Ay: Şubat 2012

  • Bir Yaşar Nuri Klasiği: İmamların Maaş Alması Haram

     

    Yaşar Nuri Öztürk’ün canlı yayında söylediğine göre Kur’an’ı Kerim’i parayla satmak kesinlikle haram… Ancak Yaşar Nuri’nın Kur’an çevirileri kitapçılarda ücret karşılığı satılıyor. Aynı şekilde internet üzerinden de Kur’an çevirileri için para isteniyor.

    Mesala yayın yılı 2011 olan son Kur’an tefsiri 28 TL’den satışta…

    O NAMAZLAR GEÇERSİZ

    Yaşar Nuri’nın dediğine göre “namaz kıldırma karşılığı aldıkları paralar haram”… Canlı yayında “Kur’an’ı Kerim’i para karşılığı satmak haram mıdır?” sorusuna yanıt verirken sözü Diyanet’in maaşlı imamlarına getiren Öztürk şunları söyledi;

    “Kur’anı Kerim’i parayla satmak gayet tabiii haram! Hiç bir dini değeri parayla satamazsın. Eğitim hizmeti yapıyorsan o eğitim hizmeti için aldığın para meşrudur. Namaz kıldırarak alınan paraların tümü haramdır. O namazlar da geçersizdir. Kimse bunun aksini iddia ve ispat edemez.”

    Yaşar Nuri Öztürk, Diyanet’te görev yaptığı süre içinde babasının kendisine “Din hizmeti yaparak diyanetten aldığın para hırsızlıktan daha kötüdür. Derhal buna son ver” dediğini de söyledi.

    İLAHİYAT HOCASININ PARASI HELAL

    Bilindiği gibi Yaşar Nuri Öztürk de İlahiyat Fakültesi’nde kendi deyimi ile 28 yıl boyunca öğretim hizmeti verdi. “Dini” konularda gençleri eğiten hocanın aldığı para bu durumda “haram olmuyor mu?”.

    Yaşar Nuri Öztürk, kendi durumunu “eğitim hizmeti” istisnası içine soktu ve dedi ki;
    -“Eğitim hizmeti veriyorsanız, tabii karnınızı bir yerde doyuracaksınız. Ben ilahiyat profesörüyüm eğitim hizmeti vermişim 28 yıl üniversitede ve maaş almışım. Ben insanlara namaz kıldırarak o maaşları alsaydım külli haramdı o bana…”

    İMAMLAR NEYLE GEÇİNECEK?

    Yaşar Nuri Hoca’nın iddiasına göre Diyanet’ten maaş alarak camilerde namaz kıldıran tüm hocalar “haram” para kazanıyor. Bu durumda akıllara şu soru takılıyor. “Din hizmeti veren” imamlar müezzinler neyle geçinecek? Geçimlerini nasıl sağlayacaklar.

    Aslında bu konu yeni bir konu değil. İmamın namaz kıldırdığı için para alması söz konusu değil. Orada mesaisini camiide geçirdiği için maaş kendisine veriliyor. Yani her ne olursa olsun siz gittiğinizde imam hatibi veya din görevlisini camide buluyorsunuz.

    Aşağıda İstanbul İlahiyat Hocalarından Prof.Dr. Abdulaziz Bayındır’ın konuyla ilgili soruya cevabı var. Kendisi bu konuda gerekli cevabı vermiş…

    8sutun

     

    Yaşar Nuri’yle ilgili medyada yer alan başka bir haber.

     

    Cuma namazı saatinde canlı yayında olan Yaşar Nuri Öztürk ,akıllara cuma namazına gitmiyor mu sorusunu getirdi.

     

    Cuma günleri Show Tv ekranlarında yayınlanan ‘Saba Tümer’le Bugün’ programına konuk olan ilahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk’le ilgili farklı bir tepki dile getirildi. 

    İSLAMİ KONUDA KENDİNİ OTORİTE OLARAK GÖRÜYOR

    Canlı yayında yapmış olduğu çıkışlarıyla hafızalarda yer eden ilahiyatçı, bir çok İslami konuda kendisini otorite olarak görüyor. Ancak başta sosyal paylaşım sitelerinden ve program izleyicilerden kaçmayan bir ayrıntı çok konuşuluyor. 

    YAŞAR NURI ÖZTÜRK CUMAYA GİTMİYOR MU?

    Show Tv ekranlarında cuma günleri Saba Tümer’le program yapan Öztürk , izleyicilerin dini konulardaki sorularını cevaplıyor. Programın cuma namazı saatinde de devam etmesi, izleyicinin aklına ilahiyat profesörü Yaşar Öztürk ‘cumaya gitmiyor mu’ sorusunu getirdi.

  • Klasik Arapça 7.Ders Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 1. – 2. Bab)

     

     

     

    7.Ders        

    Konu: Sarf: Bina Kitabı (Fiillerde Çatı = 1. – 2. Bab)

     

      

     

     

     

     

  • İHL Öğretmenleri Kuran-ı Kerim Eğitimi İçin Toplanıyor

     

    Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi, Türkiye’deki tüm İHL Meslek Dersleri Öğretmenlerinin tebliğci veya müzakereci olarak katılabileceği İHL Meslek Dersleri Zirvelerini düzenliyor.

    Bu zirvelerin üçüncüsü “Kur’an-ı Kerim Öğretmenleri” zirvesi olarak 31 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirilecektir. İmam Hatip Liselerindeki Meslek Dersleri Öğretmenlerinin katılabileceği zirvede amaçlananlar:
    · Kur’an-ı Kerim derslerinin problemlerini tartışmak, derslerin programı / müfredatı ve kitaplarını öğretmenlerimizin değerlendirmesini sağlamak,
    · Öğretmenlerimizin sınıf ve okul içi uygulamalarını, yöntem-tekniklerini ve hazırladıkları özgün materyalleri paylaşmalarını sağlamak,
    · İyi örnekleri kayıt altına almak, kitaplaştırmak ve sonraki nesillere bir tecrübe mirası bırakarak tarihe not düşmek.

    olarak belirtildi.

    Kur’an-ı Kerim Öğretmenleri Zirvesiyle, Türkiye genelinde Kur’an- Kerim dersinin nasıl okutulduğunu, dersin öğretimi ile ilgili öğretmenlerin düşüncelerini tespit etmek, sınıf içi ve okul içi uygulamaların bir fotoğrafını çekmek isteniyor. Öğretmenlerin bu dersi nasıl işlediklerini, öğretmenlik uygulamalarını, ders etkinliklerini, uyguladıkları yöntem ve teknikleri, İYİ ÖRNEKLERİ kayıt altına alarak;  kitaplaştırmak, yayımlamak, sonraki nesillere bir TECRÜBE MİRASI bırakmak ve tarihe not düşmek isteniyor.


    TEBLİĞ HAZIRLAMA ŞARTLARI VE AYRINTILI BİLGİ İÇİN EKTEKİ DOSYAYI İNCELEYİNİZ.

  • Trafik Kurallarına Uymamak Allaha İsyan Etmek Anlamına Gelir

     

    Sosyal hayat içinde, evlerimizde, sokakta, iş hayatında, alışveriş merkezlerinde farkında olmadan yaptığımız hatalar var. “Gülersem abdestim bozulur mu?” diye hassasiyet gösteren insanımız kırmızı ışıkta geçmenin günah olup olmadığına pek dikkat etmiyor veya hastanede-postanede-bankada sıra beklemeyip tanıdık sayesinde öne geçmenin kul hakkı olacağını, çöp atmanın, yüksek sesle televizyon izlemenin dindarlıkla bağdaşıp bağdaşmadığını.

    İslam hukukukçusu Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, sosyal hayat kurallarının dindarlıkla ilişkisi üzerine bilhassa durulması gerektiğini düşünüyor. Bu konuları ilahiyatçıların ve Diyanet mensuplarının sürekli gündemde tutması ve vurgulaması gerektiğini söylüyor. Yavuz; “Müslüman kardeşlerimiz mekruhlara dikkat etmeye özen gösteriyorlar. Ama günlük hayatta, aile içinde ve sosyal çevrede önemli işler vardır ki bunların dinimizle doğrudan alakası olduğunun farkında bile değiller.” diyor.

    Yavuz’a göre ihlal edilen detaylar hadislerle izah edilecek, dinî bilgilere dayandırılacak önemli meseleler. Çünkü sosyal hayattaki kurallar ve ilişkilerin dayanak noktası Allah hakkı, kul hakkı. Yavuz hocaya göre, her iki haktan dolayı Allah katında sorumlu olacağını düşünmek ve ona göre oturup kalkmak, gezip dolaşmak, insanlarla münasebet kurmak gerekiyor. İnsan, bütün bu davranışları İslam’ın genel prensiplerine ve ahlak ilkelerine uyduğu takdirde ancak daha çok takva sahibi olur. Yavuz, “Bütün vatandaşların bu gibi meselelerde hassas olmasını temenni ediyorum.” diyerek sosyal hayat içinde en çok yaptığımız hataları şöyle sıralıyor:

    Anne veya eşinizin hakkına girdiğinizin farkında mısınız?

    “Dikkatimi çekiyor, aile fertleri bütün işlerini evin hanımına yüklüyor. Örneğin elbisesini yerine asmaması, pijamasını katlamaması, yatağını düzenlememesi, çorabını çıkartıp evin yüzüne atması gibi basit gibi görünen, aslında dinimizde hakla hukukla doğrudan doğruya alakalı olan meseleler var. Bunlara riayet edilmedikçe Müslüman’ın dindarlığı kanaatimce tamamlanmış olmaz. Ev hanımının bütün aile fertlerinde hakkı kalır. Hanım hizmetçi değildir. Anne bir organizatördür, çocukları yetiştiren, aile hayatını ikame eden temel düsturdur. Herkesin yardımcı olması gerekir. Belki sesini çıkaramayabilir, eşine çocuklarına saygısından dolayı. Mesela elmayı soyup yedikten sonra tabağını yerde bırakması meyve kabuklarını alıp çöpe koymaması, o kadının o erkek üzerinde hakkının kalmasına sebeptir. Bu hakka riayet edilmeyen yerde de bir zulümden söz edilebilir. Aile içi hak-hukuk meseleleri bilhassa önemlidir. Bunlara riayet etmek de dindarlığın gereğidir.”

    Ey insanlık, hakkını helal et!

    “Mesela bir kimse sakız çiğniyor, işi bittikten sonra çöpe atacak yerde yere atıyorsa bilmeli ki burada da Allah ve toplum hakkı var. Allah’ın yerini kirletiyor. Toplumun hakkı var; toplum zarar görecek. Birinin ayağına yapışacak, diğerinin kaymasına sebep olacak. Sokak o toplumun parasıyla temizlenecek. Bir kâğıt parçasını, bir poşeti sokağa gelişigüzel atmanın Allah katında sorumluluk gerektirdiğini bilmeliyiz. Bundan mutlaka hak söz konusudur. Hem de öyle büyük bir hak ki, birine haksızlık yapsak ondan özür dileyip hakkını helal ettirmek mümkün, ama çevreye verilen zarardan, yere atılan bir çöpten dolayı bütün insanlarla helalleşmenin imkânı yok. Herkesi bulup helallik almak mümkün değil. Müslüman, takva sahibi kimse, yolda yürürken hareketlerine dikkat etmeli, çöpünü atacak kutu bulamazsa yere atmak yerine cebine koymalı. Allah’ın çevresini ve toplumun alanını kirletmekten çok daha iyidir.”

    Her işi, Allah’a beğendirmek için yapmalı

    “Ticarî hayatın doğrudan takvayla alakası var. Hadislerde, bir kimse sattığı bir malı övmeyecek, alışveriş yaparken güven versin diye yemin etmeyecek, satıcının veya alıcının üzerinde bir baskı oluşturmayacak, Müslüman bir tüccar müşterisini aldatmayacak, sakat mal satmayacak veya sakatlığını söyleyecek, satış yaparken kendisini müşteri yerine koyacak…

    Ticaret yapanlar müşteriyi Müslüman olsun gayrimüslim olsun Allah’ın kulu olarak görmeli. ‘Allah’ın bana gönderdiği müşteri, ona en iyi muameleyi yapayım.’ diye düşünmesi lazım. Bir sanatkâr ise işin en güzel şekilde, müşterisine değil de Allah’a beğendirmek için yapmalı. Hak ettiğinden fazla ücret almamalı. Bu özen Allah’a karşı kulluk görevinin ifasıdır.”

    Sinir’in sebebi “isâr” eksikliği

    “Dinimizin çok güzel bir uygulaması var: İsâr… Mü’minin, başkasını kendi rahatına tercih etmesi demektir. İsar sahibi olmak… Otobüse önce ben bineyim değil de başkasını önce bindirmek. Bir dakika sonra binsen bir zararı yok. Vatandaşın gönlü hoş olsun, diye düşünmek lazım. Umumi yerlerde oturacak bir yer var kendisi de oturmak istiyor, başkasını tercih etmek, sıra kendisinde olmasına rağmen başkasını buyur etmek bu ahlakın en üst derecesidir. Bu dereceye varan toplumda hoşnutsuzluk, sevgisizlik olmaz. İki tarafın kalbinde büyük bir sevgi doğar. Aksini düşünelim; başkasının hakkı olan yeri kapmak için acele eden insan nefrete sebep olur. Taraflar olumsuz bir tavır içine girer. Toplumda böyle bir anlayışın yaygın olması strese sebep olur. Mega kentlerde insanların daha çok sinir hastası olmasının temelinde bu gibi ahlakî ilkelere riayet etmemek var.”

    Apartman kuralları ile takva arasındaki ilişki

    “Bencillik, istediğim gibi yaşarım, ben rahat edeyim başkası ne olursa olsun ve vurdumduymazlık… Halbuki İslam’ın tercihi başkasını kendisine tercih etmektir. Apartman hayatı bambaşka bir hayat. Bu konuda insanların ayrıca eğitilmesi gerekiyor. Birlikte yaşama kültürü eksik. İnsanlar bir davranışta bulunurken komşusunu rahatsız edebileceğini düşünmeli. Apartmanlarda cüz’î miktarda aidatlar vardır. Israrla vermeyenler var. Apartmandaki herkesin hakkına girdiğini, hepsinin nefretini çektiğinin farkında değil. Çok büyük bir sorumluluğu üzerine almış oluyor. Bu bakımdan apartmanın koyduğu kurallara harfiyyen riayet etmek dinimizin emri. Ona riayet etmeyenler takva unsurlarını ihlal etmiş oluyorlar.”

    Trafik, kurallarına uymamak Allah’a isyan etmek anlamına gelir

    “Sosyal hayat içinde öyle meseleler var ki insanlar önemsemezler, gelişigüzel davranırlar. Mesela arabasıyla yola çıkan bir Müslüman’ın trafik ışıklarında durması, kırmızı ışıkta geçmemesi gerekir. Trafik kurallarına riayet etmelidir. Trafik kurallarına riayet etmemenin Allah’a karşı gelmek, bir isyan ve hata olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatta sebep olduğu kazanın ise günah olduğu söylenebilir. Kırmızı ışıkta durmamak bazen bir cana mal oluyor. Malın telef olmasına vesile oluyor. Malın telef olması da büyük bir israftır. Aslında dindar bir Müslüman trafik kurallarına harfiyen riayet eden kimsedir. Bunlar basit kurallar gibi görünüyor ama Kur’an’da bir ayet var: ‘Kendinizi tehlikeye atmayın.'”

     

    Sırada bekleyenleri atlatmak dinimizce mahzurlu

    “Sıklıkla rastlanan bir olay da; devlet dairesinde herhangi bir kurum önünde sıraya girmek… Sırası gelmeden torpille herhangi bir şekilde sıra bekleyenleri atlatmak dinimiz bakımından mahzurludur. Üzerinizde sırasını aldığımız herkesin hakkı kalmış oluyor. O insanlar hakkını helal etmezse bundan dolayı Allah katında sorumlu olacağız. Kıyamet günü boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağını düşününce bu konuda ne kadar titiz olunması gerektiği anlaşılabilir.”

    Dindar yaya nasıl yürür?

    “Araç kullananlar kadar yayaların da kurallara riayet etmesi gerekir. Yaya kendini bir aracın önüne gelişigüzel atarsa, kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçerse ve bu da ölümüne veya kazaya vesile olursa Allah’ın emanetine hıyanet etmiş oluruz. Beden, bize emanettir. Hayat bize emanettir. Dolayısıyla yaya yürüyüşlerinde de dikkat etmeli. Dinî açıdan yeniden bakarak kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor.”

    Mü’min, piknik yerinden belli olur!

    “Piknik için bir mekâna gidiyorsunuz, yemyeşil güzel manzaralı bir yer. Eğer sizden evvel birileri gitmişse oraya, fevkalade kirletilmiş olduğunu görüyorsunuz. Bir Müslüman’ın, bir yerde konakladığı zaman başka birinin de konaklamasına imkân vermeyecek şekilde kirli bırakması haksızlıktır. Topluma karşı işlenmiş bir haksızlıktır. Bu da bir kul hakkıdır. Kendi çöpünü başkasına temizlettirmek… İyi bir Müslüman, oturduğu yerden belli olur. Çevre konusunda, diğer toplum fertlerine karşı davranışlarında, kendini başkasının yerine koyma ahlakıyla ahlaklanmak gerekir. Batılılar buna ’empati’ diyor. Peygamber Efendimiz (sas) de diyor ki: ‘Kendisi için istediğini başkası için istemezse bir kimse mü’min olamaz.'” 

  • Bu Sene Kutlu Doğumda Kardeşlik Konuşulacak

    Nevşehir İl Müftülüğü tarafından, 14- 20 Nisan 2012 tarihleri arasında kutlanacak olan Kutlu Doğum Haftası nedeniyle kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı Emniyet Müdürlüğü Topuzlu Han Restaurant’ta yemekli istişare toplantısı düzenlendi. Toplantıya; Nevşehir Valisi Abdurrahman Savaş, Belediye Başkanı Hasan Ünver, İl Müftüsü Yakup Öztürk, Müftü Yardımcısı Ali Gülden ile ilde bulunan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
    Kameri aya göre Peygamber Efendimiz’in (sas) doğumunun 20 Nisan’a denk geldiğini ifade eden İl Müftüsü Yakup Öztürk, “Bu durumu dikkate alan Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1989 yılından bu yana Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri düzenlemeye başladı. Bu hafta, ülkemizde sonradan ihdas edilmiş çok güzel bir haftadır. Kutlu Doğum etkinlikleri kapsamında vaaz ve hutbelerin yanında konferanslar, paneller, naat, şiir, Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma ve anlama yarışmaları gibi etkinliklerde düzenliyoruz.” dedi.
    Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri dolayısıyla her yıl bir ana temanın belirlendiğini kaydeden Öztürk, “Bu yıl ana tema olarak kardeşlik konusu belirlendi. Nasıl ki Peygamber Efendimiz (sas) Ensar’la Muhacir’i kardeş yapıp kaynaştırdıysa, biz de insanlar arasında aynı değerleri ortaya koymalıyız. Kardeşliği söylemden eyleme dönüştürecek şekilde hareket tarzı belirlemeliyiz.” diye konuştu.
    Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, bu yılki etkinliklerin, sivil toplum kuruluşları ile birlikte yapılması yönünde karar alındığını ifade eden Öztürk, “Bunun sonucunda ilimizde bulunan siz değerli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile biraraya geldik. Sizlerin seçeceği 5 veya 7 kişiden oluşan temsilciler ile müftülük personelinden oluşan Kutlu Doğum Platformu oluşturmak istiyoruz. Bu kişilerle istişare halinde güzel bir program ortaya çıkarmak istiyoruz. Böylece, Fatih’in İstanbul’u fethi gibi bizler de gönülleri fethetmek istiyoruz.” dedi.

    “HER KESİME MESAJ ULAŞTIRILMALI”
    Nevşehir Valisi Abdurrahman Savaş da konuşmasında Peygamberimiz’i (sas) anlatmak için Kutlu Doğum Haftası’nın iyi bir fırsat olduğunu söyledi.
    Toplumda yaşayan insanların farklı görüşleri, meslekleri ve ilgi alanları olduğuna dikkat çeken Vali Savaş, “Kimi camiye, kimi kahveye gider. Kimi öğrencidir, kimi memur kimi serbest çalışan. Herkese Peygamberimiz’in (sas) mesajlarını en güzel şekilde anlatmak için çalışmak gerekir. Mesajın tüm kitleye ulaştırılması konusu çok önemlidir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının müftülük tarafından hazırlanan programların yanında kendi üyelerine yönelik özel etkinliklerde düzenlemesinde yarar olur diye düşünüyorum. Her sivil toplum kuruluşu kendi alanında özel mesaj verebilir.” şeklinde konuştu.

    “BÜTÜN GÖREVLERE HAZIRIZ”
    Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver ise dini, dil ve kültürlerini koruyamayan toplulukların, hayatını devam ettiremeyeceklerinin örneklerinin tarihte bolca bulunduğunu söyledi.
    Toplumların yaşaması, gelişmesi ve yok olmaması için maddi değerlerin yeterli olmayacağını kaydeden Ünver, “İsveç, yıllık kişi başına düşen 70 bin dolar gelirle dünyanın en zengin devletlerinin başında yer alıyor. Türkiye’de daha yeni yeni 10 bin dolar konuşulduğu gözönüne alınırsa daha iyi mukayese edilebilir. Ama intihar istatistiklerine bakıldığı zaman en fazla intiharın olduğu ülke de İsveç olarak görülüyor. İnsanların her türlü konforu, parası, yazlık-kışlık evleri, çeşit çeşit lüks arabaları varken, her türlü dünyevi zevki rahatlıkla tadabilme imkanı varken intihar etmeleri gösteriyor ki manevi hayat olmadan insan mutlu ve huzurlu olamaz. Bizde ise insanlar katıksız bile olsa karınlarını doyuracak yiyecek bulduğunda dahi “elhamdülillah” diyor, Allah’a şükrediyor. Bu, insanlara büyük bir huzur ve mutluluk veriyor. Her şeyin Allah’tan olduğunu biliyor, buradan ebedi hayata gideceklerini biliyor, yine şükrediyorlar. İyi ki böyle bir toplumda doğduk. Ya İsveç’te, Yunanistan’da doğsaydık, ne olurdu halimiz.” diye ifade etti.
    Belediye olarak, Kutlu Doğum Haftası’nda üzerlerine düşen bütün görevleri yerine getireceklerini ifade eden Ünver, şöyle devam etti: “Bunu, bir iyilik değil, görev olgusu içerisinde değerlendiriyorum. Buraya, önemli bir toplantıyı yarıda bırakarak geldim. Çünkü Peygamber Efendimiz’in (sas) ahlakını, güzelliğini anlatacak bir hafta için karar alınacak toplantıdan önemli bir şey görmüyorum. Burada belediye olarak hafta dolayısıyla 10 bin kutu gül lokumu, 10 bin gül ve 10 bin Peygamberimiz’i (sas) anlatan kitabı insanlarımıza ulaştırmak istediğimizi belirtmek istiyorum. Müftülük’ten fazlası istenirse, yerine getiririz. Ayrıca, aynı Ramazan ayında olduğu gibi fakir insanlara gıda çeki yardımı yapmak istiyoruz. Toplumun her kesimine ulaşacak, Peygamberimiz’i (sas) anlatacak etkinlikler olmasını diliyorum. Bunun için üzerimize ne düşerse yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.”
        İl Müftülüğü tarafından, 14- 20 Nisan 2012 tarihleri arasında kutlanacak olan Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla hazırlanan etkinliklere yönelik taslak programını anlatan İl Müftüsü Yakup Öztürk’ten sonra söz alan sivil toplum kuruluşları temsilcileri, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek için hazır olduklarını ifade ettiler.


    Editörün Notu:İl Müftüsü Yakup Öztürk Kameri aya göre Peygamber Efendimiz’in (sas) doğumunun 20 Nisan’a denk geldiğini ifade etmiş ancak ibare eksiktir. Kameri takvim ile miladi takvim döngüsü farklıdır. Hz. Peygamberin mevlidi-dogumu  sadece o yıl 20 Nisan tarihine denk gelmiştir.

  • Somalili Din Adamları:Türkiye Ordumuzu Da Eğitsin

     

    SOMALİLİ DİN ADAMLARININ TÜRKİYE HAYRANLIĞI: “TÜRKİYE SOMALİ’YE ÖNDERLİK ETMELİDİR”

    Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organizasyonu ile Konya’ya meslek içi eğitim programı kapsamında getirilen 37 Somalili din adamı çeşitliği eğitimlerden geçirildi. Diyanet Vakfı tarafından tüm masrafları karşılanan Somalili din adamları, iki hafta süren eğitim kampı boyunca Konya Diyanet Yurdu’nda ikamet etti. İçlerinde bir rektör, iki dekan, 17 öğretmen, bir subay, yedi tüccar, üç öğrenci, dört işçi ve iki memurun yer aldığı din adamları, 2 Şubat 2012 tarihinde başlayan meslek içi eğitim programlarını dün tamamlayarak ülkelerine geri döndü. Din adamlarının en önemli özelliği ise Somali’nin teokrasi ağırlıklı yönetiliyor olmasından dolayı din işlerinden herhangi bir ücret almadan ekstra bir iş daha yapıyor olmaları.  Bu süreçte Yüksek Dini İhtisas Merkezi’nde eğitim gören Somalili din adamları, sosyal davranış kuralları, Kuran-ı Kerim, Hadis, Tefsir, dini musiki, fıkıh, ezan, gamet, mevlit ve ilahi dersleri yanı sıra Türkiye’yi ve Konya’yı Tanıma konulu eğitim semineri gördü.

    İç savaş ve müstemlekenin hakim olduğu Somali’de yeterince dini eğitim alamadıkları için Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye’ye getirilen din adamları, Konya’da aldıkları eğitimleri ülkelerinde uygulayacak. Aldıkları dini eğitim ve ile ilgili izlenimlerini gazetemizle paylaşan Somalili din adamları, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı’na teşekkürlerini iletti.

    SADECE TÜRKİYE’YE GÜVENİYORUZ BİZİ BAŞKALARINA BIRAKMAYIN

    Aldıkları eğitimin çok başarılı olduğunu kaydeden heyetteki din adamlarının temsilcisi Mogadişu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hassan Ahmed Mohamoud, sadece eğitim almadıklarını bunun yanında ufuklarının geliştiğini ifade ederek, “Türkiye’ye meslek içi eğitim almak üzere geldik fakat bilgimizi ve görgümüzü de değiştirdik. Somali Türkiye ile mukayese edilemeyecek kadar farklı. Biz Türkiye’de eğitim sisteminin 80 yıl önceki haline bile yetişemeyiz. Bunları anlatılanlardan biliyoruz. İç savaş ve kuraklığın, ülkemizde oynanan oyunların gölgesinde yaşam mücadelesi veren bir ülkenin mensuplarıyız” dedi.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a besledikleri sevgi ve hayranlığı yüzünden okunan Mohamoud şöyle devam etti: “Eğer sizin başbakanınız bizimse örnek aldığımız ve lider kabul ettiğimiz Recep Tayyip Erdoğan elimizden tutmasaydı, birçoğumuz Türkiye’den haberdar bile değildik. Ülkemizin her tarafı Sayın Erdoğan’ın fotoğrafları ve Türk Bayrakları ile donatılıyor. Halkımız onu çok seviyor. Ne olur bizi başkalarının eline bırakmayın. Biz sadece Türkiye’ye güveniyoruz” diye konuştu.

    KONYA’DA TAHSİL YAPMAK BİZİM İÇİN BÜYÜK BİR AYRICALIK

    Türkiye’nin Somali’nin yanında bir cennet gibi olduğunu ifade eden Mogadişu Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Mohammed Abdi İsmail, devlet sisteminin düzenli bir şekilde yönetimi karşısında şaşkınlığını gizleyemediğini vurgulayarak, “Türkiye’ye geldiğimde o kadar şaşırdım ki dilimi yuttum sandım. Bu kadar gelişmiş, her şeyi yerli yerinde ve düzenli bir ülke ile karşılaşacağımı düşünememiştim. Müslüman bir ülkenin böyle gelişmiş olduğunu görmek bizim için büyük bir sevinç kaynağı oldu. Din alimlerinden çok güzel eğitimler aldık. Ufkumuz gelişti. Konya’da ilim tahsili yapmayı bir ayrıcalık olarak görüyorum. Aldığımız eğitim sonrası ne kadar yetersiz olduğumuzu anladım. Buradaki edindiğim bilgileri ülkemizde öğrencilerime aktaracağım. Türkler, Allah’ın makbul kullarından. Ne kadar şükretseniz azdır” şeklinde konuştu.

    BİZİ BATILI VAMPİRLERİN ELİNDEN ANCAK TÜRKİYE KURTARIR

    Ticari faaliyetler yanı sıra din eğitimi de veren Somalili tüccar din adamı Abdulwahhab Rashiid İbraiim de ilk defa gördüğü kar ve çorbanın tadına doyamadığını, Konya’nın temizliğine hayran olduğunu belirterek, gördükleri eğitim sonrası kendisinde Somali’nin epey yol alması gerektiği kanaatinin oluştuğunu söyledi. Türkiye’yi çok zengin bir ülke olarak gördüklerini dile getiren İbrahiim,  “Türkiye bundan 10 yıl önce neden Afrika’ya gelmedi çok merak ediyorum. Somali, Recep Tayyip Erdoğan sayesinde Türkiye’yi tanıdı. Bizi batılı vampirlerin elinden de ancak Türkiye kurtarabilir. Türkiye’den en büyük isteğimiz, bizi bize bırakmamaları ve hep dostumuz olarak kalmalarıdır” dedi.

    Kaldıkları Diyanet Vakfı Yurdu’nda 5 yıldızlı otel konforu yaşadıklarını belirten İbrahim, “Sayın Yurt Müdürü Yücel Kemendi ve çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum. Burada ilk kez çorba içtim ve hayran kaldım. Mogadişu’ya gittiğimde bir çorba salonu açmayı düşünüyorum. Ayrıca ilk kez karı Konya’da gördüm. Önce kendimi bulutların üzerinde gibi hissettim. Üzerine yalın ayak bastım ve çok soğuk olduğunu hissettim. Bu deneyimim unutulamayacak kadar güzeldi” ifadelerini kullandı.

    TÜRKİYE’DEN ÖZEL İSTEĞİMİZ ORDUMUZU DA EĞİTMESİDİR

    Türkiye’ye gelmek ve burada eğitim almaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren Somali Ordusu Subaylarından din adamı Albay Abdullahi Sheiki Ali Ahmed, aldıkları eğitimle tüm dünya görüşlerinin değiştiğini belirterek, bu imkanı sağlayan Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’na teşekkür etti. Ezanların bu kadar güzel okunduğuna, camilerin temizliğine ve Konya halkının candan tavrına hayran kaldığını vurgulayan Ahmed, devlet otoritesinin sağlam temeller üzerine oturtulması ve halkın can güvenliğinin tam olarak sağlanmasının önemine işaret ederek, “Ülkemizde maalesef büyük bir güvenlik zafiyeti var. Kimsenin can ve mal güvenliği sağlanamıyor. Neredeyse her iki saatte bir insanımız ölüyor/öldürülüyor. Silah kimdeyse güç onda mantığı hâkim ve silahlı kişiler kendi iktidarını kuruyor. Havaalanlarımızı bile Ugandalı askerler koruyor. Buraya geldiğimde devlet otoritesinin gücüne hayran kaldım. İnşallah bu düzen bizim ülkemizde de egemen olur. Türkiye Başbakanı’ndan özel isteğimiz bu eğitim seminerlerinin devam etmesi ve ordumuzun da bu kapsamda eğitilmesidir” şeklinde konuştu. 

  • Diyanet Yüz Nakline Ne Dedi ?

    Uğur Acar’ın başarılı bir operasyonla yeni yüzüne kavuşması toplumdaki ilgiyi artırırken vatandaşların dini açıdan merakını Diyanet giderdi: “Yüz nakli tedavi amaçlı bir estetik cerrahi işlemidir; organ nakli gibi değerlendirilebilir. Ancak donörün velisinin izni şart. Bağışlanan yüz için de ücret talep edilmemeli.” Yüz naklinin şartlarını da sıralayan Diyanet şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Yüz nakli uygulaması, esas itibarıyla tedavi amaçlı bir estetik cerrahi işlemdir. Ancak yüz, müstakil bir organ olmamakla birlikte başın bir cüzü olması hasebiyile organ hükmüne tabi kılınabilir. Bu sebeple, organ nakli hükümlerinin yüz için de geçerli olması gerekir. Dolasıyla yüz nakli işlemi için vericinin velisinin izni ve organ karşılığında ücret talep edilmemesi gibi ilkeler dikkate alınmalıdır.”

  • Klasik Arapça 6.Ders Sarf: Emsile Kitabı (Çekim Ekleri = Emsile-i Muttaride- IV)

     

    EMSİLE TERCÜMESİ GÖRSELLERLE DESTLEKLİ OLARAK SATIŞTA

    SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ

     

     

    6.Ders         

     

    Konu: Sarf: Emsile Kitabı (Çekim Ekleri = Emsile-i Muttaride- IV)

     

    https://www.youtube.com/watch?v=ssflbQ0C5U4&list=UUv37VpVXOqALdb8o5rQtjiw

  • Çanakkale İlahiyat İlkel Binadan Modern Kampuse Taşınacak

    Laçiner, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nın (ÇTSO) aylık değerlendirme toplantısında, geçen yıl 15 Martta rektörlüğe atandığını belirterek, yaklaşık bir yıllık görev süresindeki çalışmalarını anlattı.

    Öğretim üyesi sayısında önemli bir artış yaşandığını, üniversite bütçesinin yüzde 30’luk artışla bu yıl için 150 milyon lira olduğunu ifade eden Laçiner, öğrenci sayısının 33 bin 500’e ulaştığını söyledi.

    Yatırımlarda da ciddi artışlar yaşandığına dikkati çeken Laçiner, şöyle devam etti:

    “İlahiyat Fakültesi, ilkel bir binada eğitim veriyor. Onun için de gelişmiş bir kampüs sözü alındı. Arkadaşlar, TOKİ, Başbakanlık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla görüşüyorlar. Bürokrasi insanı yoruyor ama ümidimiz bu yıl içinde temelinin atılması. İngilizce ve Arapça hazırlığı olan, yurt binaları, kütüphanesi ve gelişmiş bir kongre merkeziyle bir ilahiyat fakültesi kampüsü düşünülüyor.”

    Laçiner, İletişim Fakültesini kurduklarını ama öğrenci almadıklarını belirterek, “Fakültenin altyapısı ve öğretim üyesi hazır olmadan orayı açmayız. Hukuk fakültesi kurulması konusunu ise barodan ve şehirden gelen tepkiler üzerine askıya aldık” dedi.

    “İlk rektörlük seçiminde de rektör tıptan çıkar”

    Göreve gelir gelmez tıp fakültesi ile ilgilendiğini anlatan Laçiner, “Rektörler aslında tıp fakültesine eğilmezler. Neden? Çünkü orası inanılmaz kadro ister. 300 hoca kadrosu verseniz yetmez. Üniversitenin yarıdan fazlası tıp doktoru haline gelir ve ilk rektörlük seçiminde de rektör tıptan çıkar. Oysa rektörler bu konuda çok dikkatlidir. Çünkü risklidir” diye konuştu. Laçiner, göreve başladığında Çanakkale’ye bakış açısı konusunda farklı düşündüğünü ancak bugün aynı düşüncede olmadığını söyledi.

    Çanakkale Savaşları’na atıfta bulunan Laçiner, “100. yıl”ın kent için çok büyük bir şans olduğunu, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, bakanlardan iş dünyasına kadar Çanakkale’nin bir daha bu fırsatı yakalayamayacağı yönündeki düşüncelerini kamuoyuyla paylaştığını anımsatan Laçiner, bu konuda üniversite olarak kendilerine düşen bir görev olursa bunu yapmaya hazır olduklarını kaydetti.

    Laçiner, “Zafer Meydanı’nda bulunan ve Güzel Sanatlar Fakültesinin bazı bölümlerinin yer aldığı üniversiteye ait tarihi Nedime Hanım Binası boşaltılacak. Bu binayı nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı:

    “Nedime Hanım Binası, tarihi eser, orada eğitim yapılıyor. Tarihi eserin en iyi yolu da onu kullanmaktır. Kullanılmayan tarihi eserler gider. Bu anlamda bana sorarsanız, kilisenin kilise olması lazım. Çanakkale’nin bir kilisesi yok. Üniversitemizin de bir kilisesi olmasından biz gurur duyarız ama şu anda kaynaklarımız sınırlı. İlgili yerlerle görüşüp Çanakkale 2015 yılına girerken, orası kilise olursa, ibadethane olursa mutlu olurum.

    ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Bülend Engin de odanın, 5 bin üyesiyle sanayi, ticaret, üretim ve istihdamda Çanakkale ekonomisinin doğrudan en büyük kurumu olduğunu söyledi.

    Kent ekonomisinde yaratılan artı değer ve refahın temelini ÇTSO üyelerinin oluşturduğunu belirten Engin, “Çanakkale’nin ekonomik refahının gelişmesi, üyelerimizin girişim ve gelişimleriyle orantılı olacaktır. ÇTSO olarak ekonomik değişimlere katkı sunmak için yat limanı, çarşı, kongre ve iş merkezi, kruvaziyer turizmi gibi birçok konuyu gündemimize alarak gerçekleşmesi için çaba sarf ediyoruz” şeklinde konuştu.

    Kaynak:Emlakkulusi

  • Erdoğanın Hayatı Arapçaya Çevrildi

     

    Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın kaleme aldığı, Mısırlı akademisyen Tarık Abdülcelil tarafından Arapçaya çevrilen kitap, 5 bin adet basılarak Mısır’daki kitapçıların stantlarında yerini aldı.  

    Geçen ay Uluslararası Kahire Kitap Fuarı’nda tanıtılan ve Mısır baskısını Beşir Yayınevi’nin gerçekleştirdiği kitabın, diğer Kuzey Afrika ülkelerine Mısır’dan dağıtılacağı öğrenildi.

    Kitabı Arapçaya çeviren Ayn Şems Üniversitesi Öğretim Görevlisi Tarık Abdülcelil, Arapça ilk baskının geçen Eylül ayında Lübnan’da piyasaya sürüldüğünü, şu an ise kitabın Arapça olarak Mısır’da dağıtımına başlandığını anlattı.

    Başbakan Erdoğan’ı anlatan bu önemli eserin Mısır’da dağıtımına başlanmasının kendileri için tarif edilmez bir duygu olduğunu dile getiren Abdülcelil, kitabın çok fazla sayıda baskı yapacağına inandıklarının altını çizdi .  

    AA muhabirine yaptığı açıklamada, kitabın tercümesine geçen yıl başladığını ve çeviriyi 9 ayda bitirebildiğini ifade eden Abdülcelil, “Liderliğe ait tüm vasıflar Erdoğan’da var. Kitabı çevirirken Erdoğan’ın liderlik özelliklerinden etkilendim. Beni en fazla etkileyen ise Erdoğan’ın halkın içinden çıktıktan sonra halkı unutmaması oldu” diye konuştu.

    Arap dünyasının Başbakan Erdoğan’ın tecrübelerinden faydalanmasını istediği için kitabın çevrisini yaptığını belirten Tarık Abdülcelil, önümüzdeki günlerde Başbakan Erdoğan’ın Medeniyetler İttifakı’nda yaptığı konuşmalarını derleyerek, 500 sayfalık bir kitap olarak Arapça yayınlamayı hedeflediğini kaydetti.

    Başbakan Erdoğan’ın tüm Ortadoğu halkları tarafından sevildiğini dile getiren Abdülcelil, Erdoğan’ın şu an Ortadoğu’nun en karizmatik lideri olduğunu söyledi.

    Ayn Şems Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Kahire Türk Araştırmaları Merkezi Genel Müdürü Tarık Abdülcelil, daha önce de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı eserini Arapçaya çevirmişti.