Ay: Ocak 2014

  • 3. Takriri Sünnet: Hadis Usulü Online Oku


    3. Takriri Sünnet:

     

    Hz. Peygamber’in görüp işittiği bir işe karşı
    çıkmaması ve onu kabul etmesidir. Çünkü Allah’ın Rasûlü bir işin yapıldığını
    gördüğü veya işittiği halde onu reddetmemiş ve susmuşsa, bu durum onun bu işi
    tasvip ve kabul ettiği anlamına gelir.

    Meselâ; Bir gün Hz. Peygamber. kabir başında
    ağlayan bir kadına rastlar. Ona; “Allah’tan kork ve sabret” der. Kadın
    Rasûlüllah (s.a.s)’ı tanımadan; “Benim başıma gelen, senin başına gelmediği için
    beni anlayamazsın” diye cevap verir. Daha sonra onun Allah elçisi olduğunu
    öğrenince de, evine giderek özür diler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle
    buyurur: “Asıl sabır, olayla ilk karşılaşmada gösteren sabırdır”[1]

    Burada Allah’ın Rasûlünün kadının kabir
    ziyaretine ses çıkarmadığı görülmektedir. Bu, erkekler gibi kadınlar için de
    kabir ziyaretinin caiz olduğunu gösteren bir takrirdir.

    Yine Amr b. el-Âs (r.a), Zâtü’s-Selâsil gazvesi
    sırasında, çok soğuk bir gecede ihtilam olmuş, su ile yıkanırsa canının
    tehlikeye düşeceğini anlayınca da teyemmümle topluluğa sabah namazını kıldırdı.
    Gazve dönüşü durum Hz. Peygamber’e anlatılınca, Amr’a; “Cünüp olduğun halde
    arkadaşlarına imam oldun öyle mi?”
    diye sordu. Amr; “Kendinizi
    öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir”
    (en-Nisâ: 4/29)
    âyetini hatırlayarak teyemmüm yaptığını ve namazı kıldırdığını bildirdi. Bunun
    üzerine Hz. Peygamber tebessüm etmiş ve susmuştur. İşte bu tebessüm ve susma, su
    bulunsa bile çok soğuk havada teyemmümle namaz kılınabileceğini gösterir.[2]

    Takriri Sünnet iki türlüdür.



     




    [1]

    Buhârî Cenâiz: 32. Bu namaz Rasulullah’a farz ümmetine müstehaptır.



    [2]

    Zekiyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s.
    66; Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456.

  • Hz. Peygamber’in Fiilleri: Hadis Usulü Online Oku


    Hz. Peygamber’in Fiilleri:

     

    Rasûlüllah (s.a.s)’ın fiilleri üçe ayrılır:


    1.
    Hz.
    Peygamber’in bir beşer, bir insan olarak yaptığı fiillerdir. Yeme, içme,
    giyinme, uyuma, yatıp kalkma gibi. (Örneğin sağ elle yemek yemesi, saçını
    ortadan ayırması) Bu fiiller genel olarak ümmeti bağlamaz. Çünkü bunlar Allah
    elçisinden bir peygamber sıfatıyla değil bir insan olması sıfatıyla meydana
    gelmiştir.

    Bununla birlikte, ashab-ı kiramdan, Allah
    elçisini bu gibi fiillerinde de izleyenler vardı. Abdullah b. Ömer bunlardandır.

    Hz. Peygamber’in ticaret, ziraat, savaş
    tedbirleri, hastalık tedavisi gibi dünyevî işlerde kendi görgü ve tecrübesine
    dayanarak yaptığı davranışlar da bu kısma girer. Çünkü bunlar şahsi tecrübeyle
    ilgilidir. Buna şu olayı örnek verebiliriz: Hz. Peygamber, Medinelilerin
    hurmaları aşıladıklarını görünce, aşılamamalarını bildirdi. Ancak ertesi yıl iyi
    ürün alınmadığını görünce; hurma bahçesi sahiplerine “Siz dünyanıza ait
    işleri daha iyi bilirsiniz”[1]

    buyurdu.

    Bedir Savaşı sırasında da savaş tecrübesine
    dayalı şöyle bir olay yaşanmıştı. Hz. Peygamber, orduyu bir yere konaklatmak
    istedi. Hubâb b. Münzir bu yerleştirmenin vahye mi, yoksa savaş taktiğine mi
    dayandığını sordu. Allah elçisinin, bunun bir savaş taktiği olduğunu söyleyince,
    Hubab b. Münzir bu konaklama yerinin uygun olmadığını söyledi ve daha uygun yeri
    göstererek, gerekçelerini açıkladı. Bunun üzerine, ordu Hubâb’ın belirlediği
    yere yerleştirildi.[2]


    2.
    Hz.
    Peygamber’in sırf kendisine mahsus olduğu şer’i bir delille belirtilmiş olan
    fiilleri. Gece teheccüd namazı kılması[3]
    Ramazan’da “visal orucu” tutması, dörtten fazla kadınla evlenmesi buna örnek
    olarak zikredilebilir. Diğer müslümanlar, Hz. Peygamber’in bu fiillerini kıyas
    yoluyla delil olarak alamazlar. Çünkü bunların Hz. Peygamber’e ait oluşunda
    şer’i deliller vardır.


    3.
    Hz.
    Peygamber’in teşrîi nitelikli fiilleri. Namaz kılışı, oruç tutuşu, haccedişi,
    ziraat ortaklığı kuruşu, borç alıp vermesi gibi. Bu tür fiilleri sünnet olup
    bunlara uymak gerekir. Bu fiilleri de ikiye ayırmak mümkündür.


    a.

    Kur’ân’ın mücmellerini açıklamak için yaptığı fiiller. Bunlar Kur’ân’ın
    tamamlayıcısı sayılırlar ve hangi mücmeli açıklamışlarsa onun hükmünü alırlar.
    Mücmel ifadenin hükmü vacibse; onu açıklayan sünnetin hükmü de vacib, mücmelin
    hükmü mendupsa, açıklayıcı sünnetin hükmü de mendup olur.


    b.
    Hz.
    Peygamber’in bağımsız olarak ve bir işin mübah oluşunu göstermek üzere yaptığı
    fiiller. Bu çeşit fiillerin vücub, nedb veya mübahlık gibi şer’î niteliği
    bilinir. Bunlara ümmetin de uyması gerekir ve fiil yukarıdaki hükümlerden
    birisine uyar. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmuştur: “Şüphesiz
    Allah’ın Rasûlünde, sizin için Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve
    Allah’ı çok ananlar için mükemmel bir örnek vardır.”
    (el-Ahzâb: 33/21).

    Sonuç olarak sünnet, Kur’ân’dan sonra ikinci
    asıl kaynak olup, İslâm’ın pek çok hükmü ve belki İslâmî müessese ve esasların
    bütünlüğü sünnetle tamamlanmıştır.[4]


     



     




    [1]

    Müslim, Fezâil: 141; bk. İbn Mâce, Rühün: 15.



    [2]

    Kettânî, et-Terâtibü’l-İdâriyye, Beyrut (t.y), 2/384.



    [3]

    el-Müzzemmil: 73/1-4; el-İsrâ: 17/79.



    [4]

    Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/460; İsmail Lütfi Çakan, Şamil
    İslam Ansiklopedisi: 2/192.

  • 2) Fiilî Sünnet (Fiili Hadis): Hadis Usulü Online Oku


    2) Fiilî Sünnet (Fiili Hadis):

     

    Rasulullah’ın davranış ve fiili uygulamalarının
    anlatımıdır. Hz. Peygamber’in namaz kılışını ve haccedişini örnek verebiliriz.
    Allah elçisi şöyle buyurmuştur


    “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle
    kılın.”[1]


    “Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alın.”[2]

    Aişe (r.a.) demiştir ki: “Rasulullah (s.a.v.)
    bir iş yaptığı zaman sağlam yapardı.”[3]

    Yine Hz. Peygamber’in savaşlarda yapmış olduğu
    işler de fiili sünnete girer.

    [4]

    Hz. Peygamber’in sözle veya fiille açıktan
    gördüğü ya da duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle zımnen yaptığı
    açıklamaların tümü diye tarif edilen sünnet; kavlı, fiilî ve takrirî olmak üzere
    üç bölümde mütâla edilir.

    Resulullah’ın bütün fiil ve hareket tarzları,
    sözünü ettiğimiz bu üç ana esastan biri olan fiilî sünneti oluşturur. Bu çeşit
    sünnetlerde ifade Hz. Peygamber’e değil de sahâbeden birine ait olur: “Kâne’n-Nebiyyü
    sallallahu aleyhi ve sellem…” (Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle idi, şöyle şöyle
    yapardı…); “Raeytü’n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem…” (Resulullah
    (s.a.s.)’i şöyle şöyle yaparken gördüm…) şeklindeki ifade tarzları fiilî
    sünnetin rivâyet usul ve kavramlarıdır.

    Hz. Âişe’nin Resulullah’ın Şaban ayındaki nâfile
    orucu ile ilgili açıklaması fiilî sünnete güzel bir örnektir:

    O şöyle nakleder: “Rasulullah (s.a.s.) öylesine
    oruç tutardı ki biz, daha artık iftar etmez derdik. Bir kere de iftar etti mi
    biz artık daha oruca niyet etmez derdik”[5]

    Fiilî sünnetler de diğer sünnetler gibi kısmen
    yazılarak ama büyük bir kısmı hâfızadan hâfızaya ezberle nakledilerek tevâtür,
    meşhur, âhâd tarikleriyle bize kadar ulaşan, hadis adı verilen sözlü ifadelerle
    belgelenmiş ve bunlar hadis kitaplarında toplanmıştır. Fıkıhta Hanefilerden
    Serahsi; Şâfiîlerden Ebû İshâk Şirâzî; Mâlikîlerden Kadı Abdulvehhâb;
    Hanbelilerden Ebû Ya’lâ ve bütün Ehli Hadîs, şöyle der: Buhâri ve Müslim’in veya
    ikisinden birinin Sahîh’lerine aldıkları hadisler şüphesiz Hz. Peygamber’e
    aittir yani sübûtu kat’îdir. Sözü ve manası mütevâtir olan hadisin Sübûtu kesin;
    meşhur ve âhâd olanların sübûtu ise zannîdir. Ayrıca delâlette açıklık ve
    kapalılık, nakledenlerin cerh ve ta’dili çok önemli ikinci meseledir. Usulcüler
    hadisleri senet ve metin yönleriyle tenkid ederler. Hadisleri, Hz. Peygamber’den
    bize kadar bütün râvîleri zikredilenlere müsned; bir veya birkaç râvîsi eksik
    olanları da mürsel diye nitelendirmişlerdir. Muhaddisler ise mürsel hadis
    tabirinden tabiînin sahâbiyi atlayarak Hz. Peygamber’den rivâyet ettikleri
    hadisi anlarlar.

    Bir hadis müsned muttasıl olur, ravîleri de
    gerekli şartları taşırsa o hadisle amel edilir. Zâhirîler ve Şâfiîler mürsel
    hadislerle amel etmezler. Ancak Şâfiîler, İmam Şâfiî’nin belirttiği şartları
    taşıyan mürsellerle amel ederler. Hanefi, Mâlikî ve Hanbeli hukukçuları ise
    mürselle amel etmiş onu kıyasa tercih etmişlerdir. Hadisle amel edilen konunun
    içeriği hakkında da haber-i vâhidin hüccet olduğu yerin yalnız fiil ve amelle
    ilgili olan şer’î hükümler olduğu belirtilmiştir. Sahih hadisle amel etmek için
    onun ayet ve mütevâtir sünnete muhalif olmaması, akla aykırı olmaması, ilk
    râvînin fakih olması şartlan aranır. Bu son şart Hanefilere göredir.[6]

     



     




    [1]

    Buhârî, Ezân: 18; Edeb: 27; Âhad: 1.



    [2]

    Ahmed b. Hanbel, 3/318, 366;



    [3]

    Müslim, Müsafirin: 141.



    [4]

    Zekiyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s.
    66; Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456; İsmail Lütfü Çakan,
    Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 27.



    [5]

    Buhâri, Savm: 52, 53; Müslim, Sıyâm: 175, 179; Muvatta Sıyâm: 56.



    [6]

    İsmail Lütfi Çakan, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/191-192.

  • 1Kavlî Sünnet (Sözlü Hadis): Hadis Usulü Online Oku

    Kavlî Sünnet (Sözlü Hadis):

     

    Hz. Peygamber’in çeşitli vesilelerle söylemiş
    olduğu sözlerdir. Meselâ;


    “Âmeller ancak niyetlere göredir ve herkese
    niyetinin karşılığı vardır. Kim Allah ve Rasûlü için hicret etmişse, onun
    hicreti Allah ve Rasûlüne’dir. Kim elde edeceği bir dünyalık veya evlenmek
    istediği bir kadın için hicret ederse, onun hicreti de, kendisi için hicret
    ettiği kimseyedir.”[1]


    “Ramazan hilalini görünce orucu tutun, Şevval
    hilalini görünce orucu yeyin”

    [2]


    Size, sıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız
    iki şey bıraktım. Allah’ın kitabı, Rasulü’nün Sünneti.”

    [3]
     


    “Köleleriniz ve hizmetçileriniz sizin
    kardeşlerinizdir. Allah Teâlâ onları sizin idarenize ve emrinize vermiştir.
    Kimin idaresi altında kardeşi olursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden
    giydirsin…”[4]

    Peygamber (s.a.s)’in günlük yaşayışı sünnetin
    tümünü kapsamaktadır. Zira sünnet kelimesi “övülmüş veya kınanmış yol”
    anlamındadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:


    “Kendilerine hidayet geldiğinde insanları
    inanmaktan ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan, sadece öncekilerin
    sünnetinin (gidişatının) kendilerine gelmesini beklemelidir.”

    (el-Kehf: 18/55)

    Hz. Peygamber sünnet kelimesini lugat anlamı
    olan, yol manasında kullanmıştır:


    “Kim iyi bir sünnet (yol) edinirse, onun ve
    onunla amel edeceklerin sevabı o kimseye aittir…”[5]

    Hadisçiler sünneti; Hz. Peygamber’in söz, fiil
    ve takrirleri şeklinde tarif etmişlerdir. Keza onun ahlâk sıfatları, sîreti ve
    yaşayışı sünnettir. Rasûlüllah’ın yaşayışı, fiilî sünnet olarak müteala
    edilirse, sünneti üç kısına ayırmak mümkün olur.

    Birinci kısım; Kavlî sünnet yani Hz.
    Peygamber’in sözleri. İkinci kısım: Fiilî sünnet; Hz. Peygamber’in davranışları
    ve tavırları. Üçüncü kısım: Takrirî sünnet; Hz. Peygamber’in haberdar olduğu söz
    ve hadiseler karşısında susması veya ikrarı. Buna göre kavlî sünnet. Hz.
    Peygamber’in çeşitli vesilelerle söylemiş olduğu mübarek sözlerdir. Bu anlamıyla
    hadis ve sünnet eşanlamlıdır. Fıkıh usûlü âlimlerinin ıstılahında kavlî sünnet;
    Hz. Peygamber’in sadece hüküm bildiren sözleridir. Şer’î bir hüküm kaynağı
    olmayan ve muhtelif konularda malumat veren diğer sözleri ise yalnızca hadis
    olarak mütalaa edilmektedir.[6]

    Hadislerin bütünü içerisinde büyük bir yekûn
    tutan kavlî sünnet, özel çalışmalara da konu olmuştur. Celâleddin es-Suyûtî,[7]
    el-Câmiu’s-Sağir min Ehadisi’l-Beşîr Ve’n-Nezir isimli eserinde kavlî sünnetleri
    toplamıştır. Fiilî sünnetleri eserin son kısmında “kâne” ile almıştır. Bunlar Hz.
    Peygamber’in şemâiline, sîretine ve ahlâkına dair olan hadislerdir.

    Hukukî açıdan da kavlî sünnetin önemi büyüktür.
    Çünkü fiilî sünnetin Hz. Peygamber’e ait özel bir hal olma ihtimali vardır.
    Takriri sünnette de bir şahsa ve olaya ait özel bir hüküm veya izin olma
    ihtimali mevcuttur. Halbuki kavlî sünnetin delâleti lafziyesi daha net daha
    belirgindir. Bu açıdan şer’î hükümlerin istinbatında kavlî sünnet, daha
    kuvvetlidir.[8]


     


     

    [1]
    Buhârî, Bed’ü’l-Vahy: I; İmân: 41; Müslim, İmâre: 155.

     

    [2]
    Buhârî, Savm: II; Müslim, Sıyâm: 4,18; Zekiyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkh, Terc.
    İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 66; Hamdi Döndüren, Şamil İslam
    Ansiklopedisi: 5/456.

     

    [3]
    Muvatta, Kader: 3; Hakim, el-Müstedrek: 1/93; İsmail Lütfü Çakan, Hadis
    Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 27.

     

    [4]
    Buhârî, İmân: 22; Edeb: 44; Müslim, İmân: 38, 40.

     

    [5]
    Müslim, İlim: 15; Zekât: 69.


    [6]

    bk. Muhammed Accâc el-Hatib, es-Sünne, Kahire 1383, s. 16.


    [7]

    ö. 911/1505.


    [8]

    bk. Tehânevî, Keşşâf: 1/706; Nuri Topaloğlu, Şamil İslam Ansiklopedisi:
    3/315.

  • Sünnetin Çeşitleri Hadis Usulü Online Oku


    Sünnetin Çeşitleri:

     


    Meydana Gelişi Açısından Sünnetin Çeşitleri:
     

     

    “Hz. Peygamber’den bize intikal eden her şey”
    demek olan sünnet ya da hadis, değişik nitelikli bazı unsurlar ihtiva
    etmektedirler.

    [1]
     
     

    Sünnet, Kur’ân-ı Kerim’den sonra ikînci ana
    kaynaktır. Fıkıh usulünde delil olarak kullanılan sünnet, Hz. Peygamber’den
    geliş şekline göre; söz, fiil veya tasvip (takrir) olmak üzere üçe ayrılır.

    [2]

    Bazı alimler vasıf (vasfi) sünneti ilave ederek dörde ayırırlar.

    [3]
      



     




    [1]

    İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Vakfı Yayınları: 26.



    [2]

    Zekiyüddin Şa’ban, Usulül-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s.
    66; Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456.



    [3]

    İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Vakfı Yayınları: 27.

  • Terim Anlamıyla Sünnet Hadis Usulü Online Oku


    Terim Anlamıyla Sünnet:

     

    İslâm’da ‘Sünnet’ kavramının bunun dışında özel
    bir anlamı vardır. Zaten sünnet deyince de bu özel mana anlaşılmaktadır.
    Bilindiği gibi ‘Şeriatın Delilleri’ (edille-i şer’iyye) arasında ‘Sünnet’ ikinci
    sırada sayılmaktadır.

    Hadis ilminin konusu da ‘sünnet’, onun asıl
    kaynaklarından tesbit edilmesi, korunması ve sağlam bir yolla sonraki nesillere
    aktarılmasıdır. Bu açıdan bakınca ‘sünnet’in bir kaç tanımını görmek mümkündür:
    ‘Sünnet’, yalnızca Peygamberimizden rivayet edilen, Peygamberimizin Kur’an
    dışında beyan ettiği, açıkladığı şeylerdir.

    Bir başka deyişle ‘sünnet’, bid’atın
    karşılığıdır.[1]
    Bir kimse Peygamberimizin davranışlarına uygun hareket ettiği zaman ‘o kişi
    sünnet üzerindedir’ denir. Peygamberimizin davranışına uygun değilse ‘bid’at
    üzerindedir’ denir.

    Sünnet aynı zamanda, sahabelerin Peygamberimize
    nisbet ederek rivayet ettikleri haberleri de kapsamaktadır. Kısaca ‘Sünnet’,
    Peygamberimize ait sözlere, fiillere ve O’na ait olaylara verilen genel isimdir
    Peygamberimize ait olduğu kesinleşen ‘Sünnet’ dinin kaynağıdır, müslümanları
    bağlar. Bunun böyle olduğu hem Kur’an’da, hem de hadislerde belirtilmistir.


    “Kim Rasul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş
    olur.”
      (Nisa: 4/80) 


    “Peygamber size neyi verdiyse alın ve size neyi
    yasakladıysa ondan sakının. Allah’tan hakkıyla ittika edin (çekinin), çünkü
    Allah’ın azabı çetindir.”
    (Haşr:
    59/7)

    Bu ve benzeri âyetler bunu göstermektedir.[2]



     




    [1]

    Ebu Davud, Sünnet Hadis no: 4607, 1/200.



    [2]

    Maide: 5/92;  Nûr: 24/63; Nisa: 4/65; Âl-i İmran: 3/31. Ahmet Kalkan, İslam
    Akaidi: 370.

  • Dinin Kaynağı Sünnet Hadis Usulü Online Oku


    Dinin Kaynağı Sünnet:

     

    ‘Sünnet’, Kur’an’dan sonra dinin ikinci
    kaynağıdır. Kur’an’ın nasıl anlaşılması gerektiğini ve nasıl uygulanacağını,
    vahyin hedeflerini ve örnek insanlık kurumunu ancak Sünnet’le öğrenebiliriz.
    Kur’an, bir çok konuyu gayet kısa, özlü ve mücmel (kapalı ve özet) bir şekilde
    ortaya koymuştur. Sünnet, bütün bunları açıklar.

    Sünnetin en önemli özelliği örneklik
    oluşturmasıdır. Peygamberin görevi, insanlara indirilen vahyi açıklamaktır, daha
    doğrusu vahyin ne olduğunu ortaya koymaktır.[1]
    O Peygamberde Allah’a inanan ve ahireti uman bütün insanlar için en güzel
    örnekler vardır.[2]
    Sünnet, işte bu örneklik kurumudur. Peygamber ahlâkıyla, İslâmı uygulamasıyla,
    gidişatı ve tavrıyla insanlar için örnek oluşturmuştur. Peygamberimizin sünneti,
    vahyin istediği, Allah’ın razı olduğu insan tipinin, yaşama şeklinin
    göstergesidir.

    Sünnet üzerine yapılan uzun münakaşalar,
    tartışmalar bizim konumuz değil. Ancak şunu söylemek gerekir ki, müslümanların
    uymakla yükümlü oldukları sünnet, dinen hüküm bildiren, ahlâk ve davranış
    ilkeleri gösteren, emir ve tavsiye içeren sünnetlerdir. Peygamberimizin bir
    insan olarak ve içinde yaşadığı toplumun bir âdeti olarak yapageldiği şeyler bu
    kapsama girmez. Örneğin, bugün hiç kimse sünnet deyince Peygamberimizin
    kullandığı aletleri veya teknikleri kasdetmiyor. Sünnet, O’nun kullandığı
    elbise, kap-kaçak, teknik şeyler değil; hüküm bildiren, ahlâkí ilkeler ortaya
    koyan, emirleri ve tavsiyeleridir. Yani sünnet, onun elbisesinin şekli değil, o
    elbiseyi dolduran ahlâktır, kulluktur, davranıştır, imandır, takvadır,
    zihniyettir.

    Sünnet konusunda ikinci önemli nokta da,
    sünnetin sağlam bir yolla bize ulaşmasıdır. Bilindiği gibi Peygamber adına
    uydurulan bir çok şey, reddedilmesi gereken şeylerdir. Bu gibi şeyleri
    Peygamberimizin söylediği veya yaptığı kesin olmadığı gibi, onun söylemesi veya
    yapması da mümkün değildir.[3]



     




    [1]

    Nahl: 16/44.



    [2]

    Ahzab: 33/21.



    [3]

    Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 370-371.

  • Peygamberin Tavrı Olarak Sünnet Hadis Usulü Online Oku


    Peygamberin Tavrı Olarak Sünnet:

     

    İnsanlar ilahí vahyi tebliğ eden bütün
    peygamberler gibi son peygamber Hz. Muhammed (sav) de bir uyarıcı ve
    korkutucudur. O, kendisine gelen vahyi açıklar, sözüyle ve hayatıyla insanlara
    yol gösterir. Peygamberin insanlara gösterdiği bu tavır, O’nun sünnetidir. O’nun
    sünneti, vahyin tefsiridir ve uygulamasıdır. Vahye inanan mü’minler, Peygamberin
    ‘sünnetine’ uyarlar. Çünkü Peygambere uymak aynı zamanda Allah’a itaat etmektir.[1]



     




    [1]

    Nisa: 4/80. Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 370.

  • Kanun (Hüküm) Anlamı Olarak Sünnet: Hadis Usulü Online Oku


    Kanun (Hüküm) Anlamı Olarak Sünnet:

     

    Aynı tavrı gösteren kişi ve topluluklara aynı
    ‘sünnet’, yani aynı geçerli hüküm yine uygulanır. Kur’an’da ayrıca sekiz yerde
    ‘sünnetullah-Allah’ın sünneti’ ‘sünnetüna-bizim sünnetimiz’ şeklinde geçmektedir.

    Sünnet kelimesinin sözlük anlamına baktığımız
    zaman onun Kur’an ve hadislerde sosyolojik bir içeriğinin olduğunu, sosyal
    olayları Tevhid açısından değerlendirmekte kullanıldığını görürüz. İnsan
    topluluklarının yaşama biçimleri, hayat anlayışları kültür ve medeniyetleri
    ‘sünnet’ kelimesiyle ifade edilmektedir. Kâinatın sahibi, hem genel anlamda
    bütün evrene, hem de canlı cansız bütün varlıklara ‘bir yol’ çizmiştir. Bütün
    varlıklar Allah’ın takdirinin doğrultusunda işlevlerini yerine getirirler.
    İnsan, ve onun içinde yaşadığı toplum da bu durumun dışında değildir. İnsanın da
    yolu çizilmiştir. Ancak insan ‘irade’ sahibi olduğu için bu yolda dilediği gibi
    ilerler ve hareketlerinden sorumlu olur. Allah (cc) elçileriyle yolun doğrusunu
    ve yanlışını gösterir. Nasıl hareket ederlerse, nelerle karşılaşacaklarını
    kendilerine haber verir. Onlar durumlarını değiştirmezlerse Allah da onların iyi
    ve kötü durumlarını değiştirmez.[1]

    İşte insanların ve toplulukların amellerine
    karşılık görecekleri şey, onlar hakkında konulan ‘sünnettir’. Onlar kendi
    sünnetlerini değiştirirler ve Tevhidí bir yolu seçerlerse, batılın peşine gidip
    azanlara gönderilen ‘sünnetten-ceza hükmünden’ uzak kalırlar.[2]



     




    [1]

    Ra’d: 13/11.



    [2]

    Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 369-370.

  • SÜNNET NE DEMEKTİR Hadis Usulü Online Oku

    SÜNNET:

     


    Sözlük Anlamı:

     

    Yol, hal, tavır, gidiş, gidişat, çığır, hüküm,
    yaşayış modeli, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol. Hz.
    Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terimdir. Bir başka
    deyişle ‘sünnet’, takip edilmesi adet olan yol, gidişat demektir. Kur’an’da
    genellikle değişmez kanunlar ve hükümlere ‘sünnet’ denilmektedir. Sünnetin
    çoğulu “sünen”dir.

    Istılah olarak, ulema tarafından hadîs’in
    müterâdifi olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in söz, fiil, takrir,
    şemâil, ahvâl vs. her şeyini ifâde için kullanılmıştır. Bir kısım mütekaddim
    hadîsçiler, sünnet’le hadîs’i ayrı mütâlaa etmiş ve sünnet deyince Resûlullah (aleyhissalâtu
    vesselâm)’ın sadece fiillerini kastetmiştir.

    Kur’ân-ı Kerim’de dört âyette “Sünnetü’l-evvelin:
    öncekilerin sünneti” ifadesi “önceki ümmetlerin izlediği yol, örf, adet, yaşayış
    tarzları” veya “önceki ümmetlere uygulanan hüküm” anlamında kullanılmıştır.[1]
    İki âyette çoğul olarak kullanılmıştır. Şu âyette şeriat anlamı görülür:


    “Şüphesiz sizden önce bir çok şeriatlar gelip
    geçmiştir”
    (Âlu İmrân: 3/137).

    Burada sünnet kelimesi çoğul olarak;
    ‘sünen-sünnetler’ şeklinde geçmektedir. Sünnet, sürekli değişmeye rağmen her
    zaman aynı kalan bir hayat tarzını ifade eder. Bu âyetteki sünnet kelimesi,
    hayat tarzı, yaşama biçimi şeklinde tefsir edildiği gibi, geçmişlerin şeriatı
    veya geçmiş ümmetlerin iyi ve kötü gidişatı diye de tefsir edilmiştir.

    ‘Sünnet’ aynı zamanda önceden gelen ama Tevhid
    dini üzerinde bir yasayışları olan ‘muvahhidlerin’ yollarını ifade etmek üzere
    de kullanılmıştır.


    “Allah size bilmediklerinizi tam olarak
    açıklamak, sizi öncekilerin yollarına iletmek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek
    ister”
    (en-Nisâ: 4/26)[2].

    Sekiz âyette de “Sünnetullah: Âllah’ın sünneti”
    ifadesi geçer. Bu, Allah’ın evreni, canlıları ve toplumu yaratırken veya daha
    sonra yönetirken izlediği yolu, metodu, kanun ve prensipleri ifade eder. Bu
    prensiplerin değişmeden devam edeceği bildirilir: “Allah’ın öteden beri gelen
    sünneti (âdeti) budur. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişme bulamazsın.”

    (el-Feth: 48/23)[3]

    Sünnet sözcüğü bir kişiye nisbet edilince, onun
    iyi veya kötü, sürekli olarak yapa geldiği, alışkanlık haline getirdiği
    davranışlarını kapsar, Hz. Peygamber’in şu hadisinde bu iki zıt anlamı (iyi veya
    kötü yol) bir arada görmek mümkündür:


    “Güzel bir yol alana onun sevabı ve kıyamete bu
    yoldan gidenlerin sevabı vardır. Kim de kötü bir yol açarsa, bu yolun
    sorumluluğu ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin sorumluluğu ona aittir.”[4]

    Peygamberimiz (sav) ümmetine şu tavsiyede
    bulunuyor:  


    “Benden sonra size sünnetimi ve reşid, hidayete
    ermiş halifelerimin sünnetini (benim ve onların yolunu) tavsiye ederim.”[5]

    Bir başka hadiste Allah’ın nefret ettiği üç
    sınıf insandan birisi, müslüman olduktan sonra tekrar ‘cahiliyye sünnetine’
    dönen kimse olduğu söylenmektedir.[6]

    Peygamberimiz (sav) müslümanların gelecekte
    ‘öncekilerin sünnetini-öncekilerin adetlerini veya gidişatlarını’ adım adım
    takip edeceklerini söyleyip onları sakındırmıştır.[7]


    “Size benim sünnetim gerekir”

    hadisinde de sünnet Hz. Peygamberin yaşayış modeli, gidişatı anlamındadır.

    Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sünnet
    kelimesini de ıstılahî manada mükerrer seferler kullanmıştır: “Benim
    sünnetimi beğenmeyen benden değildir.”
    Veya: “Size sünnetime uymanızı
    tavsiye ederim”
    hadislerinde olduğu gibi.

    [8]

    Görüldüğü gibi gerek âyetlerde gerekse
    hadislerde ‘sünnet’ sözlük anlamıyla, yol, âdet, gidişat, çığır veya hüküm
    olarak kullanılmıştır. ‘Sünnet’, bir anlamda devamlı yapmayı, adet haline
    getirmeyi de ifade eder. Öyleki ister olumlu isterse olumsuz olsun, kişilerin
    veya toplumların yapmaya devam ettikleri gidişattır. Demek ki sünnet, orijinal,
    sürekli ve belli ki ölçüye oturmuş (iyi-kötü) davranış biçimidir. Bu durum Allah
    (cc) hakkında düşünüldüğü zaman, Allah’ın hükmü, Allah’ın kanunu demek olur.
    Geçmiş ümmetlere uygulanan sünnet; olumlu anlamda Peygamberlere itaat edenlerin
    yolunun dogruluğu ve onlara nimet verilmesi, olumsuz anlamda peygamberlere itaat
    etmeyen topluluklar hakkında gerçekleştirilen ceza hükmüdür.

    Sünnet kelimesi başlangıçta “Hz. Peygamber’in
    fiili” anlamında, hadis de “Hz. Peygamber’in sözü” anlamında kullanılmışsa da
    sonraları sünnet, Hz. Peygamber’in sözle veya fiille açıktan gördüğü ya da
    duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle zımnen yaptığı açıklamaların
    tamamını anlatan terim olmuştur. Sünnetin bu anlamı usulcülere göre sünnetin
    tarifini vermektedir.

    Hadisçiler, hadisin tarifinde olduğu gibi
    sünnetin tanımında da Hz. Peygamber’in evsafı, ahlakı, peygamberlikten önceki ve
    sonraki her türlü yaşayışına yer verirler. Tabii bu takdirde hadis ile sünnet eş
    anlamlı ya da ‘aynı muhteva için kullanılan iki ayrı terim’ olmaktadırlar.

    Kısaca sünneti “Hzb Peygamber’in ihtiyar ettiği
    ve Allah’ın ahkamıyla amil olarak güttüğü yol” diye tarif edebiliriz. Ona Hz.
    Peygamber tarafından öğretilmiş ve vazedilmiş kaidelerin bütünü anlamını vermek
    de mümkün gözükmektedir. Hadis ise, bu anlamdaki sünnet malzemesinin yazı ile
    tesbit edilmiş metinleri demektir.[9] 
     



     




    [1]

    Mâide: 5/38;
    el-Enfâl: 8/38; el-Hicr: 15/13; el-Kehf:
    18/55; Fâtır: 35/43.



    [2]

    Ayrıca bk. el-İsrâ: 17/77.



    [3]

    Ayrıca bk. Ahzâb: 33/62; Fâtır: 35/43; Feth:
    48/23.



    [4]

    Müslim, İlim: 15; Zekât: 69; İbn Mâce, Mukaddime: 14; Dârimi, Mukaddime: 44;
    Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/362.



    [5]

    Ebu Davud, Sünnet, Hadis no: 4607, 4/200; İbn Mace, Mukaddime 6, Hadis no:
    42, 1/15; Darimí, Mukaddime 16, Hadis no: 96, 1/43.



    [6]

    Buharí, nak. El-Medhal li-Diraseti’s Sünne,  s.7.



    [7]

    Müslim, İlim 6, Hadis no: 2669, 4/2054; İbn Mace, Fiten 17, Hadis no: 3994,
    2/1322;  Buharí, Ahmed b. Hanbel, nak. El- Medhal li- Diraseti’s Sünne, s:
    7.



    [8]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/492-493;
    Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456. Ahmet Kalkan, İslam
    Akaidi: 368.



    [9]

    İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Vakfı Yayınları: 25-26.