Ay: Ocak 2014

  • 1. Mütevatir Sünnet: Hadis Usulü Online Oku

    1. Mütevatir
    Sünnet:

     

    Yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün
    olmayacak sayıda bir sahabe topluluğunun Hz. Peygamber’den rivayet ettiği, daha
    sonra bu topluluktan Tâbiün ve Etbâu’t-Tâbiîn devirlerinde de aynı özellikteki
    toplulukların naklettiği haberlere “mütevatir sünnet” denir. Bu üç nesilden
    sonraki devirlerde yalan üzerinde birleşmenin aklen mümkün olmaması şartı
    aranmaz. Çünkü sünnet bu dönemden sonra tedvin ve tasnif edilerek yazılı
    eserlere intikal etmiş, daha önce tek râviler aracılığı ile gelen haberlerin pek
    çoğu da tevâtür ve şöhret derecesinde nakledilmiştir.

    Tevatür de Lafzî ve Mânevi olmak üzere ikiye
    ayırılır.

  • Sünnetin Rivâyet Bakımından Çeşitleri Hadis Usulü Online Oku


    Sünnetin Rivâyet Bakımından Çeşitleri:

     

    Senedinde kopukluk bulunmayan hadisler rivâyet
    bakımından üçe ayrılır. Mütevatir, meşhur ve âhad sünnet.

  • Peygamberin Sünnetinin İşlevi Hadis Usulü Online Oku


    Peygamberin Sünnetinin İşlevi:
     

     

    Peygamberimizin sünneti; 


    1-

    Kur’an’ın âyetlerini açıklar. (Namazın kılınışı gibi),


    2-

    Kur’an’da hükmü olmayan konular hakkında tıpkı Kur’an gibi hüküm koyar,


    3-

    Allah’a daha çok yaklaşmak, daha takva olmak için ‘müstehab’ davranışları,
    ibadetleri ortaya koyar,


    4-

    Kur’an’da bulunan bir hükmün aynısı benzer bir konu hakkında getirir ve
    Kur’an’ın hükmünü destekler.


    5-

    Peygamberimizin kendi yüce makamına uygun olarak yaptığı bazı ibadetleri  O’nun
    ümmeti yapmaz. (Dörtten fazla evlilik gibi)


    6-

    Peygamberimizin bir insan olarak yaptığı işler hüküm kaynağı olmaz, bütün ümmet
    için bağlayıcı değildir.

    Sünnetten aynı zamanda, Peygamberimizin farz
    ibadetlerin dışında yapmayı âdet edindiği ve ümmetin de yapmasını emrettiği
    ibadetler anlaşılır. Namazların sünnetleri, günlük hayattaki sünnetleri gibi.

    Türkiye’de halk arasında ‘sünnet’ diye bilinen
    erkek çocuklarına uygulanan ameliyat aslında ‘hıtan sünneti’dir. Yani
    Peygamberimiz erkek çocuklarının cinsiyet organındaki fazlalığın kesilmesini
    emretmiştir. Dolaysıyla onu kesmek sünnet’tir.

    Kısaca sünnet, İslâm toplumunun üzerinde olması
    gereken yoldur, gidişattır, yaşama anlayışıdır. Bu sünnet, Allah tarafïndan
    çerçevesi çizilmiş ve Hz. Muhammed’in uygulamasıyla, yaşayıp ortaya koymasıyla
    belirginleşmiştir. Mü’minlere düşen, ‘bid’at’ yollarını, modernizm ile ortaya
    çıkan günümüzdeki yanlış gidişatı, güzel ahlâka uymayan tavırları değil, Sünnet
    üzere bir yolu seçmektir.[1]



     




    [1]

    Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 371-372.

  • Sünnetin Kitab’a Göre Yeri ve Fonksiyonu: Hadis Usulü Online Oku


    Sünnetin Kitab’a Göre Yeri ve Fonksiyonu:

     

    Kitap ve sünnette yer alan hükümler
    karşılaştırıldıkları zaman şu dört şekil ile karşılaşılır:


    1.

    Sünnet, Kur’ân’daki hükmün aynısını getirir, böylece onu destekler ve
    güçlendirir. Bununla aynı konuda iki delil oluşur. Biri hükmü tespit eden esas
    delil, diğeri ise teyit edici sünnet delilidir. Örnek: Kur’ân’da; “Ey iman
    edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Karşılıklı rızaya
    dayanan ticaret yoluyla olması bunun dışındadır.”
    (en-Nisâ: 4/29) buyurulur.
    Aynı konuda ki şu hadis yukarıdaki âyeti teyit etmektedir: “Müslüman bir
    kimsenin malı, (başkasına) onun gönül hoşnutluğu olmadıkça helâl değildir.”[1]

    Aşağıdaki âyette hadis arasında da benzer teyit
    ilişkisini görmek mümkündür. Âyette; “Îşte, Rabbin zulmeden beldelerin
    halkını yakaladığı zaman böyle yakalar. Çünkü onun yakalaması çok acı ve
    çetindir.”
    (Hûd: 11/102) buyurulur. Şu hadis aynı anlamı destekler:
    “Allah zâlime mühlet verir, sonunda onu cezalandırınca da artık iflah olmaz”[2]


    2.

    Sünnet, açıklanmaya muhtaç Kur’ân âyetlerine açıklayıcı hükümler getirir:

    Sünnet, Kur’ân’ın mücmel veya müşkil olan yani
    kapalı ve anlaşılması güç olan lafızlarını açıklar. Meselâ; “Namazı kılın,
    zekâtı verin” emrinde namaz ve zekâtın neden ibaret olduğu, şartları, miktar ve
    ifa şekilleri yer almaz. İşte mücmel olan bu terimler sünnet tarafından
    açıklanır. Yine; “Ramazanda sabahın beyaz ipliği siyah iplikten ayrılıncaya
    kadar yeyin, için”
    (el-Bakara: 2/187). Hz. Peygamber buradaki beyaz iplikten
    sabahın aydınlığının, siyah iplikten gecenin karanlığının kastedildiğini
    bildirmiştir.

    Sünnet, âmm (genel anlam ifade eden) lafızların
    hükmünü tahsis eder. Âyette; “Bunların dışında kalanlar size helal kılındı”
    (en-Nisâ: 4/24) buyurulur. Şu hadis, yukarıdaki âyeti tahsis etmiştir;
    “Kadın, halası, teyzesi, erkek veya kız kardeşinin kızı üzerine nikâhlanamaz.
    Bunu yaparsanız, hısımlık bağlarını koparmış olursunuz.”[3]

    Mutlak lafzı tahsis eder: Âyette şöyle buyurulur:
    “Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesin” (el-Mâide:
    5/38). Burada sağ elin mi sol elin mi kesileceği belirtilmemiştir. İşte sünnet
    bunu “sağ eli ve bilekten kesme” şeklinde kayıtlamıştır.


    3.

    Sünnet, Kur’ân’da yer alan bazı hükümleri nesheder, meselâ; “Birinize ölüm
    gelince, eğer bir hayır bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara münasip şekilde
    vasiyette bulunmak, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.”
    (el-Bakara:
    2/180). Bu âyetin hükmü; “Varise vasiyet yoktur”[4]
    hadisi ile neshedilmiştir.


    4.

    Sünnet, Kur’ân’da bulunmayan meseleler hakkında hükümler getirir. Ninenin miras
    hakkına sahip oluşu, fıtır sadakası ile vitir namazının vacip oluşu, “muhsan”
    olarak zina edenin recm edilmesi, “âkile”nin diyete katılmakla yükümlü tutulması
    gibi hükümler Kur’ân’da olmayan, fakat sünnetle getirilen hükümlerdendir.[5]
    Yine bir kadını hala veya teyzesi ile bir nikâh altında birleştirmenin
    yasaklanması, azı dişli yırtıcı hayvanların ve pençeli kuşların etlerinin haram
    kılınması, erkeklere altın takmanın ve ipekli giymenin yasaklanması sünnetle
    sabit olmuştur. Kur’ân’da yalnız süt ana ve süt kardeş için konulan evlenme
    yasağının kapsamı[6],
    “Nesep ile haram olan süt ile de haram olur” hadisi ile[7]
    genişletilmiştir.

    İmam Şâfiî[8]
    er-Risâle adlı usûle dair eserinde, sünnetin üç türlü olduğuna karşı çıkan bir
    ilim adamı bilmiyorum, dedikten sonra bu üç hususu şöyle belirtir.


    1)

    Allah Teâlâ bir konu hakkında âyet indirir. Hz. Peygamber de Kur’ân’ın
    bildirdiğini olduğu gibi açıklamıştır.


    2)

    Allah’ın indirdiği mücmel olur ve Allah elçisi bundan Yüce Allah’ın kasdettiği
    anlamı açıklar.


    3)

    Kitapta yer almayan bir konuda Allah’ın elçisi hüküm koyar. Çünkü bu konuda
    Cenab-ı Hak kendisine yetki vermiştir. Bazı bilginler, Hz. Peygamber’in koyduğu
    sünnetin Kur’ân’da mutlaka bir aslı olduğunu söylemiştir. Nitekim, namazın aslı
    Kur’ân’la emredilmiş, ayrıntı sünnete bırakılmıştır. Yine alış-veriş ve diğer
    konularda da sünnetler koydu. Çünkü Allah Teâlâ; “Mallarınızı aranızda bâtıl
    yollarla yemeyin”
    (en-Nisâ: 4/29), “Âllah alış-verişi helal, ribayı haram
    kılmıştır”
    (el-Bakara: 2/275) buyurmuştur. Hz. Peygamber, namazı açıklaması
    gibi diğer konuları da Allah Teâlâ adına açıklamıştır. Kimisi de, sünnet, Allah
    tarafından Rasûlünün kalbine atılan hikmettir. Bu şekilde kalbe atılan onun
    sünneti olmuştur.[9]



     




    [1]

    Ahmed b. Hanbel, Maüsned: 5/72.



    [2]

    Buhârî, Tefsîrul-Kur’ân: 2/5; İbn Mace, Fiten: 22.



    [3]

    Buhârî, Nikâh: 27; Müslim, Nikâh: 37, 38.



    [4]

    Buhârî, Vasâyâ: 6; Ebû Dâvud Vasâyâ: 6.



    [5]

    Z. Şa’ban, a.g.e., s. 85.



    [6]

    en-Nisâ, 4/23.



    [7]

    Buhârî Şehadât: 7; Müslim, Radâ: 1.



    [8]

    ö. 204/819.



    [9]

    bk. eş-Şafii, er-Risâle, tahkik: Ahmed Muhammed Şakir, Mısır 1309, s. 91 vd;
    Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/457-458.

  • Sünnetin Hüküm Kaynağı Olduğunu Gösteren Deliller Hadis Usulü Online Oku


    Sünnetin Hüküm Kaynağı Olduğunu Gösteren
    Deliller:

     

    Sünnetin, Kur’ân-ı Kerim’den sonra, ikinci asli
    delil olduğunda görüş birliği vardır. Bu yüzden Hz. Peygamber’e nispeti sabit ve
    sahih olan sünnetin gereğine göre amel etmenin vücubu üzerinde bütün bilginler
    ittifak etmiştir.

    Onlar bu konuda Rasûlüllah (s.a.s)’a itaatı
    emreden, onu sevmenin Cenab-ı Hakkı sevmek olduğunu bildiren, ona karşı
    gelenlere şiddetli tehditler bildiren âyetlere dayanırlar. Bu âyetlerden bir
    kaçı şunlardır:


    “Âllah’a itaat edin, Rasûle itaat edin ve
    kötülüklerden sakının”
    (el-Mâide:
    5/92).


    “Kim Rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş
    olur”
    (en-Nisâ’: 4/80).


    “Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size
    neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı
    çetindir”
    (el-Haşr: 59/7).


    “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki
    Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve
    esirgeyicidir.”
    (Âlu İmrân: 3/31).

    Anlaşmazlıklarda Hz. Peygamber’in hakem yapılıp,
    vereceği karara uyulması gerektiği şöyle belirlenir:


    “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında
    çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı
    içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş
    olmazlar
    .” (en-Nisâ: 4/65).

    Allah’ın hükmü gibi, Hz. Peygamber’in sünnetinin
    de bağlayıcı olduğu ve bunlara dayanan bir hükme karşı gelmenin sapıklık
    sayıldığı şöyle tespit edilir:


    “Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman,
    artık mü’min bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
    yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur”

    (el-Ahzâb: 33/36).

    Rasûlüllah (s.a.s)’in emrine aykırı davranmanın
    sonuçlarına bir âyette şöyle yer verilir:


    “Bu yüzden onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı
    davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok acı bir ozap
    isabet etmesinden sakınsınlar”

    (en-Nûr: 24/63).

    Hz. Peygamber’in hayatında ve vefatından sonra
    ashab-ı kiram onun sünnetine uymak gerektiğinde birleşmişlerdir. Sahabe, Allah
    elçisinin emir ve yasaklarına uyuyor, helal dediğini helal, haram dediğini haram
    olarak kabul ediyordu. Nitekim Muaz b. Cebel (r.a) Yemen’e vali olarak giderken,
    orada; Allah’ın kitabı ile hüküm vereceğini, bunda bulamazsa Rasûlünün sünnetine
    başvuracağını belirtmiştir. Bunu işiten Hz. Peygamber’in rızasını açıkladığı
    nakledilir.[1]
    Diğer sahabiler de, herhangi bir mesele hakkında Kur’ân’da bir hüküm
    bulamadıkları zaman Hz. Peygamber’in sünnetine başvuruyordu. Hz. Ebû Bekir, bir
    olay hakkında bildiği bir hadis yoksa, bunu sahabe topluluğuna arz eder, o
    konuda bir hadis bilenin olup olmadığını öğrenmeye çalışırdı. Hz. Ömer’in,
    tabiîlerin ve bunları izleyen Tebe-i tâbiîn’in metodu da böyledir.

    Kur’ân-ı Kerîm’de, Peygamber (s.a.s)’in
    Allah’tan vahiy alarak konuştuğu belirtilir.


    “O, kendiliğinden konuşmamaktadır. O’nun
    konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir”

    (en-Necm: 53/3, 4).


    “Sana Allah’ın bol nimet ve rahmeti olmasaydı,
    onlardan bir takımı seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden
    başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitap ve
    Hikmeti indirmiş ve bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın sana olan nimeti
    büyüktür.”
    (en-Nisâ’: 4/113).

    Diğer yandan Kur’ân âyetleri, Hz. Peygamber’e
    iman edilmesini açıkça bildirir. Şu âyette Allah’a ve Rasûlüne imanın yan yana
    zikredildiği görülür:


    “Âllah’a ve okuyup yazması olmayan (ümmî)
    Peygamber’e iman edin; o Peygamber de Allah’a ve O’nun sözlerine iman etmiştir
    ve ona uyun ki hidayete eresiniz.”

    (el-A’râf: 7/158).

    Başka bir âyette de şöyle buyurulur:


    “Âllah ve peygamberine iman eden mü’minler
    peygamberlerle birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, ondan izin
    almaksızın gitmezler.”
    (en-Nûr:
    24/62).[2]

     



     




    [1]

    Tirmizi, Ahkâm: 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/230, 236, 242; Şâfıî, el-Ümm,
    7/273.



    [2]

    Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/456-457.

  • B) Hulki (Yaratılışla İlgili) Sıfat: Hadis Usulü Online Oku


    b) Hulki (Yaratılışla İlgili) Sıfat:

     

    Hz. Peygamber’in şemailine dair bilgileri ihtiva
    eden hadislerdir. Misali şu hadistir:

    “Rasulullah (s.a.v.) sima olarak insanların en
    güzeli, yaratılış olarak da en mükemmeli, en mütenasibi idi. O (s.a.v.), ne
    aşırı uzun ne de çok kısa idi.”

    [1]



     




    [1]

    Buhari, Menakib: 23; Müslim, Fedail: 113; İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü,
    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 28-29.

  • A) Hılki (Ahlaki) Sıfat: Hadis Usulü Online Oku


    a) Hılki (Ahlaki) Sıfat:

     

    Rasulullah’ın herhangi bir huyunu tanıtan
    hadislerdir. Misali şu hadistir:

    “Rasulullah (s.a.v.), insanların en cömerdi idi.
    O (s.a.v.), Ramazan’da daha çok cömertti.”[1]



     




    [1]

    Buhari, Bed’ul-vahy: 5; Müslim, Fedail: 50; İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü,
    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 28.

  • 4) Vasıf (Vasfi) Sünnet: Hadis Usulü Online Oku


    4) Vasıf (Vasfi) Sünnet:

     

    İki kısımdır.

    A) Hılki (Ahlaki) Sıfat:
    B) Hulki (Yaratılışla İlgili) Sıfat:

     

  • B) Zımni Takrir: Hadis Usulü Online Oku


    b) Zımni Takrir:

     

    Muttali olduğu herhangi bir olay karşısında Hz.
    Peygamber’in sükut buyurmasıdır. Misali; Hendek harbi sırasında Beni Kureyza
    üzerine giderken ashabın bir kısmının ikindi namazını yolda kılması, bir
    kısmının da “Beni Kureyza yurduna varmadan kılmayın” buyurdu diyerek
    vakit geçmesine rağmen namazı kılmamış olması olayı karşısında Rasulullah’ın
    (s.a.v.) sükut buyurarak her iki grubun hareketini de zımnen tasdik ve tasvib
    etmiş olmalarıdır.[1]

    Sünnetin bu üç türüne (kavli, fiili, takriri)
    birden misal olmak üzere şu hadisi zikredebiliriz:

    -Allah kendisinden ve babasından razı olsun-
    Abdullah b. Ömer demiştir ki: Nebi (s.a.v.) altın yüzük taktı, ashab da altın
    yüzük taktılar, (Bir gün) Nebi (s.a.v.):


    “Ben bir altın yüzük edinmiştim”

    dedi ve yüzüğünü çıkardı sonra da:


    “Bundan böyle onu asla takmayacağım”

    buyurdu.

    Bunun üzerine ashab da (altın) yüzüklerini (bir
    daha takmamak üzere) çıkardılar.[2]

    Burada Hz. Peygamber’in yüzük edinmesi ve sonra
    çıkarıp atması fiil; “onu bir daha takmayacağım” buyurması söz; ashabın
    önce altın yüzük takmalarına, sonra da kendisini takiben bundan vazgeçmelerine
    müdahale etmemesi de takrir olmaktadır.

    [3]

     



     




    [1]

    Bk. Buhari Havf: 5; Müslim, Meğazi: 30; İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü,
    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 27-28.



    [2]

    Buhari, İ’tisam: 4.



    [3]

    İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Vakfı Yayınları: 27.

  • A) Sarih (açık) Takrir: Hadis Usulü Online Oku


    a) Sarih (açık) Takrir:

     

    Rasulullah’ın muttali olduğu herhangi bir olay
    ya da sahabilere ait uygulamayı tasvib ve tasdik ettiğini açıkça belirtmesidir.
    Misali, yılanın zehirlediği bir kabile reisini Fatiha Suresi’ni okuyarak tedavi
    eden ve bunun karşılığında bir miktar koyun alan sahabinin, bu koyunların
    yenilip yenilemeyeceği hususunu Rasulullah’a sorması, Hz. Peygamber’in de:
    “Fatiha’nın şifa vereceğini nereden biliyordun? İyi etmişsin. Koyunları bölüşün,
    bir pay da bana ayırın.”
    buyurmasıdır.[1]
    Rasulullah bu olayda Kur’an’la tedavi karşılığında ücret almayı sarih olarak
    tasvip etmiş bulunmaktadır.[2]



     




    [1]

    Buhari, Tıbb: 33, 39; Müslim, selam: 66.



    [2]

    İsmail Lütfü Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Vakfı Yayınları: 27.