Ay: Ocak 2014

  • 3) Ale’l-Ahruf (Alfabetik) Rivayet Mahsulleri: Hadis Usulü Online Oku


    3) Ale’l-Ahruf (Alfabetik) Rivayet Mahsulleri:

     


    a) Metni Alfabetik Olanlar:

    Hadis metinlerini ilk kelimelerine göre alfabetik olarak sıralayan es-Suyuti
    (911/1505), bu sistemle el-Camiu’s-Sağir’de 10031 hadisi kaynaklarına ve sıhhat
    durumlarına işaret etmek suretiyle toplamış bulunmaktadır. Yine Suyuti, cem’u’l-cevami’de
    de yüz bin hadisi bir araya getirmiş bulunmaktadır.

    Son zamanlarda tahkik ve tahrici yapılan hemen
    bütün hadis kaynakları için birer de hadislerinin alfabetik fihristi hazırlanmak
    suretiyle bu eserlerden daha pratik olarak yararlanma imkanı sağlanmaya
    çalışılmaktadır.


    b) Bölümü Alfabetik Olanlar:

    Buna misal olarak İbnu’l-Esir el-Cezeri’nin Camiu’l-usul’ü ile Ali el-Muttaki’nin
    Kenzu’l-Ummal’ı verimektedir. Her iki eserde de önce bölüm adları alfabetik
    sıraya konmuş, daha sonra o bölüm kendi içinde ale’l-ebvab olarak tasnif ve
    tanzim edilmiştir.[1]



     




    [1]

    Rivayet mahsulleri bölümünde ismi geçen hadis kaynakları hakkında geniş
    bilgi için bk. Çakan, hadis Edebiyatı (İst. 1989); İsmail Lütfi Çakan, Hadis
    Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 72.

  • 2) Ale’l-Ebvab Rivayet Mahsulleri: Hadis Usulü Online Oku


    2) Ale’l-Ebvab Rivayet Mahsulleri:

     

    Hadisleri konularına göre tasnif eden, bölüm
    (kitap) ve bablara ayrılmış hadis eserlerine genel bir isimlendirme olarak
    Musannef adı verilmektedir. Bunlar da temelde üç çeşittir: Musannef, Cami’
    (Sahih) ve Sünen.


    Müstedrek ve Müstahraçlar:

    Hangi hadis kitabı üzerine yapılmışlarsa onun özelliğini taşıyan tamamlayıcı
    eserlerdir. Bu sebeple bu iki kitap üzerinde de durmayacağız.


    Musannefler:

    Sünen’lerin muhtevasına mevkuf ve maktu’ hadislerin ilavesiyle meydana
    getirilmiş kitaplardır. En meşhur olanları, Abdurrezzak b. Hemmam’ın (211/826)
    el-Musannef’i ve İbn Ebi Şeybe’nin (235/849) el-Musannef’idir.


    Camiler:

    Akaid, ahkam, siyer, adab, tefsir, fiten, eşratu’s-sa’a ve menakib gibi dinin
    bütün cephelerine dair konuların tamamını kapsayan kitaplardır. Buhari, Müslim
    ve Tirmizi’nin kitapları bu gruptandır. İlk iki kitaba Sahihan (Sahihayn)
    denilmektedir. Sıhah-ı sitte tabiriyle Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai
    ve İbn Mace’nin eserlerinden oluşan kütüb-i sitte’nin kastedilmiş olması, bu
    kitapların ihtiva ettikleri hadislerin çoğunlukla sahih nitelikli olması
    dolayısıyla verilmiş bir isimdir. Kütüb-i sitte yerine usul-i sitte de
    denilmektedir.


    Sünenler:

    Merfu nitelikli ahkam hadislerini fıkıh kitapları tertbi içinde ihtiva eden
    kitaplara sünen denilmektedir. Bunların en başta geleni Ebu Davud, Nesai, İbn
    Mace, Darimi’nin sünenleridir. Sünen-i erbaa, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn
    Mace’nin kitaplarıdır. İlk üçüne sünen-i selase de denir.

    [1]
      



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 72-73.

  • B) Tasnif Devri Rivayet Mahsulleri: Hadis Usulü Online Oku

     


    B) Tasnif Devri Rivayet Mahsulleri:

     


    1) Ale’r-Rical Rivayet Mahsulleri:

     

    Aslında, daha sonraki dönemlerde yaygınlaşacak
    olan alfabetik sistemin ilk örneği olan bu sistemde sahabiler, müslüman
    olmaktaki önceliklerine, Hz. Peygamber’e yakınlık derecelerine ya da
    kabilelerine göre harf sırasına konulur ve onlardan gelen hadisler, konularına
    bakılmaksızın o ismin altına dercedilir. Böylece meydana gelen eserlere bu tür
    adı olarak Müsned denir. Bu sistemle meydana getirilen eserlere de Müsned adı
    verilmektedir. Bunların bugün elimizde olan ilk örneği 281 sahabi’nin 2767
    hadisini ihtiva eden Ebu Davud et-Tayalisi (v.204/819)nin Müsned’i olduğu gibi
    en meşhur ve muteber örneği de Ahmed b. Hanbel (v.241/855)’in 10 bin kadar
    mükerreriyle birlikte 40 bin eyakın hadis ihtiva eden Müsned’idir. Bugün Müsned
    deyince Ahmed b. Hanbel’in eseri akla gelir.

    Ale’r-Rical sistemle meydana getirilen bir başka
    hadis kitabı çeşidi de Mu’cem’lerdir. Hadislerin, sahabe, şuyuh veya beldelere
    göre ve çoğu kere alfabetik olarak sıralandığı eserlere mu’cem denir. Mu’cemler,
    genelde kitap müellifinin hocalarının alfabetik olarak sıralanmasıyla
    oluşturulan eserlerdir. Bu türün en yaygın örneği ise, Taberani (360/971)’ye ait
    olan üç mu’vemdir.

    Yine ale’r-rical sisteme sahip bir başka tür de
    Etraf kitaplarıdır. Bunun en yaygın ve matbu örneği Abdulğani b. İsmail en-Nablusi
    (1143/1750)nin Zehairu’l-mevaris fi’d-delaleti ala mevazi’ıl-hadis adlı
    eseridir. Bu kitap, kütüb-i sitte ve Muvatta’da rivayetleri bulunan sahabileri
    alfabetik olarak sıraladıktan sonra onların rivayetlerinden pasajlar vermek
    suretiyle bu yedi kitaptaki yerine bölüm adı olarak işaret etmekte, bir çeşit
    anahtar kitap görevi yapmaktadır.[1]  



     




    [1]

    Bu türe giren eserlerin geniş tanıtımları için bk. Çakan, Hadis Edebiyatı:
    28-43; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat
    Fakültesi Yayınları: 71-72.

  • 3) Erbeunlar: Hadis Usulü Online Oku


    3) Erbeunlar:

     

    Musannıf’ın ilgisini çeken herhangi bir konuda
    veya değişik konularda toplanmış kırk hadisten oluşan erbeun’lar, aslında tedvin
    ve tasnif dönemi içinde ilk kez vücud bulmuş bir türdür. İlk erbeun müellifi
    olarak bilinen zat Abdullah b. El-Mubarek (181/797)dir. Ne var ki bu tür
    Nevevi’nin (676/1277) kık hadisi ile tanınmıştır. “Her kim ümmetim için din
    işlerine ait kırk hadis bellerse, Allah onu fakihler ve alimler arasında
    haşreder”[1]
    hadisi şerifinden kaynaklanan kırk hadis kitapları, tertib ve düzenleme
    açısından herhangi bir önem arzetmedikleri için onlara tasnif devri öncesi
    rivayet mahsulleri arasında –cüzlerin de bir çeşidi olduklarını dikkate alarak-
    yer vermeyi uygun bulduk.

    [2]



     




    [1]

    Hadisin değişik rivayetleri hakkında toplu bilgi için bk. Acluni, Keşfu’l-Hafa:
    2/246-247.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 70-71.

  • 2) Cüzler: Hadis Usulü Online Oku


    2) Cüzler:

     

    Küçük hacımlı rivayet mahsullerinden olan
    cüzler, muhteva olarak birkaç çeşittir:


    a)

    Bir tek ravinin rivayetlerini ihtiva eder. Mecela Cüz’ü hadisi Ebu Bekir gibi.


    b)

    Belli bir konudaki hadisleri ihtiva eder. Buhari’nin Cuz’ul-kırae halfe’l-imam’ı
    ve “Ref’ul-yedeyn fi’s-salat”ı gibi.


    c)

    Belli sayıdaki hadisleri ihtiva eder. Erbeun (Kırk Hadis) cüzleri gibi.


    d)

    Bir hadisin muhtelif senedlerini ihtiva eder.

    Cüz adı verilen rivayet mahsulleri sayı olarak
    oldukçakabarıktır. Katib Çelebi, Keşfu’z-zunun’da (1/583-590); Kettani de er-risaletu’l-mustatrafe’de
    (86-94) bütün bu çeşitlerinebir çok örnek cüz isimleri sıralamaktadırlar.[1]



     




    [1]

    Yazma eserlerde her 10 varak’a bir cüz denildiği bilinmektedir. Tıpkı Kur’an-ı
    Kerim’in her 20 sayfası bir cüz kabul edildiği gibi. İsmail Lütfi Çakan,
    Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 70.

  • A) Tasnif Devri Öncesi Rivayet Mahsulleri: Hadis Usulü Online Oku


    A) Tasnif Devri Öncesi Rivayet Mahsulleri:

     


    1) Sahifeler:

     

    Hz. Peygamber’in hayatında bazı sahabiler
    tarafından, Hz. Peygamber’den bizzat duydukları hadisleri yazmalarıyla veya
    Tabiun tabakasından bazı ravilerce sahabilerden öğrendikleri hadisleri
    yazdıkları notlarla oluşturulan ve o haliyle daha sonrakilere intikal eden küçük
    hacımlı vesikalara “sahife” denilmektedir. Sahifeler’e Kur’an ayetlerinden sonra
    İslam kültürünün ilk yazılı vesikaları gözüyle de bakılabilir. Bunların en
    meşhuru Abdullah b. Amr b. El-As’ın (93/712), Hz. Peygamber’den bizzat duyduğu
    hadisleri yazıp bir araya getirdiği “es-Sahifetu’s-Sadıka”sıdır. Hemmam b.
    Münebbih (101/719)in, Ebu Hureyre’den duyup yazdığı 138 hadisten oluşan
    “es-Sahifetu’s-Sahiha” veya “Hemmam b. Münebbih’in Hadis Sahifesi” de
    sahifelerin günümüze ulaşabilmiş yegane örneğidir.[1]  

    Kitaplık çaptaki rivayet mahsullerinin tasnif
    edildiği dönem ve daha sonraki asırlarda Sahifeler’e bir daha rastlanılmamıştır.

    [2]



     




    [1]

    Bu sahife üç ayrı tercümesiyle dilimize kazandırılmış bulunmaktadır. (İsmail
    Lütfi Çakan)



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 69-70.

  • 4- RİVAYET MAHSULLERİ: Hadis Usulü Online Oku

    4- RİVAYET
    MAHSULLERİ:

     

    Adab, keyfiyet ve vasfını özetlemeye
    çalıştığımız rivayet, netice itibariyle Hadis Kitapları dediğimiz hadis
    metinleri literatürünün meydana gelmesine sebep olmuştur. Hadisçilerin değişik
    usul ve farklı muhtevalara sahip olarak oluşturdukları hadis metinleri
    kitaplarını biz Rivayet Mahsulleri adı altında tanıtacağız.

    Tanıtmada hem tarihi sırayı hem de tasnif
    sistemlerini dikkate alacağız. Bu iki noktadan hareket edildiği takdirde
    “Rivayet Mahsulleri”ni önce iki ayrı grubta düşünmemiz uygun olacaktır.

    [1]



     




    [1]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 69.

  • Ma’nen Hadis Rivayet Eden Ravide Aranan Şartlar: Hadis Usulü Online Oku


    Ma’nen Hadis Rivayet Eden Ravide Aranan Şartlar:

     

    Gerek sahabiler gerekse sahabilerden sonraki
    nesiller hadislerin manen rivayetini caiz görmekle birlikte manayı bozacak
    şekilde rivayeti önlemek için hadis ravilerinde bazı şartların bulunması
    gerektiğini söylemişlerdir.

    Söz konusu şartlar bir ravide bulunması gerekli
    şartlardan ayrı olarak ma’nen rivayetle ilgilidir ve şunlardır:


    1)

    Hadis ravisinin sarf ve nahiv kaidelerine tam manasıyla vakıf olması.


    2)

    Lügat ilmini iyi bilmesi. Bir başka deyişle Arapçanın inceliklerini tam
    anlamıyla bilmiş olması.


    3)

    hadis lafızlarının delâlet ettiği manayı iyi bilmesi.


    4)

    Bir hadisi değişik lafızlarla rivayet ettiği zaman o hadisin Hz. Peygamber’in
    kasdetmiş olduğu manayı aynen verdiğinden emin olması.

    [1]
     



     




    [1]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 75.

  • B) Ma’nen Rivayet: Hadis Usulü Online Oku


    B) Ma’nen Rivayet:

     

    Ancak aralarında dört mezhep imamının da
    bulunduğu ulema çoğunluğu, dil ve edebiyat bilgisi yerinde olan kişilerin, belli
    şartlar altında hadisleri mana ile rivayet etmelerinin caiz olduğu
    görüşündedirler.

    Mana ile hadis rivayetine karşı çıkanların
    delilleri olduğu gibi cevaz verenlerin de gayet ikna edici delilleri
    bulunmaktadır.[1]
    Meselenin prensip olarak tartışılması bir yana, bir de vakıa vardır ki,
    hadislerin büyük çoğunluğu mana ile rivayet edilmiştir. Lafzan rivayet edilmiş
    hadis sayısı, manen rivayet edilmişlere göre oldukça azdır.

    Fevkalade hassas ve titiz davrandıkları tarihen
    sabit olan sahabilerin ve onları takibeden nesillerin, hadisleri kelimesi
    kelimesine aynen kayd ve zabtedip öylece nakletmiş olmaları ideal olmakla
    beraber, gerek hadislerin fazlalığı, gerekse beşeri ve tabii şartlar dolayısıyla
    bunun herkes için her zaman mümkün olmadığı ve olmayacağı da bir başka
    tabiiliktir.

    Öte yandan hadislerin lafzan rivayetlerini şart
    koşmanın, bu işi fevkalade zorlaştıracağı da açıktır. Oysa, çoğu kere önemli
    olan manalardır, lafızlar değildir.[2]

    Hz. Peygamber kendisine müracaat edip hadisleri
    ezberledikleri halde bir zaman sonra aynı lafızlarla hatırlamakta güçlük
    çektiklerini söyleyen sahabilere; “Haramı helal, helali haram kılacak şekilde
    manayı bozmadığınız sürece hadisi değişik lafızlarla (ma’nen) rivayet etmenizde
    bir sakınca yoktur.”
    buyurmuş[3]
    rivayeti “lafzi” olma mecburiyetinden çıkarıp “ma’nanın bozulmaması” kaydına
    bağlamıştır. Hz. Ali, İbn Abbas, Enes  b. Malik, Ebu’d-Derda, Vasıla b. Eska ve
    Ebu Hureyre gibi sahabiler, el-Hasen el-Basri, eş-Şa’bi, Amr b. Dinar, İbrahim
    en-Nehai, Mücahid ve İkrime gibi tabiiler ve daha başka bir çok alim ma’nen
    hadis rivayetine ruhsat vermişlerdir. Hatta Yahya b. Said el-Kattan’a mesele
    sorulunca; “Dünyada Allah’ın kitabından daha yüce hiçbir şey yoktur. Onda bile
    yedi kıraata müsaade olunmuştur. Binaenaleyh işi zorlaştırmayın” cevabını vermiş
    ma’nen rivayeti savunmuştur.

    Ayrıca, mana ile hadis rivayetini caiz görenler
    bu görüşlerine delil olarak arab olmayanlar için dini kendi lisanlarıyla
    açıklamanın ittifakla caiz olmasını gösterirler ve “başka dillerle şerh mümkün
    olunca aynı mananın arapça ile ifadesi haydi haydi mümkündür” derler.

    Ancak ulema mana ile hadis rivayetini belli bazı
    şartlara bağlamışlardır. Bunları şöylece sıralamak mümkündür:


    1)

    Hadisi ma’nen rivayet edecek kişi, lafızların anlamlarını bilen biri olmalıdır.


    2)

    Değiştirilen lafzın müradifleri kullanılmış olmalıdır; “ku’ud” yerine “culus”
    kelimesini kullanmak gibi…


    3)

    Ma’nen rivayet edilen haber, lafzıyla ibadet olunan bir hadis olmamalı. Zira
    asıl maksadın lafızlar olduğu yerde mana ile rivayet caiz değildir. Ezan ile
    tahiyyat (teşehhüd) ün lafızları gibi. Bu lafızlar ile kulluk, dini gönderenin
    muradına dahildir.


    4)

    Hadis, sıfat hadisleri gibi müteşabih olmamalı.


    5)

    Cevamiu’l-kelim cinsinden olmamalı.


    6)

    Lafızları değiştirilen haber açıklık ve kapalılık bakımından aynı seviyede
    olmalı.


    7)

    Hadisin aslı ezberinde ise, ma’nen rivayeti caiz değildir.


    8)

    Bazı alimler de merfu’ hadislerde ma’nen rivayeti caiz görmezler.

    Ulema arasındadaha başka açılardan başka başka
    şartlar ileri sürenler de bulunmaktadır.[4]

    İbnu’s-Salah konu hakkındaki şu görüşleri şu
    cümlelerle bitirmektedir:

    “Eğer ravi nitelediğimiz şartları taşıyor ve
    kendisine ulaşan lafzın manasını tam anlamıyla ifade ettiğine kesin kanaat
    getiriyorsa, ister Hz. Peygamber’in hadisi olsun, isterse başka haberler olsun
    mana ile rivayet etmesinde hiçbir beis yoktur. Çünkü sahabe ve selef-i salihinin
    böyle yaptığı bilinen bir husustur. Çoğu kere onların, aynı konuda çeşitli
    lafızlarla aynı anlamda rivayet ettiklerini görmekteyiz. Bu da, onların,
    hadisleri aynı lafızlarla değil, mana ile rivayet etme itiyadında olduklarını
    gösterir. Ayrıca, bu ihtilafın hala devam ettiği de söylenemez. Çünkü hadisler
    tedvin edimiş, kitaplara geçmiştir. Hiç kimse bir kitaptaki lafzı değiştirip
    yerine aynı manada başka bir lafız koymayı düşünmez. Mana ile rivayete aynı
    lafızları zabtetme güçlüğünden dolayı, izin veren vermiş ve bu iş artık
    tamamlanmıştır. Üstelik, kişi lafzı değiştirmeye muktedir olsa bile başkasının
    yazdığı lafzı değiştirmeye gücü yetmez.”[5]  

    Hakim Tirmizi’nin dediği gibi duyduğu gibi
    başkalarına hadis rivayet etmek isteyen için manayı değiştirmemek şartıyla,
    kelimelerini değiştirmek caizdir.[6]

    Bir daha tekrar edelim ki bugün ma’nen hadis
    rivayeti diye bir şey söz konusu değildir. Bugün herhangi bir hadis kitabındaki
    lafzın, aynen kullanılması gereklidir.

    Mana ile hadis rivayeti ulema arasında belli
    bazı ihtiyat cümlelerinin kullanılmasını da gelenlekleştirmiştir. Mesela “Ev
    kema kale: Yahud Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurdukları gibi”; “Ev nahvehu: Yahud
    onun gibi”; “Ev ma eşbehe haza mine’l-elfazi: Yahud bu elfaza benzer lafızlarla
    benzer lafızlarla buyurdu”

    Mana ile hadis rivayetinin ve rivayette bazı
    lahn denilen gramer yanlışlarının yapılageldiğini dikkate alan nahiv uleması,
    hadis ile delil getirmekten kaçınmışlardır.[7]

    Ayrıca ma’nen hadis rivayeti, rivayette ihtisar,
    hadisin gereken kısmını zikretmek, bütününü sevketmemek meselesini de
    beraberinde getirmiştir.

    [8]

    Ebu Said el-Hudri şunları söylemiştir: “Hadis
    dinlemek için sekiz-on kişi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) etrafında oturur, onu
    dinlerdik. İçimizden ondan dinlediklerimizi aynen tekrar eden belki iki kişi
    çıkmazdı; fakat hepimiz de tekrar ettiğimiz zaman manalarda hiçbir fark
    olmazdı.”

    Tanınmış tabiin el-Hasenu’l-Basri, kendisine
    “Bugün bize bir hadis rivayet ediyorsun; ertesi gün aynı hadisi başka lafızlarla
    naklediyorsun” diyen birine şu cevabı vermiştir: “Manada isabet etmişsem bunda
    hiçbir mahzur yoktur.”

    Yine meşhur tabiilerden Muhammed b. Sirin şöyle
    demiştir: “On kadar sahabiden hadis işittim. Hepsi de lafızlarla ihtilaf
    ederlerdi; fakat mana aynı idi.”

    Buradan anlaşıldığına göre hadislerin manasını
    değiştirmeden, manasıyla rivayet etmek caiz görülmüştür. Aslında hadislerin
    lafzen rivayeti çok güçtür; çünkü sahabeler hadisleri gerektiğinde yıllar sonra
    rivayet etmişlerdir. Tabii olarak yıllar önce söylenmiş bir sözü kelimesi
    kelimesine değil, manasıyla rivayet zorunda kalmışlardır. Aradan geçen yıllar
    içinde hadisin sözlerini unutanlar da olmuştur. Bunun için hadisi rivayet
    ederken çok kere manasını söyleyip “Ev kema kale: Yahut bunun gibi bir söz
    söyledi” veya “Ev misle haza: Yahut benzerini söyledi” gibi lafızlar
    kullanmışlardır.

    Bütün bunlarla birlikte hadislerin manen rivayet
    ederken değişikliğe uğramaması için bazı tedbirler alınmıştır. Ravide zabt
    şartının aranmasını bu tedbirler arasında saymak mümkündür. Bildiğimiz gibi zabt
    ravinin, aldığı hadisi değiştirmeden hıfzedip yeri geldiğinde başkalarına aynen
    rivayet edebilme özelliğidir. Bu özelliğe sahip olmayan ravinin hadisine itibar
    edilmez.

    Buraya kadar gördüklerimizden şu sonuca
    varabiliriz. Hadisler lafzen olduğu gibi ma’nen de rivayet edilmiştir. Bununla
    birlikte ma’nen rivayette mananın değişmemesi esas alınmıştır.

    [9]



     




    [1]

    Deliller için bk. A. Naim, Tecrid Tercemesi: 1/455-466 (Mukaddime).



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 65-66.



    [3]

    Bk. Hatib, Kifaye: 199-200; Kasimi, Kavaidu’t-tahdis: 221-225.



    [4]

    Bu farklı görüşler için bk. Şevkani, İrşadu’l-fuhul: 54-55.



    [5]

    Ulumu’l-hadis: 191.



    [6]

    Bk. Kavaidu’t-tahdis: 224.



    [7]

    Bk. Tecrid Tercemesi: 1/461.



    [8]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 66-69.



    [9]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 74-75.

  • A) Lafzan (Kelimesi Kelimesine Aynen) Rivayet: Hadis Usulü Online Oku


    A) Lafzan (Kelimesi Kelimesine Aynen) Rivayet:

     

    Dinin, kitaptan sonraki ikinci kaynağı sünnet
    olduğu için, sünnetin yazılı vesikaları demek olan hadislerin, Hz. Peygamber’den
    duyulduğu gibi aynen yani lafzan rivayet edilmeleri asıldır. Zira bizzat Hz.
    Peygamber “Bizden bir hadis belleyip de bellediği gibi başkalarına
    ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın.”
    [1] 
    buyurmuştur. Bu, tabiatıyla ve öncelikle hadislerin lafzan rivayet edilmesini
    teşviktir. Hatta yine Hz. Peygamber, öğrettiği bir duadaki nebi kelimesi yerine
    resul kelimesini kullanan el-Bera b. Azib’i uyarmış ve nebi demesi gerektiğini
    belirtmiştir.[2] 

    Hadisleri ilk rivayet eden nesil olan sahabe,
    Hz. Peygamber’den görüp işittiklerini rivayet ederken bunların sorumluluğunun
    bilinci içindeydiler. Bu yüzden hadisleri lafızlarını değiştirmemeye dikkat
    ederek rivayet ediyorlardı. Büyük bir kısmı bir hadisi Hz. Peygamber’den
    (s.a.v.) nasıl işitilmişse aynen rivayet edilmesinin şart olduğu görüşünde idi.
    Nitekim Abdullah b. Ömer, “Münafığın meseli, iki koyun sürüsü arasında (kalan
    şaşkın) koyunun meseli gibidir.”
    hadisini manayı bozmayan bir kelime
    değişikliğiyle “kemeseli’ş-şati’r-rabidati” şeklinde rivayet eden birini
    azarlamış ve şunları söylemiştir: “Yazıklar olsun sana! Allah Rasulü’ne yalan
    isnad etme.”

    Aynı sahabi İslam’ın beş şartını sıralayarak
    sayan birine Ramazan orucunu beşinci şart olarak sona almasını söylemiş ve Hz.
    Peygamber’in ağzından nasıl işittiyse öyle rivayet etmesini ihtar etmiştir.

    Bu misaller gösterir ki sahabeden bir kısmı
    hadislerin lafzan rivayet edilmesini şart koşmuşlardır.

    Sahabeden sonra gelen tabiun ve
    tebeu’t-tabiin’in devirlerinde de hadislerin, lafzen yani Hz. Peygamber’den
    (s.a.v.) işitildiği şekilde rivayet edilmesi gerektiğinde birçok hadisçiler
    ittifak etmişlerdir.

    Öte yandan Hz. Peygamber Araplar arasında en
    fasih konuşan kimse idi. Onun bu özelliği hadislerin lafzen rivayetini şart
    kılar; çünkü manen rivayette mana bozulabilir. Hadislerin edebi güzelliği kısa
    cümlelerle çok geniş manalar ifade etme özelliği kaybolabilir. Her ne kadar bir
    talebe ile şeyhi arasında rivayet edilen bir hadisin mana değişikliği
    farkedilmezse de aynı şey birkaç kere tekrar edilince hadiste mana farkları
    meydana gelebilir.

    Demek oluyor ki hadislerin lafzen rivayet
    edilmesinin şart olduğu görüşünde olanlar onların değişmeden rivayet edilmesini
    isteyenlerdir.

    [3]



     




    [1]

    Tirmizi, İlim: 7; Ebu Davud, İlim: 10; İbn Mace, Mukaddime: 18; Darimi,
    Mukaddime: 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/183; İbn Hibban, Sahih:
    1/225-226. 



    [2]

    Buhari, Vudu: 75; Deavat: 6, 7, 9; Müslim, Zikir: 56; Tirmizi, Dua: 16; İbn
    Mace, Dua, 15; Darimi, İsti’zan: 51; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/285, 290,
    292, 296, 299, 300, 302; hadisin değrlendirilmesi için bk. Hatib, kifaye:
    203.



    [3]

    Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
    Usulü, 12. sınıf: 73-74.