Peygamberler Tarihi M.Asım Köksal

İLYAS ALEYHİSSELÂM

İLYAS ALEYHİSSELÂM

 

İlyas Aleyhisselâmın Soyu:

 

İlyas b. Yasin, b. Finhas, b.
Ayzar, b. Hârûn, b. İmran (A.S)’dır.[1]

 

İlyas Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:

 

İlyas Aleyhisselâm: uzun boylu,
zayıf bedenli, kıvırcık saçlı,[2]  büyük
başlı, çekik ve yapışık karınlı, ince bacaklı idi.

Kendisinin başında da, kırmızı bir
ben vardı. [3]

 

İlyas Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu:

 

İlyas Aleyhisselâm; Yüce Allah
tarafından gönderilen Peygamberlerdendi. [4]

Kendisi, dağlar ve çöller sahibi
olup Rabb’ine, tenhâlarda ibâdetle meşgul olurdu. [5]

Hızkıl Aleyhisselâmdan sonra,
İsrail oğulları içinde bir çok bid’atlar ihdas edil­miş[6]
onlar, Yüce Allah’ın, kendilerinden aldığı Ahd ve Mîsâkı, unutmakla kal­mamışlar,
putlar dikip onlara tapmağa da, başlamışlardı.

Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara,
İlyas Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi. [7]

Mûsâ Aleyhisselâmdan sonra İsrail
oğullarına gönderilen Peygamberler, an­cak, kendilerinin, Tevrat’tan
unuttuklarını, onların hatırlarına getirmekte, yenile­mekte idiler. [8]

İsrail oğulları, o zaman, Şam
ülkesinde dağınık bir halde ve başlarında da, bir çok krallar bulunuyordu.

Çünkü, Yûşa’ b. Nün Aleyhisselâm;
Şam ülkesini feth ettiği zaman, oraya, İs­rail oğullarını hâkim kılmış ve Şam
topraklarını, onlar arasında bölüştürmüştü.

İsrail oğullarının on iki Sıbtından
biri olan İlyas Aleyhisselâmın Sıbtı da, Bâle-bek ve nahiyelerini almış ve
oralara yerleşmiş bulunuyordu.

Yüce Allah, onlara, İlyas
Aleyhisselâmı Peygamber olarak göndermişti. [9] Şam
krallarından her bir kral, hükmü altına aldığı nahiyeyi sömürmekte idi. [10]
Şam krallarından Bâlebek kralı, diğer krallar arasında, doğru yolda idi. [11]
Bunun için, İlyas Aleyhisselâm, onun yanında bulunur, işlerini, yoluna koyardı.
Gerek kral ve gerekse kralın zevcesi, İlyas Aleyhisselâmı dinler ve doğrulardı.
Öteki İsrail oğulları ve kralları ise, edinmiş oldukları Ba’l putuna
taparlardı. [12]

Ba’l: altundan yapılmış bir kadın
heykeli olup göz bebekleri Yakuttan yapılmış, başına da, inci ve cevherlerle
süslü tac konulmuştu. [13]

İlyas Aleyhisselâm, kavmine:
“Siz (Allâh’dan) korkmaz mısınız?!

O, en güzel Yaratanı, sizin de,
önceki atalarınızın da, Rabb’i olan Allah’ı, bıra­kıp ta, Ba’l’e mi
tapıyorsunuz?!” dedi. [14]

Onları, Yüce Allah’a iman ve
ibadete davet etti. [15]
Fakat, onlar, İlyas Aleyhisselâmı, yalanladılar. [16]

Bâlebek kralından başka hiç birisi,
onu, dinlemediler ve söylediklerini, kabul etmediler. [17]

Bâlebek kralının sarayının yanında,
İsrail oğullarından sâlih bir zatın, güzel bir bahçesi bulunuyor, kendisi,
oradan, geçimini sağlıyordu.

Kral ve karısı, orada, gezinirler,
yerler, içerler, istirahat ederlerdi. Halk, orayı, krala lâyık görürler,
sahibinin elinden almadığına şaşarlardı. Kral; bahçe sahibine karşı, komşuluk
hakkını, gözetir, çok iyi davranırdı.

Kralın karısı ise, bahçeyi, ele
geçirmeyi, düşünür, kralı, bu hususta kandı­ramazdı.

Kralın, uzun bir sefere çıkışından
yararlanarak, bahçe sahibini, krala sövme iddiası ve yalancı şâhidler
ikamesiyle öldürtüp bahçesini gasbetti.

Kral, seferden dönünce, karısına;

“Sen, hükmünde, hiç de, hayra
isabet etmemişsin.

Ben, bundan sonra, hiç bir zaman,
felah bulacağımızı sanmıyorum!..

Senin, ona karşı, bir cür’etin,
ancak, cahilliğinden, kötü görüşlülüğünden, so­nucu, nereye varacağını,
düşünememenden ileri gelmiştir!” diyerek itabetti, çıkıştı. Kralın karısı:

“Ben, ona, ancak, senin için
kızdım ve senden dolayı, o hükmü verdim.” dedi. Kral:

“Bir kraliçe olarak, senin,
bir tek adamı ve onun komşuluk hakkını korumak üzere göstereceğin geniş
usluluğun, büyük hoşgörülüğün ve affediciliğin nerede kaldı?” dedi.

Kraliçe:

“Olmayacak şey, oldu!”
dedi.

Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâma, bu
hâdiseyi vahy ile bildirdi.

Yaptıkları şeyden dolayı, tevbe
etmedikleri ve gasbettikleri bahçeyi, öldürülen zatın varislerine geri
vermedikleri takdirde, o bahçe içinde her ikisinin de, öldü­rülüp
bırakılacaklarını ve etlerinin, kemiklerinden ayrılacağını, haber verdi.

Bunun üzerine, kral, İlyas
Aleyhisselâma kızdı. [18]

Kralın yanına, putlara tapanlardan
bir topluluk gelmişti. Ona:

“Sen, dalâlet ve boş şeyden
başkasına davet olunmuyorsun!

Sen de, kralların taptığı şu
putlara tap!

Üzerinde bulunduğun dini,
bırak!” dediler. [19]

Bunun üzerine, kral, bir gün:

“Ey İlyas! Vallahi, ben, senin
davet ettiğin şeyin, boş olmaktan başka bir şey olmadığını görüyorum!”
dedi ve İsrail oğulları krallarından, Allah’ı, bırakıp puta tapanları birer
birer sayarak:

“Onlar da, bizim gibi yiyor,
içiyor ve nimetler içinde hüküm sürüyor!

Senin, bâtıl ve boş dediğin din ve
inanışları, onların dünyasından hiç bir şey eksiltmiyor.

Kendimizde ise, onlara nazaran, bir
üstünlük görmüyoruz!” deyince[20] İlyas
Aleyhisselâmın, başının saçı ve vücudunun tüyleri ürperdi, dikenleşti. [21]

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi
râciûn = Bizler, Allah’ın kullarıyız ve Ona, dönücü­leriz!” diyerek kralın
yanından ayrıldı.

Kral da, putlara tapan öteki
arkadaşlarının yaptıklarını, yaptı, Allah’ı, bırakıp putlara taptı. [22]

Sonra da, ilyas Aleyhisselâmı
öldürmeğe kalkıştı.

Bunun üzerine, İlyas Aleyhisselâm,
dağlarda ve mağaralarda yedi yıl gizlendi.

Yerdeki bitkilerden ve ağaçlardaki
meyvalardan yiyerek yaşadı.

Kral, onu, yakalatmak için, adamlar
saldı ise de, ele geçirmeğe muvaffak olamadı. [23]

İlyas Aleyhisselâm, kral tarafından
arattırıldığı sıralarda, bir gece, İsrail oğulla­rından bir kadının evine
sığınmış, saklanmıştı.

Kadının, Elyesa’ b. Ahtub adındaki
oğlu çok hasta idi. İlyas Aleyhisselâmın du-asıyla iyileşince, Elyesa’
Aleyhisselâm, İlyas Aleyhisselâma iman ve onun pey­gamberliğini tasdik edip
artık, onun yanından hiç ayrılmadı.

İlyas Aleyhisselâm, nereye giderse,
o da, oraya giderdi. İlyas Aleyhisselâm, yaşlanmış ve yaşı da, bir hayli
ilerlemişti. Elyesa’ Aleyhisselâm ise, yetişmiş bir gençti. [24]
İlyas Aleyhisselâm, İsrail oğullarının azdıklarını görünce:

“Ey Allâhı’m! İsrail oğulları,
Seni, tanımamağa, Senden başkasına tapınmağa başladılar.

Nimetlerinden, onlara verdiklerini,
değiştir!

Ey Allah’ım! Onlardan, yağmuru,
tut!” diyerek dua etti.

Üç yıl, yağmur yağmadı.

Büyük küçük baş hayvanlar,
böcekler, ağaçlar, kuraklıktan, mahvoldu.

İnsanlar, çok şiddetli bir kuraklık
ve darlık içine düştüler. [25]

İlyas Aleyhisselâm, İsrail
oğullarının yanına varıp, onlara:

“Siz, kuraklıktan, darlıktan,
mahvoldunuz.

Ehlî, vahşî hayvanlar, kurtlar,
kuşlar, böcekler, ağaçlar da, sizin hatalarınız yü­zünden, mahvoldular.

Siz, boş şey üzerinde aldanıp
duruyorsunuz. [26]

Eğer, bu filinizden dolayı,
Allah’ın, size gazap ettiğini; kendisine yalvardığınız ve hak ve hayırlı
olduğunu söylediğiniz putların, öyle olup olmadığını, öğrenmek istiyorsanız,
onları çıkarınız ve kendilerine yalvarınız.

Eğer, onlar, sizin duanızı kabul
ederlerse, dediğiniz gibi, onlar, haktır. Şayet, onlar, bunu, yapamazsa,
biliniz ki: Siz, boş bir şey üzerindesinizdir. Ondan, hemen ayrılınız.

Ben de, üzerinizdeki belânın
kaldırılması için, Allah’a dua edeyim.”‘dedi. “Sen, insaflı
davrandın!” dediler. Hemen putlarını çıkarıp onlara yalvardılar.
Kendilerinin ne duaları kabul olundu, ne de, üzerlerindeki belâ kaldırıldı. [27]
Dalâlette ve boş bir şey üzerinde bulunduklarını, anladılar. [28]
“Ey İlyas! Biz, mahvolduk. Allah’a, bizim için, dua et!” dediler.

İlyas Aleyhisselâm da, onların
üzerlerindeki belânın kaldırılması ve yağmura kavuşmaları için, Allah’a dua
etti.

Allah’ın izniyle, denizin arkasından
kalkan gibi bir bulut çıkarıldı.

Ona, bakıp durdukları sırada,
buluttan, iri damlalı yağmur atıştırmağa ve son­ra da, çoğalmaya başladı ve en
sonunda, Allah, yağdırdığı yağmurla, onları ku­raklıktan kurtardı.

Kuraklıktan yanıp kavrulmuş olan
yurdları, canlandırıldı, içinde kıvrandıkları belâ, üzerlerinden kaldırıldı. [29]

Fakat, onlar, ne putperestlikten
ayrıldılar, ne de, hakka döndüler. [30]
Üzerinde bulundukları hali, daha kötü olarak devam ettirdiler.

İlyas Aleyhisselâm; onların, böyle
küfürlerinde direndiklerini gördüğü zaman, artık, ruhunu kabzetmesini, onlardan
kurtarıp rahata kavuşturmasını, Rabb’inden, diledi. Kendisine:

“Filan günü, bekle! [31]
Filan yere, git!

Orada, sana gelecek şeyi’[32],
ateş gibi renkli hayvanı, gördüğün zaman, ona, bin! [33]
Ondan, korkma!” buyruldu. [34]

Gidilecek gün, geldiği zaman[35]‘,
İlyas Aleyhisselâm, yanında, Elyesa’ Aleyhis­selâm olduğu halde, kendisine
anılan ve gitmesi emrolunan yere gitti. [36]

At suretinde, ateş renginde[37],
ateşten bir at gelip İlyas Aleyhisselâmın önün­de durdu.

İlyas Aleyhisselâm, hemen, onun
üzerine sıçrayıp bindi ve gitti. Elyesa’ Aleyhisselâm, arkasından:

“Ey İlyas! Ey İlyas! Bana, ne
emrediyorsun?” diyerek seslendi. [38] Yüce
Allah, İlyas Aleyhisselâmı, Şam’a kaldırdı, semâya değil. [39]

İlyas Aleyhisselâm, kilimini,
gökten, Elyesa’ Aleyhisselâma, bıraktı ki, bu, ken­disinin, onu, İsrail
oğullarının üzerine Halîfe yaptığına bir alâmetti. [40]
Zâten, ay­rılırken, onu, yerine bırakmış bulunuyordu. [41]

İlyas Aleyhisselâmın, hâlâ sağ olup
her yıl Hac Mevsiminde Hızır Aleyhisse-lâmla buluştukları da, rivayet edilir.[42]

İlyas Aleyhisselâm, gittikten
sonra, Yüce Allah, Bâlebek kralı, kıraliçesi ve İs­rail oğulları üzerine,
düşmanlarını, musallat ve muzaffer kıldı. Akılları, başların­dan, gitti.
Nereye, gideceklerini, kaçacaklarını, bilemediler. [43]

Kral da, kraliçe de, sahibini
öldürüp gasbettikleri bostanda öldürülerek bıra­kıldılar.

Etleri, dökülünceye, kemikleri
çürüyünceye kadar cesedleri orada ortada kaldı! [44]

Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâm
hakkında şöyle buyurur:

“Biz, ona, sonra gelen
(Peygamberler ve ümmet)ler içinde (iyi bir nam) bıraktık.

(Bizden) selâm İlyas’al

Şüphe yok ki: Biz, iyi hareket
edenleri, böyle mükâfatlandırırız.

Gerçekten, o, Mü’min
kullarımdandı!” [45]

Ona ve gönderilen bütün
Peygamberlere selâm olsun![46]

 

 



[1] ibn.İshak’dan naklen Taberî-Tarih c.1,s.239,
Sâlebî-Arais s.252, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.212.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 2/135.

[2] Mîr-Hâvend-Ravza-tussafa Terceme s.298.

[3] Hâkim-Müstedrek c.2,s.583.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/135.

[4] Sâffât: 123.

[5] Hâkim-Müstedrek c.2,s.583.

[6] Mûsâ Aleyhisselâmın Şeriatı ve Tevrat bozulmuş (Mîr
Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.294).

[7] Taberî-Tarih C.1.S.238-239, Sâlebî-Arais s.252,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.212, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.132.

[8] Taberî-Tarih c.1,s.239, Sâlebî-Arais s.252,
İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.98, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.212.

[9] Sâlebî-Arais s.252-253.

[10] Taberî-Tarih c.1,s.239, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.212.

[11] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99.

[12] Taberî-Tarih c.1,s.239.

[13] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99.

[14] Sâffât: 124-126.

[15] Taberî-Tarih c.1,s.239.

[16] SâHât: 127.

[17] Taberi-Tarih c.1,s.239.

[18] Şâlebî-Arais s.253-254.

[19] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99.

[20] Taberî-Tarih c.1,s.239, Şâlebî-Arais s.254,
ibn.Asakir-Tarih c.3,s.99, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.212.

[21] Taberî-Tarih c.1,s.239, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99.

[22] Taberî-Tarih c.1,s.239, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.99,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.212.

[23] Sâlebî-Arais s.254.

[24] Taberî c.1,s.239, Salebî s.259, ibn.Asâkir c.3,s.99.

[25] Taberî-Tarih c.1,s.239, Sâlebî-Arais s.258,
İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.99,100.

[26] Taberî-Tarih c.1,s.24O.

[27] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259.

[28] Taberî-Tarih c.1,s.24O.

[29] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259, İbn.Asakir-Tarih
c.3,s.100, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.213.

[30] Taberî-Tarih c.1,s.24O, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.213.

[31] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259,
İbn.Asakir-Tarih c.3,s.100

[32] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259

[33] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.1O0

[34]  Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259.

[35] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.100

[36] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259

[37] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.100

[38] Taberî-Tarih c.1,s.24O, Sâlebî-Arais s.259,
İbn.Asakir-Tarih c.3,s.100.

[39] Hâkim-Müstedrek c.2,s.583.

[40] Sâlebî-Arais s.259, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.214

[41] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.4

[42] Taberî-Tarih c.1,s.188, Sâlebî-Arais s.224,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.16O.

[43] Sâlebî-Arais s.259

[44] Sâlebî-Arais s.259-260, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.214.

[45] Sâffât: 129-132

[46] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 2/135-140.

İlgili Makaleler