MUNFASIL Zamirler Arapça Gramer Dersleri

52666


  • Munfasıl (ayrı) zamirler, merfu ve mansub olarak görev yapar ve mecrur olarak görev yapmaz.
  • Munfasıl zamir, başka bir kelimeye onun bir cüzü olacak şekilde muhtaç olmaz. Bilâkis ismi zâhir gibidir, âmili ile beraber de gelebilir veya gelmemiş de olabilir. Munfasıl zamir, fiil ve davranışları sergileyen zamirdir. Söz söyleyen munfasıl zamir değildir. “Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz.” atasözü ile işâret edilendir.
  • Merfû Munfasıl (ayrı) Zamirler
    اَلْجَمْعُ اَلتَّثْنِيَةُ اَلْمُفْرَدُ    
             
    هُمْ هُمَا هُوَ اَلْمُذَكَّرُ اَلْغَائِبُ
    onlar o ikisi o
    هُنَّ هُمَا هِىَ اَلْمُؤَنَّثُ
         
    أَنْتُمْ أَنْتُمَا أَنْتَ اَلْمُذَكَّرُ اَلْمُخَاطَبُ
    siz ikiniz sen
    أَنْتُنَّ أَنْتُمَا أَنْتِ اَلْمُؤَنَّثُ
         
    نَحْنُ نَحْنُ أَنَا اَلْمُتَكَلِّمُ
    biz ikimiz ben
  •  
  •   
    • .
    • Mansub Munfasıl Zamirler
      اَلْجَمْعُ اَلتَّثْنِيَةُ اَلْمُفْرَدُ    
               
      إِيَّاهُمْ إِيَّاهُمَا إِيَّاهُ اَلْمُذَكَّرُ اَلْغَائِبُ
      onları ikisini onu
      إِيَّاهُنَّ إِيَّاهُمَا إِيَّاهَا اَلْمُؤَنَّثُ
           
      إِيَّاكُمْ إِيَّاكُمَا إِيَّاكَ اَلْمُذَكَّرُ اَلْمُخَاطَبُ
      sizi ikinizi seni
      إِيَّاكُنَّ إِيَّاكُمَا إِيَّاكِ اَلْمُؤَنَّثُ
           
      إِيَّانَا إِيَّاىَ اَلْمُتَكَلِّمُ  
      ikimizi beni  

     

  • Dördüncü Nevi Zamir: Merfu Munfasıl Zamir cümlede ; mübteda, haber, ma’tuf, ma’tufun aleyh, müstesnâ, te’kid, müstetir zamir, fasıl zamiri, şan zamiri ve kıssa zamiri olarak görev yapar.
  • Müstetir (gizli) zamir; fâil, nâib-i fâil ve Kâne’nin ismi olarak gelir, merfudur. Zamiru’l Fasl ve Zamiru’ş Şân (kıssa) merfudur.
  • Zamiru’l fasl : Bir görüşe göre Zamiru’l fasl, mübtedadır ve kendisinden sonra gelen de onun haberidir. Diğer görüşe göre: Zamiru’l faslın i’rabtan mahalli yoktur.
  • Zamiru’l faslın gelme şartı: (a) Haber marife ise, gelir. (b) Haber bir sıfat ise, gelir. (c) Haber olarak mı geldi? yoksa sıfat olarak mı geldi? sorusuru düşündürtmek için, gelir. (d)  kendisinden sonra gelen cümle ( أَفْعَلَ مِنْ كَذَا )  cinsinden ise, gelir.
  • Zamiru’ş Şân : Gâib zamiridir ve bir cümleye tekaddüm eder. Cümlenin önünde gelen gâib zamir, müzekker olduğunda Şân Zamiri diye isimlendirilir ve müennes olduğunda ise Kıssa zamiri diye isimlendirilir. Şân zamiri, kendisinden sonra zikredilen cümle ile tefsir edilir.
  • Açıklama :
  • Şan ve kıssa hem muttasıl olur, hem de munfasıl olur. Muttasıl olduğu zaman ise, âmillerin gerektirdiği duruma göre (a) müstetir olur, (b) bâriz olur. Yani üç çeşittir:
  • (haber + mübteda + هُوَ) gibiyse merfu munfasıl, Şân zamiri olur. Örnek terkib : ( هُوَ زَيْدٌ قَائِمٌ )
  • (haber + mübteda + كَانَ) gibiyse merfu müstetir, Şân zamiri olur. “Takdir edilen âmilin” gerektirdiği duruma “huve veya hiye” dir.  Örnek terkib : ( كَانَ زَيْدٌ قَائِمٌ)
  • (haber + mübteda + إِنَّهُ ) gibiyse merfu muttasıl, Şân zamiri olur. Örnek terkib : ( إِنَّهُ زَيْدٌ قَائِمٌ )
  • … Açıklama sonu …
  • Örnekler:
  • Fiillerini bildirmekle sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde; ( هُوَ ) Merfu munfasıl zamiri kullanılıyor: 
  • Buhari : ( هُوَ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ ) “O Ellah’ın elçisi Muhammed (s.a.v)”
  • Fiillerini bilmekle sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde; ( أَنْتَ ) Merfu munfasıl zamiri kullanılıyor: 
  • Müsned : ( أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ ) “Sen sevdiğinle berabersin.”
  • Bildiğim kadar fiillerden sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde; ( أَنَا ) Merfu munfasıl zamiri kullanılıyor: 
  • Buhari : ( هَا أَنَا ذَا ) “İşte! Ben oyum.”
  • Beşinci Nevi Zamir: Mansûb Munfasıl Zamir; Mefulün bih, müstenâ olur ve muhatab sıgaları (iyyake …) tahzîr (sakındırma) yapmakta kullanılır.
  • Örnekler:
  • Fiillerin sünnete uygun olarak nasıl yapılacağını öğretmekle sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde;  ( إِيَّاهُ ) Mansûb munfasıl zamiri kullanılıyor: 
  • 2/172 : (  إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ) “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz – Ellah’a şükrediniz – Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız.”
  • Fiillerin sünnete uygun olarak nasıl yapılacağını öğrenmekle sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde;  ( إِيَّاكَ ) Mansûb munfasıl  zamiri kullanılıyor: 
  • 1/5 : ( إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ) “Yalnızca sana ibadet ederiz ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.”
  • Fiilleri sünnete uygun olarak ifâ etmekle sorumluyum” bilgisinin saklı olduğu isim cümlelerinde;  ( إِيَّاىَ ) Mansûb munfasıl  zamiri kullanılıyor: 
  • Müslim : ( إِيَّاكِ يَا رَسُولِ اللهِ ؟ قَالَ وَإِيَّايَ ) “Ya sana Rasulullah ? – “Bana da” buyurdu.”
  • Munfasıl (ayrı) zamir,  başka bir kelimeye onun bir cüzü olacak şekilde muhtaç olmayan zamirdir ve ism-i zâhir gibidir ama ism-i zâhir değildir. Çünkü ism-i zâhir; hem munfasıl zamir, hem muttasıl zamir, hem de âmili hakkında bilgiler saklar. Kur’an-ı Kerimdeki “Hz. İsâ, Hz.Yahya a.s. …” ile diğer varlıkları isimlendiren Ellah Teala’dır.
  • Muttasıl zamir kullanmak esastır. Ancak bitişik zamir getirilmesi özürlendiği takdirde, munfasıl zamir getirilir. Aksi halde câiz olmaz. Kâne ve kardeşlerinin haberi zamir olduğunda tercih edilen durum: zamirin munfasıl  olmasıdır.
  • Muttasıl Zamir Getirilmesinin Özürlenme Şartları 6 adettir: 
  • (1) Zamirin âmili üzerine takdim edilmesi ile muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Çünkü âmilin üzereine tekaddüm edilirse, âmiline bitişmesi mümkün olmaz. Muttasıl olması için âmilinden sonra gelmesi lâzımdır. Bu şarta örnek olarak şu  Ayet-i Kerime verilebilir. / mi?: 2/35
  • ( وَقُلْنَا يَاآدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ  )
  • “Yâ Âdem dedik! – sen ve zevcen cennete yerleşin – ve ikiniz orada istediğiniz yerden bol bol yeyin – ve şu ağaca yaklaşmayın – sonra zalimlerden olursunuz.”
  • Ayet-i Kerimesindeki ( كَ ) muttasıl zamirinin âmili, ( زَوْجُ ) dir. Yukarıdaki tarife göre, Âdem ismine ait ( كَ ) muttasıl zamiri,  bitiştiği âmiline (eşine) onun bir cüzü olacak şekilde muhtaç olan zamirdir. Âdem ismine ait ( أَنْتَ ) munfasıl zamiri ise,  bir âmile onun bir cüzü olacak şekilde muhtaç olmayan zamirdir. ( أَنْتَ وَزَوْجُكَ ) lafzında ise, ( أَنْتَ )’ye  kıdem verilip, âmiline takdim edildiği için öne alınmış anlamı var denilebilir 2/30-34 arasındaki Ayet-i Kerimelerden Âdem olan ile eşi arasındaki kıdem farkı : Âdem olan, Esmâ’yı hem yaşamakla, hemde muhatabına bildirmekle sorumludur. Eşi ise, sadece yaşamakla sorumludur. 
  • Şayet âmili üzerine takdim etmek bu anlatılan ise, muttasıl zamir getirilmesinin özürlenme sebebi de : ( كَ) muttasıl zamiri,  Esmâ’nın  anlamını eşine gereğince bildiremiyeceği için sorumluluğunda özürlenmiş olur. Çünkü Akıl, kalb gibi değildir. Şöyle de söylenebilir: ( كَ ), Esmâ’yı yaşayarak idrâk ettiği derecede bilir ama ( أَنْتَ ) bildiklerinin  %100’ünü bildiremez (anlatamaz). Bu nedenle de, Ellah Teala’ya hitap eden dâima ( أَنْتَ سُبْحَانَكَ  ) der ve “Ey Ellah’ım! Seni hem bilmekte aciz kaldım, hem de tâlim ettirdiğin Esmâ’yı bildirmekte aciz kaldım.” anlamı saklıdır. Munfasıl ( أَنْتَ  ) zamirinde saklı olan bu anlam, Zamirin beşinci kademedeki tarifidir Ayrıca bu Ayet-i Kerimede: Her bir varlığın isminde, (munfasıl zamiri + muttasıl zamirleri + âmili) hakkında bilgiler saklıdır anlamı çıkıyor. 
  • (2) Bir maksat için vâki olan bir fasıl sebebi ile muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Yani fâsıla olmadığı zaman maksat hasıl olmaz. (Fasıl zamiri olması, özürlenme sebebidir).  
  • Örenek 2/5’de; ( وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  …) “İşte  onlar felaha erenlerdir.” Ayeti Kerimesinde  ( أُولَئِكَ) Mübteda’dır.  ( هُمُ) Fasıl zamiri’dir.  ( الْمُفْلِحُونَ ) ise, hem haber’dir hem de sıfat’tır. Çünkü ( الْمُفْلِحُونَ ) olmanın mânasını, sadece sıfatlananların bilir, mevsuf âniden sıfatlanamaz. Bir eğitim ve terbiye sürecini yaşaması zorunludur ve bu fâsıla nedeniyle de, muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş ve ( هُمُ) munfasıl zamiri gelmiştir.
  • (3) Âmilin hazf edilmesi ile muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Âmil hazf edilince, zamir bitişecek bir şey bulamaz. Bu şarta örnek olarak şu Ayet-i Kerime verilebilir. / mi?: 36/69
  • ( إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْءَانٌ مُبِينٌ) “O‘nun getirdiği sadece bir zikir ve ifâdeleri açık bir Kur’ân’dır.” 
  • Ayet-i Kerimesindeki ( إِنْ) şart edatı olarak görevli ise, kendisinden sonra gelen ve âmil olan şart fiili hazfedilmiştir. Çünkü kâidelere göre; (a) Şart edatı olan ( إِنْ)  isimlerden önce hiç gelmez, dâima fiillerden önce gelir. (b) Bazen ( إِنْ) den sonra gelen şart fiili hazfedilebilir. (c) Fiil malûm ise, yerine fâil kalır ve fiil meçhûl ise, yerine nâib-ü fâil kalır. Bu durumda ( إِنْ) şart edatı ile ( هُوَ) munfasıl zamir arasında malûm mu yoksa meçhul mu olduğu saklanmış bir fiil vardır. Dolayısıyla da ( هُوَ) ya fâildir yada nâibu fâildir. Âmilinin hazf edilmesinden doğan bu belirsizlik, bitişik zamir getirilmesini özürlemiş olabilir
  • Bu kâidelere göre ( إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَ قُرْءَانٌ مُبِينٌ ) cümlesinin anlamı “Kur’an-ı Mubîn olması sebebiyle, ( هُوَ) sadece bir zikirdir ve âmili de (fiillerinin sebebleri de) mânevidir.” Bu nedenle de, buradaki ( هُوَ )’ye, “Hüve Cümlesi   هُوَ هُوَ” denir. (Kâide: Atf-ı nesak olarak görev yapan ( وَ), bir mâna döngüsünün varlığını saklı olarak bildirir.)
  • (4) Âmilinin mânevi olmasıyla muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Çünkü lafzın, mânaya bitişmesi imkansızdır. Bu şarta örnek olarak şu Ayet-i Kerime verilebilir.: 40/13
  • ( هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ ءَايَاتِهِ  ) “Size ayetlerini gösteren O‘dur – semâdan size rızık indirir – O’na yönelenden başkası düşünmez.”
  • Bu Ayet-i Kerimede ( هُوَ ) munfasıl zamirini açıklayan sıla cümlelerindeki fiillerde saklı olan hükümler mânevi olduğu için, ( هُوَ)’nin âmilleri mânevidir. Bu nedenle de bitişik zamir getirilmesi özürlenmiştir.
  • (5) Âmil bir harf ve mamulü olan zamir de merfu ise muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Bu şarta örnek olarak şu Ayet-i Kerime verilebilir. 36/77 
  • ( فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ …) “Şimdi o açıkça bir mücadeleci kesildi.” Ayet-i kerimesinde;  isim cümlesinde mübtedâ olan ( هُوَ) den önce âmil olup, sürpriz edatı olarak görev yapan ( إِذَا ) geldiği için, bitişik zamir getirilmesi özürlenmiş oldu. (NOT: Sürpriz edatı olarak görev yapan ( إِذَا ) bir harf; (a) Kendisinden sonra devamlı isim cümlesi gelir, (b) Bir işin veya olayın ansızın meydana geldiğini bildirir.  ( إِذْ ) in kullanılış şekline benzer. (c) Bu edat, bildiğimiz veya öğle sandığımız bir durumun tam tersi ile karşılaşırsak “meğer” anlamını ifade eder)
  • (6) Zamirin ait olduğu şeylerden başkası üzerine câri olan bir sıfata, müsnedün ileyh olması ile bitişik zamir getirilmesi özürlenmiş olur. (NOT: Müsnedün ileyh : mübtedadır veya fâildir veya kendisine isnad edilendir.)
  • Bu şarta örnek olarak şu Ayet-i Kerime verilebilir.: 85/21 ( بَلْ هُوَ قُرْءَانٌ مَجِيدٌ ) “Bilakis, O Kur’an’dır Mecîd’dir” Ayet-i Kerimesinde üç farklı i’râb durumu mevcut galiba. Bunlar:
  • Haber-2 (sıfat) + Haber-1 + Mübtedâ (munfasıl Zamir) Durumu : ( هُوَ) mübtedâ, ( قُرْءَانٌ) haber-1 ve ( مَجِيدٌ ) haber-2 (sıfat)’dır. Sıfatı ikinci haber olarak alması durumunda, bitişik zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Şöyle de söylenebilir: ( هُوَ) munfasıl zamiri, Kur’an üzerine câri olan Mecîd sıfatına mübtedâ olmuştur ve bu nedenle de bitişik zamir getirilmesi özürlenmiştir.  Saklı bilgi: ( هُوَ) munfasıl zamirine iki haber ile, iki sorumluluk yüklendiği durumunda, ( هُوَ) tarifi : Hem Kur’anın hükümlerini yerine getiren, hem de Kur’an’ın Şânını-Yüceliğini (Mecîd sıfatını) tanıtacak hizmetleri yapmakla yükümlü olandır. olabilir. Ancak bu ikisini hakkıyla yapılamıyacağı için (özür hâli nedeniyle) munfasıl zamir gelmiştir. Bu durumda Ayet-i Kerimenin meâli : “Bilakis, O Kur’an’dır Mecîd’dir” olur.
  • Haber (sıfat tamlaması) + Mübtedâ (munfasıl Zamir) Durumu :  ( هُوَ) mübtedâ ve sıfat tamlaması olan ( قُرْءَانٌ مَجِيدٌ) haberdir. Şöyle de söylenebilir: ( هُوَ) munfasıl zamirine sıfat tamlaması olan bir haber ile, bir sorumluluk yüklendiği durumunda, ( هُوَ) tarifi : Sadece Mecîd Kur’an’ı yaşamakla yükümlü olandır. denilir. Hz. Resulullah (a.s.v), Hz. Ömer (r.a)’nın Kur’an’dan başka bir kitap (kağıt tomarı) okumasını yazaklamış ve “Kur’an sana yeter” buyurmuş ve benzer bir ikazı, başka bir sahabeye yapmamıştır. Hz. Ömer (r.a) KADI olarak görev yaptığı sürece de, bir dava ile ilgili kararını vermeden önce de, Hz. Resulullah (a.sv)’e danışmıştır. Bu nedenle, muttasıl zamirin özürlenmesi, belki yanlış yaparım korkusundan kaynaklanan bir özürlenmedir. denilebilir. Bu durumda Ayet-i Kerimenin meâli : “Bilakis, O, bir Mecîd Kur’an’dır” olur.
  • Haber + Mübtedâ + Şan Zamiri Durumu :  ( هُوَ) şan zamiri olarak görev yaptığı için, muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur ve  ( قُرْءَانٌ) mübtedâdır ve ( مَجِيدٌ ) ise, haberdir. “Şan zamirinin mânası, kendisinden sonra gelen isim cümlesidir” kâidesine göre Ayet-i Kerimenin meâli : “Bilakis, O’dur. Kur’an, Mecîd’dir” olur. Bu nedenle de,  “Kur’an-ı Kerim’den yükümlüğüm” diyenler, O’nun Şân’ını yüceltmekle de yükümlüdür bilgisi saklıdır.
  • Muahhar mübtedâ + Haber-i mukaddem + Âid Zamiri  Durumu :   Örnek : 
  • 51/10 ve 11’de ( قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ    الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ ) “Kahrolsun yalancılar. – Onlar ki cehalet içinde bulunan gafillerdir.” Burada ( هُمْ) Âid zamiri olarak görev yaptığı için,  muttasıl zamir getirilmesi özürlenmiş olur. Sıla bir isim cümlesi olup, muahhar mübtedası ( سَاهُونَ) ve mukaddem haberi şibh-i cümle olan ( فِي غَمْرَةٍ) dir. Buna göre sıla’nın açıklaması “Cahiller, gafildir.” olup, apacık bir hüküm ortaya koyar. (Açıklama :  ( فِي  ) harficeri,  bir mânevi oluşumu birdirir. Yani ( غَمْرَةٍ ), tek bir vasıf olamaz çünkü masdar kalıbında gelmiştir. Oluşuma Misal : Bir çorba pişirmek oluşumdur. Tencere, su, mercimek ve ateş gerekir. Bir tanesi eksik olursa, çorba pişmez. gibi)