EMİR FİİL EMRİ HAZIR ARAPÇA EMİR FİİLLERİN YAPISI
IV) EMR-İ HAZIR
(MUHATAP FİİLİN EMİR YAPILMASI)
Muzâri fiilin muhatap sîgasının başındaki muzâri harfi kaldırılır. Muzaraat harfi atıldıktan sonra kalan ilk harf cezimli değilse başa birşey getirilmez. Ama kalan ilk harf cezimli ise okuyabilmek için başına bir hemze getirilir. Bu hemze fiilin orta harfinin harekesine göre harekelenir. Üç harfli fiilin orta harfi ötreli ise emir fiilinin başına ötreli hemze (أُ), üç harfli fiilin orta harfinin harekesi üstün ya da esre ise emir fiilinin başına esreli hemze (إِ) eklenir. Fetha ile harekeleme yoktur. Sonu da cezim yapılır: Örnekler:
يَكْتُبُ | Yazıyor | اُكْتُبْ | yaz | ||||||
يَنْصُرُ | yardım ediyor | اُنْصُرْ | yardım et | ||||||
يَفْتَحُ | Açıyor | اِفْتَحْ | aç | ||||||
يَضْرِبُ | Vuruyor | اِضْرِبْ | vur | ||||||
| Çekim Tablosu |
| |||||||
Cemi | Müsennâ | Müfred |
| ||||||
اُكْتُبُوا | اُكْتُبَا | اُكْتُبْ | Muhâtab | ||||||
اُكْتُبْنَ | اُكْتُبَا | اُكْتُبِي | Muhâtaba | ||||||
(Sizler) Yazın | (İkiniz)Yazın | (Sen)Yaz |
| ||||||
|
|
|
| ||||||
Cemi | Müsennâ | Müfred |
| ||||||
اِضْرِبُوا | اِضْرِباَ | اِضْرِبْ | Muhâtab | ||||||
اِضْرِبْنَ | اِضْرِباَ | اِضْرِبِي | Muhâtaba | ||||||
(Sizler) vurun | (İkiniz) vurun | (Sen) vur |
| ||||||
Not: Mâzîdeki ilk harfi hemze olan أَكَلَ -ُ (yedi) ُ–أَمَرَ (emretti) أَخَذَ -ُ (aldı) gibi fiillerin emir fiili (اُُاْكُلْ) şeklinde söylenmez. İki hemzenin okunuşu dile ağır geldiği için hemzeli kısım atılır: (كُلْ)(ye). Geriye kalanın çekimi yapılır. Cemi müennes nûnu hariç fiil çekiminde yer alan nunlar düşer:
كُلوُا | كُلاَ | كُلْ | Muhâtab | ||||
كُلْنَ | كُلاَ | كُلىِ | Muhâtaba | ||||
siz yeyin | ikiniz yeyin | sen ye | |||||
خُذْ هَذِهِ الْفُلوُسَ مَعَكَ. | Bu parayı beraberine al. | ||||||
Emr-i hâzırların meçhûlü: Muzârinin başına لِ harfinin takılıp sonunun meczûm yapılması ile olur. Diğerlerinden farklı olarak mütekellimin de meçhûlu yapılır:
| Çekim Tablosu |
| ||||
Cemi | Müsennâ | Müfred |
| |||
لِتُكْتَبوُا | لِتُكْتَبَا | لِتُكْتَبْ | Muhatap | |||
لِتُكْتَبْنَ | لِتُكْتَبَا | لِتُكْتَبِي | Muhâtab | |||
(Sizler) yazılınız | (İkiniz) yazılın | (Sen) yazıl | ||||
|
|
| ||||
لِنُكْتَبْ (Biz)yazılalım | لِنُكْتَبْ (ikimiz) yazılalım | لِأُكْتَبْ (Ben)yazılayım | Mütekellim | |||
Cümle Örnekleri:
| لِتُكْتَبِ الْوَظِيفَةُ فِي وَقْتِهاَ. | Ödev vaktinde yazılsın. | |||
اِفْتَحْ كِتاَبَكَ وَاقْرَأْهُ. | Kitabını aç ve onu oku. | ||||
اِجْلِسْ مَكاَنَكَ. | Yerine otur. | ||||
اِقْرَأْ واَجِبَكَ. | Ödevini oku. | ||||
اِغْسِلِي الثِّياَبَ. | Elbiseleri yıka. | ||||
اِعْمَلاَ الْواَجِبَ. | İkiniz ödevi yapın. | ||||
اِفْحَصاَ الْمَرِيضَةَ. | Hastayı muayene edin. | ||||
خُذْنِي مَعَكَ إِلَى الْحَفْلِ. | Gösteriye beni beraberine al (beni götür) . | ||||
اِذْهَبْ هُناَكَ ياَ زَكَرِياَّ. | Oraya git ey Zekeriyya! | ||||
اُسْكُتْ أَنْتَ أَناَ أَسْأَلُ أَحْمَدَ. | Sen sus, ben Ahmed’e soruyorum. | ||||
اُنْظُرْ , اَلْإِماَمُ يَدْخُلُ الْمَسْجِدَ. | Bak, imam mescide giriyor. | ||||
اِشْرَبِ الدَّواَءَ أَوَّلاً ثُمَّ اشْرَبِ الْماَءَ ثاَنِياً. Evvela ilacı iç ikinci olarak(sonra) su iç. | |||||
اِحْفَظِي نَفْسَكِ ياَ بِنْتِي وَاقْرَئِي الْقُرْآنَ. Kendini koru ey kızım ve Kur’ân oku. | |||||
اِرْحَمْنَ الْفُقَراَءَ. | Fakirlere merhamet edin (müe). | ||||
اِرْحَمُوا الْفُقَراَءَ. | Fakirlere merhamet edin (müz). | ||||
اِرْكَبْنَ السَّياَّراَتِ. | Arabalara binin (müe) . | ||||
EMR-İ HÂZIR İLE İLGİLİ AYETLER
1- اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ .
(43/ZUHRUF, 70). Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak cennete giriniz!
حَبَرَ يَحْبُرُ حَبْراً | sevindirmek, ağırlamak |
2- … اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ …
(9/TEVBE, 105). ..(De ki;) (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de mü’minler de görecektir…
رَآى يَرَى رُؤْيَةً | görmek | سَيَرَى | görecek |
3- وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُوا ِلآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ …
(7/A’RÂF, 11). Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis hariç secde ettiler.
لَقَدْ | andolsun ki, hakikaten, gerçekten | |||||
صَوَّرَ يُصَوِّرُ تَصْوِيراً | tasvir etmek, suret vermek, şekil vermek, şekillendirmek | |||||
قُلْنَا لِ.. | …e dedik | اَلْمَلَكُ ج اَلْمَلآئِكَةُ | melek | |||
إِلاَّ | hariç | اَلْإِبْلِيسُ | iblis, şeytan | |||
سَجَدَ يَسْجُدُ سُجُوداً | secde etti, boyun eğdi |
| ||||
4- وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ …
(7/A’RÂF, 19). (Allah buyurdu ki:) Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin..
سَكَنَ يَسْكُنُ سَكْناً سُكُوناً | yerleşmek, ikamet etmek |
5- يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا …
(7/A’RÂF, 31). Ey Adem oğulları! Her mescidde (secde edişinizde) zinetinizi alın (güzel elbiselerinizi giyin); yiyin, için, (fakat israf etmeyin…)
خُذُوا (أَخَذَ يأْخُذُ) | alın (emir) | كُلُوا (أَكَلَ يأْكُلُ) | yiyin | زِينَةٌ | süs, zînet |
6- وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ .
(7/A’RÂF, 84). Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak suçluların akıbeti (sonu) nasıl oldu?
أَمْطَرَ يُمْطِرُ إِمْطاَراً | yağdırmak, (taş) yağmuruna tutmak | |||||||||
مَطَرٌ | yağmur | كَيْفَ | nasıl | كَانَ يَكُونُ | oldu | عَاقِبَةٌ | son, netice, âkıbet | |||
اَلْمُجْرِمُ | suçlu, günahkar. (İsim tamlamasında birinci ismin ne tenvin ne de harf-i tarif almadığını ikinci ismin genellikle harf-i tarif alıp son harekesinin esre olduğunu şimdilik aklınızda tutunuz. Cemi müzekker sâlim’in esre halinin (ينَ) ile olduğunu hatırlayınız. | |||||||||
7- ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَظَلَمُوا بِهَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ .
(7/A’RÂF, 103). Sonra onların ardından Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkar ettiler, ama bak fesatçıların sonu nasıl oldu?
بَعَثَ يَبْعَثُ | göndermek, uyandırmak, diriltmek | مِنْ بَعْدِهِمْ | onların ardından | |
اَلْمُفْسِدُ | fesat çıkaran, fesatçı | اَلْمَلَأُ | halk, eşraf | |
ظَلَمَ يَظْلِمُ ظُلْماً | zulmetmek, inkar etmek | آيَةٌ ج آيَاتٌ | ayet, mucize | |
عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ | fesatçıların sonu (birinci ismin harf-i tarifsiz ikinci ismin esre olduğu isim tamlaması çok yakında işlenecektir.) | |||
8- قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ … وَاصْبِرُوا إِنَّ الأَرْضَ لِلَّهِ …وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ .
(7/A’RÂF, 128). Mûsâ kavmine (şöyle) dedi: “(Allah’dan yardım isteyin)… ve sabredin. Muhakkak ki yeryüzü Allah’ındır (onu kullarından dilediğine miras verir.)… Sonuç müttekîlerindir (Allah’tan korkup günahtan sakınanlarındır). ”
اَلْمُتَّقِي | müttekî, takva sahibi, korunan, sakınan |
9- وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ … وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ …
(7/A’RÂF, 156). (Ey Allahım!) Bize bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. (Allah buyurdu ki:) …Rahmetim herşeyi kuşatmıştır…
حَسَنَةٌ | iyilik, nail olunan nimet, güzellik | رَحْمَةٌ | acımak, merhamet etmek | |||
وَسِعَ يَسَعُ سِعَةً سَعَةً | içine aldı, kapladı | |||||
10- اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ …
İsim mecrûr | Harfi cer | Fiil+fâil | İsmü istifham | Fiil-i Emr |
Fâili müstetir (أَنْتَ) |
(6/EN’ÂM, 24). Bak, kendilerinin aleyhine nasıl yalan söylediler…
11- وَاذْكُرْ رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ …
(7/A’RÂF, 205). Kendi kendine yalvararak, ve korkarak yüksek olmayan bir sesle (sözle) sabah akşam Rabbini an.
ذَكَرَ يَذْكُرُ | zikretti, andı | اَلْجَهْرُ | ilan etmek, açığa vermek | ||||||
تَضَرَّعَ يَتَضَرَّعُ تَضَرُّعاً | yalvarıp yakarmak, niyazda bulunmak | ||||||||
خاَفَ يَخاَفُ خَوْفاً خِيفَةً | korkmak [ayette: korkarak (hal)] | ||||||||
دُونَ | …siz, ..sız (zarftır önüne geldiği kelimeyi esreler) | ||||||||
دُونَ الْجَهْرِ | açığa çıkarmaksızın | اَلْغُدُوُّ | sabah | اَلْآصَالُ | akşam | ||||
HÂL: Ayette kullanılan mansûb ve nekre olarak gelen masdar şekli gramerde “hâl” olarak isimlendirilir “yalvararak ve korkarak” şeklinde ..erek, ..arak olarak tercüme edilir. İleride müstakil olarak işleyeceğimiz hâl hakkında kısa bir bilgi vermek devamlı Kur’ân okuyanların sık sık karşılaştıkları bir husus olduğundan burada kısaca bahsetmek faydalı olacaktır: Hâl; fiil işlenirken, fâilin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu gösteren mansûb ve nekre isimdir. Tekil ve illet harfi bulunmayan bir kelime olduğu takdirde hâl, üstün tenvinli olarak gelir. Fiile sorulan “Nasıl” sorusuna cevap teşkil eder. Fiil yapılırken onu işleyenin durumu açıklanan hâl Türkçe’ye (…erek, ..arak, …dığı halde, ..ken, …mış olduğu halde) kelimeleriyle tercüme edilir. Örnekler:
أَكَلَ السَّائِلُ الطَّعاَمَ حاَراًّ. | Dilenci yemeği sıcak olarak yedi. |
شَرِبَ الْمَريِضُ الْحَليِبَ باَرِداً. | Hasta sütü soğuk olarak içti. |
خُلِقَ الْإِنْساَنُ ضَعِيفاً. | İnsan zayıf olarak yaratıldı (Nîsâ, 27) . |