(1) Mübtedâ kendisine bir haber isnad edildiği halde lafzî âmillerden soyulmuş olan isimdir, müsnedün ileyhdir, öznedir ve fâil’dir.
(2) Mübtedâ zahiri REF edici olduğu halde nefi harflerinden sonra gelen isimdir ve müsnedün ileyh’dir. Örnek : “O kedi değil, aslandır.” terkibindeki gibi.
(3) Mübtedâ istifham elifinden sonra gelen isimdir ve müsnedün ileyh’dir.
(4) Mübtedâ kendisinde sıfat mânası bulunan isimdir ve müsned (yüklem, haber)’dir.
(5) Mübtedâ cümlenin birinci kısmıdır, şayet cümlenin sonunda ise “mübteda-i muahhar” ismini alır,
(6) Mübtedâ marife isim veya isim yerine geçen fiil olabilir.
(7) Mübtedâ haberdeki açık emirleri veya saklı hükümleri yaşamakla yükümlüdür, görevlidir ve sorumludur.
(8) Hâl sahibi, mânada mübtedâdır.
Açıklama : ………
Müsned, fiil veya isimdir. İsnad edilmiş, nisbet edilmiş olandır. Haber (yüklem) gibi. Müsnedün iley, sadece isimdir. Kendine isnat edilendir. fâil (özne) gibi.
Sıfat olan mübtedâ müsned olur ve bir fâili REF eder ve o fâil haber yerine kâim olur. Yani, sıfat olan mübtedâ’dan sonra gelen kelime veya cümle haber olmaz.
Örnek 2/7 ( وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ … ) Ayeti Kerimesinde ( عَذَابٌ عَظِيمٌ … ) sıfat tamlamasındaki ( عَذَابٌ … ) mübtedâ-i muahhar, merfu ve mevsuf’dur. ( عَظِيمٌ … ) ise, sıfattır. ( … وَلَهُمْ … onlar için vardır) Car-mecrurdan oluşan şibhi cümle, haber-i mukaddem’dir ve REF mahallindedir.
Azab, sıfattır. Azabı yaşayan da mevsuf olduğundan, “Mübtedâ olan azabın şiddetini ve eserlerini onlarda gözlemleyebilirsiniz,” veya “Mübtedâ olan azabın, onları hangi çeşit davranışlara yöneltiğini görebilirsiniz” gibi anlamları saklar.
…..açıklama sonu …..
Mübtedâ, görevini imâ eden (saklı olarak bildiren) bir isim ile isimlenmiş VARLIK’dır ve sadece belirtilen görevi ifâ edene giydirilen bir cübbe gibidir. Çünkü, Aklın fiiline NEVÂ, Kalbin fiiline AMEL denir.
AMEL’in özelliğini şu Hadis-i Şerif’den anlıyoruz : “… Ellah, o amelin cübbesini sırtına giydirir. (1) Kulun halinden anlaşılır, (2) O amelin tesiri kendinde görülür.” NEVÂ’da ise bu özellik yoktur. Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretlerinden : “Kendinize dünyada iken ahiret için bir elbise hazırlayın. Ahirete çıplak gitmeyin. Kefenleri toprak çürütür.”
Surelerin başlarındaki Besmele-i Şerife, harfi cer ile başladığı için bir şibhi cümledir. Şibhi cümle (a) mübtedası saklı isim cümlesi olabilir, (b) fiili ve fâili saklı, fiil cümlesinin mefulü olabilir. Delilleri:
Hud suresi, 41 (… وَ قَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللهِ مَجْرَيهَا وَ مُرْسَيهَا ) “Dedi ki: Ellah’ın ismiyle gemiye binin ve dururken de ve giderken de besmele çekin….” Ayeti Kerimesinde, fiil cümlesinin mefulüdür.
Neml suresi, 30 ( وَ إِنَّهُ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ …) (Gerçekten o mektub “Rahmân ve Rahîm olan Ellah’ın ismiyle başlarım” ifadesi ile yazılmış.) Ayeti Kerimesinde, isim cümlesinin haberidir.
Besmele-i Şerife (1, Fâtihâ/1), mübtedası saklı bir isim cümlesidir. Mübtedanın mânevi âmil ile merfu (REF halinde) olması nedeniyle, okuma hâlinin kendinde saklı olması ve bu hâlinin başkası tarafından fark edilmemesi gerekir. Bu nedenle de namazda besmeleyi gizli okur (Hanefi mezhebinde).
Namazda besmeleyi sessiz okuyan, nasıl okuduğunu (gafletle mi, mânasını bilerek mi, sevinçle mi, üzüntüyle mi …vb) sadece kendisi çok iyi bilir ama onu seyreden bilemez. İsim cümlesi olarak okumak, hikmet ehlinin Ellah Teala’ya hitap şeklidir.
Hadis-i Şerif-1: “Yemin ederim ki namaz kılan Rabbi ile fısıldaşır.”
Hadis-i Şerif-2: “Ey Ellah’ım ebedi olarak günahları terk etmek için, bana RAHMET eyle. Lüzumsuz işleri terk etmek için, bana MERHANET eyle. …” birlikte tefekkür edilirse, huzura kabul edilen musallinin her rekattaki “fısıldayış hâli” aynı olmayabilir.
Hayat-üs Sahabe’de Hz. Rasulullah a.s.v’ın namazdaki tahiyyat duasını öğrettikten sonra, her bir sahabeyi ayrı ayrı karşısına alarak okuttuğunu ve bu uygulamayı Ayet-i Kerimeler de yapmadığını öğrendiğim zaman, bunun hikmetini araştırmaya başladım. Seneler sonra şu sohbetti dinledim. Özetle ;
“Hz. Rasulullah a.s.v. mirâca çıkıp, tahiyyatın birinci cümlesini söyledikten sonra, Ellah Teala, Peygamberimizin Zatına selam söyler. O da “… aleynâ …” diyerek, çoğul olarak karşılık verir. Ellah Teala, niçin çoğul kullandığını sorar. O da “Ümmetimin ruhları ile birlikte geldiğini” söyler. Ruhlarımız, bu kıssa’yı yaşadı ve aralarındaki tüm konuşmaları da dinledi.