Ay: Ocak 2014

  • B) Hasen Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    B) Hasen Hadîs:

     

    Sözlükte “güzel, hoş” anlamına gelen “hasen”
    kelimesi, hadis ıstılahında sahih hadisle zayıf hadis arasında yer alan, fakat
    sahih hadîse daha yakın olan hadis türüne verilen addır. Daha açık bir ifade
    ile, hasen hadisle sahih hadis arısındaki fark, hasen hadîsin râvîlerinin durumu
    kesin olarak bilinmemekle birlikte, yalancılıkla suçlanmamış, dürüst ve
    güvenilir olmalarına rağmen, titizlikleri (itkân) ve hâfızalarının sağlamlığı (zabt)
    açısından sahih hadis râvîlerinden daha aşağı derecede bulunmasıdır. Hasen
    hadis, bu iki özellik dışında sahih hadîsin bütün özelliklerini taşır. Bir de,
    hasen hadislerin mütâbi’leri olmalıdır. Mütâbi’, bir râvînin naklettiği hadîsin
    başka râvîler vasıtasıyla da rivâyet edilmesidir. Böylece hasen hadis
    râvîlerindeki zabt eksikliği takviye edilmiş olur.

    [1]

    Bir hadisin “hasen” diye tanımlanması hadisin
    metin veya mânâsı nedeniyle değil hadisin râvî zincirindeki kişilerin durumundan
    kaynaklanmaktadır. Buna göre; “Adâlet şartını taşımakla birlikte, zabt yönünden
    sahih hadis râvîlerinin derecesine ulaşamamış kimselerin muttasıl (kesintisiz)
    isnatla rivâyet ettikleri, şâz ve illetten uzak hadis”[2]
    “Râvîsi doğruluk ve emânetle meşhur olmakla birlikte, zabt vasfındaki kusurundan
    dolayı sâhih derecesine ulaşamayan hadis”[3]
    şeklinde tarifler yapılmıştır.

    Hasen olup olmama râvîlerden kaynaklandığı için
    bir hadis bir imama göre hasen olarak görülürken bir başkası için zayıf ve sahih
    olabilir. Hadis imamlarının hadîsin râvî zincirindeki kişiler hakkındaki
    kanâatleri o hadîsin sahih, hasen,… olarak farklı şekilde tanımlanması
    sonucunu doğurur. Bir hadisin senedi hakkında “sahih” veya “hasen” hükmü vermek
    hadîsin metnininde bu hükme girmesi anlamına gelmez. Muhadisler bu konuda şu
    görüştedir: “Senedi sahih olan her hadîsin metni de sahih olmaz”[4]
    Sahih veya hasen olan metin midir, yoksa sened midir bu açıklanır.[5]

    Hasen sahîhle zayıf arasında yer alan bir hadîs
    çeşididir. Makbûl ve muhteccünbîh gruba dâhildir. Tarifine gelince, ulemanın
    ittifak ettiği bir tarif yoktur denebilir. Umumiyetle râvilerinden birinde zabt
    yönünden biraz zayıflık olan hadîse hasen denmiştir. Hasen tâbirini ısrarla ve
    sistemli şekilde kullanan Tirmizî’nin târifi bile herkesçe aynı şekilde
    benimsenememiştir. Onun târifi şöyle: “Senedinde müttehem bi’l-kizb bulunmayan
    ve şâz da olmayan, buna benzeyen bir başka vecihten de rivâyet edilmiş olan
    hadîsdir. “

    “Bu târifte, rivâyetin, ikinci bir târikden de
    gelmiş olması şart koşulmaktadır.

    Nuhbetu’l-Fiker’de İbnu Hacer’in tarifi ise
    şöyledir: “Adalet şartını hâiz olmakla berâber zabt yönünden, sahîh hadîs
    râvilerinin derecesine ulaşamayan kimselerin, muttasıl isnâdla rivâyet ettikleri
    şâz ve illetten âri hadîslere hasen denilmiştir”.

    * Görüldüğü üzere, müteahhirînin anlayışını
    temsîl eden bu târîfte, Tirmizî’nin tarifinde yer verilen “ikinci bir tarikten
    gelmiş olma” şartı mevcut değildir.

    * Dikkat edilirse, burada sahîh hadîste aranan
    bütün şartlar, bir eksiği ile, aynen aranmaktadır. Bu eksik şart, zabtla
    ilgilidir: Sahîh hadîs râvilerinin zabt yönüyle mükemmel olması gerekirken
    burada râvî zabt yönüyle zayıftır.

    Hasen’in tarifinde düşünülen ihtilafı göstermek
    için birkaç tarif daha kaydedelim: Hâttâbî “Hasen, mahreci bilinen, ricali
    meşhur, hadisin ekseni bunun etrafında dönen, ulemanın çoğunluğunca kabul
    edilmiş hadîstir” der. Mahrec hadîsin ilk rivayet edildiği yere (veya şahsa)
    denir. Ricalin şöhretinden maksad sıdk ile şöhretidir. “Hadîsin ekseni bunun
    etrafında döner” demek, bir bakıma muhâlefet edilmemiş, yani şâz olmayan
    mânasına gelir. Ulemanın çoğunluğunca kabûl edilmesi râvide hem ittiham
    olmadığını (zira ittiham bi’l kizb herkesçe terki gerektiren bir kusurdur) ifâde
    eder hem de ufak bir kusurun varlığını; zira bu kusur sebebiyle bazılarınca
    terkedilmiş olmaktadır. Esâsen, kusursuz olsa idi ulemanın hepsinin kabûlüne
    mazhar olurdu ve hadîse sahîh denirdi.

    İbnu Ebî Hâtim der ki: “Babam Ebu Hâtim’e bir
    hadisin durumunu sordum. İsnâdının hasen olduğunu söyledi. Bununla ihticâc
    edilir mi? diye sordum “Hayır!” dedi. Bu tarifte de hasen ile kendisiyle tek
    başına amel edilemeyecek bir hadis kastedildiği görülmektedir.

    İbnu’l-Cevzî, hasen’i “Göz yumulabilecek vasat
    bir za’fı bulunan ve kendisiyle amel edilen” hadîs olarak tarif etmiştir.

    Bütün bu târifler, hasen’i sahîhten ayıran kesin
    bir vasıf, açık bir had koyamamakla tenkîd edilmiş, ayrıca aralarında yeterli
    uyumun olmadığına da dikkat çekilmiştir.

    En büyük tenkit de Tirmizî’ye yöneltilmiştir:
    Kitabının “İlel bölümü”nde yaptığı târife -ki yukarıda kaydettik- Sahîh’inde
    uymamıştır. El-Irakî: “Kendi yaptığı tarife göre, hasen hadîs en az iki ayrı
    tarike sahip olması gerekirken Tirmizî, Sahîh’inde tek bir tarîk’ten gelmiş
    bulunan hadîslere de “hasen” demektedir” der ve şu misali kaydeder:

    İsrail’den,
    Ebu Burde’nin oğlu Yusuf’tan, onun babasından, Aişe’den Rasulullah heladan
    çıktığı zaman ‘Ğufraneke’ derdi.

    Tirmizî hadîsten sonra şu değerlendirmeyi yapar:
    “Bu hadîs hasendir, garibtir. Biz bunu sâdece İsrâil… hadîsi olarak
    bilmekteyiz… Bu babta da Hz. Aişe’nin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan
    naklettiği bu hadîsten başka rivâyet bilmiyoruz.”

    Hülasa, İbnu Salâh, Tirmizî, Hattâbî ve İbnu’l-Cevzî’nin
    tariflerini kaydettikten sonra şöyle bir neticeye varır: “Hasen’in tarif
    mevzuunda dikkatle durdum ve bu zevatın kelamlarını etraflıca inceleyip,
    kullandıkları yerleri mülahaza ettim. Şu açıklığa vardım: Hasen hadîs iki
    kısımdır: Birinci kısım: Senedinde, ehliyeti iyice bilinmeyen mestûr bir râvi
    bulunan, -ancak bu mestûr, rivâyetlerinde çok hata yapan (muğaffel) veya,
    hadîsinde kizble müttehem birisi olmayacak, ayrıca fıskla ithamını gerektiren
    bir başka kusuru da bulunmayacak- bununla birlikte, hadîsin metni, bu ayarda bir
    başkasının bir başka tarîkden rivâyetiyle de kuvvetlenmiş olduğu bilinecektir,
    işte bu mütabaatin desteği sâyesinde şâz ve münkerlikten kurtulmuş olur.
    Tirmizî’nin tarifi bu vasıftaki hadîslerle alakalıdır. İkinci kısım: Râvileri
    sıdk ve emânetle meşhur olmakla birlikte, zabt ve itkândaki kusuru sebebiyle
    sahîhin derecesine ulaşamayan, fâkat durumu, münferid rivâyetinde münker
    sayılanlardan daha iyi olan râvilerin hadîsleridir ki, bütün bu kayıtlarla
    birlikte, hadîsin illetten şüzûzdan ve nekâretten[6]
    sâlim olması da şarttır. Hattâbî’nin tarifi de bu ikinci kısımdaki hadîslerle
    ilgilidir.” İbnu Salâh ilâve eder, “Bizim bu açıklamamız, hasen konusunda bize
    kadar ulaşan sözlerin hepsini içine alır”.

    İbnu Salâh’ın bu yorumuna da itirazlar
    yapılmıştır.[7]

     



     




    [1]

    İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/288; Şamil
    İslam Ansiklopedisi: 2/355.



    [2]

    İbn Hacer, Nuhbetü’l-Fiker, s. 24.



    [3]

    Suyuti, Tedrib, s. 89.



    [4]

    Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Istılahları, terc. M. Yaşar Kandemir Ankara
    1973, s. 130.



    [5]

    İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/288; Şamil
    İslam Ansiklopedisi: 2/355.



    [6]

    Açıklaması Zayıf Hadîsler kısmında geleceği üzere şüzûz “şâz olma hali”,
    nekâret de “münker olma hali” dir. Yani şâzlık, münkerlik de diyebiliriz.
    (İbrahim Canan)



    [7]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84-87.

  • Sahih Terimiyle İlgli Bazı Notlar Hadis Usulü Online Oku


    Sahih Terimiyle İlgli Bazı Notlar:

     


    1-

    Sahîh’in tarifinde ulema arasında bazı farklılıklar görülür. Bu durum, bir hadîs
    için verilecek “sahîh” hükmüne tesir eder. Neticede birinin sahîh kabûl ettiği
    bir hadîsi bir diğeri zayıf sayabilir. Nitekim bâzı hadîsler hakkında bu
    ihtilafa düşülmüştür. Ancak şunu da bilelim ki mezkûr ihtilâfın kaynağı sadece
    koşulan şartlarda ortaya çıkan farklılık değildir; bâzan, konulan bu şartların
    hadîste bulunup bulunmadığı hususunda da ihtilafa düşülmüştür.[1]


    2-

    Tarife bâzıları “şâz”dan sonra münker kelimesini de dâhil ederse de, tarifi
    ortaya koyan İbnu’s-Salâh ve Nevevî nazarında şaz ve münker aynı mânaya
    gelmektedir. Sonradan bu iki kelime, farklı derecelerdeki muhalefet için
    kullanılmıştır. Binaenaleyh İbnu’s-Salâh’a göre şâz’ın içinde münker dâhildir.[2]


    3-

    Sahih hadis bir anlamda en sağlam senedle rivayet edilen hadis demek olduğu için
    Senedlerin en sahihi (Esahhu’l-esanid)’nin tesbiti yoluna gidilmiştir. Bu hiç
    kuşkusuz, değişik alimlerce, değişik senedler olarak belirlenmiştir.[3]


    4-

    “Bu mevzuda en sahih rivayet budur” gibi bir değerlendirme ile zikredilen hadis,
    o konuda bilinebilen hadislerin en sahih’idir. Yoksa hadisin, mutlaka Sahih veya
    “en sahih” olduğunu göstermez. “En zayıf olanı budur” demek olur.


    5-

    “Falan hadis sahihtir” sözü, o hadisin sıhhat şartlarını taşıdığını ifade eder.
    Aslında da o hadisin sahih olabileceği konusunda oldukça kuvvetli bir zanna
    sahip olunabilir. Mütevatir Hadis’te olduğu gibi kesinkes bir kanaatten söz
    edilemez.[4]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84.



    [2]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84.



    [3]

    Bk. A. Naim, Tecrid Tercümesi: 1/210-215.



    [4]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 127.

  • Sahih Hadislerle İlgili Eserler Hadis Usulü Online Oku


    Sahih Hadislerle İlgili Eserler:

     

    Sahih hadisleri toplamak amacıyla te’lif edilen
    eserlerin ilki, el-Buhari’nin (256/870) Sahih’idir. Sonra İmam Müslim’in
    (261/875) Sahih’i bu konunun ikinci önemli kaynağıdır, bu iki kitab Sahihan diye
    bilinirler.

    Bunlardan önceki dönemde İmam Malik (179/795)’in
    Muvatta’ı, daha sonraki dönemde de İbn Huzeyme (311/923) ve İbn Hibban
    (354/965)’ın Sahih’leri önemli sahih hadis kaynaklarıdır.

    Ayrıca Kütüb-i sitte içinde yer alan öteki
    Sünen’lerde de sahih hadislere birinci derecede yer verilmiştir. Buhari ve
    Müslim’in eserleri üzerine yazılmış Müstedrek ve Müstahreç’lerde de Sahih
    hadisler bulunmaktadır.

    Hadis külliyatında yer alan Sahih nitelikli
    hadislerin hepsinin bir kitapta toplanması henüz gerçekleştirilmiş değildir.

    [1]

    Sahih hadisleri 10 dereceye çıkarırlar. 5’i
    ittifaklı, 5’i ihtilaflıdır. Birinci derecede sahih hadisler: Buhari (194- 256),
    Müslim (206- 264) dir ki, hadislerin yekunu on bini bulmaz. Bunlar içinde en
    sahihi müttefekun-aleyhi olanlarıdır. Bunlardan sonra: Ebu Davud (202-275),
    Tirmizi (209-279), Nesei (216-303) ve İbn-i Mace (209-273) dir. Ayrıca zevaitler
    Busiri (?-780), Heysemi (735-807), İbn-i Hacer (773-852), Kutlu Buga (820-879),
    Suyuti (849-911), Bezzar, Ebu Ya’la ve Ahmed b. Hanbel (164-241) in Müsned’leri,
    Mu’cem-i Kebir, Mu’cemü’l-Bahreyn, Mu’cemü’z-Zevaid, Zevaidü’l-Hilye, Zevaidü’t-Temam
    gibi eserler vardır.[2]



     




    [1]

    Hadis kitapları hakkında bilgi için bk. Sıddıki, hadis Edebiyatı Tarihi,
    Tercüme Y. Z. Kavakçı, İstanbul 1966; Çakan Hadis Edebiyatı: 60; İsmail
    Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları:
    126.



    [2]

    Aliyyu’l-Kari, Mevzu Hadisler, İlim Yayınları (çevrin M. Yaşar Kandemir):
    15.

  • Sahih Hadisin Hükmü Hadis Usulü Online Oku


    Sahih Hadisin Hükmü:

     

    Hadisçiler ve hadisçi sayılan fukaha ve
    usulcüler, Sahih Hadisin hüccet ve gereğince amel etmenin vacib olduğu
    görüşündedirler. Sahih hadisin ravisinin tek bir kişi olması ya da tevatür
    derecesine varamayan iki-üç kişi olması arasında bir fark yoktur.

    Alimler Sahih Hadis ile itikadi konuların sabit
    olması ve bu konuda Sahih Hadisin muktezasınca amel edilmesi hakkında farklı
    görüşler ileri sürmektedirler. Çoğunluk, inanç konularının ancak, Kur’an ve
    Mütevatir Hadis’ten ibaret olan kesin delil ile sabit olacağı görüşündedirler.
    İbn Hazm ve bazı bilginler de Sahih Hadisin kesin ilim ifade ettiğini ve inanç
    konularında da hükmüyle amel etmenin gerekeceğini söylerler.[1]
    Ancak sika da olsa, hiçbir ravinin hataya düşmekten korunmuş (ma’sum) olmadığı
    hatırdan çıkarılmamalıdır.[2]

    Sahih hadisle amel etmek, zorunlu olan bir
    husustur. Alimlerin ittifakına göre, şartlarını taşıyan Sahih bir hadis,
    işitende bilgi ve kat’î kanaat meydana getirir ve kişinin, hadisin gereği ile
    amel etmesini zorunlu kılar. İsterse bu tür bir sahih, mütevatir değil ahad
    hadis olsun. Haber-i vahidlerin de bilgi ifade ettiklerini savunan alimler
    bulunmaktadır. Burada mühim olan, bilgi ifadesi değil, sahih haberin amelde esas
    olmasıdır.[3]



     




    [1]

    Bk. Itr, Menhec: 244-245.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 125.



    [3]

    İbn Hazm, El-İhkam fî Usulil Ahkam, Beyrut 1983, 1/119; Serahsi, Usul,
    İstanbul (t.y), 1/112; Ali Osman Koçkuzu, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi,
    İstanbul 1983, s. 112; Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi:
    5/318-319.

  • 2- Sahîh li-Ğayrihi-Sahih la li Zatihi: Hadis Usulü Online Oku


    2- Sahîh li-Ğayrihi-Sahih la li Zatihi:

     

    Sıhhat şartlarından bazıları eksik olmakla
    birlikte dıştan gelen bir destekle derecesi yükselen ve “sahih” addedilen
    hadîstir. Kusurlu hadîse destek olan ikinci rivâyete âzıd (destekçi) denir.
    Meselâ Muhammed İbnu Amr İbni Alkame Ebu Seleme’den o da Ebu Hüreyre (radıyallahu
    anh)’den Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)’in “Ümmetime meşakkat
    vereceğimi bilmesem her namaz vaktinde misvâk kullanmalarını emrederdim”[1]

    buyurduklarını rivayet ediyor. Bu hadîsi rivayet edenlerden Muhammed İbnu Amr
    adâlet yönü mükemmel olmakla birlikte zabt; yönüyle zayıftır. (Bu kişide hafıza
    kusuru vardır (su-i hıfz). Bazı cârihler bu sebeple onu zayıf addetmişlerdir.
    dolayısıyla yukarıdaki hadîs bu senedle zayıf kabûl edilmiştir. Ancak aynı hadîs
    Muhammed İbnu Amr’ın yer almadığı başka senedle de gelmiştir. Bu ikinci rivâyet,
    birinci rivayetin hâsıl ettiği şüpheyi izâle etmekte böylece birinci rivayet’e
    olan güven artmakta ve derecesi yükselmektedir. Bir başka ifadeyle, hadîs
    zayıfken sahîh li gayrihi olmuştur. Rivâyetin derecesini yükselten bu ikinci
    hadîse âzıd denir.

    [2]



     




    [1]

    Buhari, Cum’a: 8; Temenni: 9; Savm: 27; Müslim, Tahare: 42; Ebu Davud,
    Tahare: 25; Tirmizi, Tahare: 18; Nesai, Tahare: 6; İbn Mace, Tahare: 7;
    Darimi, Salat: 168; Muvatta, Tahare: 114-115. 



    [2]

    A. Naim, Tecrid Tercemesi: 1/201; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
    Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84.

  • 1- Sahîh li-Zâtihi: Hadis Usulü Online Oku


    1- Sahîh li-Zâtihi:

     

    Yukarıdaki tarifte zikredilen bütün şartları
    eksiksiz, en st seviyede taşıyan sahîhe denir. Bunların sıhhati hususunda ulema
    arasında ihtilâf yoktur. Esâsen yapılan sahîh tarifiyle de bunlar kastedilir.

    [1]

    Mutlak olarak “Sahih” denilince de “Sahih li
    zatihi” akla gelir

    Sahih li zatihi’ye misal: Bize Kuteybe b. Said
    rivayet etti, dedi ki: Bize Cerir, Umare b. Ka’ka’dan o da Ebu Zur’a’dan o da
    Ebu Hureyre’den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiş:
    Rasulullah’a (s.a.v.) bir adam geldi ve sordu:

    “İnsanların güzelce hizmet ve sohbet etmeme en
    layık olanı kimdir?” Rasulullah:


    “Annendir.”

    buyurdu.

    “Sonra kimdir?” dedi.


    “Annendir.”

    buyurdu.

    “Sonra kimdir?” dedi.


    “Annendir.”

    buyurdu.

    “Sonra kimdir?” dedi.

    Babandır.” buyurdu.[2]

    Bu hadisin senedi muttasıldır. Adil ve zabıt
    kişilerin kendileri gibi olanlardan sema’ı ile nakledilmiştir. Kuteybe b. Said,
    Buhari ve Müslim’in hocasıdır, sikadır. Cerir b. Abdulhamid sikadır. Umare b.
    Ka’ka’ aynı şekilde sikadır. Ebu Zür’a ise sika bir tabidir. Bu sened, sika
    ravilerinden oluşan ve hadisçilerce bilinen bir seneddir. Hadisin metni de bir
    çok delille sabit olan esaslara uygundur. Ve hadis, li zatihi sahih’tir.[3]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84.



    [2]

    Buhari, Edeb: 1; Müslim, Birr: 1.



    [3]

    Itr, Menhec: 244; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi
    İlahiyat Fakültesi Yayınları: 123-124.

  • Sahîh Hadisin Kısımları Hadis Usulü Online Oku


    Sahîh Hadisin Kısımları:

     

    Sahîh hadîsler iki kısımdır: Li-zâtihi sahîh, Li-gayrihi
    sahîh.

    [1]



     




    [1]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/84.

  • Sahih Hadislerin Dereceleri Hadis Usulü Online Oku


    Sahih Hadislerin Dereceleri:

     

    Sahih hadislerin Buhârî ve Müslim’in kitaplarına
    göre kısımlara ayrılması da muhaddisler arasında meşhur olan bir değerlendirme
    tarzıdır. Zira hadis âlimleri, Buhârî ve Müslim’in sahih hadisleri seçip
    kitaplarına almak hususunda büyük dikkat ve titizlik göstermiş oldukları görüşü
    üzerinde ittifak etmişlerdir. Bu sebeple Buharî ve Müslim’in “Sahih”leri, tasnif
    olunmuş hadis kitapları arasında en güvenilir kitaplardır. İslâm âlimlerinden
    bunun aksine bir görüş ileri süren kimse yoktur. Ancak müsteşrikler ve onların
    etkisinde kalmış olan bazı yazarların görüşünde bu ittifakın bir önemi olmaz.
    Mısırlı yazarlardan Mahmud Ebu Reyye, Buhârî ve Müslim’in zayıf hatta mevzû
    hadislerle dolu olduğu intibaını vermek için zihin ve hakikatleri saptırmaya
    başvururken hayli yorulmuştur.[1]

    Araştırmacı ve gerçek hadis alimlerine göre,
    Buhârî ve Müslim (Sahihayn)’deki bütün hadisler sahihtir. Hiç birinde tenkid
    veya zayıflık sebebi yoktur.[2]
    Darekutni ve başka hadis alimlerinin Sahihayn’ın bazı hadislerini tenkid etmiş
    olmaları, o hadislerin zayıf veya mevzu olduğu anlamına gelmez. Binaenaleyh
    Dârekutnî ve başkaları Buhârî ve Müslim’in kitaplarında gerekli gördükleri
    hadisleri tenkit etmişlerdir. Yapılan tenkit, hadislerin isnadı ile ilgili olup
    metinlere yönelik değildir.

    Bilindiği gibi sahih hadisleri ilk defa toplayan
    ve tasnif eden muhaddis, Buharî”dir. Buhârî’yi talebesi Müslim takib etmiştir.
    Gerek Buhari’nin gerek Müslim’in kitaplarında bulunan hadislerin sıhhat
    bakımından dereceleri, yine onların ittifak etmelerine ve infirad etmelerine
    göre tesbit edilmiştir. Sahih hadisler için yapılan dereceler yedi kısımda
    mütalaa edilmiştir. Bu dereceler şöyledir:


    1.

    Buhârî ve Müslim’in müştereken kitaplarına aldıkları hadisler bunlara “müttefakun
    aleyh” denir. Bu konuda yapılmış bazı çalışmalar bulunmaktadır. En son çalışma
    Muhammed Fuad Abdülbâkî tarafından “El Lü’lü vel-Mercân fima’t-tefaka aleyhiş-Şeyhân”
    adıyla yapılmıştır. Bu çalışma Türkçeye de tercüme edilmiştir. Bu araştırmaya
    göre müttefekun aleyh niteliğinde ve birinci derecede sahih hadis miktarı
    1906’dır.


    2.

    Buhârî’nin yalnız başına rivâyet ettiği hadisler;


    3.

    Müslim’in yalnız başına rivâyet ettiği hadisler;


    4.

    Her ikisinin de şartlarına uymakla beraber Buhârî ve Müslim’in kitaplarına
    almadıkları hadisler;


    5.

    Buhârî’nin, şartlarına uymakla beraber kitabına almadığı hadisler;


    6.

    Müslim’in, şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı hadisler;


    7.

    Her ikisinin de şartlarına uymamakla beraber, diğer hadis imamlarına göre sahîh
    olan hadisler.

    Bu derecelere göre, her kısımda bulunan
    hadisler, kendilerinden sonraki kısımlara dâhil hadislerden daha sahihtir.[3]

    Sahihayn’da yer alan hadisler, sahih hadislerin
    en ön sıralarını teşkil etmektedirler. Ancak unutulmamalıdır ki, Sahihayn’ın
    öteki hadis kitaplarına üstünlüğü geneldir. Ayrı ayrı her hadisin durumu tetkik
    edilecek olursa farklı durumlarla karşılaşılabilir. Asım b. Kutluboğa’nın çok
    açık bir şekilde belirttiği gibi “Bir hadisin sıhhatı, hang kitapta bulunduğuna
    bakılarak değil, onu nakledenlerin haline bakılarak tayin ve tesbit edilir.”[4]

    Sahih hadislerin bu yedi kısmından her birine
    40’ar hadis misal vermek suretiyle İbn Dakiki’l-İyd, el-İktirah adlı eseri
    yazmıştır. Misaller için bu kitaba bakılmalıdır.[5]



     




    [1]

    Mahmud Ebu Reyye, Adva ale’s-Sünnetil-Muhammediyye, Mısır 1957, s. 296, terc.
    Muharrem Tan, Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması, İstanbul 1988, s. 355-356.



    [2]

    Ahmed Muhammed Şakir, el-Bâisul-Hasîs, Beyrut 1951.



    [3]

    Tahir el-Cezâirî Tevcîhu’n-Nazar, Beyrut (t.y)., s. 119.



    [4]

    Bk. Kasım, Kavaidu’t-tahdis: 59.



    [5]

    Beyrut, 1986; İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat
    Fakültesi Yayınları: 126.

  • A) Sahîh Hadîs: Hadis Usulü Online Oku


    A) Sahîh Hadîs:

     

    Ameli gerektiren yani kendisiyle amel etmek
    vacib olan makbul hadis.

    Hadis usulü alimlerinin ittifaklı olarak
    yaptıkları tarife göre sahih hadis; “Şazz ve illetli olmayarak, isnadı Rasûl-i
    Ekrem’e veya Sahabeden yahut daha sonrakilerden birine varıncaya kadar adâlet ve
    zabt sâhibi kimselerin yine kendileri gibi adâlet ve zabt sahibi kimselerden
    muttasıl senedlerle rivayet ettikleri hadistir.”[1]

    Adâlet ve zabt sahibi râvîlerin, yine aynı
    durumdaki râvîler vasıtasıyla Hz. Peygamber’e kadar ulaşan kesintisiz bir
    senedle rivâyet ettikleri, şâz ve illetli olmayan hadistir. Bu tür hadislerin Hz.
    Peygamber’den geldiğinde herhangi bir şüphe yoktur.

    Bir hadîsi sahîh kılan şartlar, “sahîh”in
    târifinde tâdâd edilmiştir: “Adalet ve zabt yönünden sika olan râvilerin
    muttasıl bir senetle şâz ve illetten âri olarak yaptıkları rivâyete sahîh denir.[2]

    Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı gibi, bir
    hadisin sahih olabilmesi için bazı şartların bulunması lâzımdır. Bu şartlar
    şunlardır:


    1)

    Sahih hadisin ravileri âdil yani adâlet vasfına haiz olmalıdır. Adâlet ise,
    insanı takva ve mürüvvet sahibi yapan bir melekedir. Zira insanın şirk, fısk ve
    bid’at gibi her türlü büyük ve küçük günahlardan sakınması, ancak bu meleke
    sâyesinde mümkün olabilir. Bu nedenle takva ve mürüvvet sâhibi râvilere, hadis
    ıstılahında adl veya âdil denilmiştir.[3]

    Hakkında gerekli araştırmalar usûlüne uygun
    şekilde yapılıp, adâlet prensibine aykırı davranışları nedeniyle “âdil’
    olmadıkları anlaşılan (mecruh) râvîler ile kim oldukları bilinmeyen, ya da
    durumları belirsiz olduğu için adâletleri tesbit edilemeyen kimselerin (meçhûl)
    rivayet ettikleri hadisler, “sahih” hadislerin dışında kalır.


    2)

    Sahih hadisin râvileri zabt sâhibi kimseler olmalıdırlar. Zabt, ravinin, rivayet
    ettiği hadiste, yahut hadisi yazmış ise, kitabında fazla hata yapmayacak
    derecede hâfız, dikkatli ve titiz olmasını sağlayan bir melekedir.

    [4]

    Râvîler, rivâyet edecekleri hadisleri, doğru bir
    şekilde öğrenme, aradan uzun bir zaman geçse bile aynen hatırlayabileck ölçüde
    “öğrendiğini koruma” (zabt) yeteneğine sahip olmalıdır. Öğrenme ve öğrendiğini
    koruma yeteneğine sahip olamayan râvîlerin naklettikleri hadisler de “sahih”
    kabul edilmez.

    Ravilerde zabt vasfının şart koşulması, galatı
    çok, gafleti fâhiş olan kimselerin hadislerini sahihin dışında bırakmak içindir.[5] 


    3)

    Sahih hadisin isnadı muttasıl olmalıdır. Yani isnadda yer alan ilk raviden son
    ravisine varıncaya kadar isnadı muttasıl, kesintisiz olmalıdır. Hadîsi nakleden
    râvîlerin her biri, kendisinden hadis naklettikleri kimseler ile bizzat
    görüşerek hadis almış veya en azından, görüşme imkân ve ihtimaline sahip, çağdaş
    (muâsır) kişiler olmalıdır. Bu nedenle sahih hadisin vasıfları anlatılırken
    “muttasıl” veya “mevsul” ifadeleri kullanılır. İsnadda ittisalin şart koşulması
    ile munkatı, mu’dal, mürsel ve müdelles gibi çeşitli inkitalarla gelen hadisler,
    sahih hadis tarifi dışında bırakılmıştır. Makbul olan görüşe göre mürsel hadis
    sahih değil, zayıftır. Aynı şekilde munkatı hadis de sahih değildir. Zira onun
    da isnadında bir kişi düşmüştür veya senedinde müphem olan bir kişi
    zikredilmiştir. Sened’de müphem bir ravinin yer alması ise, ondan bir kişinin
    düşmesine benzemektedir. Mu’dal da bu durumdadır; zira mu’dal hadis, senedinden
    iki veya daha fazla râvisi düşen hadistir.[6]

    Râvîler arasında gizli veya açık bir kopukluğun
    (inkıta’) bulunması, yani senedin muttasıl olmaması hadîsi “sahih”likten
    çıkarır.


    4)

    Sahih hadis şazz olmamalıdır. Güvenilir (sika) bir râvî tarafından rivâyet
    edilen hadis, daha güvenilir bir veya birden fazla râvînin rivayetine ters
    düşerek, tek (şâzz) kalmamalıdır. Çünkü bu durum, hadîsin sihhatine engeldir.

    Şazz hadis, ravileri adâlet ve zabt yönünden
    güvenilir, muttasıl isnadla gelmiş olan fakat daha kuvvetli isnadla gelen aynı
    hadisin diğer rivayetine veya rivayetlerine muhalefetle münferid kalan hadistir.
    Böyle durumlarda, daha güvenilir olan ravinin rivayeti tercih olunur; diğer
    rivayet ise sahih olma vasfını kaybeder.


    5)

    Sahih hadis muallel olmamalıdır. Hadîsin metin veya senedinde, onu zaafa düşüren
    herhangi bir kusur bulunmamalıdır. İlletli (muallel) kabul edilen bu tür
    hadisler, sahihlik vasfını kaybeder.

    Muallel, dış görünüşü itibariyle (zahiren)
    illetten salim gibi görünse de metni veya isnadında sıhhatini zedeleyen gizli
    bir illeti ortaya çıkan hadis demektir.

    İllet, hadisi zaafa düşüren bir kusurdur. Bu
    kusur tesbit edilinceye kadar, zâhirî olarak sahih olduğu sanılan hadis, kusurun
    anlaşılmasından sonra sahih olma özelliğini kaybeder.

    İşte bu beş şartın hepsini taşıyan hadisler
    sahihtir; yani teknik olarak bu hadislerin Hz. Peygamber’e âit olduğunda şüphe
    yoktur.[7]

    Hadis alimlerine göre, sahih hadisle ilgili
    aranan bu şartları kendisinde bulunduran hadisin sahih olduğuna hükmedilir.
    Diğer taraftan bazı hadislerin sıhhati üzerinde hadis alimleri arasında bir
    görüş ayrılığı ortaya çıkmış olması da bir gerçektir. Bu durum, aranan bu beş
    şartın o hadislerde bulunup bulunmadığı hususunda ortaya çıkan görüş
    ayrılığından kaynaklanmaktadır. Çünkü bazı muhaddislerin tadil ettikleri bir
    ravi, diğer bazıları tarafından cerhedilmiş ise, ravi üzerinde hasıl olan bu
    görüş ayrılığı, o ravinin rivayet ettiği hadisin sıhhati üzerinde de ortaya
    çıkar. Raviyi tadil edenler hadisi sahih kabul ederken; cerhedenler, onun
    sıhhati üzerinde tereddüd gösterirler.

    Adalet ve zabt şartı, her ravide ve her insanda
    aynı derecede bulunmaz. Bazı kimseler, çok daha âdil ve çok daha hâfız oldukları
    halde, diğer bazıları, bunlara nisbetle daha az âdil ve daha az hafızdır. Bu
    azlık, onları zayıf hadis râvileri seviyesine düşürmese bile, diğerlerine
    kıyasla daha aşağı derecede olduklarına kolayca hükmedilebilir. Bu sebeple,
    denebilir ki, ne kadar sahih hadis râvisi varsa, o kadar da birbirinden farklı
    adalet ve zabt dereceleri vardır. İşte râvilerin adâlet ve zabt yönünden bu
    farklı durumları, onlar tarafından rivayet edilen hadislerin de birbirinden
    farklı sıhhat derecelerinde bulunması sonucunu doğurur. Buna göre, ravileri
    adâlet ve zabt yönünden en üstün derecede bulunan bir hadisin, sıhhat yönünden
    de en üstün derecede bulunduğuna hükmedilir. Bu hüküm, bazı muhaddisleri, adâlet
    ve zabt yönünden en üstün seviyede bulunan hadis ravilerinden müteşekkil
    isnadları esahhu’l-esânîd (isnadların en sahîhi) vasfı ile belirtmelerine yol
    açmıştır.[8]

    Sahih hadis için aranan şartların her râvide
    farklı şekilde olması sebebiyle, sahih hadisin de kısımları bulunabilmektedir.
    İbnü’s-Salah’a göre sahih hadis; isnadı yönünden, meşhûr, azîz veya garip olur.[9]
    Ancak hadis ehlinin sıhhati üzerinde ittifak ettiği (müttefekun aleyh)
    hadislerin yanında, mezkûr vâsıfların bulunması üzerindeki ihtilafları sebebi
    ile sıhhati üzerinde ihtilaf ettikleri (muhtelefûn fîh) hadisler de
    bulunmaktadır.

    Hasen hadisler de sahihin altında bulunan
    hadislerdir.[10]

    Sahih hadise müsned, muttasıl dendiği gibi;
    mütevatir ve ahâd da denir. Ayrıca garib ve meşhur demek de mümkündür.[11]



     




    [1]

    İbn Kesir, İhtisaru Ulumil-Hadîs, thk, Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut 1951, s.
    21.



    [2]

    Târif İbnu’s-Salâh’a ait ise de, Suyûtî, Müslim’den almış olacağını, çünkü,
    “Müslim Sahîh’inde hadisin sahîh olması için rivayeti baştan sona kadar
    sika’nın sika’dan muttasıl bir senetle nakletmesini, rivâyetin şâz ve
    muallel olmasını şart koşmaktadır” der. (İbrahim Canan)



    [3]

    Nureddin Itr, Mu’cemil-Mustalahâtil-Hadîsiyye, Dımaşk 1977, 64.



    [4]

    Nureddin Itr, Mu’cemil-Mustalahâtil-Hadîsiyye, Dımaşk 1977, 60.



    [5]

    Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1981, s. 384



    [6]

    Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Trc. M. Yaşar Kandemir,
    Ankara 1981, s. 119.



    [7]

    İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/288.



    [8]

    Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1981, s. 386.



    [9]

    İbmi’s-Salah Ulumul-Hadîs, Tahkik. Nureddin Itr, Beyrut 1981, s. 11.



    [10]

    İbn Hacer, Nüzhetü’n-Nazar, Medine (t.y), s. 29; Kasimî, Kavaidıı’t-Tahdîs,
    Dimaşk 1925, s. 56.



    [11]

    İbn Kesir, İhtisaru Ulumil-Hadîs, thk, Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut 1951, s.
    22.

  • 5- SIHHAT DURUMUNA GÖRE VEYA HÜKÜM AÇISINDAN HADÎSLER Hadis Usulü Online Oku

    5- SIHHAT
    DURUMUNA GÖRE VEYA HÜKÜM AÇISINDAN HADÎSLER

     

    Sağlamlık yönünden hadisler, daha doğru deyimle
    ahad hadisler üç kısma ayrılır: Sahih, hasen, zayıf. Hadislerin çeşitli
    yönlerden değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmelerde doğruluğu
    (sıhhati) araştırılan, hadîsin Hz. Peygamber’e âit olan metin kısmı değil;
    metnin Rasûlullah (s.a.s)’e âit olup olmadığını gösteren sened kısmıdır. Bu
    durumda değerlendirme sonunda bir hadîse sahih, hasen veya zayıf denildiğinde
    bu, Hz. Peygamber’in söz veya fiilinin sahih veya zayıf olduğu anlamında değil,
    hadis metnindeki ifadenin Rasûlullah’a (s.a.s) âit oluşunun sahih veya zayıf
    olduğu anlamındadır.[1]

    Sahih ve hasen hadisler Makbul; Zayıf
    hadisler Merdud’dur.Burada sırf sıhhat ve hüküm açısından bu üç grubu
    inceleyeceğiz.[2]

    Mütekaddimîn, hadîsleri sahîh ve zayıf diye
    ikiye ayırmıştır. Müteahhir ulema ise sahîhle zayıf arasına üçüncü bir mertebe
    ilâve etmiştir: Hasen. Mütekaddimînin taksiminde hasen hadis, umumiyetle
    zayıflar kısmına dâhil edilir ve zayıflar ikiye ayrılırdı: Sâlih, gayr-ı sâlih.
    Sâlih kısmı, zayıf hadîsle ilgili bahiste açıklanacağı üzere mütâbaat yoluyla
    kuvvetlendirilip, sahîh-li-gayrihî denen bir mertebeye yükseltilerek amel
    edilirdi. Gayr-ı sâlih zayıfa da, merdûd denirdi.

    Şu halde yeri gelmişken belirtelim ki bir kısım
    selef’in: “Zayıf hadîsle amel reyle amelden üstündür” sözünde kastedilen zayıf
    hadîs, sâlih yani müteahhirinin dilinde hasen vasfını alacak olan hadîstir.
    Meseleye buradan bakınca araya ciddi bir ihtilaftan ziyâde ıstılah farklılığının
    girmiş olduğu görülür. Çünkü merdûd zayıf’la mütekaddim ulemâ da ameli
    reddetmiştir. Nitekim, zayıf hadîsi, re’ye tercîh etmeleriyle meşhur Ahmed İbnu
    Hanbel ve Nesâî’yi, ilgili bahislerde tanıtırken, terkinde ittifak edilmiş
    râviler’den hadîs almadıklarını bilhassa belirtmiştik. Zaten metruk, zaafı
    şiddetli olan, bu yüzden ulemanın hepsi tarafından ittifakla terkedilmiş bulunan
    râvi demektir[3].

    İlk defa Meâlimu’s-Sünen’de Hattâbi (v. 388/998)
    tarafından yapılıp sonradan İbnu’s-Salah tarafından da benimsenmiş olan taksime
    göre, hadisler, sıhhat nokta-i nazarından üçe ayrılırlar:


    1-

    Sahîh hadîs.


    2-

    Hasen hadîs.


    3-

    Zayıf hadîs.

    Aslında “hadîs” tabîrine layık olmamakla
    birlikte, sırf ümmet-i merhûmeyi uyarmak gayesine mâtuf olarak, kitâplara
    alınarak tedkîk konusu edilen dördüncü bir kısma daha kitaplarımızda yer
    verilmiştir: Mevzû, yani uydurulmuş hadîs.[4]


    Dikkat:

    Bu taksim, zâhire göre yapılmıştır. Nefsülemre
    yani hakikat-ı hâle göre yapılmış olsa idi, İbnu Kesîr’in dediği gibi sahîh ve
    kizb olmak üzere ikiye ayrılması daha muvafık olurdu.[5]



     




    [1]

    İsmail lütfü Çakan, Akif Köten, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/288.



    [2]

    İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    Yayınları: 121.



    [3]

    Metrûk ve merdûd tabirleri zaman zaman biri diğerinin yerine kullanılan
    -müterâdif denebilecek kadar- mânaca birbirine yakın iki ıstılahtır. Ancak
    çoğunluk durumda “metrûk” râvî’nin; “merdûd” da rivâyetinin vasfı
    olmaktadır. (İbrahim Canan)



    [4]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/82-83.



    [5]

    İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/83.