YUNUS ALEYHİSSELÂM
YUNUS ALEYHİSSELÂM
Yûnus
Aleyhisselâmın Soyu, Adı Ve Yurdu:
Yûnus Aleyhisselâmın
Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
Kurân-I
Kerimin Yûnus Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması:
Yûnus
Aleyhisselamın Kralla Birlikte Ömürlerini Yurt Dışında İbadetle Geçirmeleri:
Yûnus
Aleyhisselâmın Hacca Gidiş Görüntüsü:
Yûnus Aleyhisselâmın Soyu, Adı Ve Yurdu: Başa
Dön
Yûnus b. Matta; Bünyamin b. Yâkub
b. İshâk, b. İbrahim Aleyhisselâm oğulları soyundandı.[1]
Matta, Yûnus Aleyhiselâmın annesi
idi.
Peygamberlerden, Yûnus b. Matta ile
İsâ b. Meryem Aleyhisselâmlardan başka hiç biri, annesine nisbetle
anılmamıştır. [2]
Yüce Allah, Kur’an-ı keriminde, onu
(Zünûn = Balık sahibi) diyerek anar. [3] Yûnus
Aleyhisselâm; Musul’un[4] Ninevâ
şehri halkındandı. [5]
Yûnus Aleyhisselâmın Peygamber
Oluşu Ve Bazı Faziletleri: Başa Dön
Yûnus Aleyhisselâm; İlâhî Vahy’e
mazhar olan[6],
âlemlerin üstünde, yüksek meziyetler verilen[7]
Peygamberlerdendi. [8]
Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâmı,
İlyas Aleyhisselâmdan sonra, Peygamber olarak göndermişti. [9]
O zaman, kendisi, otuz yaşlarında
idi. [10]
Yûnus Aleyhisselâm in kavmi,
putlara taparlardı.
Yüce Allah; onları, putlara
tapmaktan[11],
küfürden[12]‘ nehy[13]
ve bu husustaki küfürlerinden dolayı Allah’a tevbe etmelerini[14]
ve Allah’ın Birliğine inanmalarını, emretmek üzere, göndermişti. [15]
Yûnus Aleyhisselâm; otuz üç yıl,
kavmini, Allah’a iman ve ibadete davet ettiği halde, kendisine, iki kişiden
başka iman eden olmadı. [16]
İman edenlerden birisi İlim ve
hikmet sahibi Rubil, diğeri de, âbid ve zâhid Tenuh idi. [17]
Ninevâ halkı, Yûnus Aleyhisselâmı,
yalanladılar, küfürlerinde direndiler. [18] Yûnus
Aleyhisselâm:
“Ey Rabb’im! Sen, beni,
Kitabını inkâr ve Peygamberlerini tekzib eden bir kavme ne diye
gönderdin?” dedi.
Yüce Allah:
“Ey Yûnus! Sen, benim, tevbe
edeceklerin tevbelerini kabul edeceğimi, kıskanır gibisin!
Yoksa, sen, benim kalbleri
doğrultup tevbeleri kabul edeceğimi ve kalbleri saptırıp mühürleyeceğimi
bilmiyormusun?!” buyurdu. [19]
Yûnus Aleyhisselâm; halkın, kâfirce
tutum ve davranışlarına daha fazla dayanamayarak, dağa çıkar, gider, orada,
kendisini, ibâdete verirdi. [20]
Yûnus Aleyhisselâm, kavminin imana
gelmesinden ümidini kesince, onlar aleyhinde dua etti. [21]
Kendisine:
“Kavmin[22],
kullarım[23]
aleyhinde dua etmekte evme!
Onların yanına dön de, kendilerini,
kırk[24] gece[25],
kırk gün[26],
imâna davet
et|[27]
Eğer, davetini, kabul ederlerse, ne
âlâ! Aksi takdirde, üzerlerine azab göndereceğim!” buyuruldu.
Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm,
geri dönüp[28]
onları, otuz yedi[29] gece[30],
otuz yedi gün daha[31],
Allah’a iman ve ibadete davet etti ise de, kabul et-mediler. [32]
Yûnus Aleyhisselâm, ayağa kalkıp
onlara[33]:
“Eğer, iman etmezseniz[34],
üç güne kadar, muhakkak, size, azab[35]
gelecek-tir. [36]” diyerek ihtar ve
inzarda bulundu. [37]
“Bunun alâmeti de,
renklerinizin değişmesidir!” dedi.
Sabaha çıktıkları zaman,
benizlerinin rengi değişmişti. [38]
Birbirlerine[39]:
“Yûnüs’ün haber verdiği şey,
başınıza gelip çattı. [40]
Zâten, biz, onda, hiç bir yalana
rastlamadık ki!
Bakınız: eğer, o, geceyi, aranızda
geçirirse, azabdan, selâmet ve emniyettesiniz demektir.
(Eğer, içinizden çıkar, gider de)
aranızda gecelemezse, iyi biliniz ki: azab, sizi, erkenden
yakalayacaktır!” dediler. [41]
Kırkıncı gece gelip te[42],
halkın, benizlerinin değişmiş olduğunu görünce[43],
Yûnus Aleyhisselâm, onlara, azabın gelip çattığına kanâat getirerek içlerinden
çıkıp gitti.
Ninevâ halkı, sabaha çıktıkları
zaman, başlarının üzerinde simsiyah dumanlar çıkaran azab bulutunun kendilerini
bürüdüğünü ve bütün şehri kaplayıp evlerin üzerlerini kararttığını gördüler.
Helak ve azabla karşılaştıklarını
anladılar. [44]
Peygamberleri Yûnus Aleyhisselâmı,
aradılarsa da, bulamadılar. [45]
Yüce Allah, onların kalblerinde,
tevbe etme ve Allah’a yönelme arzusu uyandırdı. [46]
Cebrail Aleyhisselâm, Yûnus
Aleyhisselamın yanına varıp:
“Ninevâ halkına, git! [47]
Tevbe etmezlerse, [48]
kendilerine, azabın hazırlanmış olduğunu ihtar et!” dedi.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Binecek bir hayvan bulayım
da, gideyim!” dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:
“Senin gitme işin, o hayvan
bulma işinden daha aceledir!” dedi.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Bari, ayağıma giyecek bir
ayakkabı bulayım da, gideyim!” dedi.
Cebrail Aleyhisseiâm:
“Senin gitme işin, ayağına
ayakkabı bulma işinden daha aceledir!” dedi.
Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm,
kızdı, başka tarafa çekip gitti. [49]
Helak olacaklarını anlayan Ninevâ
halkı[50], ilim
adamlarının yaşlılarından sağ kalan[51] bir
zat’ın yanına vardılar. Ona:
“Biz, şu gördüğün azaba
uğramış bulunuyoruz. [52]
Bundan, kurtulmak için, ne
yapalım?” diye sordtular.
O zat:
“Allah’a iman ve
günahlarınızdan dolayı da, tevbe ediniz! [53] ve:
“Ey dâima Diri olan!
Ey kendi Zâtı ile kaim olan! ve
bütün varlıkları, ayakta tutan! [54]
Ey hiç bir canlı bulunmadığı zaman,
Diri olan!
Ey ölüleri dirilten Diri!
Ey Senden başka İlâh bulunmayan
Diri!” diyerek münâcatta bulununuz!” dedi. [55]
Bunun üzerine, kaba elbiseler,
giydiler, [56] kadın erkek, çoluk çocuk,
bütün şehir halkı, hayvanları ile birlikte[57],
geniş ve yüksekçe bir yere çıktılar. [58]
İnsanlardan, hayvanlardan, her ana
ile yavrusunun arasını ayırdılar. [59]
Başlarına, toz toprak saçtılar. [60]
Niyetlerini, hâlis kıldılar.
İmanlarını, açıkladılar.
Günahlarından dolayı Allah’a tevbe
ettiler.
Seslerini, yükselterek Allah’a
yalvarmağa başladılar:
“Yûnüs’ün getirdiklerine, iman
ettik!” dediler. [61]
İnsanların ve hayvanların sesleri,
iniltileri, birbirine karıştı. [62]
Erkek, kadın, oğlan, kız, hepsi
ağlaştılar. [63]
Kırk gece Allah’a yalvardılar. [64]
Aralarındaki her türlü
haksızlıklara son verdiler.
O derecede ki, onlardan, her hangi
biri, başkasına âid bir tası, binasının temeline koymuşsa, onu, bile, yerinden
söküp sahibine iade etti. [65]
Nihayet, Yüce Allah, onlara acıyıp
dualarını ve tevbelerini kabul etti. [66] Üzerlerine
çöken azabı kaldırdı. [67]
Yûnus Aleyhisselâm, kavminin
içinden çıkıp gittikten sonra, onların azaba uğramaları, helak olmaları
haberini bekleyordu. [68]
Karşılaştığı bir adama:
“Kariyeliler, ne
yapıyor?” diye sordu. [69]
Adam:
“Peygamberleri, içlerinden
çıkıp gittikten sonra, onun, başlarına gelecek azab hakkındaki sözünün
doğruluğuna kanâat getirerek kariyelerinden yüksek bir yere çıktılar.
Her anayı, çocuğundan, ayırdılar.
Yüksek sesle Allah’a yalvarıp yakardılar, günahlarından tevbe ettiler. [70]
Tevbeleri kabul olunup azabları
geri bırakıldı.” dedi. [71]
Yûnus Aleyhisselâm:
“Vallahi, ben, hiç bir zaman,
onların yanına, bir yalancı[72]
durumuna düşmüş olarak dönmem! [73]
“Ben, kavmime va’d ettiğim
şeye muhalefet etmiş bir durumda iken[74], onlar,
beni, bir yalancı olarak bulmuşlarken[75],
onların yanına nasıl dönerim? [76]
Ben, onlara filan gün, azaba
uğrayacaklarını haber vermiştim!?” diyerek kızgın bir halde yüzünün
doğrusuna çekip gitti. [77]
Bir gemiye bindi. [78]
Kendisinden, ücret almadılar.
Yûnus Aleyhisselâm, gemiye binince,
gemi, sağa sola yalpa yapıyor[79]
Fakat, ne ileriye, ne de geriye
gidebiliyordu. [80]
Gemi halkı, şiddetli bir fırtınaya
tutulmuşlardı.
“Bu, sizden birinizin günahı
yüzündendir! [81]
Her halde, gemide, Efendisinden
kaçmış bir köle var!
Gemide, kaçak köle olunca, gemi,
yürümez!” dediler. [82]
Yûnus Aleyhisselâm, anlamıştı ki,
günah sahibi, kendisidir! [83]
“Geminize, ne oluyor da,
yürümüyor?” diye sordu.
“Bilmiyoruz!” dediler.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Fakat, ben, biliyorum ki:
onun içinde, Rabb’inden kaçan bir kul vardır!
Vallahi, siz, onu, denize atmadıkça,
gemi, hareket edemez! [84]
Bu, benim kusurum yüzündendir.
Siz, beni, denize atınız!”
dedi.
Yûnus Aleyhisselâmı, denize
atmaktan kaçındılar, [85] ve:
“Vallahi, ey Allah’ın
Peygamberi! Biz, Seni, denize atmayız!” dediler.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Öyle ise, kur’a, çekiniz!
Kur’ada ismi çıkanı, denize atınız!” dedi. [86]
Bunun üzerine, aralarında kur’a
çektiler.
Kur’a, Yûnus Aleyhiselâma çıktı.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Ben, size, bu işin, muhakkak,
benim kusurumdan ileri geldiğini, haber vermiştim!” dedi.
Fakat, onu, yine, denize atmaktan
kaçındılar. İkinci kez kur’a çektiler. Kur’a, yine, Yûnus Aleyhisselâma çıktı.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Ben, size, bu işin, muhakkak,
benim günahımdan ileri geldiğini, haber vermiştim!” dedi.
Fakat, yine, onu, denize atmaktan
kaçınarak üçüncü kez kur’aya başvurdular. Kur’a, yine, Yûnus Aleyhisselâma
çıktı.
Yûnus Aleyhisselâm, bunu, görünce,
geceleyin, hemen kendisini, denize attı. [87]
Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâmı,
balığın karnında hapsetmek istediği za-man[88],
balığa:
Onu, tutup yutmasını,
Fakat, onun etini, yaralamamasını,
Kemiklerini, kırmamasını, ilham
etmişti. [89]
Balık, geminin yanına gelip
kuyruğunu, sallamaya başladı. [90]
Ona:
“Ey balık! Biz, sana, Yûnüsü,
bir rızık yapmadık!
Seni, (senin karnını) ancak, ona,
bir koruma ve secde yeri, kıldık!” diye seslenildi. [91]
Balık; Yûnus Aleyhisselâmı, yutup
denizin dibindeki meskenine kadar indirdi.
Denizin dibine ulaştığı zaman,
Yûnus Aleyhisselâm, bir ses duydu.
Kendi kendine:
“Nedir bu ses acaba?!”
dedi.
Yüce Allah, ona:
“Bu, deniz hayvanlarının
teşbihlerinin sesidir!” diye vahyetti[92]
Bunun üzerine, Yûnus Aleyhisselâm
da, balığın karnında; karanlıklar içinde:
“…..Senden başka hiç bir
İlâh yoktur!
Seni, tenzih ederim.
Gerçekten, ben, haksızlık
edenlerden oldum!” diyerek teşbih ve niyaza koyuldu.[93]
Melekler; Yûnus Aleyhisselâmın
teşbihini işittikleri zaman:
“Ey Rabbimiz! Biz, uzak bir
yerden, zayıf bir ses işitiyoruz!?” dediler.
Yüce Allah:
“Siz, bu sesin sahibini
tanımadınız mı?” diye sordu.
Melekler:
“Yâ Rab! Kim o?” dediler.
Yüce Allah:
“Bu, kabul olunan amel ve
duaları yükseltilegelen[94] kulum
Yûnüs’ün sesidir.
Bana, âsi oldu da, kendisini,
denizin içinde, balığın karnında hapsettim!” buyurdu.
Melekler:
“Her gün, her gece,
kendisinin, sâlih amelleri sana yükseltilmekte olan sâlih kul ha!?”
dediler. [95]
Yüce Allah:
“Evet!” buyurdu.
Bunun üzerine, Melekler, onun için,
şefâatta bulundular. [96]
Yûnus Aleyhisselâm, balığın
karnında kendisinin öldüğünü zannetmişti.
Ayaklarını, kımıldattı.
Ayakları, kımıldayınca, ölmediğini,
anladı ve hemen (imâ ile) secde etti ve:
“Yâ Rab! Hic kimsenin secde
etmediği yeri, ben, Senin için, Mescid edindim!” dedi. [97]
Rivayetlere göre: Yûnus
Aleyhisselâm, balığın karnında üç gün veya yedi gün[98],
ya da, kırk gün kalmıştır. [99]
Balık; Yûnus Aleyhisselâmı,
Übülle’ye,
Übülle’den sonra, Dicle’ye,
Dicleden sonra da, Ninevâ’ya kadar
karnında götürüp[100]
kendisini, hasta bir halde, deniz sahiline bıraktı.
Yûnus Aleyhisselâmın vücudunun
etleri ve kemikleri gevşemişti.
Kendisi, yeni doğmuş bir çocuk gibi
hareketsizdi.
Bununla beraber, vücûdunda hiç bir
eksiklik yoktu.[101]
Yüce Allah; açık bir yerde yatan
Yûnus Aleyhisselâmın üzerini, bacağı olmayan cinsden bir nebat, kabak bitirip
onun geniş yaprakları ile gölgeledi ve kendisine güç kuvvet gelinceye kadar
da, ondan süt damlattı.
Yûnus Aleyhisselâm, bir gün, kabak
bitkisinin yanına döndüğü zaman, onu, kurumuş bulunca, üzülmüş ve ağlamıştı:
“Sen, bir bitki hakkında
üzüldün ve ağladın da. Yüz bin ve daha ziyâde olan Ninevâ halkının toptan
helaklerini istemiştin ve hiç üzülmemiştin!” denilerek kınandı[102]
Yüce Allah; Yûnus Aleyhisselâm
için, Yabanî bir dağ keçisi de, hazırlamıştı.
Keçi, ot ve yaprak yeyip sabah
akşam gelir, bacaklarını, Yûnus Aleyhisselâmın üzerine ayırarak memesinden
ona, süt içirirdi.
Yûnus Aleyhisselâm, iyileşinceye
kadar keçi, böyle yapmağa devam etti. [103]
Yûnus Aleyhisselâm, gâh kabaktan damlayan sütle, gâh yaban keçisinin sütü ile
beslendi. [104] Yüce Allah; bundan sonra,
Yûnus Aleyhisselâma,
Kavminin yanına gidip tevbelerini,
Allah’ın kabul ettiğini, kendilerine haber vermesini emretti. [105]
Yûnus Aleyhisselâm, oradan ayrılıp
kavmiyle buluşmağa gitti. [106]
Davar güden bir çobana rastladı.
Ona:
“Ey delikanlı! Sen,
neredensin?” diye sordu.
Çoban:
“Ben, Yûnus
kavminden’im!” dedi.’[107]
Yûnus Aleyhisselâm, ondan, Yûnus
kavmini ve onların halleri nasıl olduğunu sordu.
Çoban, onların, iyi bir halde
olduklarını ve Peygamberlerinin, kendilerinin yanına dönmesini umduklarını,
haber verdi. [108]
Yûnus Aleyhisselâm, çobana[109]:
“Onların yanına döndüğün zaman[110]:
“Ben, Yûnüs’la buluştum! diye
haber ver!” dedi. [111]
Çoban:
“Sen, Yûnus isen, Sen de,
bilirsin ki, benim için, delil ve şâhid olmadıkça, ben, öldürülürüm!
Bana, kim şâhidlik edecek?! [112]
Şâhid olmadıkça, ben, bunu,
yapamam!” dedi.
Yûnus Aleyhisselâm, çobana,
davarları içinden, dişi bir keçinin ismini anarak:
“İşte, bu, senin, Yûnüs’la
buluşmuş olduğuna şâhidlik eder!” dedi.
Çoban:
“Ne dedin?” dedi.
Yûnus Aleyhiselâm:
“Şu içinde bulunduğun yer,
sen, Yûnüs’la buluştun diye, sana, şâhidlik eder!’ ‘dedi.
Çoban:
“Ne dedin?” dedi.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Şu ağaç ta, sen, Yûnüs’la
buluştun! diye, sana şâhidlik eder!” dedi. [113]
Çoban:
“Öyle ise, bana, şâhidlik
yapmaları için, onlara, emir ver!” dedi.
Yûnus Aleyhisselâm:
“Şu delikanlı, size geldiği
zaman, ona, şâhidlik yapınız!” dedi.
Hepsi birden:
“Olur!” dediler. [114]
Bunun üzerine, çoban, kavminin
yanına dönüp Yûnus Aleyhisselâmla buluştuğunu, haber verince, onlar, çobanı,
yalanladılar ve kendisine, kötülük yapmağa kalkıştılar[115]
Çoban:
“Ben, sabaha çıkıncaya kadar,
bana, bir şey yapmakta acele etmeyiniz!” dedi. [116]
Sonra, kralın yanına vardı:
“Ben, Yûnüs’la buluştum.
Kendisi, size selam söylüyor!”
dedi.
Kral, çobana:
“Sen, yalan söylüyorsun!”
dedi ve onun, öldürülmesini, emretti.
Çoban:
“Benim için, beyyine, şâhid
var!
Benimle birisini, gönder de,
şahidim, bana, şehâdet etsin!” dedi. [117]
Çoban, ertesi günü, sabahleyin,
onları, Yûnus Aleyhisselâmla buluşmuş olduğu yere kadar götürüp yer’i,
söyletti.
Yer, onlara, çobanın, Yûnus
Aleyhisselâmla buluştuğunu, haber verdi.
Çoban, keçiye sordu.
O da, Çoban’ın, Yûnus
Aleyhisselâmla buluştuğunu, onlara haber verdi.
Ağacı da söylettiler.
O da, çobanın Yûnus Aleyhisselâmla
buluştuğunu, onlara haber verdi. [118]
Gidenler, korkmuş bir halde, geri
döndüler ve kral’a:
“Bunun, Yûnüs’la buluştuğuna,
yer de, keçi de, ağaç ta, şâhidlik etti!” dediler.
Bunun üzerine, kral;
“Sen, bu makama, benden, daha
lâyıksın!” diyerek elinden tutup çobanı, yanına oturttu.
Yûnus Aleyhisselâmın kavmi de,
Yûnus Aleyhisselâmı, aramağa gittiler. [119]
Yûnus Aleyhisselâm, buluşma yerinde gizlenmişti. Onu, orada[120],
buldular ve çok sevindiler[121]
Ellerini, ayaklarını, öptüler, alıp şehire götürdüler. [122]‘
Ona, iman ettiler. [123]
Kurân-I Kerimin Yûnus Aleyhisselâm
Hakkındaki Açıklaması: Başa Dön
“(Ey Resulüm!) O Balık
sahibini de, (hatırla!)
Hani, o öfkelenmiş olarak gitmişti
de, bizim, kendisini, hiç bir zaman sıkıştırmayacağımızı, sanmıştı.
Derken, o, karanlıklar içinde
(kalıp):
“Senden başka hiç bir İlâh
yoktur!
Seni, tenzih ederim.
Gerçekten, ben, haksızlık
edenlerden oldum!” diyerek (Allah’a) niyaz etmişti.
Bunun üzerine, biz de, onu(n
duasını) kabul ettik.
Kendisini, gamdan, selâmete
erdirdik.
İşte, biz, iman edenleri, böyle
kurtarırız.* [124]
Hani, o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Derken, kur’a çekmiş(ler)di de,
mağlublardan olmuştu.
Kınanmış bir halde iken,
kendisini, hemen, Balık, yutmuştu.
Eğer, çok teşbih edenlerden
olmasaydı, her halde, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar, onun
karnında kalıp gitmişti!
İşte, biz, onu, hasta olarak, açık
bir yere (çıkarıp) bıraktık.
Üzerine, bacağı olmayan cinsten
(gölgelik) bir nebat bitirdik.
Onu, yüz bine, Peygamber gönderdik.
Hattâ, daha anıyorlardı da.
Nihayet, ona, iman ettiler de,
kendilerini, bir zamana kadar geçindirdik. [125]
(Ey Resulüm!) Sen, (şimdilik)
Rabbinin hükmünü (bekleyerek) sabret!
O Balık sahibi gibi olma!
Hatırla ki: o, gamla dolu olarak
(Rabbine) dua etmişti.
Eğer, Rabb’inden, ona, bir nimet
erişmiş olmasaydı, mutlaka, (çıkarıldığı) o çırılçıplak yere kınanmış bir
halde, atılacaktı!
(Bunun ardından) Rabb’i, onu, seçti
de, kendisini, Sâlihlerden yaptı. [126]
Yûnus Aleyhisselamın Kralla
Birlikte Ömürlerini Yurt Dışında İbadetle Geçirmeleri: Başa
Dön
Yûnus Aleyhisselâm; ailesi ve
çocuklarının yanında kırk gece kaldıktan sonra, kralla birlikte, seyahate
çıktı. [127]
Yurd dışında, ömürlerinin sonuna
kadar, Yüce Allah’a ibâdetle meşgul oldular. [128]
Yûnus Aleyhisselâmın Hacca Gidiş
Görüntüsü: Başa Dön
Peygamberimiz Muhammed
Aleyhisselâm, Mekke ile Medine arasında giderken, bir tepeye gelip kavuştukları
zaman;
“Bu, hangi tepedir?” diye
sormuştu. “Herşa veya Left tepesidir!” dediler.
“Yuları, hurma lifinden olan
kızıl bir devenin üzerinde, sırtında yünden bir Aba bulunduğu halde, Yûnüs’ün,
buradan:
Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! diye
Telbiye ederek geçtiğini, görür gibiyim!” buyurdu. [129]
Herşa: Mekke’ye giderken, Şam yolu
ile Medine yolunun kavşağında bir tepedir. [130]
Yûnus Aleyhisselâmın Telbiyesi:
Lebbeyk = Buyur emrine amadeyim!
Sıkıntıları açan, gideren Lebbeyk = Buyur emrine amadeyim!” tarzında idi.[131]
Ona ve gönderilen bütün
Peygamberlere Selâm olsun![132]
[1] ibn.Sa’d-Tabakat c.1,s.55, İbn.Habib-Kitabulmuhabber
s.388, Ebülferec ibn.Cevzi-Tabsıra c.1,s.327.
[2] Sâlebî-Arais s.406, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[3] Enbiyâ: 87.
[4] Taberî-Tarih c.2,s.42, Sâlebî-Arais s.407,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[5] ibn.Kuteybe-Maarif s.24, Taberî-Tarih c.2,s.4Z,
Salebî-Arais s.407, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/147.
[6] Nisa: 163.
[7] En’am: 86.
[8] Sâffât: 139.
[9] İbn.Kuteybe-Maarif s.24 .
[10] Sâlebî-Arais s.408.
[11] Taberi-Tarih c.2,s.42, Esîr-Kâmil c.1,s.360.
[12] Sâlebî-Arais s.407.
[13] Taberî-Tarih C.2.S.42, Sâlebî-Arais s.407,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[14] Taberî-Tarih c.2,s.42.
[15] Taberî-Tarih c.2,s.42, Sâlebî-Arais s.407,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[16] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[17] Sâlebî-Arais s.408.
[18] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.232.
[19] Deylemî-Firdevs c.1,s.224.
[20] Sâlebî-Arais s.407.
[21] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[22] Şâlebî-Arais s.408.
[23] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[24] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[25] Sâlebî-Arais s.408.
[26] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[27] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[28] Sâlebî-Arais s.408.
[29] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[30] Sâlebî-Arais s.408.
[31] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[32] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[33] Sâlebî-Arais s.408.
[34] Sâlebî-Arais s.408.
[35] Şâlebî-Arais s.408, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[36] ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.360.
[37] Sâlebî-Arais s.408.
[38] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[39] Sâlebî-Arais s.408.
[40] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.360.
[41] Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[42] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[43] Sâlebî-Arais s.408.
[44] Sâlebî-Arais s.408, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.
1,8.327, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[45] Sâlebî s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O.
[46] Taberî-Tefsir c.11,s.171, Sâlebî-Arais s.408,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.232.
[47] Taberî-tarih c.2,.43, Sâlebî-Arais s.407.
[48] Sâlebî-Arais s.407.
[49] Taberî-Tarih c.2,s.43, Sâlebî-Arais s.407,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[50] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.527.
[51] Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408.
[52] Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36l.
[53] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[54] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[55] Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[56] Sâlebî-Arais s.408, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra
c.1,s.327, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.232.
[57] Sâlebî-Arais s.408.
[58] Sâlebî-Arais s.408, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[59] Taberî-Tarih c.2,s.43-44, Sâlebî-Arais s.408,
Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.327, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.361,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.232.
[60] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.327.
[61] Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408,
Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra C.1.S.327.
[62] Sâlebi-Arais s.408.
[63] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.232.
[64] Taberî-Tefsir c.11,s.171.
[65] Sâlebî-Arais s.408, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[66] Sâlebî-Arais s.408, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.1,s.232.
[67] Taberî-Tefsir c. 11,s. 171, Sâlebî-Arais s.408,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.232.
[68] Sâlebî-Arais s.408-409, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[69] Taberî-Tarih C.2.S.44, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[70] Taberî-Tarih c.2,s.44.
[71] Taberî-tarih c.2,s.44, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[72] Ninevâ halkı arasında, yalan söyleyen ve kendisi için
bir delil de, bulunmayan kimse, öldürülürdü. (ibn.Ebî Şeybe-Musannef
c.11,s.542, Taberî-Tefsir c.11,s.172, Sâlebî-Arais s.408,409).
[73] Taberî-Tarih c.2,s.44, Sâlebî-Arais s.408,
ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.361.
[74] Sâlebî-Arais s.408.
[75] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.327.
[76] Sâlebî-Arais s.408, Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra
c.1,s.327.
[77] Taberî-Tarih C.2.S.44.
[78] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Taberî-tarih
c.2,s.43, Sâlebî-Arais s.408.
[79] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Sâlebî-Arais s.409.
[80] Taberî-Tarih c.2,s.43.
[81] Taberî-Tarih c.2,s.44, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[82] Sâlebî-Arais s.409.
[83] Taberî-Tarih c.2,s.44.
[84] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Ebülferec
ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.32.
[85] Taberî-Tarih c.2,s.44.
[86] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Ebülferec-Tabsıra
C.1.S.327.
[87] Taberî-Tarih c.2,s.44, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361.
[88] Taberî-Tarih c.2,s.45, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.1,s.234
[89] Taberî-Tarih c.2,s.45, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.361-362,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.234.
[90] Taberî-Tarih c.2s.43.
[91] Taberî-Tarih c.2,s.45, Sâlebî-Arais s.409, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.363.
[92] Taberî-Tarih c.2,s.45, Sâlebî-Arais s.409,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.361-62, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.234.
[93] Enbiyâ: 87.
[94] Taberî-Tarih C.2.S.45, Sâlebî-Arais s.409-410,
ibn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.362, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.234,
A.Aliyyülmüttakî-Kenzül’ummal c.12,s.477.
[95] A.Aliyyülmüttaki-Kenzül’ummal c.12,s.477.
[96] Taberî-Tarih c.2,s.45, Sâlebî-Arais s.409-410,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s,362, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.234.
[97] Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.1,s. 233.
[98] Sâlebî-Arais s.410, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra
C.1.S.328, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.362.
[99] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11
,s.543Taberî-Tefsirc.17,s.79, Hâkim-Müstedrek c.2,s.584, Sâlebî-Arais s.410,
Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.328, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.362,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.233.
[100] Taberî-Tarih c.2,s.43, Sâlebî-Arais s.409,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[101] Taberî-Tarih c.2,s.45.
[102] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s,542, Taberî-Tarih
c.2,s.44, Sâlebî-Arais s.410, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.362.
[103] Taberî-Tarih c.2,s.45, Sâlebî-Arais s.410,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.362, Ebülfida-Elbidaye vennihaye d,s.235.
[104] Sâlebî-arais s.410.
[105] Taberî-Tarih c.2,s.44, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.362.
[106] Taberî-Tarih c.2,s.44, Sâlebî-Arais s.410,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.362.
[107] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Sâlebî-Arais s.410.
[108] Taberî-Tarih c.2,s.44, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[109] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Taberî-Tarih
c.2,s.44, Sâlebî s.410, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[110] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Sâlebî-Arais s.410.
[111] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Taberî-Tarih
c.2,s.44-45, Sâlebî-Arais s.410, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[112] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Sâlebî-Arais s.410.
[113] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542, Taberî-Tarih
c.2,s.45.
[114] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.542-543, Sâlebî-Arais
s.410.
[115] Taberî-Tarih c.2,s.45
[116] Taberî-Tarih c.2,s.45, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.363
[117] Sâlebî-Arais s.410.
[118] Taberî-Tarih c.2,s.45.
[119] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.543, Sâlebî-Arais s.410.
[120] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[121] Sâlebî-Arais s.410, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[122] İbn.Esîr-Kâmil c.1,ss.363.
[123] Taberî-Tarih C.2.S.45, Sâlebî-Arais s.410.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/147-157.
* Bir
Hadîs-i şerifde: Yûnus Aleyhisselâmın bu duasile düa eden Müslümanın duasının,
muhakkak, kabul olunacağı bildirilmiştir. (Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.17O,
Tirmizî-Sünen c.5,s.529, Hâkim-Müstedrek c.2,s.583, Münzirî-Etergîb vetterhıb
c.2,s.488)
[124] Enbiyâ: 87-88.
[125] Sâffât: 140-148.
[126] Kalem: 48-50.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/158.
[127] Sâlebî-Arais s.411, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.363.
[128] Sâlebî-Arais s.411.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/158-159.
[129] İbn.Mâce-Sünen c.2,s.965, Hâkim-Müstedek c.2,s.584.
[130] Yâkut-Mucemülbüldan c.5,s.398.
[131] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.73.
[132] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 2/159.