Garibce, ilmimiz artsın diye muteber fıkıh kitaplarımızda yer alan şu önemli bilgiyi sizlerle paylaşmak istedi:
“Şeytan gemiden çıkarken üzüm ağacını da beraberinde kaçırmış, sonra da bir domuz boğazlayarak onun kanıyla üzüm ağacını sulamış. Sonra bir köpek kesmiş ve onun kanıyla da sulamış. Sonra bir de maymun kesmiş ve onun kanıyla da sulamış. Domuzun kanına sebep şarap necis olmuş, köpeğin kanına sebep içki içende kızgınlık (hamiye) ve öfke (gazap hali) hasıl olmuş. Maymunun kanına sebep de içenler arasında arbede meydana gelmiş. Buna mukabil öyle olmadığı için banotu, esrar, afyon, muskat cevizi ile aklı gidenlerde sözü edilen davranışlar ortaya çıkmaz. Bunlar müskirdir, bunların alınması halinde bedende herhangi bir zindelik ve hareketlilik (arbede) görülmez. Buna mukabil bir uyuşma ve gevşeme hasıl olur. Her uyuşturucu aynı zamanda müskirdir. Fakat her müskir aynı zamanda uyuşturucu değildir. Örneğin şarap (hamr) müskirdir, fakat uyuşturucu değildir. Esrar ve benzeri uyuşturucuların müskir olduğunu belirtenler arasında Nevevî de … vardır. Uyuşturuculara “Müskir” diyenler, mücerred aklı örtüyor olmasını kastederler. Ayrıca neşve vermesini, yerinde duramıyor olmasını (arbede) kastetmezler. (İbn Hacer el-Heytemî, el-Fetâvâ el-kübrâ el-fıkhiyye, Dâru’l-fikr, IV,231)
Konu ile ilgili şöyle bir taksimat ve özet de yapılabilir:
Müskirât: İçki: Bir neşve ile birlikte aklı izale eden sıvı şeydir. Bunlar necistir. Azı da haramdır. Seksen sopa cezayı gerektirir.
Müfsidât: Muhaddir (uyuşturucu) anlamında kullanılıyor. Neşvesiz (sadece) aklı izale eden şeydir. Az miktarda, aklı ve duyuları teşviş etmeyecek miktarda kullanımı caizdir. Afyon, esrar (haşîş), banotu gibi. Bunlar temizdir. Çok miktarda kullanımı ise haramdır ve taziri gerektirir.
Murakkıdât: Murkıd: Hem aklı hem de duyuları gideren benc (morfin ?) gibi
Muhaddirât: Uyuşturucu. Afyon gibi.
Murkıd kullanan kimseye had uygulanmaz. Aklı izale edecek kadar içmedikçe haram da olmaz.
Bir organın kesilmesi gibi durumlarda murakkıd içirmek caizdir. Bunların alım ve satımı da caizdir. Aklını izale edecek ölçüde kullanmayacağı bilinen ve öylelerine de satmayacağından emin olunan kimselere satılabilir. (Huraşî, Şerhu’l-Halîl, I, 373)
İmdi bu bilgileri veren fukahamız, acaba günümüzde yaşasalardı da uyuşturucu kullanımının ne demek olduğunu hayatın içinde gözlemleyerek görselerdi, nasıl bir seraba ve içine çeken girdap bir batağa döndüğünü yakinen bilselerdi, her halde yukarıda verilen bilgileri teyit etmezlerdi. Aksine her zaman yaptıkları gibi “ve fî zemanina” diye söze başlayarak vakıaya uygun düşecek bir hüküm verirlerdi ve “Zinhar, bilumum murakkıdât ve muhaddirâtın her türlüsü müskirat (içki) gibi haramdır, asla hiçbir gûnâ içmek ya da vücuda zerketmek misüllü istimali, ahz u itası, bey ve şirası caiz değildir” deyiverirlerdi.
Garibce nazarında sorun akılların muhtelif olmasında değil. Sorun, bir şeyin, mahiyeti üzere değerlendirememekten naşi farklı bakışlara konu olabilmesi ve aklın da baktığı yerden gördüğü şey üzere yargıda bulunmasıdır.
Yoksa bizim fukahamız öyle sıradan insanlar değildir.
Sorun, onların kendi zamanlarına ve bilgi birikimlerine uygun olarak beyan etmiş oldukları görüşleri, evrensel geçerlilik kalıpları içerisinde sunmaya çalışan sıradan insanların çabalarıdır.
Ne yazık ki bu çaba, onları da sıradan hale getirmiş olmaktadır.
Garibce