5) TEFÂUL (تَفَاعُل) BÂBI
Sülâsî fiilin başına bir تَ harfi ile fâel fiili ile aynel fiili arasına bir elif ilavesiyle yapılır.
Masdar | Muzâri | Mâzî |
تَفَاعُلاً | يَتَفَاعَلُ | تَفَاعَلَ |
تَبَاعُداً | يَتَبَاعَدُ | تَبَاعَدَ |
uzaklaşmak | uzaklaşıyor | uzaklaştı |
Gayesi: Bu bab iki veya daha çok kişiler arasındaki işbirliğini anlatır.
تَبَاعَدَ خَالِدٌ وَجَمَالٌ. | Halit ve Cemal uzaklaştı |
تَصَالَحَ الْقَوْمُ. | Kavim (o topluluk) barıştı |
تَفَاعُل bâbından bazı fiiller yapmacığı bildirir. Örnek:
مَرِضَ | hastalandı | تَمَارَضَ | yalancıktan hasta oldu (hasta gibi göründü) |
مَاتَ | öldü | تَمَاوَتَ | ölü gibi göründü |
جَهِلَ | cahil oldu | تَجَاهَلَ | cahil gibi göründü |
تَفَاعُل bâbı bazende üç harfli fiilin manasında şiddet ifade eder. Örnek:
سَقَطَ | düştü | تَسَاقَطَ | şiddetle düştü |
(تَفَاعُل) bâbının Mâzî Çekimi:
تَبَاعَدُوا | تَبَاعَداَ | تَبَاعَدَ | uzaklaştı | |||
تَبَاعَدْنَ | تَبَاعَدَتَا | تَبَاعَدَتْ | ||||
|
| تَبَاعَدْتَ… | ||||
Mâzî Meçhûl Çekimi | ||||||
تُبُوعِدُوا | تُبُوعِداَ | تُبُوعِدَ | uzaklaşıldı | |||
تُبُوعِدْنَ | تُبُوعِدَتَا | تُبُوعِدَتْ | ||||
| … | تُبُوعِدْتَ | ||||
Görüldüğü gibi mâzî meçhûl yapılışta kaide: Başa eklenen تَ harfi ile fael fiil ötre yapılır, araya ilave edilen elif (ا) harfi vâv (و) harfine çevrilir ve sondan ikinci harf esre okunur.
Muzâri Çekimi | |||
يَتَبَاعَدُونَ | يَتَبَاعَدَانِ | يَتَبَاعَدُ | uzaklaşıyor |
يَتَبَاعَدْنَ | تَتَبَاعَدَانِ | تَتَبَاعَدُ |
|
|
| تَتَبَاعَدُ… |
|
Muzâri Meçhûl Çekimi | |||
يُتَبَاعَدُونَ | يُتَبَاعَدَانِ | يُتَبَاعَدُ | uzaklaşılıyor |
يُتَبَاعَدْنَ | تُتَبَاعَدَانِ | تُتَبَاعَدُ |
|
| … | تُتَبَاعَدُ |
|
Bu bâbın meçhûlleri az kullanılır.
Emr-i Hâzırı | ||||||
تَبَاعَدُوا | تَبَاعَدَا | تَبَاعَدْ | uzaklaş | Muhâtab | ||
تَبَاعَدْنَ | تَبَاعَدَا | تَبَاعَدِي |
| Muhâtaba | ||
İsm-i Fâili مُتَبَاعِدٌ uzaklaşan İsm-i Mef’ûlمُتَبَاعَدٌ uzaklaşılan
Nâkıs Tefâaul’un Çekimi: تَناَسَى (unutmuş gibi göründü)
Mâzî | تَناَسَى | İsm-i Fâil | مُتَناَسٍ |
Muzâri | يَتَناَسَى | İsm-i Mef’ûl | مُتَناَسىً |
Emir | تَناَسَ | Masdar | تَناَسٍ |
Cümle Örnekleri:
1- اِشْتَرَى الرَّجُلُ دُكاَّنَيْنِ مُتَجاَوِرَيْنِ – إِنْ تَتَواَضَعْ يَحْتَرِمْكَ الناَّسُ.
2- مَتَى يَنْظُرِ الْمَرْءُ إِلَى الْحَياَةِ بِتَفاَؤُلٍ يَنْجَحْ فِي التَّغَلُّبِ عَلَى مَتاَعِبِهاَ.
3- أَيْنَماَ تُصاَدِفْ مِنْ فَشَلٍ تَدْرُسْ أَسْباَبَهُ – ماَ تُقاَبِلْ مِنْ مَواَقِفِ الْحَياَةِ يُكْسِبْكَ الْخِبْرَةَ.
4- تَقاَبَلَ الْفَرِيقاَنِ – ماَ أَحْسَنَ أَنْ يَتَعاَوَنَ الْمُسْلِمُونَ – ماَ أَحْسَنَ تَعاَوُنَ الْمُسْلِمِينَ.
5- اَلضُّيُوفُ يَتَناَوَلُونَ الطَّعاَمَ فِي الْمَطْعَمِ فَلاَ تَتَناَوَلاَهُ فِي غُرْفَتِكُماَ.
6- تَباَدَلَ الْفَرِيقاَنِ الْأَماَكِنَ – أَ كُنْتَ تُرِيدُ أَنْ تَتَناَوَلَ الطَّعاَمَ ؟ لاَ ، لَمْ أَكُنْ أُرِيدُ تَناَوُلَهُ.
Tercüme:
1- Adam birbirine komşu iki dükkan satın aldı. Mütevazi olursan insanlar sana hürmet eder.
2- Kişi ne zaman hayata iyimserlikle bakarsa yorgunluklara galib gelmede başarılı olur.
3- Her nerede başarısızlıkla karşılaşırsan sebeblerini incele. Hayat şartlarından neyle karşılaşırsan sana tecrübe kazandırır.
4- İki takım karşılaştı. Müslümanların birbirleriyle yardımlaşması ne kadar güzel. (Aynı mana masdarla kurulmuş).
5- Misafirler lokantada yemek yiyor, ikiniz odanızda yemeyin.
6- İki takım yerleri değişti. Yemek yemek istiyor muydun? Hayır yemek istemiyordum.
TEFÂUL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَالْعَصْرِ ¯ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ ¯ إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ .
(103/ASR, 1, 2, 3). Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.
asır, yüzyıl, ikindi vakti, zaman, devir | اَلْعَصْرُ | ||
birbirine tavsiye etmek | َتَوَاصَى يَتَواَصَى | iyi işler | اَلصَّالِحَاتُ |
2- تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ ¯ يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ ¯ خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ .
(83/MUTAFFİFİN 24, 25, 26). (Cennette) Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün. Kendilerine mühürlü hâlis bir içki içirilir. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.
içmek | سَقَى يَسْقِي سَقْياً | sevinç, parlaklık, neşe | نَضْرَةٌ | |
yarışmak, müsabaka yapmak | تَناَفَسَ يَتَناَفَسُ تَناَفُساً | güzel koku | مِسْكٌ | |
yarışanlar, müsabaka yapanlar | اَلْمُتَنَافِسُونَ | en iyi şarap (içecek) | اَلرَّحِيقُ | |
onun sonu (onun son içimi, son yudumu misk kokusu verir mealinde) | خِتَامُهُ | |||
üzeri mühürlenmiş manasında olup onlardan başka hiçbir kimsenin mührünü açamaması demektir. | مَخْتُومٌ | |||
3- وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ .
(37/SAFFAT, 27). (İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
yöneldi, geldi | أَقْبَلَ يُقْبِلُ إِقْباَلاً |
birbirlerine sordu, soruşturdu, sorumlu tutmaya çalıştı | تَساَءَلَ يَتَسَاءَلُ تَساَءُلاً |
4- يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ .
(49/HUCURÂT, 13). Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
ذَكَرٌ ج ذُكُورٌ | erkek | أُنْثَى ج إِناَثٌ | kadın | أَكْرَمَ | en değerli | |
شَعْبٌ ج شُعُوبٌ | millet | قَبِيلَةٌ ج قَبَائِلَ | kabile | تَعاَرَفَ يَتَعاَرَفُ | tanışmak | |
لِتَعَارَفُوا | tanışmanız için (aslı لِتَتَعَارَفُوا ) |
5- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ ¯ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ¯ يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ.
(44/DUHAN, 51, 52, 53). Müttakîler ise hakikaten emin (güvenilir) bir makamda, cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
kalın ipek, atlas | اَلْإِِسْتَبْرَقُ | ince ve halis dokunmuş ipek | اَلسُّنْدُسُ | ||
| karşılıklı, karşı karşıya | اَلْمُتَقَابِلُ | |||