MUKÂRABE FİİLLERİ
Kendine ait manaları bulunan bu yardımcı fiiller mübtedâ ile haberin başına gelerek (كاَنَ ve kardeşleri gibi) mübtedâ’yı merfû haberi de mansûb yapar. (كاَدَ) soyundan olanlar adıyla da gramer kitaplarında geçen bu yardımcı fiillerin en önemli özelliği ise haberinin muzâri fiil oluşudur.
3 bölümde incelenirler:
I) Yaklaştırma Fiilleri (اَفْعاَلُ الْمُقاَرَبَةِ):
Haberde bildirilenin yaklaştığını anlatan fiiller şunlardır:
كاَدَ يَكاَدُ)) | (أَوْشَكَ يُوشِكُ) | (كَرَبَ) |
Bunların hepsi de “…neredeyse ..ecek, neredeyse ..acak, ..eyazdı, az kalsın, ..mek üzere(ydi)” manasını verir. Az kullanılan (كَرَبَ) hâriç diğerlerinin muzârisi de çekimleriyle birlikte kullanılır. (أَنْ) ile ya da (أَنْ) siz gelebilirler.
كاَدَ الْمُجْرِمُ يُقْتَلُ. | Suçlu öldürüleyazdı (neredeyse öldürülüyordu) . |
ماَ كاَدُوا يَفْعَلُونَ. | Neredeyse yapamayacaklardı (Bakara, 71) . |
يَكاَدُ زَيْتُهاَ يُضِيئُ. | Neredeyse yağı ışık verecek (Nûr, 35) . |
يَكاَدُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصاَرَهُمْ. | Şimşek neredeyse gözlerini alacak (Bakara, 20) . |
كَرَبَ الْقَلْبُ مِنْ حُزْنِهِ يَذُوبُ. | Kalp kederinden az kaldı eriyecekti. |
أَوْشَكَ أَنْ يَأْتِيَ خاَلِدٌ. | Hâlid’in gelmesi yakındır. |
يُوشِكُ خاَلِدٌ أَنْ يَخْرُجَ. | Halit neredeyse çıkacak. |
Not: Bu üç fiil kendi başlarına tam fiil olarak (yardımcı fiil olmadan) kullanıldıklarında “yaklaştı” manasını verirler. O zaman fâili (أَنْ) den sonraki bölüm olur.:
أَوْشَكَ أَنْ تَطْلُعَ الشَّمْسُ. | Güneşin doğması yaklaştı. |
Fâil |
II) Ümit Fiilleri (اَفْعاَلُ التَّرَجِّي):
إِخْلَوْلَقَ | حَرَى | عَسَى |
En çok kullanılanı (عَسَى) dır. “Belki, umulur ki, ola ki, herhalde, ..abilir” manalarını taşırlar. Muzâri çekimleri yoktur. Yâni câmid (donmuş) fiiller grubundandır. عَسَى fiili genellikle (أَنْ) ile kullanılır. Daha ziyade (عَسَى) fiili sâbit kalır, devamındaki cümle çekimli getirilerek kullanılır:
عَسَى رَبُّكُمْ أَنْ يَرْحَمَكُمْ. | Umulur ki Rabb’iniz size merhamet eder (İsrâ, 8). |
حَرَى خاَلِدٌ أَنْ يَقُومَ. | Umulur ki Halit kalkar. |
إِخْلَوْلَقَ الثَّلْجُ أَنْ يَنْزِلَ. | Umulur ki kar yağar. |
|
عَسَى fiilinin mâzî çekimi yapılarak ve yanına zamir alarak da kullanılır (عَسَى عَسَياَ عَسَوْا …)
عَساَهُ[1] أَنْ يَفْعَلَ خَيْراً. | Umulur ki o bir hayır yapar. |
*عَسَى fiili “yaklaştı” manasında tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda fâili yine (أَنْ) den sonraki bölümdür.
عَسَى أَنْ يَأْتِيَ خاَلِدٌ. | Halit’in gelmesi yaklaştı. |
Fâil |
|
III) Başlama Fiilleri (اَلْاَفْعاَلُ لِلشُّرُوعِ):
جَعَلَ | أَقْبَلَ | طَفِقَ | أَنْشَأَ | أَخَذَ | شَرَعَ |
| إِنْبَرَى | هَبَّ | إِبْتَدَأَ | قاَمَ |
Bu fiiller muzârinin başına geldiklerinde kendi asıl manalarını atarak (بَدَأَ) “…meye başladı” manasını verirler. Başlama bildiren fiillerin başına (أَنْ) getirilmez. Yani başlangıç bildirmeleri ancak muzâri başında olur.
أَخَذَ الْوَلَدُ يَبْكِي. | Çocuk ağlamaya başladı. |
طَفِقاَ يَخْصِفاَنِ عَلَيْهِماَ مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ. | Cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar (Tâ-Hâ, 121). |
شَرَعَ الطاَّلِبُ يَقْرَأُ. | Öğrenci okumaya başladı. |
جَعَلَ الْمَجْنُونُ يَصْرُخُ. | Deli bağırmaya başladı. |
Genel Cümle Örnekleri:
1- شَرَعَ الْمُتَّهَمُ يَقُولُ الْحَقِيقَةَ –– عَسَى السَّلاَمُ يَعُمُّ الْعاَلَمَ – عَسَى الْمُهَنْدِسُونَ أَنْ يَكْتَشِفُوا الْبَتْرُولَ فِي هَذِهِ الصَّحْراَءِ – لَمْ أَكُنْ أَظُنُّ أَنَّ فَرِيقَ الْمَدْرَسَةِ بِهَذاَ الْاِسْتِعْداَدِ .
2- اَلْمُهَنْدِسُونَ أَوْشَكُوا أَنْ يُكْمِلُوا الْعِماَرَةَ – أَوْشَكَتِ الشَّمْسُ تَغْرُبُ ، عَسَى أَنْ تُدْرَكَ صَلاَةُ الْمَغْرِبِ – جَلَسَ الْمُدَرِّسُ عَلَى مَقْعَدِهِ مُتْعَباً بَعْدَ أَنْ شَرَحَ الدَّرْسَ – لَمْ يَكَدْ يَشْرَحُ الْمُدَرِّسُ الدَّرْسَ حَتَّى جَلَسَ عَلَى مَقْعَدِهِ مُتْعَباً .
3– ذَهَبَ التِّلْمِيذُ إِلَى أُسْتاَذِهِ مُسْرِعاً بَعْدَ أَنْ أَكْمَلَ الْواَجِبَ – لَمْ يَكَدْ يُكْمِل التِّلْمِيذُ الْواَجِبَ حَتَّى ذَهَبَ إِلَى أُسْتاَذِهِ مُسْرِعاً – ناَمَ الْمَرِيضُ عَلَى سَرِيرِهِ مُسْتَرِيحاً بَعْدَ أَنْ شَرِبَ الدَّواَءَ – لَمْ يَكَدْ يَشْرَبُ الْمَرِيضُ الدَّواَءَ حَتَّى ناَمَ عَلَى سَرِيرِهِ مُسْتَرِيحاً.
4 – أَقْبَلَ الْإِماَمُ عَلَى مُصْحَفِهِ قاَرِئاً بَعْدَ أَنْ أَدَّى الصَّلاَةَ – لَمْ يَكَدْ يُؤَدِّي الْإِماَمُ الصَّلاَةَ حَتَّى أَقْبَلَ عَلَى مُصْحَفِهِ قاَرِئاً- ماَ كاَدَتِ الشَّمْسُ تَغِيبُ إِذْ ظَهَرَ شَخْصٌ مِنْ بَعِيدٍ.
5 – ماَ كاَدَ الْجَرَسُ يَدُقُّ إِذْ صَعِدَ التَّلاَمِيذُ إِلَى الصُّفُوفِ – ماَ كاَدَ الْمَطَرُ يَنْزِلُ إِذْ أَسْرَعَ الناَّسُ إِلَى الْمَأْوَى – ماَ كَادَ الْعَمَلُ يَنْتَهِي إِذْ خَرَجَ الْعُماَّلُ مِنَ الْمَصْنَعِ –كاَدَتِ الْمَرْأَةُ تُشاَرِكُ فِي كُلِّ مَجاَلاَتِ الْعَمَلِ.
Tercüme:
1. Zanlı (itham edilen) hakikatı söylemeye başladı. Umulur ki barış alemi kapsar. Mühendislerin bu çölde petrolü keşfetmeleri (ortaya çıkarmaları) umulur. Okul takımının bu kabiliyette olduğunu sanmıyordum.
2. Mühendisler apartmanı neredeyse tamamlayacak. Güneş doğmak üzere, akşam namazına erişilmesi yakındır. Öğretmen dersi açıkladıktan sonra yorgun olarak yerine oturdu. Öğretmen dersi açıklar açıklamaz yorgun olarak yerine oturdu.
3. Öğrenci ödevi tamamladıktan sonra koşarak (aceleyle) öğretmenine gitti. Öğrenci ödevi tamamlar tamamlamaz koşarak (aceleyle) öğretmenine gitti. Hasta ilacı içtikten sonra dinlenmek üzere yatağında uyudu. Hasta ilacı içer içmez dinlenmek üzere yatağında uyudu.
4. İmam namazı edâ ettikten sonra okumak üzere mushafına yöneldi. İmam namazı eda eder etmez okumak üzere mushafına yöneldi. Güneş neredeyse batmak üzereydi ki birden uzaktan bir şahıs belirdi.
5. Zil çalar çalmaz hemen öğrenciler sınıflara çıktı. Yağmur iner inmez (yağar yağmaz) hemen insanlar sığınağa koştu. İş biter bitmez işçiler fabrikadan çıktı. Kadın neredeyse tüm iş sahalarına iştirak ediyor.
MUKÂREBE FİİLLERİ İLE İLGİLİ AYETLER
1- فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ {47/22} أُولَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ .
(47/MUHAMMED, 22, 23). Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.
2- كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ .
(2/BAKARA, 2l6). Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
3- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ يَسْخَرْ قَومٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَى أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلاَ نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَى أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ وَلاَ تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلاَ تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ .
(49/HUCURAT, 11). Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zâlimlerdir.