ÂMENERRASÛLU
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ {2/285}
285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.
indirildi (mâzî, meçhûl) |
أُنْزِلَ (أَنْزَلَ) |
inanmak, iman etmek |
آمَنَ يُؤْمِنُ إِيماَناً بِ |
|
ayırmak, ayrım yapmak |
فَرَّقَ يُفَرِّقُ تَفْرِيقاً |
her biri, hepsi |
كُلٌّ |
|
senin bağışlamanı (diliyoruz) |
غُفْرَانَكَ (غَفَرَ يَغْفِرُ غُفْراَناً مَغْفِرَةً) |
itaat etmek |
أَطَاعَ يُطيِعُ إِطاَعَةً |
|
(masdar:) dönüş, varma, erişme/(ism-i mekân:) varılan yer, dönüş yeri, erişilen mekân |
الْمَصِيرُ (صاَرَ يَصِيرُ صَيْراً مَصِيراً) |
|||
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنْتَ مَوْلاَنَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ {2/286}
286. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
güç, kapasite |
اَلْوُسْعُ |
(iş, vazife) yüklemek, mükellef kılmak |
كَلَّفَ يُكَلِّفُ تَكْلِيفاً |
|||||
cezalandırmak |
آخَذَ يُؤاَخِذُ |
kazanmak, tahsil etmek |
كَسَبَ يَكْسِبُ كَسْباً |
|||||
meşakkatli teklifler |
اَلْإِصْرُ |
çalışıp kazanmak, (suç vs.) işlemek |
إِكْتَسَبَ يَكْتَسِبُ إِكْتِساَباً |
|||||
gücümüzün yetmediği (işler) |
لاَ طَاقَةَ لَناَ |
yüklenmek, taşımak |
حَمَلَ يَحْمِلُ حَمْلاً |
|||||
yüklemek, yüklenilmesini teklif etmek |
حَمَّلَ يُحَمِّلُ تَحْمِيلاً |
|||||||
hata etmek, hataya düşmek |
أَخْطَأَ يُخْطِئُ |
|||||||