadıyla tahdis etmesi, sonra da bir şeyin arız
    olmasıyla kendisine ait bir kelime söylemesi; bunu duyanlardan bazıları bu sözü
    o hadisin metnine ait zannederek bu şekilde rivâyet etmesidir.

    Mesela, El-Hakimu’n-Nisaburi’nin naklettiğine
    göre meşhur hadisçilerden Şerik, talebelerine bir gün hadis yazdırmaktadır.
    “Bize A’meş tahdis etti, Ebu Süfyan’dan… Cabir’den (r.a.), Hz. Peygamber
    buyurdular ki” der ve isnadını böylece söyledikten sonra talebelerinin yazması
    için susar. Tam bu esnada içeri sabit b. Zeyd adlı birisi girer. Sabit nur
    yüzlü, takva sahibi bir gençtir. Şerik sustuğu an onu görür, zühd ve takvasını
    kastederek: “Gece namazını çokça kılanın yüzü gündüzleri parlak olur.” der.
    Sabit, isnad söylenip; tam, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki, dendiği an içeri
    girip böyle bir sözle karşılaşınca zanneder ki bu sözler Şerik’in daha önce
    söylediği isnadın metnidir; dolayısıyla Şerik’in bu sözünü yazdırdığı isnadla
    rivayet eder. İbn Mace’nin Sabit’ten rivayet ettiği bu sözü bazı muhaddisler
    mevzu (uydurma) sayarlar.

    [2]



     




    [1]

    Ahmed Muhammed Şâkir, a.g.e., s. 76.



    [2]

    Ahmed Muhammed Şâkir, a.g.e., s. 76-77; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ.
    Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 36-38;

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
    Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/129-130.

  • 1) Müdrecü’l-Metn: Hadis Usulü Online Oku


    1) Müdrecü’l-Metn:

     

    Hadise kendi sözlerini katan bazı raviler bunu,
    hadisi izah ve tefsir etmek için yaparlar. Metinde görülen bu idrâc bâzan metnin
    baş kısmında, bazan ortasında, bazan da sonunda olur. Ancak çoğunlukla sondadır.
    En az gözükeni metnin ortasındaki idractır.[1]

    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hadîsini
    kaydettikten sonra, râvi hemen arkaya kendisinin veya bir başkasının sözünü
    kaydeder. Araya herhangi bir fâsıla, açıklayıcı bir ibâre koymadığı için, ilâve
    kısım hadîs metninin devamı zannedilir. Arkadan gelenler de bunu olduğu gibi
    rivâyet ederler.

    Bu durumda, hadîsin müdrec olduğu birkaç yolla
    anlaşılır.


    *

    Hadîs, başka tarîklerden gelen veçhiyle karşılaştırılır.


    *

    Duruma muttalî olan muhaddislerin açıklaması vardır.


    *

    Bazan derci yapan râvi bunun derc olduğunu açıklamıştır.


    *
    Hz.
    Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in böyle bir şeyi söylememiş olacağı aklen
    bilinir.

    Buna örnek İbnu Mes’ud’un rivâyet ettiği,
    namazda okunacak teşehhüdle ilgili hadîstir: “…İbnu Mes’ud der ki: Hz.
    Peygamber elimden tuttu ve bize teşehhüdü öğretti. …bunu okuyunca -veya bunu
    yerine getirince- namazını ifa etmiş olursun, dilersen kalk, dilersen otur”.

    Ebu Dâvud’un rivâyetinde Züheyr İbnu Mu’aviye,
    bu son kısmı merfu hadîsle birleştirerek tek bir metin olarak rivâyet eder.
    Hadîsi Züheyr’den alanların çoğu hep bu şekilde rivâyet ederler. Hâkim der ki:
    “Bu, İbnu Mes’ûd’un kendi sözünün hadîse derc’idir.” Beyhaki ve Hatib de aynı
    şeyi söylerler. Üstelik, aynı hadîsi Züheyr’den rivâyet eden Şebâbe İbni Sevvâr,
    asıl hadîs metniyle İbnu Mes’ûd’un sözünü ayırmış ve araya “Abdullah (radıyallahu
    anh); buyurdu ki” dedikten sonra “Bunu okuyunca…” diyerek arka kısmın İbnu
    Mes’ûd’a ait olduğunu belirtmiştir. Bu açıklayıcı rivâyet Dârakutnî’de
    mevcuttur. Dârakutnî ayrıca; Şebâbe hakkında “sika” diyerek bu ziyadeye
    güvenilmesi gerektiğini belirtir.

    Şu halde Şebâbe’nin rivâyeti, diğer müdrec
    rivâyetlerden esah’dır, açıkladığı husus da doğruya daha yakındır. Çünkü hadîsi
    bu şekilde rivâyet eden başkaları da mevcuttur.

    [2]


    a) Metnin başında olan idrac:

    Hadiste idrâc şeklinin, hadisin başında oluşuna Ebu Hureyre’nin rivâyet ettiği
    şu hadis bir misaldir: Rasulullah (s.a.s) buyurmuştur ki: “Abdesti eksiksiz,
    tam alınız. Cehennemde yanacak ökçelere yazık.”
    Bu hadisin baş tarafındaki “Abdesti
    eksiksiz alınız” sözü Rasulullah (s.a.s)’a ait değildir. Rasulullah (s.a.s)
    sadece “Cehennemde yanacak ökçelere yazık” buyurmuştur. Bu sözü hadisin
    baş tarafına ravi Ebu Hureyre getirmiştir. Ebu Katan ve Şebâbe de hadisi
    Şu’be’den rivâyet ederken, bu ilâveyi Ebu Hureyre’nin değil de Rasulullah
    (s.a.s)’in sözü zannetmişlerdir. Buharî’deki bir hadisde “Ebu Hureyre dedi ki: “Abdesti
    eksiksiz alınız” zira Rasul-i Ekrem (s.a.s) “Cehennemde yanacak ökçelere yazık”
    buyurdu”, diye geçmektedir. Bu hadis de, “Abdesti eksiksiz alınız” sözünün Ebu
    Hureyre’ye ait olduğunu, Rasulullah (s.a.s)’e ait olmadığını gösterir.[3]


    b) Metnin ortasında olan idrac:

    Umumiyetle râvînin hadis metnini tamamlamadan metinde geçen bir kelimeyi
    açıklamak veya çıkardığı bir hükmü beyanda istical etmesinden ileri gelir. Bunun
    örneği, vahyin başlangıcı ile alakalı Hz. Aişe (radıyallahu anha) rivâyetine
    Zührî’nin dercidir. Hz. Aişe, rivâyette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
    Hira mağarasında yaptığı gece ibadetlerini anlatırken: “Resûlullah (aleyhissalâtu
    vesselâm) Hira mağarasına çekilir orada tahannüs ederdi” ifadesine yer verir.
    İşte Zührî, hadîsi rivayet ederken bu ibârenin ardından ilave eder: “Bu (tahannüs),
    birkaç gece devam eden ibadettir”. Aslında bu açıklama Zührî’nin şahsî sözü ve
    eklemesidir, gayesi de tahannüs’ün ne mânâya geldiğini açıklamaktır.
     Bu durumu bilmeyen onları hadisin asıl lafızları zanneder.[4]

    c) Metnin sonunda olan idrac:
    Abdullah b. Mesud’dan şunları söylediği rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.v.)
    şöyle buyurdu: “Allah’a bir şeyi şirk koşarak ölenler Cehennem’e girerler.”
    (Ben de derim ki) “Allah’a bir şeyi şirk koşmadan ölenler ise Cennete girerler.”
    Bu hadisin ilk kısmı da Hz. Peygamber’e ait merfu’ bir hadistir. İkinci kısmı
    ise Abdullah b. Mesud’un sözüdür ve mevkufdur. Onun, bazı rivayetlerinde bulunan
    “ben de derim ki” sözünü dikkate almadan hadisi rivayet edenler, her ikisini de
    Hz. Peygamber’in sözü olarak nakletmişlerdir.[5]



     




    [1]

    el-Emîr Es-San’anî, a.g.e., 2/53.



    [2]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/129.



    [3]

    Ahmed Muhammed Şakir, el-Bâisü’l-Hadis Şerhu İhtisâru Ulûmi’l-Hadîs, Beyrut
    1951, s. 74; Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/325-326.



    [4]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/129; Talat
    Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü,
    12. sınıf: 38.



    [5]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 38.