4) TEFA’UL (تَفَعُّل) BÂBI
Sülâsi mâzî fiilin başına bir تَ harfi ilave edilip aynel fiili şeddeli okunarak meydana gelir.
Masdar | Muzâri | Mâzî |
تَفَعُّلاً | يَتَفَعَّلُ | تَفَعَّلَ |
تَعَلُّماً | يَتَعَلَّمُ | تَعَلَّمَ |
öğrenmek | öğreniyor | öğrendi |
Gayesi: Tefa’ul bâbına giren sülâsî fiil o fiilin peyderpey belli bir aşamadan ve süreden sonra oluştuğuna işaret eder. Anlam olarak hemen hemen sülâsî kökündeki manayı verir:
عَلِمَ | bildi | عَلَّمَ | öğretti | تَعَلَّمَ | öğrendi | |||
نَزَلَ | indi | تَنَزَّلَ | indi | |||||
Tefa’ul bâbının muzâri çekiminde fiilin başına ت harfi iki defa geldiği için bazen birinin atıldığı görülür:
تَتَنَزَّلُ (indi) yerine; تَنَزَّلُ
تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَ الرُّوحُ.. | Melekler ve ruh iner (Kadir, 4). | |||||||||
Mâzî Çekimi | ||||||||||
تَعَلَّمُوا | تَعَلَّمَا | تَعَلَّمَ | öğrendi | |||||||
تَعَلَّمْنَ | تَعَلَّمَتَا | تَعَلَّمَتْ | ||||||||
| … | تَعَلَّمْتَ | ||||||||
Mâzî Meçhûl Çekimi | ||||||||||
تُعُلِّمُوا | تُعُلِّمَا | تُعُلِّمَ | öğrenildi | |||||||
تُعُلِّمْنَ | تُعُلِّمَتَا | تُعُلِّمَتْ |
| |||||||
| … | تُعُلِّمْتَ |
| |||||||
Görüldüğü gibi mâzî meçhûl yapımında; tüm mezîd fiillerde olduğu gibi mâzî birinci harf ötre, sondan bir önceki harf de esre yapılır.
Muzâri Çekimi | |||||
يَتَعَلَّمُونَ | يَتَعَلَّمَانِ | يَتَعَلَّمُ | öğreniyor | ||
يَتَعَلَّمْنَ | تَتَعَلَّمَانِ | تَتَعَلَّمُ | |||
|
| تَتَعَلَّمُ… | |||
Muzâri Meçhûl Çekimi | |||||
يُتَعَلَّمُونَ | يُتَعَلَّمَانِ | يُتَعَلَّمُ | öğreniliyor | ||
يُتَعَلَّمْنَ | تُتَعَلَّمَانِ | تُتَعَلَّمُ | |||
| … | تُتَعَلَّمُ | |||
Görüldüğü gibi muzâri meçhûl için; muzâri harfi ötre okunup sondan bir önceki harf de üstün yapılır.
تَفَعُّلْ Bâbının Emr-i Hâzır Çekimi
تَعَلَّمُوا | تَعَلَّمَا | تَعَلَّمْ | öğren Muhâtab |
تَعَلَّمْنَ | تَعَلَّمَا | تَعَلَّمِي | Muhâtaba |
İsm-i Fâili مُتَعَلِّمٌ öğrenen
İsm-i Mef’ûlü مُتَعَلَّمٌ öğrenilen
Nâkıs Tefa’ul Çekimi:
تَوَفَّى يَتَوَفَّى (vefat etti, öldü)
Mâzî | تَوَفَّى | Masdar | تَوَفُّياً |
Muzâri | يَتَوَفَّى | Mâzî Meçhûl | تُوُفِّىَ |
Emir | تَوَفَّ | Muzâri Meçhûl | يُتَوَفَّى |
İsm-i Fâil | مُتَوَفٍّ | Meçhûl Mansûb | يُتَوَفَّى |
İsm-i Mef’ûl | مُتَوَفىًّ | Meçhûl Meczûm | يُتَوَفَّ |
Not: Bu fiilin malûm mâzîsi رَمَى nın, meçhûl mâzîsi رَضِيَ fiilinin çekimlerine benzer. Muzâri يَرْضَى fiilinin meçhûl çekimi ise يُرْضَى çekimindedir[20].
Cümle Örnekleri:
(Aşağıda görüldüğü gibi if’ilâl bâbı az kullanılırken tefa’ul bâbı oldukça yaygın ve çok kelimeye sahiptir)
1- قُمْ[21] بِأَعْماَلِكَ دُونَ أَنْ تَنْتَظِرَ جَزاَءً عاَجِلاً – لاَ تَتَوَقَّعْ جَزاَءً عاَجِلاً عَنْ كُلِّ عَمَلٍ تَقُومُ بِهِ.
2- قُمْ بِخِدَماَتِكَ دُونَ أَنْ تَنْتَظِرَ شُكْراً ظاَهِراً – لاَ تَتَوَقَّعْ شُكْراً ظاَهِراً عَنْ كُلِّ خِدْمَةٍ تَقُومُ بِهاَ.
3- تَحَدَّثَ الصَّدِيقاَنِ طَوِيلاً – أَتَمَنَّى أَنْ تَكُونَ مِنَ الناَّجِحِينَ فِي الْاِمْتِحاَنِ.
4- لِمَ تَأَخَّرَ الْمُدَرِّسُونَ الْيَوْمَ ؟ مِمَّنْ تَتَكَوَّنُ أُسْرَتُكَ ؟ تَتَكَوَّنُ عاَئِلَتيِ مِنْ أَحَدَ عَشَرَ شَخْصاً.
5- اِسْتَيْقَظَ خاَلِدٌ مِنَ النَّوْمِ مُبَكِّراً ثُمَّ تَوَضَّأَ وَ صَليَّ الصُّبْحَ – هُوَ يَتَمَنَّي أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً.
6- هُوَ يُفَضِّلُ الْقِراءَةَ – تَفَضَّليِ ياَ أُمِّي تَناَوَليِ الدَّواَءَ أَوَّلاً ثُمَّ اشْرَبِ الْماَءَ ثاَنِياً .
7- لاَ تَتَأَخَّريِ فيِ الْمَدْرَسَةِ – لاَ تَتَأَخَّراَ فيِ الْمَدْرَسَةِ -لاَ تَتَأَخَّرْنَ فيِ السُّوقِ -لاَ تَتَأَخَّروُا فيِ الْحَديِقَةِ.
8- سَيَتَوَضَّأُ التَّلاَميِذُ بالْماَءِ –أَنْتِ تَتَأَخَّريِنَ قَليِلاً – أَهْلاً ياَ عَميِّ تَفَضَّلْ أُدْخُلْ – أَهْلاً وَ سَهْلاً.
9- تَفَضَّلْ، أُنْظُرْ هَلْ هَذِهِ حَقِيبَتُكَ – مَعْذِرَةً هَذِهِ لَيْسَتْ حَقيِبَتِي، هِيَ مِثْلُهاَ فيِ اللَّوْنِ فَقَطْ.
10- تَعَجَّبَ إِبْراَهيِمُ لِأَنَّ هَذِهِ الْحَقيِبَةَ تُشْبِهُ حَقيِبَتَهُ – تَذَكَّرَ إِبْراَهيِمُ أَخيِراً مَكاَنَ حَقِيبَتِهِ.
11- هلْ تَتَحَدَّثُ الْعَرَبِيَّةَ جَيِّداً ؟ نَعَمْ أَتَحَدَّثُ الْعَرَبِيَّةَ جَيِّداً .
12- تَحَدَّثَ الْمُدَرِّسُ عَنِ الصَّلاَةِ – قاَلَ الْوَلَدُ لِأُمِّهِ “عيِدٌ مُباَرَكٌ ياَ أُمِّي وَ أَرْجوُ أَنْ تَكُونيِ داَئِماً بِخَيْرٍ وَ صِحَّةٍ جَيِّدَةٍ. قاَلَ لِواَلِدِهِ : “عيِدٌ سَعيِدٌ ياَ أَبيِ وَ أَتَمَنيَّ أنْ تَكوُنَ داَئِماً سَعيِداً.
13- أَتَناَوَلُ السَّحوُرَ قَبْلَ أَذاَنِ الصُّبْحِ – كَتَبَ الْمُدَرِّسُ أسْماَءَناَ – اَلتِّلْمِيذاَتُ يَتَكَلَّمْنَ فِي الْفِناَءِ مَعَ الْأُسْتاَذِ.
14- بَعْدَ الصَّلاَةِ تَحَدَّثَ الْإِماَمُ عنْ فَواَئِدِ الصَّلاَةِ – هَذِهِ هِيَ هِواَيَتِي الْمُفَضَّلَةُ.
Tercüme:
1- Acil bir karşılık beklemeden işlerini yap. Yaptığın her işten acil bir karşılık umma.
2. Hizmetlerini açık bir teşekkür beklemeden yap. Yaptığın her hizmetten açık bir teşekkür umma.
3- İki arkadaş uzun süre konuştu. İmtihanda başarılılardan olmanı temennî ederim.
4- Öğretmenler bugün niçin gecikti? Ailen kimlerden oluşuyor? Ailem 11 şahıstan oluşuyor.
5- Halit uykudan erken uyandı sonra abdest aldı ve sabah namazını kıldı. O bir mühendis olmayı temenni ediyor.
6- O okumayı tercih ediyor. Buyur ey anneciğim, önce ilacını al (iç), sonra (ikinci olarak) su iç.
7- Okulda geç kalma. İkiniz okulda geç kalmayın. Çarşıda gecikmeyin. Bahçede gecikmeyin.
8- Öğrenciler suyla abdest alacak. Sen biraz gecikiyorsun. Hoşgeldin ey amcacığım, buyur, gir. Hoşbulduk.
9- Buyur, bak, bu senin çantan mı? Özür dilerim, bu benim çantam değil, o sadece renk bakımından onun benzeri.
10- Bu çanta kendi çantasına benzediği için İbrâhim şaşırdı. Sonunda İbrâhim çantasının yerini hatırladı.
11- Arapça’yı iyi konuşur musun? Evet, Arapça’yı iyi konuşurum.
12- Öğretmen namaz hakkında konuştu. Çocuk annesine: “Bayramın mübârek olsun. Daima iyi ve iyi bir sıhhatte olmanı dilerim ey anne(ciği)m dedi. Babasına: “Mutlu bayramlar ey baba(cığı)m daima mutlu olmanı temenni ederim” dedi.
13- Sahuru sabah ezanından önce yaparım. Öğretmen isimlerimizi yazdı. Öğrenciler avluda hocayla konuşuyorlar.
14- Namazdan sonra imam namazın faydaları hakkında konuştu. İşte bu benim seçkin tercihimdir.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
İF’İLÂL VE TEFA’UL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَ كْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 106). Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).
ağardı, beyazlaştı | اِبْيَضَّ يَبْيَضُّ | karardı, siyahlaştı | اِسْوَدَّ يَسْوَدُّ اِسْوِداَداً |
tatmak, hissetmek | ذاَقَ يَذُوقُ ذَوْقاً | yüz | وَجْهٌ ج وُجُوهٌ |
2- إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى .
(20/TÂ HÂ, 48). Hakikaten bize vahyolundu ki: Azab (Peygamberleri) yalanlayan ve yüz çevirenleredir..
3- الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ ¯ وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ .
(26/ŞUARA, 218, 219). O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).
gördü | رَآ يَرَى رُؤْيَةً | …dığı zaman | حِينَ |
dolaşmak | تَقَلَّبَ يَتَقَلَّبُ تَقَلُّباً | kalktığın zaman | حِينَ تَقُومُ |
4- وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لاَ يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا .
(25/FURKÂN, 58). Ölmeyen ve (daima) diri olan Allah’a güvenip dayan. O’nu hamd ile tesbih et. O’nun kullarının günahlarından haberdar olması (bilmesi) yeter.
tesbih etti (noksan sıfatlardan uzak olduğunu ikrar etti) | سَبَّحَ يُسَبِّحُ تَسْبِيحاً | |
dayanıp güvendi | تَوَكَّلَ يَتَوَكَّلُ تَوَكُّلاً | |
işlerin içyüzünü bilen, haberdar olan manasında Allah’ın isimlerinden biridir | خَبِيرٌ | |
5- …وَعلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ .
(14/İBRÂHÎM, ll). … Müminler ancak Allah’a dayanıp güvensinler.
6- …فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ .
(3/ALİ İMRAN, 159)… Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
dayanıp güvenen | اَلْمُتَوَكِّلُ (تَوَكَّلَ يَتَوَكَّلُ) | ciddi karar vermek, azmetmek | عَزَمَ يَعْزِمُ عَزْماً |
7- وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى ¯ وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى ¯ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى ¯ وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى .
(92/LEYL, 8-11). Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar, ve en güzeli de yalanlarsa biz de onu en zora yürütürüz. Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.
cimrilik etti | بَخِلَ يَبْخَلُ بُخْلاً | …e gelince | أَمَّا | ||||
en güzel | الْحُسْنَى | istiğna göstermek, ihtiyaç hissetmemek | اِسْتَغْنَى يَسْتَغْنِي اِسْتِغْناَءً | ||||
en zor | اَلْعُسْرَى | gezdirmek, dolaştırmak, yürütmek | يَسَّرَ يُيَسِّرُ تَيْسِيراً | ||||
(çukura) yıkılmak, yuvarlanmak | تَرَدَّى يَتَرَدَّى | fayda verdi | أَغْنَى يُغْنِيعَنْهُ | ||||
8- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلاَ أَوْلاَدُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ .
(63/MÜNAFİKUN, 9). Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.
| oyaladı, alıkoydu | أَلْهَى يُلْهِي إِلْهاَءً |
9- وَأَنْفِقُوا مِنْ ماَ رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلاَ أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُنْ مِنَ الصَّالِحِينَ .
(63/MÜNAFİKUN, 10). Herhangi birinize ölüm gelip de: “Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size rızık olarak verdiğimizden harcayın.
geciktirmek, tehir etmek | اَخَّرَ يُؤَخِّرُ تَأْخِيراً | gelmek | أَتَى يَأْتِي إِتْياَناً | ||
| aslı تَصَدَّقَ يَتَصَدَّقُ sadaka vermek | أَصَّدَّقَ يَصَّدَّقُ | |||
10- اَلَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانْتَهَى فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ .
(2/BAKARA, 275). Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.
hırpalamak, çarpmak | تَخَبَّطَ يَتَخَبَّطُ تَخَبُّطاً | riba, faiz | الرِّبَا | ||||
alış veriş, alım satım | الْبَيْعُ | delilik, deliliğe tutulma, dellenme | الْمَسِّ | ||||
helâl kıldı | أَحَلَّ يُحِلُّ إِحْلاَلاً | haram kıldı | حَرَّمَ يُحَرِّمُ تَحْرِيماً | ||||
vaaz, nasihat, öğut | مَوْعِظَةٌ | gibi | مِثْلُ | sona erdi | اِنْتَهَى يَنْتَهِي اِنْتِهاَءً | ||
geçmek, takdim etmek | سَلَفَ يَسْلُفُ سَلَفاً | dönmek | عَادَ يَعُودُ عَوْدَةً | ||||
11- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّهَ وَ ذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ .
(2/BAKARA, 278). Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.
bırakmak (ilgilenmemek, alakayı kesmek manasında) | وَذِرَ يَذَرُ وَذْراً | ||
| devam etti/ kaldı | بَقِيَ يَبْقَى بَقاَءً | |
12- قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ .
(38/SA’D, 86). (Resûlüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.
külfetle, zorlanarak iş görenler veya tekellüflü, yapmacık olarak hareket edenler | اَلْمُتَكَلِّفِينَ (تَكَلَّفَ يَتَكَلَّفُ) |
13- إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ .
(7/A’RÂF, 201). Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.
dokunmak, el sürmek, değmek | مَسَّ يَمَسُّ مَساًّ | Şeytan’ın verdiği vesvese | طَائِفٌ | |||
korunmak, sakınmak, Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmak | اِتَّقَى يَتَّقِياِتِّقاَءً | |||||
hatırladı | تَذَكَّرَ يَتَذَكَّرُ تَذَكُّراً | gördü | أَبْصَرَ يُبْصِرُ إِبْصاَراً | |||
14- وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا .
(17/İSRÂ, 79). Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.
teheccüd namazı kılmak, teheccüde kalkmak | تَهَجَّدَ يَتَهَجَّدُ تَهَجُّداً | |||||
umulur ki | عَسَى | göndermek, uyandırmak, diriltmek | بَعَثَ يَبْعَثُ | |||
seni göndermesi (umulur ki Rabbin seni diriltip sana Makâm-ı Mahmûd’u verecek veya “Umulur ki Rabbin kıyâmet günü seni Makam-ı Mahmud’da diriltecek meâlinde) | أَنْ يَبْعَثَكَ | |||||
övmek, sena etmek, hamdetmek
| حَمِدَ يَحْمَدُ حَمداً | övülen, övgüye değer | مَحْمُودًا | |||
15- ( سجدة واجبة ) تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ .
(32/SECDE, l6). Korkarak ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), yanları (vücutları) yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.
yatak | اَلْمَضْجَعُ ج اَلْمَضَاجِعُ | uzaklaşmak | تَجَافَى يَتَجَافَى | |||
harcadı | أَنْفَقَ يُنْفِقُ إِنْفاَقاً | ümit etmek, çok istekli olmak | طَمِعَ يَطْمَعُ طَمَعًا | |||
yan | اَلْجَنْبُ ج اَلْجُنُوبُ | çağırmak, dua etmek, ibadet etmek | دَعاَ يَدْعُو | |||
16- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلاَئِكَةُ أَلاَّ[22] تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ .
(41/FUSSİLET, 30). Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine: “Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin!” diye melekler iner.
(yavaş yavaş) inmek | تَنَزَّلَ يَتَنَزَّلُ تَنَزُّلاً | dosdoğru olmak | اِسْتَقَامَ يَسْتَقِيمُ اِسْتِقاَمَةً | ||
vaad etmek, söz vermek | وَعَدَ يَعِدُ وَعْداً | verilen müjdeye sevinmek | أَبْشَرَ يُبْشِرُ إِبْشاَراً | ||