Peygamberler Tarihi M.Asım Köksal

ŞUAYB ÂLEYHİSSELÂM

ŞUAYB
ÂLEYHİSSELÂM

 

. 2

Şuayb
Aleyhisselâmın Soyu :
2

Şuayb
Aleyhisselâmın Peygamber Gönderildiği Medyen Ve Medyenliler, Eyke Ve Eykeliler:
2

Şuayb
Aleyhisselâmın Peygamber Gönderilişi Ve Bazı Faziletleri:
2

Medyen Ve Eyke
Halkının Helak Oluşu:
3

Kur’ân-I
Kerimin Şuayb Aleyhisselâmla Medyen Ve Eyke Halkı Hakkındaki Açıklaması:
4

Şuayb Aleyhisselâm
İle Müminlerin Mekke’ye Hicret Edişi:
6

Şuayb
Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
6

 

 

Şuayb Aleyhisselâmın Soyu :    Başa
Dön

 

Şuayb b. Mîkâil[1],
b. Yeşcür[2], b.
Medyen, b. İbrahim Aleyhisselâmdır. [3] Şuayb
Aleyhisselâmın annesi: Lut Aleyhisselâmın kızı Mîkâil’dir. [4]
Şuayb Aleyşhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâmın Kayınpederi idi.[5]
Şuayb Aleyhisselâmın dili: Arapça idi.[6]

 

Şuayb Aleyhisselâmın Peygamber Gönderildiği Medyen Ve
Medyenliler, Eyke Ve Eykeliler:
    Başa Dön

 

Medyen: Kulzum denizinin üst
tarafında, Tebük şehrinin hizasında, Tebük’e, altı Merhale kadar uzaklıkta,
Tebük’ten daha büyük bir şehirdir. [7]

Medyen ile Tebük, birbirine komşu
iki şehirdir. [8]

Mûsâ Aleyhisselâmın, Mısır’dan
kaçtığı zaman, Şuayb Aleyhisselâmın davar­larını suladığı kuyu -üzerine, bir
bina yapılmış olarak- hâlâ, Medyende bulun­maktadır.

Medyen’e, Medyen b. İbrahim
Aleyhisselâm’dan dolayı, Medyen ismi veril­miştir. [9]

Medyen; hem Medyen b. İbrahim Aleyhisselâm
oğullarının, hem de, yurtları­nın ismi idi. [10]

Medyen halkının, en büyük
günahları:

Allah’a, şerik koşarak[11],
çevresi, birbirine sarmaşık meşe ağaçlarıyle sarılı bir meşe ağacına tapmaları[12],

Bir çok günah işlemeleri[13]

Ölçerken, tartarken, tam alıp eksik
vermeleri[14]

Hafkın eşyasına karşı, haksızfık
etme/eri… fdr. [15]

Yolları, keserler, gelen geçenlerin
mallarından, onda bir pay alırlar[16],

İnsanları, Şuayb Aleyhiselâmın
yanına varmaktan, korkutur[17],

Mü’minleri,  ölümle tehdid  ederler[18]
onları  dinlerinden  döndürmek  is­terlerdi. [19]

“Şuayb, yalancıdır! Sizi,
dininizden döndürmesin!” derlerdi. [20]

Eyke de: deniz sahili ile Medyen
arasında bulunan[21], sık
ağaçlı, meşelik bir yer olup[22]
burada oturan halk’a: Eshâb-ı Eyke denilirdi,

Eshâb-ı Eyke; Şuayb Aleyhisselâmın
-Medyen halkı gibi- kavmi, değildi. [23]

Gerek Medyen halkı, gerek Eshab-ı
Eyke, kendilerine Peygamber gönderilen iki ayrı kavim idi. [24]

Eshabı-Eyke; Ehl-i Bâdiye = Kır
halkı idi. [25]

Eshâb-ı Eyke de, müşrik oldukları
gibi, aynı zamanda, Medyen halkının kötü âdetlerini de, benimseyip âdet
edinmişlerdi. [26]

 

Şuayb Aleyhisselâmın Peygamber Gönderilişi Ve Bazı
Faziletleri:
    Başa Dön

 

Yüce Allah; Şuayb Aleyhisselâmı,
hem kendi kavmi olan Medyen kavmine, hem de, Eshâb-ı Eyke’ye, Peygamber olarak
gönderdi. [27]

Şuayb Aleyhisselâm; Yüce Allah’ın,
Âdem, Şis, İdris, Nuh ve İbrahim Aleyhis-selamlara indirdiği Sahifeleri okurdu. [28]

Şuayb Aleyhisselâm; kavmini, güzel
ve yüksek sözlerle uyarmağa çalıştığı için, kendisine (Peygamberler Hatîbi)
denilmiştir.’[29]

Şuayb Aleyhisselâm, onları, Yüce
Allah’a, ibadet ve tâata davet etti. [30]

Yer yüzünde fesad çıkarmaktan,

Halkı, Allah yolundan men etmeğe
çalışmaktan[31]

Zulümden ve benzeri kötülüklerden[32]

(Eksik veya kalp) para kesmekten…
sakındırdı.’[33]

Yüce Allah’ın verdiği rızık bolluğu
ve geçim rahatlığı, ancak, onların, Allah’a karşı küfürlerini artırıp
azaplarını çabuklaştırmağa yaradı. [34]

Azgınlık ve sapkınlıkta devam
ettiler.

Şuayb Aleyhisselâmın, onlara,
Allah’ı hatırlatması, kendilerini, Allah’ın azabı ile korkutması, bir fayda
vermedi. [35]

Şuayb Aleyhisselâm, yalnız halkı
değil, Mısır Firavununu bile:

“Ey Firavun! Gök halkı, yer
halkı, denizler ve dağlar halkı, kızdığı zaman, Al­lah’ın da, gazaba
geleceğinden korkmaz mısın?” diyerek uyarmağa çalışmak­tan geri durmadı. [36]

O zaman, Peygamberlerin Asaları ve
bu cümleden olarak Musa Aleyhissela-ma vermiş olduğu mucize asa da, Şuayb
Aleyhisselâmın yanında bulunuyordu. [37]

 

Medyen Ve Eyke Halkının Helak Oluşu:    Başa
Dön

 

Medyen ve Eyke halkı, Şuayb
Aleyhiselâmı, yalanladıkları ve onun öğütlerini reddettikleri için, azaba
uğradılar. [38]

Yüce Allah; yedi gün, onların
üzerlerinden, tatlı yel esintisini kesti. [39]

Üzerlerine, son derecede şiddetli,
yakıp kavurucu bir sıcaklık saldı.

Sıcaklık, kendilerini, yakaladı,
bunalttı.

Hemen, evlerin içine girdiler.

Sıcaklık, evlerin içinde de,
kendilerini, yakaladı, bunalttı. [40] 

Yüce Allah, yedi gün, Sam yeli
estirdi.

Sıcaklık; kuyuları ve su
kaynaklarındaki suları bile kuruttu!

Ayaklarının altındaki yerin
sıcaklığından, ayaklarının etleri döküldü.[41]

Sıcaklığa dayanamayarak
kendilerini, yere attılar, yanlarının üzerine yattılar. [42]

Kendilerine, ne gölge, ne su, bir
fayda vermedi. [43]

Nihayet, evlerden çıkarak Sahra’ya
kaçtılar.

Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara,
güneşten gölgeleyecek bir bulut gönderdi.

O bulutun altında biraz serinlik ve
rahatlık bulunca, birbirlerini, bulutun altında toplanmağa çağırdılar.

Hepsi, bulutun altında
toplandıkları zaman, altlarından, yer sarsıntısına[44],
üst­lerinden de, Cebrail Aleyhisselâmın Sayhasına tutuldular.

Cebrail Aleyhisselâm, üzerlerine
inip bağırınca, dağlar ve yer sarsıldı. [45]‘ Yüce
Allah; gölgeyi, onların üzerlerinden kaldırıp açtı, güneşi, alevlendirdi. [46]
Sonra da, üzerlerine, ateş saldı, yağdırdı. [47]
Çekirgelerin, tava içinde piştikleri gibi yanıp kavruldular! [48]

Medyen halkının helakinden sonra,
Eyke halkı da, yedi gün süren şiddetli sı­cak ve ateşle helak edildiler. [49]

Yüce Allah; Suayb Aleyhisselâmla
ona, iman edenleri, bu azaplardan Rahmetiyle kurtardı. [50]

 

Kur’ân-ı Kerim’in Şuayb Aleyhisselâmla Medyen Ve Eyke Halkı
Hakkındaki Açıklaması:
    Başa Dön

 

“Medyen (halkına)da,
kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik, Şuayb, onlara):

Ey kavmim! Allah’a, ibâdet ediniz!
Sizin, Ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur!

Rabb’inizden, size apaçık bir
Burhan gelmiştir.

Artık, kileyi, teraziyi, tam
tutunuz.

İnsanların eşyasına (karşı)
haksızlık etmeyiniz!

Yer yüzünü -o, ıslah edildikten
sonra- fesada vermeyiniz!

(Bana) inanıcı iseniz, (bu
söylediklerim), sizin için, hayırlıdır.

Siz; Allah’a iman edenleri, tehdid
ederek, (onları) Allah’ın yolundan men ederek (o yolun) eğriliğini arayarak,
öyle bir caddenin başına tutup oturmayınız!

Düşününüz ki: vaktiyle siz, pek az
idiniz de, (Allah) sizi, çoğalttı.

Eğer, içinizden bir kısmı, benimle
gönderilen şeye, iman etmiş, bir kısmı da, inan-mamışsa, Allah, aramızda
hükmünü verinceye kadar, sabrediniz.

O, hâkimlerin en
hayırlısıdır.” dedi.

Onu kavminden (iman etmeyi)
kibirlerine yediremeyen kodamanlar:

“Ey Şuayb! Seni ve yanındaki
iman edenleri, ya muhakkak, memleketimizden çıkaracağız, yahud, mutlaka, bizim
dinimize döneceksiniz!” dediler.

O:

Ya biz, istemesek de mi? dedi.

Allah, bizi, ondan kurtardıktan
sonra, yine, sizin dininize dönersek, Allah’a kar­şı, muhakkak, yalan düzmüş,
iftira etmişiz (demek)tir ki, ona, dönmemiz, bizim için, olacak şey değildir.

Meğer ki, Rabbimiz olan Allah,
dileye!

Rabb’imizin ilmi, her şeyi
kaplamıştır.

Biz, ancak, Allah’a güvenip
dayandık.

Ey Rabb’imiz! Bizimle kavmimizin
arasında, Sen, hakk olanı, hükmet!

Sen, hükmedenlerin en
hayırlısısın!”

Onun kavminden kâfir olan ileri
gelenleri:

“Şuayb’a uyarsanız, and olsun
ki: o takdirde, muhakkak, en büyük zarara uğ­ramış kimseler olacaksınız!”
dediler.

Bunun üzerine, onları, o müdhiş
zelzele ve sayha yakalayıverdi de, yurtlarında diz üstü çöken (halâke uğrayan)
kimseler oldular.

Şuayb’ı, yalanlayanlar, sanki,
(yurtlarında) hiç oturmamış gibi oldular. Şuayb’ı yalanlayanlardır ki, en büyük
zarara uğrayanlar, onlar, olmuşlardır.

Bunun üzerine (Şuayb), onlardan yüz
çevirip (kendi kendine) and olsun ki, dedi, ey kavmim! Ben, size, Rabb’imin
gönderdiği (hükümleri) ulaştırdım. Sizin iyiliğinizi istedim.

Şimdi, ben, o kâfirler güruhu
üzerine nasıl tasalanırım?” dedi.

Biz, hangi memlekete bir Peygamber
gönderdik ise, onun halkını, yalvarıp ya-karsınlar diye mutlaka fakirlikle,
şiddetle, hastalıkla (sıkıp) yakaladık.

Sonra, bu sıkıntının yerine, iyilik
(selâmet, bolluk) verdik. Nihayet, çoğaldılar:

“Atalarımıza da (gâh böyle)
fakirlik, şiddet, hastalık, (gâh böyle) iyilik, genişlik dokunmuştur.”
dediler.

Bunun üzerine, biz de, kendileri
farkına varmadan, onları, ansızın tutup yakala-yıverdik!

Eğer, o memleketler halkı, iman
edip te (küfür ve isyandan) sakınmış olsalardı, elbette, üzerlerine gökten ve
yerden nice bereketler açardık.

Fakat, onlar, (Peygamberlerini)
yalanladılar da, biz de, kazanmakta oldukları (kü­für ve isyan) yüzünden
onları, tutup yakaladık!

O memleketlerin halkı, kendileri
geceleyin uyurlarken, azabımızın gelip çatma­sından (korkmayıp) emin mi
oldular?

Onlar, artık, Allah’ın,
(kendilerini) ihmal ettiğinden mi emin oldular?

Fakat, büyük zararı göze alanlar
güruhundan başkası, Allah’ın imhalindenemîn olmaz.

(Evvelki) sahiplerinden sonra,
yeryüzüne vâris olanlara, hâlâ şu hakîkat belli ol­madı mı ki: Biz, dileseydik,
onları da, günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık.

Biz, onların kalbleri üzerine mühür
basarız.

Binâenaleyh, (hakîkati) işitmezler.

İşte, o memleketlerin hali!) Sana,
onların haberlerinden bir kısmını naklediyoruz.

And olsun ki: Peygamberleri,
onlara, apaçık alâmetler (Mucizeler) getirmişlerdir.

Fakat, daha önceden yalanlamış
oldukları şeylere iman etmediler.

İşte, kâfirlerin yüreklerine
-Allah, böyle mühür basar.

Biz, onların çoğunda ahdfe vefa)
bulmadık.

Onların çoğunu, muhakkak ki,
itâattan çıkmış kimseler bulduk, [51]

“Medyen’e de, kardeşleri
Şuayb’ı (gönderdik):

Ey kavmim! Allah’a ibadet ediniz.
Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur

Ölçeği, tartıyı, eksik tutmayınız.

Ben, sizi, hakîkat bir nimet (ve
refah) içinde görüyorum.

Şüphesiz ki, ben, bir gün,
(hepinizi) çepeçevre kuşatıcı bir azabdan kork­maktayım!

Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda
adaleti, yerine getiriniz!

İnsanların eşyasını (mallarını,
haklarını) eksiltmeyiniz!

Yer yüzünde fesadcılar olarak
fenalık yapmayınız!

Eğer, Mü’min iseniz, Allah’ın
(helâlından) bıraktığı (kâr), sizin için, daha hayırlıdır.

(Bununla beraber) ben, sizin
üzerinizde bir bekçi de, değilim.” dedi.

“Ey Şuayb! Atalarımızın
taptığı şeylerden, yâhud, mallarımıza ne dilersek, onu, yapmamızdan vaz
geçmemizi, sana, namazın mı emr ediyor?

Çünki, sen, muhakkak ki, sen,
yumuşak huylu, aklı başında (bir adam)sın!” dediler.

“Ey kavmim! Ya ben, Rabb’imden
(gelen) apaçık bir Burhanın üzerinde isem, ve O, bana, Kendisinden, güzel bir
rızık ihsan etmiş ise, ne dersiniz?

Size ettiğim yasağa, ben kendim
muhalefet etmek istemiyorum ki. Ben gücümün yettiği kadar ıslahdan başka bir
şey arzu etmem! Benim muvaffakiyetim, ancak, Allah’ın yardımıyladır. Ben,
yalnız Ona güvenip dayandım ve yalnız Ona dönerim.

Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız,
Nuh kavminin, ya Hûd kavminin ya da, Salih kavminin başlarına gelenler gibi,
size bir musibet yüklemesin!

Lut kavmi da, size uzak değil!

Rabb’inizden, mağfiret dileyiniz!
Sonra, Ona, tevbe ile rücu’ ediniz.

Çünkü, benim Rabb’im, çok
Esirgeyendir, (Mü’minleri) çok sevendir” dedi.

“Ey Şuayb! Biz, senin
söylemekte olduğundan bir çoğunu iyice anlamıyoruz.

Seni de, içimizde cidden zaif
(âciz) görüyoruz.

Eğer, kabilen olmasaydı, muhakkak
ki, seni, taşla öldürürdük!

Sen, bizden üstün bir şeref sahibi
değilsin ki…” dediler.

(Şuayb):

“Ey kavmim! Size göre benim
kabilem mi, Allah’dan daha şereflidir ki onu (tu­tup) arkanıza atılmış
(değersiz) bir şey edindiniz?

Benim Rabb’imfin ilmi), şüphesiz,
ne yaparsanız, hepsini, çepçevre kuşatıcıdır! Ey kavmim! Elinizden geleni
yapınız! Ben de, (vazifemi) yapıcıyım.

Yakında bileceksiniz ki: kendisini
rüsvay edecek azab, kimin başına gelecektir ve o yalancı kimdir?

O azabı gözetleyiniz!

Ben de, sizinle birlikte (onu)
gözetleyiçiyim?” dedi.

Vaktâ ki, (Azab) emrimiz geldi.

Şuayb’ı ve onun yanındaki iman
etmiş olanları, bizden bir Esirgeme olarak, kur­tardık.

Zulümedenleri ise, korkunç bir ses
yakaladı da, yurdlarında diz üstü çöke kaal-dılar (helak oldular).

Sanki, onlar, orada zâten hiç
oturmamışlardı…

Haberiniz olsun ki: Semud (kavmi),
İlâhî rahmetten uzaklaştıysa, Medyen (kav-mına) da, öyle bir uzaklık (verildi)[52]

“Eshâb-ı Eyke de, gönderilen
(Peygamberleri, yalanlamıştır.

O zamada ki, Şuayb, onlara:

(Allah’dan) korkmaz mısınız?

Şüphesiz ki, ben, size gönderilmiş
emin bir Peygamber’im.

Artık, Allah’dan korkunuz ve bana,
itaat ediniz!

Ben, buna karşı, sizden hiç bir
ücret istemiyorum.

Benim mükâfatım, Âlemlerin
Rabb’inden başkasına âid değildir.

Ölçeği, tam ölçünüz! Eksiltenlerden
olmayınız!

Doğru terazi ile tartınız!

İnsanların hakkından, bir şeyi
kısmayınız!

Yer yüzünü, bozgunculukla fesada
vermeyiniz!

Gerek sizi, gerek (sizden) önceki
ümmetleri yaratan (Allâh)dan, korkunuz!” dedi.

“Sen, dediler, ancak, fazla
büyülenmişlerdensin!

Sen, bizim gibi bir beşerden
başkası değilsin?

Biz, senin, muhakkak yalancılardan
olduğunu sanıyoruz!

Eğer, doğruculardan isen, hemen
üstümüze gökten bir parça düşür!

(Şuayb):

“Siz ne yapıyorsanız, hepsini,
Rabbim, daha iyi bilicidir!” dedi.

Hâsılı, onu yalanladılar da,
kendilerini, o gölge gününün azabı yakalayıverdi!

Gerçekten, bu, o günün büyük azabı
idi. [53]

“Kendilerini, bir Recfe
(korkunç bir Sayha, şiddetli yer sarsıntısı) yakalayıverdi de, hepsi
yurdlarında (ölü olarak) diz üstü çöke kaldılar. [54]

 

Şuayb Aleyhisselâm İle Müminlerin Mekke’ye Hicret Edişi:    Başa
Dön

 

Medyen ve Eykeliler, helak olduktan
sonra, Şuayb Aleyhisselâm, kendisine iman edenlerle birlikte Mekke’ye gidip
yerleştiler ve vefatlarına kadar oradan ay­rılmadılar. [55]

Şuayb Aleyhisselâmla yanındaki
Mü’minlerin kabirlerinin, Kabe’nin batısında Dârünnedve ile Benî Sehm kapısı
arasındaki yerde bulunduğu rivayet edilir. [56]

Zâten, Peygamberlerden, ümmeti helak
olan Peygamber, Mekke’ye gelir, ora­da, Allâha ibadete koyulur, kendisi ve
yanındakiler, vefat edinceye kadar orada kalırdı.

Nitekim, Nuh, Hûd, Salih ve Şuayb
Aleyhisselâmların kabirlerinin Zemzem’le Hacerülesved arasında bulunduğu
bildirilmektedir. [57]

Şuayb Aleyhisselâm, vefat ettiği
zaman, yüz kırk yaşında idi. [58] Ona
ve gönderilen bütün Peygamberlere selâm olsun![59]

 

Şuayb Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:    Başa
Dön

 

Şuayb Aleyhiselâm: orta boylu,
buğday benizli idi. Son zamanlarında, gözleri, görmez olmuştu. [60]
Âmâ idi. [61]



[1] Taberî-Tarih c.1,s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.568,
Sâlebî-Arais s. 164, Muhyiddin b.Arabî-Muhadaratülebrar c.1,s.129, Kurtubî
Tefsir c.7,s.247.

[2] Taberî-Tefsir c.8,s.237, Sâlebî-Arais S.1Ş4,
İbn.Arabi-Muhadara c.1,s.129, Kurtubî-Tefsir c.7,s.248.

[3] Taberî-Tefsirc.8,s.237, Sâlebî-Arais s.164,
Kurtubî-Tefsir c.7,s.248.

[4] Sâlebî-Arais s.164.

[5] Mûsâ Aleyhisselâm Bölümüne bakınız!

[6] Mes’ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.49.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/327.

[7] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.77.

[8] Yâkut-Mûcemülbüldan c.1,s.291.

[9] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.77.

[10] Taberî-Tefsir c.8,s.237, Yâkut-Mûcemülbüldan
c.5,s.77-78, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.184-185.

[11] ibn.Asâkir-Tarih c.6,s.319.

[12] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.185.

[13] İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.32O.

[14] Sâlebi-Arais s.165, ibn.Asâkir-Tarih C.6.S.319-320

[15] Taberî-Tefsir c.8,s.237, Sâlebî-Arais s.165,
İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.319-320.

[16] Taberî-Tefsir c.8,s.238, Sâlebî-Arais s.165, Ebülferec
İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.2O5, Ebülfida-Elbidaye venniha­ye c.1,s.186.

[17] Taberî-Tefsir c.8,s.238, Sâlebî-Arais s.165.

[18] Taberî-Tefsir c.8,s.238.

[19] Taberî-Tefsir c.8,s.239.

[20] Taberî-Tefsir c.8,s.238, Sâlebî-Arais s.165.

[21] İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.321.

[22] Taberî-Tarih c.1,s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.569,
Sâlebî-Arais s.164, ibn.Asâkir-Tarih c.6,s.321.

[23] İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.321.

[24] Taberî-Tarih c.1,s.168, Hâkim-Müstedrek c.2,s.569,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.158.

[25] Taberî-tefsir c.19,s.1O7.

[26] ibn.Asâkir-Tarih c.6,s.321.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/327-328.

[27] Taberî-Tarih c.1 ,s.168, Tefsir c.19,s.1O7,
Hâkim-Müstedrek c.2,s.569, Sâlebî-Arais s.164, İbn.Esîr-Kâmil c.1, s.158.

[28] İbn.Asâkir-Tarih   c.6, S.322.

[29] Taberî-Tarih c.1,s.168, Hâkim-Müstedrek c.2,s.568, Ebülferec-Tabsıra
c.1,s.2O4, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.185.

[30] Taberî-Tefsir c.8,s.237, İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.32O,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.185.

[31] Taberî-Tefsir c.8,s.237.

[32] İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.32O, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1,s.185.

[33] Taberî-Tarih c.1,s.169, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.159.

[34] Taberî-Tarih c.1,s.168, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.157.

[35] Taberî-Tarih c.1,s.168, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.157.

[36] ibn.Asakir-Tarih c.3,s.195, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.

[37] Sâlebî-Araiss.175.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/328-329.

[38] İbn.Asâkir-Tarih c.6,s.319, 321.

[39] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.19O.

[40] Taberî-Tarih c.1,s.168, Hâkim-Müstedrek c.2,s.568,
Sâlebî-Arais s.165, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.158.

[41] ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.321

[42] Sâlebî-Arais s. 165.

[43] Taberî-Tarih c.1,s.168, Sâlebî-Arais s.165,
İbn.Esîr-Kâmil c.1s.158, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.19O.

[44] Taberî-Tarih c.1,s.168, Sâlebî-Arais s.165,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.19O.

[45] İbn.Asakir-Tarih c.6,s.32O.

[46] Taberî-Tarih c.1,s.168.

[47] Taberî-Tarih c.1,s.168, Hâkim-Müstedrek c.2,s.569,
Sâlebî-Arais s.165, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.158.

[48] Taberî-Tarih c.1,s.168, Hâkim-Müstedrek c.2,s.569,
Sâlebî-Arais s.165.

[49] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.2O6.

[50] Hûd: 94.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/329-330.

[51] Ârâf: 85-102.

[52] Hûd: 84-95.

[53] Şuarâ: 176-189.

[54] Ankebût: 37.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/331-334.

[55] ibn.Kuteybe-Maarif s.19.

[56] ibn.Asâkir-Tarih c.6,s.322.

[57] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.68.

[58] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra C.1.S.207.

[59] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/335.

[60] Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.235.

[61] Taberi-Tarih c.1,s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.568,
Sâlebî-Arais s.164, İbn.Asakir-Tarih c.6,s.32O, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.157,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.188.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/335.

İlgili Makaleler