2) İF’Î’ÂL اِفْعِيعاَل BÂBI
Masdar | Muzâri | Mâzî |
اِفْعِيعاَلاً | يَفْعَوْعِلُ | اِفْعَوْعَلَ |
اِعْشِيشاَباً | يَعْشَوْشِبُ | اِعْشَوْشَبَ |
|
| yemyeşil oldu |
İf’î’âl bâbının gayesi de mübâlağa ve tekittir.
(اِعْشَوْشَبَتِ الْأَرْضُ) (Toprağı pek çok ot bastı) ve
(اِخْشَوْشَنَتِ الْأَرْضُ) (Yer pek çok sertleşti) gibi.
3) İF’İVVÂL اِفْعِواَّل BÂBI
Masdar | Muzâri | Mâzî |
اِفْعِواَّلاً | يَفْعَوِّلُ | اِفْعَوَّلَ |
اِجْلِواَّزاً | يَجْلَوِّزُ | اِجْلَوَّزَ |
|
| (develer) çok hızlı gitti |
4) İF’ÎLÂL اِفْعِيلاَل BÂBI
Masdar | Muzâri | Mâzî |
اِفْعِيلاَلاً | يَفْعاَلُّ | اِفْعاَلَّ |
اِحْمِيراَراً | يَحْماَرُّ | اِحْماَرَّ |
|
| kıpkırmızı oldu |
İf’îlâl bâbının gayesi; a) (اِحْماَرَّتِ الْوَرْدَةُ فِي الْحَدِيقَةِ) (Bahçede gül pek çok kızardı) gibi renk bildirmektir. (اِحْمَرَّ) fiilinin ifade ettiğinden daha kuvvetli anlam ifade eder.
b) (اِعْواَجَّ الْغُصْنُ) (Dal pek çok eğrildi) gibi kusur bildirir.
Böylece sülâsi fiillere ek harf ilavesiyle kurulan sülâsî mezîd fiiller sona ermiştir.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
İSTİF’ÂL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِنْ تَوَلَّواْ فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ .
(11/HÛD, 3). (Bu kitap..) Ve Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra da ona tevbe edin diye (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır[3], fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.”
verdi | آتَى يُؤْتِي | tevbe etmek, masiyetten dönmek | تاَبَ يَتُوبُ تَوْباً إِلَى | ||
(afiyet hayır içerisinde) uzun ömürler vermek, faydalandırmak | مَتَّعَ يُمَتِّعُ تَمْتِيعاً | ||||
yüz çevirmek | تَوَلَّى يَتَوَلَّى | meta, fayda, nimetlendirme, faydalandırma | مَتَاعٌ | ||
isimlendirilmiş, belirlenmiş | مُسَمًّى (سَمَّى يُسَمِّي) | ||||
2- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ .
(2/BAKARA, 153). Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
| yardım istedi | اِسْتَعاَنَ يَسْتَعِينُ اِسْتِعاَنَةً |
3- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلاَّ تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ .
(41/FUSSİLET, 30). Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.
inmek | تَنَزَّلَ يَتَنَزَّلُ تَنَزُّلاً | dosdoğru olmak | اِسْتَقَامَ يَسْتَقِيمُ اِسْتِقاَمَةً | |||
vaad etti | وَعَدَ يَعِدُ وَعْداً | (müjdeye) sevinmek | أَبْشَرَ يُبْشِرُ إِبْشاَراً | korkmak | خاَفَ يَخاَفُ | |
4- فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَواْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ .
(11/HÛD, 112). O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
| hududu aşmak | طَغَى يَطْغَى |
5- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ .
(46/AHKÂF, 13). “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
6- … قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُوا الْأَلْبَابِ .
(39/ZÜMER, 9). … De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri (bunları) hakkıyla düşünür.
hakkıyla düşünmek | تَذَكَّرَ يَتَذَكَّرُ | akıl sahipleri | أُولُوا الْأَلْبَابِ | hülasa, öz, akıl | اَللُّبُّ ج اَلْأَلْبَابُ | ||
müsavi olmak, bir olmak, birbirine denk gelmek | اِسْتَوَى يَسْتَوِي اِسْتِواَءً | ||||||
7- وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ .
(40/MÜ’MİN, 60). Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.
| cevap vermek, kabul etmek | اِسْتَجاَبَ يَسْتَجِيبُ | |
büyüklük taslayarak ve inat göstererek kabul etmemek | اِسْتَكْبَرَ يَسْتَكْبِرُ عَنْ | ||
İsm-i fâil olup alçalan boyun eğen anlamındadır. | دَاخِرٌ |
8- يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلاَ يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لاَ يَرْضَى مِنَ الْقَوْلِ وَكَانَ اللّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا .
(4/NİSÂ, 108). İnsanlardan gizler de Allah’tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O’nun razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber idi. Allah yaptıklarını kuşatıcıdır (O’nun ilminden hiçbir şeyi gizleyemezler).
geceleyin tedbir etmek | بَيَّتَ يُبَيِّتُ | gizlenmek | اِسْتَخْفَى يَسْتَخْفِي |
kuşatıcı, kuşatan | مُحِيطًا (أَحاَطَ يُحِيطُ) | razı olmak | رَضِيَ يَرْضَى |
9- وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ .
(7/A’RÂF, 200). Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
vesvese, dürtük | نَزْغٌ | dürtüklemek, vesvese vermek | نَزَغَ يَنْزَغُ نَزْغاً |
sığınmayı talep etmek, sığınmaya çalışmak | اِسْتَعَاذَ يَسْتَعِيذُ اِسْتِعاَذَةً |
10- فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا .
(110/NASR, 3). Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
mağfireti çok olan, tevbeleri kabul eden | تَوَّابٌ |
11- قُلْ أَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 15). (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.
korundu, sakındı | اِتَّقَى يَتَّقِي | rıza, hoşnutluk | رِضْوَانٌ | haber verdi | نَبَّأَ يُنَبِّئُ بِ | |
tertemiz | مُطَهَّرَةٌ (طَهَّرَ يُطَهِّرُ) | eş | زَوْجٌ ج أَزْوَاجٌ | |||
12- وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَحِيمًا .
(4/NİSÂ, 110). Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlığayıcı ve merhametli bulacaktır.