“(3) İnne” lafzında saklı olan (حَقَّقْتُ ) fiilinin fâili ise, ( اللهَ ) Lafzı Celâl’ine raci olan, tahtında müstetir ( هُوَ ) zamiridir.
( إِنَّ ) ve kardeşlerinin haberi, ( لَعَلَّ – لَيْتَ – لَكِنَّ – كَأَنَّ – أَنَّ – لاَ ) harflerinden biri dahil olduktan sonra isme isnâd edilendir. Bu haberin durumu (sakladığı emir), isim cümlesindeki mübtedânın haberinin durumu gibidir.
Ancak haberin ( إِنَّ ) nin isminin önüne geçmesi durumunda, mübtedânın haberinin durumu gibi değildir. Çünkü ( إِنَّ ) nin haberinin ismin önüne geçmesi bir şartla câiz değildir. Bu şart ise : ( إِنَّ ) nin haberi zarf olduğu vakitte haberininin, isminin önüne geçmesi câiz olur.
İsim cümlesinin başında bulunan ( إِنَّ ) ile isim cümlesinin içinde bulunan ( أَنَّ ) harfleri; hem ismi için, hem de haberi için dikkate alınması gereken bir tahkik edatıdır. (TAHKİK: Bir şeyin hakikatine ermek, nihayetine erişmek, doğruyu inceliyerek öğrenmek, künhüne vâkıf olmak, incelemeden körü-körüne itiraz etmemek, bir şeyi eksiksiz veya ziyadesiz yapmaya çaba harcamak ..vb anlamları kapsar.)
Kâide: Yemin’den, nidâ edatından, emir fiilinden ve “kâle” kelimelerinden sonra gelen ( إِنَّ ), gene başta sayılır.
Kâide: ( أَنَّ ) cümlede; ..ki, ..dığını, ..eceğini, .. olduğu gibi mânalarına gelir ve masdar mânasını da saklı olarak ifade eder
( إِنَّ ) ve ( أَنَّ )’li cümleler, iman ve inkar konularını bildirir. Bu konulardaki düşünce ve davranışlarımızı dikkatle izlememizi saklı olarak öğütler. İman edenler, haberdeki hükümle amel etmekle yükümlüdürler. ( أَنْ ) edatı, ( أَنَّ )‘nin tahfifi’dir. Çünkü fiilin önünde bu şekilde hafifletilmiş, yani cezimli olarak gelir.
Kâide: (a) Mübtedâ ve haberden oluşan isim cümlesi, doğrudan doğruya bir durumu haber verir.
(b) Başında ( إِنَّ ) olan isim cümlesi, bir sorunun cevabı olur.
(c) Mübtedânın başında ( إِنَّ ) ve haberin başında ( لَ ) olan isim cümlesi, bir inkârcının inkârına cevap olur.
Haber başa geçerse, ( لَ ) mübtedânın başında olur ve yine haberdeki kattiyeti ifâde eder.
( إِنَّ ) ve kardeşlerinin İSMİ ve HABERİ hakkında derlenen bilgiler
( إِنَّ )’nin İsmini NASB etmesi; Ayet-i Kerimenin muhatabı tarafından zâhirde şâhidlik edildiğini imâ eder. Haberini REF etmesi, bu haberin mutlaka vuku bulduğunu ve yine bulacağını bildirir. Müminler bu haberin doğruluğuna nefislerinde şahitlik eder.
( إِنَّ ) ve kardeşlerinden sonra ( مَا ) edatı geldiği taktirde, ismini NASB etmez ve “ancak, …” anlamını verir.
( إِنَّ ) ile başlayan isim cümlelerinin kısımlarında da, mübteda ile haberde olduğu gibi takdim ve tehir bulunabilir. Bu durumdaki saklı anlam, tefekkür edilmelidir. İnşirah Suresi, 5’de: ( إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً “Muhakkak ki zorlukla beraber kolaylık vardır.”) Ayet-i Kerime’sinde ( مَعَ الْعُسْرِ ) inne’nin haberi olup önce gelmiş ve ( يُسْراً ) inne’nin ismi olup, sonra gelmiştir.
( إِنَّ ) ve benzerlerinin ( لَعَلَّ – لَيْتَ – لَكِنَّ – كَأَنَّ – أَنَّ – لاَ ) haberi; müfret isim, sıfat, isim tamlaması, şibhi cümle veya cümle olabilir.
Bir fiil cümlesinde, ( إِنَّ ve ismi ve haberi) isim cümlesi olarak; mefulün bih, fâil, nâibi fâil olarak görev yapabilir. Yani isim cümlesinden önce, bu durumu belirleyen bir fiil gelir.
( إِنَّ ) isminin sıfatını kasd eder. Meselâ; doktorluk sıfatını kasd eder ve O’nu tanımadan tedavi için gittiğini imâ eder gibi. ( كَانَ ) isminin fiilini kasd eder. Meselâ; doktorun zatını kasd eder. O’nu tanıdığı ve inandığı için tedaviye gittiğini imâ eder.
( إِنَّ ) de Ellah Teala mefuldür Mâide Suresi,13. Ayrıca, Peygamberimizin sav. istediğini Ellah Teala geri çevirmez anlamı saklıdır. ( كَانَ ) de Ellah Teala fâildir. Ayrıca, Ellah Teala’nın dilediğini Peygamberrimiz sav. olduğu gibi kabul eder bilgisi saklıdır.