Yıl: 2012

  • Diyanetten Rekor Kitap Satışı

    DİYANET İşleri Başkanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı, Kutlu Doğum kapsamında 2 ayda 2,5 milyonluk kitap satışı y

    Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye İşletme Müdürü Mustafa Bayraktar, Kutlu Doğum dolayısıyla mart ve nisan aylarında kitaplarda yüzde 50 indirime gittiklerini, bu sürede bir milyonluk satışa ulaştıklarını söyledi. Bayraktar, kitap fiyatlarının 1 TL ile 900 TL arasında değiştiğini belirtti. Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Müdürü Ömer Kara da Kutlu Doğum haftası dolasıyla her yıl kampanya düzenlediklerini belirterek, bu yıl yüzde 65’lik indirim yaptıklarını söyledi. Kara, mart ve nisan ayı boyunca süren kampanyalı satışlarda büyük bölümü Hz. Muhammmed ile ilgili 1,5 milyonluk satış yaptıklarını kaydetti.

  • AA Arapça Yayınını Körfez Ülkelerine Tanıttı

     

    Öztürk’ün ziyaretinde, AA ile Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’nin haber ajansları arasında işbirliğini geliştirme konularında mutabakata varıldı.

    Kemal Öztürk’ün, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin haber ajanslarının davetlisi olarak Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretler, önemli işbirliği fırsatlarına zemin hazırlarken, bölgenin medya organlarında geniş yankı buldu. Bu ülkelerin önde gelen 9 gazete, 4 televizyon kanalı, 3 haber ajansı, 3 medya merkezi, 1 üniversite ve 3 Türk büyükelçiliğini ziyaret eden Öztürk, AA Arapça Servisi’nin faaliyetleri tanıttı.

    Türkiye’nin Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de ziyaret eden Öztürk, bu ülkelerde 4 gazete, 4 ajans ve 1 televizyon kanalına konuk olarak AA’nın 100. yıl vizyonu ve hedefleri hakkında bilgiler verdi.

    Öztürk, ziyaretleri çerçevesinde basın yayın kurumlarında, çoğunluğu yayın yönetmeni ve genel müdür 35 kişiyle yüz yüze görüşmeler de yaptı. Körfezin etkin El Cezire, El Arabiya ve Dubai TV gibi televizyonlarının üst düzey yetkilileriyle buluşan Öztürk, CNBC Arapça kanalının canlı yayın konuğu oldu.

    AA Genel Müdürü Öztürk, Katar Haber Ajansı (QNA), Kuveyt Haber Ajansı (KUNA) ve Abu Dabi Haber Ajansı (WAM) ile Anadolu Ajansı arasında, işbirliğini geliştirme konusunda anlaşmalar imzaladı.

    -AA’nın savaş muhabirliği eğitimine yoğun ilgi-

    Ziyaretler sırasında QNA, KUNA ve WAM yöneticilerine AA’nın savaş muhabirliği eğitimi hakkında ayrıntılı bilgiler verildi. El Cezire, El Arabiya ve Dubai TV gibi birçok televizyon ve gazete, AA’nın savaş muhabirlerini eğitmek için açmış olduğu akademiye muhabir göndereceklerini açıkladı. Doha Medya Özgürlüğü Merkezi, Arap gazetecilerin, AA’nın açtığı akademide eğitim alması için maddi ve manevi destek vereceğini bildirdi.

    -El Cezire Eğitim Merkezine ziyaret-

    Öztürk, Körfez ülkeleri ziyareti çerçevesinde, El Cezire Medya Eğitim Merkezi’ni de ziyaret ederek yetkililerle görüştü.

    Görüşmede Anadolu Ajansı Arapça Servisi ile El Cezire arasında eğitim alanında yapılabilecek çalışmalar ele alındı.

    “Türkiye’yi sadece dost bir ülke olarak değil, kendi parçamız olarak görüyoruz” diyen El Cezire Medya Merkezi yöneticileri, özellikle savaş muhabiri eğitimi alanındaki projeye büyük ilgi göstererek, projeden yararlanmak istediklerini ifade etti.

  • Hanımların niçin saf tutmak gibi bir alışkanlığı yok?

     

    Bir gün kendinizi habis insanların, samimiyetsiz gülüşlerin, muhabbetsiz meclislerin ortasında kalakalmış ve yıkılmış gördüğünüzde sığınacak bir gölge aramaklı olur gözleriniz. Alnınıza yapışan ağrıyı dindirmesi için sanki kupkuru dudakların suya değmesi gibi secdeye varmak, kalbinize meleklerin kanatlarından eser gibi bir inşirah dokunsun istersiniz. Böylesi bir anda sığınılacak tek yer şehrin en güvenilir yeridir. Kimine göre metruk bir yapıdır bu, kimine göre tren istasyonları belki kabristanlar…

    İçimdeki izdiham beni tahammülsüz kılıyordu ki bunu dindirecek bir sefere çıkıyorum. Benim için güvenilir olan yere… Bursa sabah mahmurluğu ile karşılıyor beni. İlk günaydın öpücüğünü ben konduruyorum alnına. Ve sırasıyla emin sıfatını hoş gördüğüm mekânlarına uğruyorum: Ulu Camii,Emir SultanÜftade Hz.leri ve nihayetinde Yeşil Cami.

    Secdelerin tadı, ateşlendiğinizde annenizin alnınıza koyduğu ıslak havluların serinliği gibidir. Kur’an sesi içinizde kapalı olan tüm kapılara uğramaktadır. Ön saftaki ellere dalar gözleriniz, o ellerin duasına da âmin dersiniz. Böyle dingin sularda yüzerken ezan sesi titretir sizi. Yeşil Cami’de akşam namazını eda etmekteyizdir.

    Sağıma doğru yanaşıyorum, azıcık değiyor omuzlar

    Konuyla pek bir ilişkisi olmayan bir girişmiş gibi düşünebilirsiniz. Fakat böyle bir ruh hali içinde ancak bu konuya dikkat kesilebilirdiniz. Çünkü samimi bir yürek, dayanacak sağlam bir omuz aramaktasınızdır. Ve sıkı tutulan saflar tam da bu ruh haline ilaç gibi gelecektir.

    Namaz için yerlerimizi alıyorken sağ yanımdaki boşluğu hissediyorum. Bir hanım namaz için hazırlanıyor. Bir kişinin rahatlıkla sığabileceği bir boşluk var aramızda. Sağıma doğru yanaşıyorum, azıcık değiyor omuzlar. Bir adım yanına kayıyor ve uzaklaşıyor benden. Sonra diğer hanımlara bakıyorum. Teyzeler geniş geniş tutmuş safı, ortalarında çantalar, ferah ferah boşluklar… “Hak ver, hava sıcak, bunaldık” diyorlar.

    Namazlarımızı eda ediyoruz. İçimde bir huzursuzluk… Şeytanla saf tutmaktandır belki… Lise yıllarında arkadaşlarımızla mescitte yaptığımız şakalaşmalar geliyor aklıma. Aramızdaki boşluğu iyice açar, namaza durur gibi yapardık. Sonra aniden harekete geçer ve omuzlarımızı birbirine sıkı sıkıya yapıştırırdık. “Şeytanı telef ettik” der, saf tutmanın önemini tebessüm ederek böyle bir üslupla dile getirirdik.

    Hanımların niçin saf tutmak gibi bir alışkanlığı yok?

    Birçok kez dikkat etmişimdir. Camide cemaatle kılınan namazlarda imam uyarır “Safları sıklaştıralım” diye fakat nedense bunu sadece beyler üzerine alınır. Hanımlarda çok nadir bir hareketlenme görürdüm.

    Beyler çocukluklarından beri camilerde saf tutmanın önemiyle yetişmişlerdir. “Hadi sana namazdan sonra çikolata, gazoz alacağım” diyerek söz aldıktan sonra babalarının yanında sıkı sıkı saf tutup namaza durmuşlardır.

    İşte tam bu noktada bir bahane türüyor: “Hanımlar her zaman camide cemaatle namaz kılmamıştır, bu yüzden de saf tutma alışkanlığı yer etmemiştir” diye. Ancak söylediğim gibi bu sadece bir bahane olabilir. Keşke anneler de evde kızlarıyla birlikte saf tutup namaza dursalardı. Buna hanımlarda önem verip hayatlarına geçirebilselerdi.

    Saf tutmak ümmet olma bilincinin uyanışıdır bir nevi.

    Abdestler alınır, felah çağrısına koşan adımlar birer birer mescitlere varır. Büyük bir mabedin inşası gibidir; boşluklar dolar usulca. Omuzlar birbirine dayanır, yürekten “mümin kardeşim” nidası duyulur. Mabedin temeli güçlüdür artık. Saflar sımsıkı, yürekler ferahtır.

     

    Esra Erdoğan

    Dünyabizim

  • Kutlu Doğumdan Ağlayarak Çıkan Abla Sözüm Sana

     

    Sevgili Kutlu Doğum Programı’ndan gözyaşlarıyla ayrılan hanım abla, siz çıkışta dağıtılan güllü lokumu TV karşısında holivud filmi seyrederek yerken ben internette Peygamber Efendimiz aleyhi ekmelüt tehaya’yı anlatan bi filmimiz var mı diye bakıyo olcam. Bi animasyon dışında pek bişey bulamadım. Evlerinde çifter çifter tv bulunan, sinema sektöründe milyonların döndüğü bi toplumun hem Efendimiz’e hem de sinema denen silaha duyarsız kalmasını aklım almıyor. Allesen TV, bilgisayar başından ayrılmayan çocuklarınız ne seyrediyor çok merak ettim. Yazık ki siz de üç aylık yaz Kur’ân kurslarının allame çıkaracağını düşünenlerdensiniz sanırım. He yok hep size yüklencek değilim, hadi diyelim siz seçenek bulamadınız, sizin önünüze alternatif sunmayan sözümona Müslüman yapımcılar, yönetmenler nerdeler? Müslüman gencin kendine TV’yi örnek almasına nasıl göz yumabiliyosunuz? Ya da mukaddesatı yüzünden öldürülen Bosnalı’nın acısının bir kadının açık saçıklık düşkünlüğüne alet edilmesini nasıl seyredebiliyosunuz? Galasını yaptığınız gece uyumadan önce, ne kadar para kazanacağınızı değil de ne kadar temsil insanı olabildiğinizi düşündüğünüz bi filminiz var mı?

     

    Bizler slogan insanıyız. Hepimiz çok ama çok Müslümanız. Eylemlere gideriz asıl eylemin ne olduğunun farkında bile olmadan. Gayrimüslimlerin akıbeti için üzülürüz. Peki desem size Şikago Polis Merkezi’nde bi polis memuru 12 dakikalım bi videoda Peygamber Efendimizi ve Müslümanlığı tanıtıyo. Heh işte çabamız bi gayrimüsliminki kadar bile değil. İnancı, kültürü, değerleri bizimle taban tabana zıt gossip görl sokuyoruz oturma odalarımıza. Okul kapısından içeriye adımımı attığım anda kendimi Amerika’da buluyorum. Sizce tüm bu değişikliğin nedeni sinema silahını farkında olmayışımız değil de ne?

     

    Rastgele bi Türk sinema sitesine girin ve en çok izlenenlere bakın. Çok dertliyim. Neyi taleb ederseniz onu bulursunuz. Pek çok Müslüman yapımı film biz merak edip neymiş diye bi bakmadan bi köşeye terk ettiğimizden ölmüş. İnternette paylaşıldıkları hiç bi yer yok çünkü izlemek isteyen yok. Çoğumuzun adını bile duymadığı -ki ben tevafuken buldum- bi belgesel film geçti elime: Muhammad/ a legacy of a prophet. Adından anlaşılacağı üzere bir türk yapımı değil. Henüz seyretmedim ama böyle bi filme harcanan çaba bile takdire değer. Allahımız aynı çabayı bizlere de nasip etsin amin.

     

    (http://www.youtube.com/watch?v=_6nwTbP0kY4
    meraklısına filmin linki)

     

    İzdüşünce

  • Marmara İlahiyat Vakfı Camii yıkılıyor

    Bugüne kadar vefat eden çok sayıda siyasetçi, iş adamı ve sanatçının cenaze namazının kılındığı cami, geçtiğimiz günlerde kılınan son Cuma namazından sonra ibadete kapatılmıştı.

    İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi raporunda, 1982 yılında yapımına başlanan ve 1984 yılında ibadete açılan Marmara İlahiyat Vakfı Camii’nin depreme dayanıklı olmadığı belirtilmişti. Rapor üzerine Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, caminin yıkılarak yeniden yapılmasına karar vermişti.

    Yıkıma caminin sol tarafındaki minaresinden başlandı. Bir minaresi yarıya kadar yıkılan caminin şadırvan kısmının büyük bölümü de yıkıldı. 1960’lı yıllarda yapılan fakülte binalarının yenilenmesi projesi kapsamında yeniden yapılacak caminin finansmanını ise bir hayırsever karşılıyor. Yeni cami inşaatının 2 yıl içinde bitirilmesi ve hizmete açılması bekleniyor.

    Bu arada, caminin ibadete kapatıldığını bilmeyen bazı vatandaşlar ise namaz kılmak için geldikleri camide gördükleri manzara karşısında kısa süreli şaşkınlık yaşadı.

     

  • İslamı izm lere bulaştırmak mı? Sosyal İslam mı?

     

     

    Aslında bu eser, Şam Üniversitesi’nde verdiği üç saatlik bir konferansın metinleşmiş haliydi ve Arap ülkelerinde gençleri etkilemiş sosyalizm modasına karşı eleştirisel bir yaklaşımdı. Ancak bu eser toplumda yanlış değerlendirilecek ki, daha sonraları kendisine yazılacak reddiyelere de (Muhammed el-Hamid, Nazarat fi kitabi iştirakiyyeti’l- İslam gibi eserler) bir ön hazırlık olmak üzere sahabeyi ve Hasanül Benna’yı anlattığı “uzemauna fi’t-Tarih”- “Tarihteki Büyüklerimiz” adlı eserini yazacaktır.
    Vefat ettiği hastanede ‘Hayat bana böyle öğretti’ isimli eserini kaleme alarak, bu düşüncelerden uzak bir halde Allah’a sığınmış bir mütevekkil olarak Rabbine kavuştu.
    Mustafa Sıbai sol hareketlerin İslam ülkelerinde taban bulması üzerine, Prof. Dr. Seyyid Kutub gibi çağdaşlarının ilgilendiği fakirlik, sosyal adalet, sermaye edinme hakkı ve sosyal güvenlik gibi konuları ilgi alanına aldı. O, sosyalistlerin ütopyalarında yer alan hak, özgürlük, eşitlik, sosyal adalet gibi kavramların ayetlerin kapsamı içinde ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatında zaten var olduğunu ve varlığa yansıtıldığını söyler. Sosyalizmin -Sıbai, sosyalizmin Marksist diyalektiğine ve ideolojine tamamen karşı bir duruş sergileyerek- insani yönünün zaten İslam içinde var olduğunu ve bunun İslam akidesinin bir parçası olduğunu belirtir. Sıbai, İslam sosyalizmi adlı eserinde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve dört halifenin hayatlarından örnekler verir. Kuran-ı Kerim’deki sermaye, özgürlük, hak, adalet, yardımlaşma ayetlerine dikkati çekerek paranın toplumun aleyhine kullanılan bir güce dönüşmesine karşı durur. O, bu duruşunu hem Kuran’a ve hem de Hz. Peygamber ile Hz. Ömer gibi büyüklerin uygulamalarına dayandırır.

     

    Sosyal İslam projesi
    Prof. Mustafa Sıbai’nin öngördüğü ‘İslam Sosyalizmi’, Mısır’daki Cemal Abdülnasır (ö: 1970) ve benzerlerinin estirdiği ve çağın vebası gibi etrafı sarmalamayan ‘Arap milliyetçiliği’ne karşı geri plana itilmiş olan İslam’ın sosyal yönünü öne çıkarma faaliyetidir. 1950-1960’lı yıllarda; İslam’ı, sadece hac, namaz, oruç gibi ibadetlerden ibaret zannederek dinle arasına bariyer koyan ve ‘nasyonal sosyalizm’in cenderesine kapılmış yeni nesli uyandırmak için, Kuran’ı ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) saadet dönemindeki uygulamalarını hatırlatma gayretinde girişir. Gençliği silkeler. “Arkasından koştuğunuz ama size ütopyadan başka bir şey vermeyen ideallerın çözümü İslamdadır” der. “Sosyalizm veya komünizm sınıfsız bir toplumu hedeflerken en bağnaz sınıflaşmaya imza attı” der.
    Sıbai diyor ki; sizler ‘izm’lerin peşinde koşacağınıza, Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ile, dört halifenin bazı uygulamalarına göz atınız. İnsani duygularla, vicdani hassasiyetlerle, ezilmişlerin hukukunu aramak adına, vahşice kullanılan ve zalimleşebilen kapitalin ehlileştirilmesi adına sizin tarihinizde ve ilahi kitabınızda gerekli bütün donanım vardır. Siz O’nu kullanmıyorsunuz. Siz O’ndan habersizsiniz. Sizi uyuşturdular, Batı’nın zulüm içeren ve üçgeni ters çevirmekten başka hiçbir getirisi olmayan ‘izm’lerine payanda oldunuz. Kuran’daki ilahi mesaja dönün. İslam’ı, ‘izm’lerle tanımlamak vahyi tahrip etmektir, tahrif etmektir, samimiyetsizliktir. O kitabında verdiği mesajlarla bu felsefeyi geliştiriyordu. İmanını, Marxveya Hegel’e teslim eden şuursuz gençliği İslami çizgiye çekmeye gayret ediyordu. Sosyalizme karşı, İslam’ın nasslarını çıkarıyor ve bu hakikatin önünü örten sözde Müslümanları da bir anlamda sorguluyordu.
    Sıbai merhum biliyordu ki, ‘Leo Huberman’ın sosyalizm alfabesinde dediği gibi sosyalistler işçinin giydiği elbiseye değil ama, elbisenin yapıldığı fabrikaya göz koyarken hedefledikleri sermaye, özel mülkiyetten, kamu adına devlete yeni bir patronluk elbisesi giydirecektir. Yani çark değişmeyecek, sadece sermayenin sahibi değişecekti. Onun için Sıbai merhum Kuran diyordu, Hz. Peygamber ve sahabe diyordu. Onun içindir ki referanslarını vahye dayandırıyordu. Ruh ikliminizi değiştirmedikçe sadece patronlarınızı değiştirmiş olursunuz, özgürlüğe ve bağımsızlığa değil köleliğe gidersiniz diyordu. O, bu çizgiyle, Fethi Yeken ve Said Havva’dan daha farklı, ama sonucu aynı olan bir çözüm öneriyordu. Mesele, yeni nesilleri Kuran gerçeği ve Hz. Peygamber’in ölümsüz özgürlük anlayışıyla muhatap etmekti. Haberdar etmekti. Doğru veya yanlış, ama Sıbai’nin yol çizgisi buydu. Doğrusunu söylemek gerekirse çoğumuzun Kuran bilgisi, namazda okunan ayetleri ezberlemenin ötesine geçmiyor. İslam’ı, geleneksel yorumlarla biline gelen yöntemlerle öğrendik. Dini derinleşme olmadığı için de İslam’ı belli ritüellerin ötesine taşıyamadık. Bu da zaman zaman bizleri dini sorgulayan insanlarla karşı karşıya getirdi. Aslında bunların hiçbirinden ürkmemek lazım. Edeple sorgulayan ve soran insan, bilgiye muhtaç insandır. Yüce Rabbimiz bundan ötürü vahiy kanalıyla sorulması muhtemel sorulara cevap veriyor. Sorana kızmıyor, sormayana neden sormuyorsun diyor. Hz. Peygamber (s.a.v.): cehaletin ilacı sormaktır buyuruyor. Yarası olan ilacını arar, derdi olan dermanını arar. Ruhunda fırtına kopan, toplumun yarasını gören, insanın ezildiğini gören, iman ettiği kitabında bana dair derman arar. Bundan daha doğal ve daha güzel ne olabilir ki…

     

    İslam’da sosyal adalet terazisi
    Kuran-ı Kerim’in ilk yıllarında, Mekke’deki, Taif’teki zenginler, İslam’a karşı gardlarını almış, Yüce Allah’a karşı verdikleri savaşlarında Hz. Peygamber’i hedef seçmişlerdi.
    Kuran-ı Kerim zulümle sermaye edinmiş bu şımarık tipleri kınıyor: “Nimet içinde yüzen (zengin) o yalancıları bana bırak” (müzzemmil, 11) buyuruyor.
    Elbette her zengin değil, zenginliğini harama ve sömürüye dayandıran zengindir Kuran’ın kınadığı. Kuran sermayeye karşı değil, sermayenin haram ve zulümle edinilmesine karşıdır. Kuran zengine karşı değil, zenginliğin haramla edinme yoluna karşıdır. Zenginin fakiri unutmasına karşıdır.
    Vicdani hassasiyeti ve imani ilkeleri olmayan kişilerin elindeki sermaye tekel oluşturmasın der Kuran-ı Kerim: “O mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye” (Haşr, 7) buyurur.
    Aslında ayette bahsedilen mal; devletin dağıttığı maldır ve devletten -otoriteden- bu yolla adalet istenir. Zulme aracı olma denilir. Ayrıca bu ayet devletin, elindeki maddi imkânları “Kamuyla-yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara” -paylaşması gerektiğini de öngörür. Devlet hep alan değil, aynı zamanda veren de olacaktır. Bu ayette, hem zalim zenginler ve hem de despot otorite kınanıyor. Ayetlerin doğru anlaşılması için, önce ve sonrasının mutlaka iyi okunması gerekiyor değil mi?

     

    İslam’ın adını Allah koymuştur
    İslam’ı; sosyalizm, faşizm, komünizm, nasyonal sosyalizm gibi sıfatlarla ilişkilendirmek doğru değildir. Belki saydığım bütün bu felsefi veya politik kavramların, İslam beldelerinde kendilerince meşruiyet bulmak için İslam’a ihtiyaçları vardır. Bu kavram mensupları, İslam beldelerinde İslam’ı kullanagelmişlerdir. İslam’ın ise, bunlara, bunlarla anılmaya ihtiyacı yoktur. İslam adını yüce yaratıcıdan almıştır.
    “Sizin için razı olacağım din İslam’dır” buyurmuştur. Kuran, böyle buyurmuştur.

     

     

     

    Nihat Hatipoğlu

     

     


     

    Yazının devamı



  • Türkiyenin En Büyük İslam Kültür Merkezi Diyarbakıra Yapılacak


    Yer tespiti çalışması yapılan Diyarbakır’ın 250 milyon TL’lik yeni stat ve spor kompleksinin karşılığında TOKİ’ye devredilen Atatürk Stadı’nın yerine İslam Kültür Merkezi yapılacak. Yeni stat ve spor kompleksinin Kayapınar İlçesi çevre yolu karşısında yapılacağını açıklayan Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten,eski stadın yerine islam kültür merkezi inşa edileceğini bildirdi.
    İnşa edilecek caminin İslami bir kültür merkezi görevini yürüteceğini belirten İçten, “Atalarımızın yüzyıllar önce bizlere bıraktığı eserlere bizler ne acıdır ki hiçbir şey ekleyemedik. Bir Sultanahmet, Bir Selimiye, Bir Fatih, Bir Ulu cami den bu yana atalarımıza yakışan kültürümüze yakışan İslam’a yakışan yapılar inşa edemedik. 20’nci 21’nci yüzyıldan gelecek asırlara görkemli bir tarihi eseri miras bırakalım. İnşallah Diyarbakır’ın ortasında yapacağımız İslami Kültür Merkezi bu açığı kapatacak” dedi.
     
    “ANKARA’YA TAŞIYACAĞIZ”
     
    Yapılacak stadın Diyarbakır tarihinin en büyük spor yatırımı olacağını ifade eden İçten,”12 Haziran 2011 Genel seçimleri sonrası bizi Ankara’ya gönderen halkımıza layık olabilmek için çalışıyoruz. İlk işlerimizden biri şehre yakışan bir stadyum yapılması idi. Sağ olsun Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç spora dair tüm isteklerimizi yerine getirdi. 30 bin kişilik bir stadyum yapıyoruz. 1960’tan bu yana tarihi maçların oynandığı stadyumu yıkıyoruz. Boşalacak alana Türkiye’nin en büyük İslami kültür merkezini yapacağız. Bu tamamen bir proje. Bu projenin hayata geçmesi için Diyarbakır’daki STK’lar, kanaat önderlerinin kısaca herkesin fikrini alacağız. Ortak bir uzlaşma çıkınca da konuyu Ankara’ya taşıyacağız. Buraya yapılacak bir alış veriş merkezi. Kentin trafik keşmekeşi yaşamasına neden olacaktır. Onun yerine Kültürümüze İslam Dinine yakışan bir anıt inşa etmenin daha doğru olacağına inanıyorum. İçinde konferans salonları, sinema salonu, İslami ilimlerin öğretileceği eğitim odaları kısaca tam bir İslami kültür merkezi. Buranın kontrolü de Diyanete dolayısıyla İl Müftülüğümüzün elinde olacak. “ diye konuştu.
     
    “ONBİNLER AYNI ANDA NAMAZ KILACAK”
     
    Yapılacak dev camide onbinlerce insanın aynı anda saf tutacağını kaydeden İçten,bu eserin Diyarbakır’ın maneviyatı için de çok önemli olduğunu söyledi.
    İçten,şöyle devam etti :”Diyarbakır 33 medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehir. Ayrıca 9 peygamber ile anılan Diyarbakır 27 sahabenin kabrini barındırıyor. Tam bir medeniyet, tam bir kültür şehri. O nedenledir ki buraya gelecek nesillerimize aktaracağımız bir eser bırakmalıyız. Bu proje için kamuoyu desteğine ihtiyacımız var. Dinamiklerin hareketlenmesi lazım. Şu anda mevcut camilerimiz dolup taşıyor. Şehrin ortasına yapacağımız bu kültür merkezinde on binlerce insanımız aynı anda namazlarını kılacaklar. İçindeki katlı otoparklara araçlarını park edecekler yine kültürümüze uygun çeşmelerde abdestlerini alacaklar. 52 dönümlük bir alan burası. Heba olmasına müsaade etmeyelim. Peygamberler şehri Diyarbakır’a ve sonraki nesillere iyi bir miras bırakalım.”

    diyarbakırsoz
  • Hiç Bir Peygamber Statükocu Değildir

    Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “İslâm Dünyasında Değişim Çabaları” başlıklı panel, Başkanlık Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

    Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Özcan tarafından yönetilen panele, Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç ve İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz katıldı. 
    Panelin açılış konuşmasını yapan Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Özcan, son yıllarda İslâm dünyasının önemli değişim ve dönüşümlere sahne olduğunu belirterek, değişimin ortaya çıkardığı sosyal olayların, değişik kesimler tarafından birbirinden çok farklı şekillerde yorumlandığını söyledi. Ortadoğu ve İslâm dünyasında yaşanan gelişmeleri özetleyen Özcan, panelistlerin İslâm dünyasını çok yakından takip eden Türkiye’nin önemli bilim adamları arasında yer aldığını söyledi. 

    “OSMANLI, MAĞLUBİYETLERİNİN SOSYAL BOYUTUNU GÖREMEDİ” 
    Panelde ilk olarak söz alan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç, günümüzde İslâm dünyasında ciddi bir değişim yaşandığını belirterek, bu değişim çabalarını “Zihniyet Baharı” olarak değerlendirmenin daha doğru olacağına inandığını söyledi. Ortadoğu ve Arap dünyasında yaşanan değişimlerin bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla aniden ortaya çıkabilecek bir durum olmadığına işaret eden Açıkgenç, şu an İslâm dünyasının içinde bulunduğu durumun iç açıcı bir durum olmadığını vurguladı. Açıkgenç, şöyle devam etti: 
    “Bu ifadem, ‘Zihniyet Devrimi’nin kötü bir şey olduğu şeklinde algılanmasın. Şu an İslâm dünyasının içinde bulunduğu durum, karanlıktan aydınlığa, kıştan bahara çıkışın sancılarıdır. Bugün İslâm dünyasında yaşanan bu değişimleri bugüne bakarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Bu olayları ancak geçmişe bakıp gelecek ile birlikte değerlendirirsek hayırlı bir neticeye ulaşabiliriz. Bugün İslâm dünyasında yaşanan gelişmeleri iki farklı şekilde değerlendirmek mümkündür. Bu yaşanan değişim hareketlerini anlayabilmek için ilk olarak bir önceki asra bakmalıyız. Geride bıraktığımız yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle Ortadoğu’nun ani bir boşluğa düştüğünü görüyoruz. Osmanlı Devleti, ilk aldığı yenilgilerin ardından bir şok yaşadı ve bu şokla Batı karşısında aldığı mağlubiyetlerin sosyal boyutunu göremedi. İkinci nokta da, Arap ülkelerinin durumu. Onlar da, bu durumu gerçeğe uygun şekilde değerlendiremediler.” 
    İslâm dünyasında yaşanan değişimlerin köklü bir geçmişi olduğunu dile getiren Açıkgenç, bu değişimlerin ancak günümüzde dışarıya yansımaya başladığını aktardı. İslâm dünyasındaki değişimlerin Türkiye’ye de yansıdığını belirten Açıkgenç, batıda ve doğuda birçok aydının Türkiye’deki değişimin Ortadoğu’daki Arap Baharını tetiklediğini söylediğini hatırlattı. Değişimin her ülkede farklı tezahürleri olduğuna işaret eden Açıkgenç, Türkiye’nin de bu bedeli fazlasıyla ödediğini vurguladı. 

    “HİÇBİR PEYGAMBER ‘STATÜKOCU’ DEĞİLDİR” 
    İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz de, İslâm dünyasındaki değişim çabalarının Avrupa ve dünyada nasıl algılandığı konusu üzerinde durdu. 
    Ortadoğu’daki değişimlerin batılı entelektüeller tarafından demokrasi ve özgürlük gibi batılı reflekslerle üstelik de sosyal medya gibi batılı araçlar kullanılarak gerçekleştirilen eylemler olarak görüldüğüne dikkat çeken Gündüz, Türkiye’de ise iki farklı görüşün yoğunluk kazandığını söyledi. Gündüz, şöyle devam etti: 
    “Bazıları, bu değişimleri Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında miadını doldurmuş bir takım figürlerin tasfiye edildiği ve yerine yenilerinin konulduğu bir faaliyet olarak görürken, bazı kimseler de, batının iki yüz yıldır inşa ettiği, etmeye çalıştığı yapının sorgulanarak yıkılması, yerel değerlere dönüş ve batıya bir meydan okuma olarak değerlendiriyor.” 
    Batı’da Müslümanların kendi dinamiklerinden yola çıkarak bir değişimi gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığı ön koşulu bulunduğuna dikkat çeken Gündüz, “batıda sürekli İslâm dünyasının kaderci anlayışına vurgu yapılarak bu inancın, Müslümanların içinde bulunduğu yapıyı sorgulayarak değişim çabalarına girişmesini engelleyeceği düşünülür.” diye konuştu. 
    Fransız İslamolog Olivier Roy ve ABD’li Fukuyama’dan da örnekler veren Gündüz, günümüzde “Batı medeniyetinin insanlığı getirdiği nokta, insanlığın gelebileceği en üst çizgiyi oluşturuyor.” anlayışının batı dünyasına hâkim olduğunu dile getirerek, bugünkü değişimlerin de küresel ve batının öncülüğünde yürüyen bir değişim olarak görüldüğünü kaydetti. Gündüz, şöyle devam etti: 
    “Peki değişim konusunda İslâm kaynakları ne diyor? Kur’an’a ve Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarına baktığımızda bütün peygamberlerin değişim yanlısı olduğunu ve hiçbir peygamberin “statükocu” olmadığını görürüz. Peygamberler, içinde bulunduğu toplumun değerlerini sorgulayarak eleştiriye tabi tutmuş ve değiştirme çabasına girişmişlerdir. Peygamberler tarihi, aynı zamanda değişimin de tarihidir. Günümüzde İslâm dünyasındaki değişimlerde ortaya çıkan “iş, ekmek, özgürlük” sloganlarının batıda ve Sovyet devriminde ortaya çıkan “motto” ile örtüşmesi, bu değişimlerin Batılı tarzda bir değişim olduğu sonucunu doğurmaz.” 

    ‘BİR KAVİM KENDİNDE OLANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE ALLAH, ONLARIN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ’ 
    Panelde daha sonra söz alan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay da, İslâm dünyasında yaşanan değişimlerin sosyolojik temelleri üzerinde durdu. 
    İslâm dünyasındaki değişimlerin hilâfetin kaldırıldığı anda başladığına işaret eden Aktay, Müslümanların o günden bu yana bu değişimleri seyirci olarak izlemekle yetindiğini söyledi. İslâm’ın insanlara çevresindeki olumsuzluk ve kötülükleri düzeltmesi için sorumluluk yüklediğini anlatan Aktay, şöyle devam etti: “İslâm, insanları değişime inandırmak için vardır. İslâm insana, “Siz, bu dünyayı değiştirebilirsiniz!” duygusunu kazandırmayı hedefler. Rad Suresi 11. ayeti kerimesinde işaret edilen ‘Bir kavim kendinde olanı değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez.’ ifadesi, bu gerçeğe işaret eder. Müslümanlar, ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren insanın sorumluluğunu ve bazı şeyleri değiştirebileceğini gördüler ve değişime inanmaya başladılar. Hilâfetin kaldırılmasını ardından çabucak toparlanarak bugünkü değişime öncülük eden sosyal kurumlarını kurdular.

     

    erzurum gazetesi

  • Diyanet Yarım Milyon Kuranı Kerim Dağıtacak

     

    Haziran’da başlatılacak ve 9 hafta sürecek Kur’an kurslarına katılan öğrencilere Türkiye genelinde bin 600’er Elif Cüzü ve Dinimizi Öğreniyoruz kitapçıkları ile 500 bin Kur’an-ı Kerim dağıtılacak.

    85 bin 750 din görevlisinin eğitim vereceği kurslara yaş sınırının kalkması ile başvuruların arttığı bilgisini veren Diyanet yetkilileri bu yıl bir ilke imza atarak çocukları spora teşvik edeceklerini kaydettiler.

    Gençlik Spor Bakanlığı ile yaz dönemi boyunca Kur’an kursunda eğitim gören çocukları spora teşvik etmek amacıyla protokol imzaladıklarını kaydeden Diyanet yetkilileri, bunun için 335 bin lira bütçe ayırdıkları bilgisini verdi.

    Çocuklar üç saatlik din eğitiminin ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın tesisleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenen spor tesislerinde; badminton, güreş, masa tenisi, tekvando, judo,basketbol, wushu, karate yapacaklar. İmzalanan protokolle çocuklar ilgi duydukları spor dallarının antrenörlerinden yardım alacak ve kitap, cd ve ilgili materyaller dağıtılacak. Türkiye Badminton Federasyonu çocuklara badminton raketi ve topunu hediye edecek.

     

  • Malatya İlahiyat Başbakanı Bekliyor

    Malatyalı 32 işadamının bir araya gelmesi ile kurulan Malatya Girişim Grubu’nun İnönü Üniversitesi için yaptırdığı İlahiyat Fakültesi binası, tamamlanarak üniversitenin hizmetine sunuldu.

    İnönü Üniversitesi kampüs alanında 10 bin metrekarelik kapalı alana sahip İlahiyat Fakültesi binası, idari ve eğitim binası olarak iki bölümden oluşuyor. İdari bölümde 1 dekan, 2 dekan yardımcısı, 4 bölüm başkanı ve 53 öğretim görevlisi odası yer alırken, eğitim binasında 26 derslik, 1 kütüphane bulunuyor.

    Binanın zemin katında 1 amfi, 2 bilgisayar odası, bay ve bayan mescitleri ile spor salonları bulunuyor. İlahiyat fakültesindeki konferans salonunun ise 220 kişilik olduğu kaydedildi.
    İlahiyat Fakültesi’nin toplam maliyetinin 6 milyon TL’yi aştığı öğrenildi, İlahiyat Fakültesi binasının resmi açılışının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Malatya ziyareti programında gerçekleştirilmesi bekleniyor.

     

    malatyaguncel