Yıl: 2012

  • Hac Personeli Seçiminde Şaibe Açıklaması

    Bekir Bozdağ, TBMM Genel Kurulu’nda, milletvekillerinin sözlü sorularını yanıtladı. 

    Bozdağ, hac ve umre organizasyonlarının çeşitli kademelerinde görevlendirilecek personelin seçimine ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kriterleri içeren talimat düzenlediğini belirtti. 

    Personelin, oluşturulan bir kurul tarafından mülakat ve değerlendirmeye tabi tutulduğunu ifade eden Bozdağ, ”Belirlenen kriterlere haiz olan personel arasından seçim yapılıyor. 

     

    Hac ve umre organizasyonlarında görevlendirilen personelin seçiminde siyasi tercihlerin öne çıktığı ve AK Parti’ye yakın olanlara öncelik verildiği iddiaları asılsız ve gerçek dışıdır” diye konuştu. 

    Seçilen personel ile ilgili görev yaptıkları döneme ilişkin ulaşan şikayetlerin de titizlikle incelendiğini ifade eden Bozdağ, haklı bulunan şikayetlerin muhatabı personel hakkında ilgili disiplin hükümlerinin uygulandığını söyledi. 

    Sözleşmeli Kur’an-ı Kerim kursu öğreticilerin sosyal haklarının bulunmadığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Bozdağ, öğreticilerin, diğer sözleşmeli personelin haiz olduğu tüm hakları kullandığını ifade etti. Bu personele ilişkin herhangi bir ayrımın söz konusu olmadığını belirten Bozdağ, ”Hükümetimiz tarafından genel olarak sözleşmeli personel lehinde çalışmalar yapıldı’‘ dedi. 

    Bozdağ, bir başka soruyu yanıtlarken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, hac ve umre organizasyonlarında kar etme, kazanç sağlama gibi bir amaç ve düşüncesi bulunmadığını söyledi. 

    Hac ve umre ücretlerini etkileyen en önemli unsurun yurtdışı harcamaları olduğuna dikkati çeken Bozdağ, Mekke’de bazı bina ve otellerin yıkılması nedeniyle hacıların iskan edildiği diğer bina ve otellerin ücretlerinde önemli artışlar meydana geldiğini anımsattı. 

    Cemevlerinin statüsü- 

    Hac ve umre organizasyonlarında verilen hizmetin kalitesinde her yıl artış olduğunu belirten Bozdağ, zorunlu olmadıkça bu hizmetlerin ücretlerine zam yapılmadığını ifade etti. 

    Bozdağ, bir başka soru üzerine, camilerin dernekler, vakıflar, özel şahıslar veya köy muhtarları tarafından toplanan paralarla imece usulü yaptırıldığını ifade ederek, ”Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından doğrudan yaptırılan cami yoktur. Ancak Başkanlık yapımı devam eden camilere cüzi yardımlarda bulunabilmektedir” dedi. 

    Türk Kızılayı’nın olası bir İstanbul depremine ilişkin olarak hazırlıklarını sürdürdüğünü belirten Bozdağ, ”Çadır üretim hizmetleri ve yurtdışından çadır alınmasının yanı sıra iaşe sisteminin planlanması çalışmaları sürüyor. Sosyal bilinç oluşturma çalışmaları sürdürülmektedir” diye konuştu. 

    Bozdağ, 12 Kasım 1999’da yaşanan Düzce depreminden sonra satın alınan çadırların, valiliklere dağıtıldığını, bu çadırların bir kısmının son yaşanan Van depreminde de kullanıldığını anlattı. 

    Bir milletvekilinin cemevlerine ilişkin sorusunu yanıtlarken Bozdağ, ‘‘Alevi köylerinde bulunan cemevlerinin bir statüye kavuşturulması noktasında hemfikiriz. Statü belirlenmesine ihtiyaç var. Konunun teolojik ve siyasi boyutu bulunuyor. Teolojik boyutu bizi ilgilendirmez ama siyaset olarak bir statüye kavuşturulmasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Şu anda ibadethane denildiği zaman ayrı tartışmalar çıkıyor. Statü konusunda bir adım atılabilir, çalışma yapılabilir” diye konuştu.

  • Uluslararası Emir Abdülkadir el-Cezairi Sempozyumu

     

    Bursa’da yaklaşık üç yıl yaşayan ve ayrıldıktan sonra da bu şehre duyduğu sevdayı dile getiren şiirler yazan Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî’ye vefa amacıyla düzenlenen ‘Uluslararası Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî Sempozyumu’,

    Büyükşehir Belediyesi,

    Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi,

    Uluslararası Alaviyya Sufi Derneği ve

    Şefik Can Uluslararası Mevlâna Eğitim ve Kültür Derneği işbirliğiyle gerçekleştiriliyor.

     

    Sempozyumda 1807-1883 yılları arasında yaşayan ve Cezâyir’in millî kahramanı olan Emîr Abdülkâdir’in hayatı, eserleri, düşmanlarının dahi hayranlıklarını ifade etmekten çekinmedikleri fikir ve eylemleri, büyük mutasavvıf ve düşünür Muhyiddin İbnü’l-Arabi ile olan özel yakınlığı, Kafkaslar’da Rus sömürgeciliğine karşı direnişin öncülüğünü yapan Şeyh Şamîl’in Emîr Abdülkâdir’le olan bağlantısıyla öncülük ettiği barış ve özgürlük hareketi Türkiye, Cezâyir, Suriye, Mısır ve Fransa gibi ülkelerden katılacak uzman araştırmacılar tarafından değerlendirilecek.

    Sempozyum süresince Setty Simon-Khedis’in sorumluluğunda açılacak sergiyle de Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî’nin yaşam serüveninin ve şahsiyetinin farklı yönleri görsel olarak da tanıtılacak

    .

  • İlahiyatçı Yazar Nurettin Yıldız, Muşta Konferans Verdi

     

    Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Anemon Öğrenci Topluluğu tarafından düzenlenen konferansa, İlahiyatçı Yazar Nureddin Yıldız katıldı.

    Aynı zamanda Dünya Alimler Birliği Türkiye üyesi olan Yıldız, “Ahir Zamanda Genç Olmak” adlı konferans verdi.

    Konferansın açılış konuşmasını, MŞÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Doğan yaptı.

    Yıldız, “ahir zaman” kavramıyla, insani değerlerin düşüşe geçtiği, insanlığın kendi kendini yok edecek bir süreç yaşadığı zaman diliminin kastedildiğini ifade ederek, “Allah’ın kaliteli kulları hep azınlıktı. İnsanlık kıtlığı olan zamanda kaliteli genç, Hz. Ebu Bekir, Hz. Mus’ab gibidir” dedi.

    Konferansa İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Cevad Selam, akademisyen ve öğrenciler katıldı.

  • Ödüller Umre İpad Ve İphone

     

    Daha etkin daha güzel bir Arapça için 9 ülkeden 461 okulun 2 bin 710 öğrenciyle başladığı yarışmalarda sona gelindi. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda Akademi Lisan Derneği, Ensar Vakfı ve Önder İmam Hatipliler Derneği tarafından düzenlenen İmam Hatip Liseleri Arası 3. Uluslararası Arapça YarışmalarınınTürkiye Finali AnkaraKızılcahamam’da yapılacak.

    80 ilden 461 okulla başlayan yarışmalarda dereceye giren okullar ikinci turda 9 ayrı bölgede düzenlenen yarışmalarla Türkiye finaline katılmak için yarıştılar. Siirt, Ağrı, Malatya, Rize, Kırşehir, Sakarya, Kütahya, Kocaeli ve İstanbul’da eş zamanlı başlayan ve heyecanın eksik olmadığı yarışmalarda birinci olan öğrenciler şimdi de Türkiye’nin en iyisi olmak için Kızılcahamam’da buluşuyorlar.

    Türkiye finalinin ardından Balkan ülkelerinden gelen öğrencilerin maharetlerini sergileyip Türkiye’nin birincileriyle yarışacağı “Uluslararası Arapça Yarışmaları” finalleri ise 17 Mayıs 2012 tarihinde Bursa Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek. 20 Mayıs 2012 tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde uluslararasıkatılımla düzenlenecek ödül töreninde dereceye giren okul ve öğrencilere ödülleri verilecek. Birinciler umre ziyareti ile ödüllendirilirken, ikincilere Ipad ve üçüncülere Iphone hediyeleri takdim edilecek.

    25 Arap ülkesinden 350 milyona yakın bir nüfusun konuştuğu ve Kur’an-ı Kerim’in dili olması sebebiyle tüm İslam dünyası için büyük önem taşıyan Arapça’ya dikkat çekmek isteyen yarışmaların amacı, Arapça’yı daha etkin kullanan, kendilerini yazılı ve sözlü olarak ifade edebilen, sosyal, kültürel ve iktisadi ilişkileri geliştirebilecek gençlerin yetiştirilmesine öncülük etmek. – Ankara

  • İHL Orta Kısımları Gün Sayıyor

    Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanun ile 1997-1998`den bu yana kapalı olan İmam Hatip Okullarının ortaokul bölümleri yeniden açılacak. MEB, hangi İmam Hatip Lisesinin bünyesinde ortaokul açılabileceğini belirlemek amacıyla çalışıyor. 

    Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kademeli 12 yıla çıkaran “İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, 1997-1998 eğitim öğretim yılından itibaren İmam Hatip Okullarının kapalı ortaokul bölümü de açılacak. 

    Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye genelinde hangi İmam Hatip Lisesinin bünyesinde İmam Hatip ortaokulunun açılacağının belirlenebilmesi için çalışıyor. İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerince yürütülen çalışma, yerleşim yerlerindeki talebin ve ihtiyacın belirlenmesi anlamında da önem taşıyor. 

    Öğrenci sayısı fazla İmam Hatip Liselerinin bünyesinde ortaokul açılamayacağı için bu okulların ayrı yerlerde açılması öngörülüyor. 

    Zorunlu eğitimi 1997-1998 eğitim öğretim yılından itibaren kesintisiz 8 yıla çıkaran düzenlemeyle; 1996-1997 eğitim öğretim yılı verilerine göre sayıları 594 olan, 318 bin 799 öğrencisi bulunan İmam Hatip Ortaokulları kapatıldı. 

    Öğretmenleri de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi verilen ilköğretim okullarına kaydırıldı. İmam Hatiplerin orta kısımlarında, diğer ortaokullarda okutulan zorunlu ve seçmeli derslerin yanı sıra Kur`an-ı Kerim ve Arapça dersleri veriliyordu. 

    Ortaokulların kapanmasıyla; 1996-1997 ve 1997-1998 eğitim öğretim yıllarındaki İmam Hatip Liselerinin sayıları değişmezken, öğrenci sayılarında zamanla düşüş yaşandı. 

    Bu liselere; 1996-1997`de yeni kayıt olan 64 bin 299 öğrenci sayısı, 1997-1998`de 55 bin 712`ye, 1998-1999`da 38 bin 135`e geriledi. Buna bağlı olarak da mevcut öğrenci sayıları da azaldı. 

    Ancak 2010-2011 eğitim yılından itibaren öğrenci ve okul sayısında artış yaşandı. MEB`in 2010-2011 verilerine göre 493 İmam Hatip Lisesinde 112 bin 608`i erkek, 123 bin 31`i kız öğrenci olmak üzere toplam 235 bin 639 öğrenci okurken bu sayı, 2011-2012`de 537 İmam Hatip Lisesine, 126 bin 429`u erkek, 141 bin 816`sı kız olmak üzere toplam 268 bin 245 öğrenciye çıktı. 

    İmam Hatip Liseleri ortaöğretim sistemi içinde, genel lisenin genel kültür programları yanında İmam Hatip Lisesi meslek dersi öğretim programlarının da okutulduğu öğretim kurumları olarak eğitim öğretimini sürdürüyor. 

    İmam Hatip Mektepleri 1924`te açıldı. Bakanlıktan derlenen bilgiye göre, 3 Mart 1924 tarihindeki 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla din hizmetlerini yürütecek elemanları yetiştirmek üzere İmam Hatip Okulları açma görev ve yetkisi Milli Eğitim Bakanlığı`na (MEB) bırakıldı. 

    MEB de toplumun din eğitimine olan ihtiyacını dikkate alarak ilkokula dayalı ve 4 yıl süreli ortaokul seviyesinde İmam Hatip Mektepleri açılmasını uygun gördü. Alınan karar üzerine 1923-1924 öğretim yılı başında Afyon, Amasya, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bolu, Bozok, Edirne, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hopa, Isparta, İstanbul, Maraş, Kastamonu, Kayseri, Konya, Kütahya, Manisa, Niğde, Ödemiş, Sivas, Şavşat, Urfa, Tire, Ulaş olmak üzere 29 yerleşim biriminde 29 imam hatip mektebi açıldı. 

    1951 yılında ise Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş`ta 1951-1952 öğretim yılından itibaren faaliyete geçirilmek üzere İmam Hatip Okulu açılması kararlaştırıldı ve İmam Hatip Okullarının orta kısmını teşkil eden birinci devre 4, lise kısmını teşkil eden ikinci devre 3 yıl olmak üzere toplam 7 yıl süreli tekrar açıldı. 

    1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu” ile bu okullar için kullanılan “İmam Hatip Okulu” ismi 22 yıl sonra “İmam-Hatip Lisesi” şeklinde değiştirildi. 1997`den itibaren öğrenci alınmadı 1997 yılında çıkan 4306 sayılı kanun gereği zorunlu ilköğretimin 8 yıla çıkarılmasıyla ilköğretimden ortaöğretime geçişin yeniden düzenlenmesi ve ortaöğretim kurumlarının haftalık ders çizelgelerine bazı derslerin eklenmesi sonucunda, İmam Hatip Lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Yabancı Dil Ağırlıklı İmam-Hatip Liselerinin öğretim süreleri 1 yılı hazırlık sınıfı olmak üzere toplam 4 yıl olarak belirlendi ve 1998-1999 öğretim yılından itibaren de bütün sınıflarda uygulamaya konuldu. 

    4306 sayılı kanunun 10. maddesinde “İlköğretimin 6, 7 ve 8. sınıf öğrenimini ortaöğretim kurumları bünyesinde yapmakta olanlarla çıraklık eğitim merkezlerindeki öğrenciler, eğitimlerini bu kurumlarda tamamlarlar. 1997-1998 ders yılı başından itibaren bu sınıflara hiçbir şekilde öğrenci alınmaz” hükmü gereğince, 1997-1998 öğretim yılından itibaren İmam Hatip Liselerinin bünyesindeki ortaokullara öğrenci alınmadı. 

    MEB Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla 2005 yılında liselerin 4 yıla çıkarılmasıyla İmam Hatip Liselerinin önündeki hazırlık sınıfları kaldırıldı, Yabancı Dil Ağırlıklı Anadolu İmam Hatip Liseleri, Anadolu İmam-Hatip Liselerine dönüştürüldü. 

  • TRT Diyanet Kanalında Son Aşamaya Gelindi

    “TRT Diyanet” adıyla Ramazan ayında yayına başlayacak olan Diyanet TV’nin

    protokolü, Başbakan Yardımcıları Bekir BOZDAĞ ve Bülent ARINÇ’ın katılımlarıyla

    Başkanlık Konferans Salonu’nda imzalanacaktır.

     

    08 Mayıs 2012 Salı günü saat 14.00’da Diyanet İşleri Başkanlığı ile TRT Genel Müdürlüğü arasında,

    “TRT Diyanet” adıyla Ramazan ayında yayına başlayacak olan Diyanet TV’nin

    protokolü, Başbakan Yardımcıları Bekir BOZDAĞ ve Bülent ARINÇ’ın katılımlarıyla

    Başkanlık Konferans Salonu’nda imzalanacaktır.

    Protokol imza töreni canlı yayın frekansı aşağıdadır.

    İlginize saygıyla duyurulur

     

    DiyanetTV protokolü canlı yayın frekansı:

    Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu Türksat 3/A    11172(Yatay)   SR : 4444  FEC 5/6 

  • Yaz Geldi Tesettürlüler Kayboldu!

     

     

     

    Tesettür, kullarını en iyi tanıyan ve gözeten Allah’ın emridir. Bundan razı ve memnun bir şekilde Allah’a boyun eğilmelidir. Bunu sorgulama cür’eti -hâşâ- Allah’ı sorgulamak olur.

    Yoğun, uzun soluklu bir kış yaşadık bu sene. Kalın pardesüler, kazaklar, şallar, çizmeler, botlar… Kat kat çoraplar, kalın eşarplar… Üşünmesin, hastalanılmasın, aman nezle grip olunmasın, korunulsun diye.

    Şimdi ise havalar ısındı, yaz geliyor. Bütün bu kalın giysilerden, ağırlıklardan kurtulmak gerekiyor öyle değil mi? Pardesüler kısalmalı; atkılar, şallar atılmalı; daha ince kıyafetler giyilmeli değil mi? Hatta dış kıyafete ne gerek var canım! Öyle ev kıyafeti ile çıkılabilir sokağa. Başına bir şal doladın mı tamam, öyle iğnelemeye felan ne gerek var? Zaten sıcak bunaltıcı.(!)

     

    Peki, bir soru: Müslüman kadınlar üzerine farz kılınan tesettür mevsimsel mi? Kışın daha örtülü, yazın istenildiği şekilde olur mu?

     

    Ben tesettürle ilgili iki ayet biliyorum. Açın Kur’ân’ı bakın Nur 31 ile Ahzab 59’a. Okuyun, tersten okuyun, düzden okuyun, bakın, inceleyin, tahlil edin. Mevsimsel olduğuna dair hiçbir karine var mı? Kışın böyle giyinin, yazın şöyle şöyle giyinebilirsiniz diye bir şey var mı?

     

    “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresi/31)

     

    “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”(Ahzab suresi/59)

     

    Bu ayetleri dikkatle okumak gerekirse şu maddeleri elde ederiz:

     

    • – Öncelikle ayetler mutlaktır. Hiçbir zamana, zemine, kişiye, duruma göre değişmez. Buluğ çağına ermiş, akıl sağlığı yerinde her Müslüman kadına tesettür farzdır.

     

    • – Tesettürün ölçüleri Hz.Peygamber tarafından belirlenmiş; giysi vücut hatlarını belli edecek şekilde dar, şeffaf, cezb edecek şekilde dikkat çekici olmamalıdır.

     

    • – Müslüman kadınlar -Müslüman erkeklere de emredildiği gibi- gözlerini haramdan korumalı; iffetlerini esirgemeli; Müslüman kadına yakışmayacak şekildeki yürüyüşlerden, hareketlerden,  konuşmalardan uzak durmalı; vakarlı olmalıdır.

     

    • – Başörtülerini yakalarının üzerine örtmeli;  boynu, kulakları görünmemelidir. Aksesuar olan değil, örtücü nitelikte olan başörtülerini tercih etmelidir.

     

    • – Ayette sayılan kimseler dışında diğer erkekler yanında tesettürlü bulunmalı, zinetlerini göstermemelidir. Zinetten kasıt küpe, bilezik, yüzük ve gerdanlık gibi süs takıları ile sürme, kına, makyaj gibi şeylerdir. Kına ve sürme sünnettir ancak örfe dayalı bir sünnettir. Hz. Peygamber zamanında herkesçe yaygın olarak kullanıldığından bir problem yoktu. Fakat günümüzde örfen yaygın değildir ve bu sayılan kimseler müstesna diğerlerinin yanında kullanılamaz.

     

    • – Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmamalıdır. Bu ister halhal olsun, ister topuklu ayakkabı fark etmez. Bir kadın “Ben geliyorum” manasında tüm bakışları üzerinde toplamamalıdır.

     

    • – Ayette bir de dış örtüsü vurgusu yapılmaktadır. Bu, ev kıyafeti manasında değildir. Artı bir dış kıyafettir. Peygamber eşleri ve Müslüman kadınlar tesettür ayeti gelmezden önce -hâşâ- çıplak değillerdi ki dış kıyafet emri gelsin. Bu ekstra bir kıyafettir.

     

    • – Dış kıyafetin gerekçesi “onların tanınması ve incitilmemesi için elverişli olan budur.” şeklinde ifade edilmiştir. Müslüman kadın herhangi bir kadın değildir; o, tesettürü ile tanınır ve ona göre muamele görür. Örtüsü onun zırhıdır, kalkanıdır.

     

    Tesettür, kullarını en iyi tanıyan ve gözeten Allah’ın emridir. Bundan razı ve memnun bir şekilde Allah’a boyun eğilmelidir. Bunu sorgulama cür’eti -hâşâ- Allah’ı sorgulamak olur. Müslüman’a ise böyle bir tavır yakışmaz. Niyetimiz ibadet maksatlı olup, geleneksel örtünme ya da çevre baskısı ile örtünme olmamalıdır. Unutmamalıyız ki, âdet ile ibadet arasını ayıran şey niyettir.

     

    Sözü Allah Rasûlü’nün (a.s.) şu müjdesine bırakarak noktalayalım:

     

    “Eğer cennet ehlinden bir kadın, yerdekilere baksa;  yer ve gök arasını parlatıp aydınlatır, güzel koku ile doldurur. Onun başındaki örtüsü, dünya ve içerisindeki tüm şeylerden daha hayırlıdır.” (Buhari)

     

    MEHTAP ER

     

    İzdüşünce

  • Yeni Bir İlahiyat Fakültesi Açıldı!

    Kararlara göre, Nevşehir Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak İlahiyat Fakültesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak da Güzel Sanatlar Fakültesi ile Mimarlık Fakültesi kurulacak. 

    Yalova Üniversitesi ve Dumlupınar Üniversitesi rektörlüklerine bağlı yabancı diller yüksekokulları, Erciyes Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak da Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu kurulması kararlaştırıldı.


    2012 Yılı İçerisinde Açılan Diğer İlahiyat Fakülteleri

    1.Siirt Üniversitesi bünyesinde İlahiyat Fakültesi kurulacak
    2.Trakya Üniversitesinde İlahiyat Fakültesi,
    3.Kutahyaya İlahiyat İçin Son Aşamaya Gelindi
    4.Yök Muglaya İahiyat Acilmasini Kabul Etti
    5.Yıldırım Beyazıt Üniversitesine İslami İlimler Fakültesi Ankara
    6.Pamukkale İlahiyat Resmiyet Kazandı
    7.Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne İlahiyat Fakültesi Bolu
    8.İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
    9.Nevşehir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


    Sizce Türkiyenin En İyi İlahiyat Fakültesi Hangisi Ve Neden ?


  • İslam liderleri Türkiyeden ve Mısırdan çıkar

    -“Mısır’ın kurucu unsurları Müslümanlar, Kıptiler ve Hristiyanlardır”
     
    Kahire Ezher Üniversitesi öğretim üyelerinden, Mısır Müslüman Kardeşler yönetim kurulu üyesi ve basın bürosu sorumlusu Prof. Dr. Ahmed Zaid, “İslam tarihine yön verecek liderler Türkiye ve Mısır’dan çıkacaktır” dedi.
     
    Zaid, “Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu” dolayısıyla bulunduğu Ankara’da, AA’nın, Arap Baharı sürecinde bölgedeki Türkiye algısı, Arap Baharı’nın tamamlanması durumunda Mısır ve diğer Arap ülkelerine etkisine ilişkin sorularını yanıtladı.
     
    Soru: Arap Baharı, Arap coğrafyası başta olmak üzere herkese umut oldu. Bölgenin Türkiye’den ne tür beklentileri var?
     
    Cevap: Hasan el-Benna vesilesiyle Türkiye’de bulunduğum sürede çok farklı duygular içindeyim. Türk milleti İslam tarihinin yarısını yazmış bir ülkedir. Bu ülkenin İslam tarihinin yarısını oluşturmuş olması şereflerin en büyüğüdür. Ama kısa bir dönem Türkiye üzerinde kara bulutlar oluşmuştur. Bu sempozyum dolayısıyla gördüğüm tablo şudur: Türkiye’nin gençleri büyük bir sorumluluk üstlenmektedirler. Türkiye tekrar İslam dünyasının kalbi olma konumuna gelmiştir. Benim şahsi bir kanaatim var; İslam tarihine yön verecek liderler iki ülkeden çıkar, birisi Türkiye diğeri ise Mısır’dır.
     
    Türkiye’nin mevcut hükümeti tüm Müslümanlar tarafından takdirle karşılanmaktadır. Türkiye büyük güçler içinde yerini almıştır ve İslam dünyasının geleceğine de yön vermektedir.
     
    Soru: Mısır’ın yeni dönemde istikrara kavuşması Filistin’i olumlu yönde etkileyecektir. Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz?
     
    Cevap: Mısır’ın devrik yönetimi ve Hüsnü Mübarek İsrail ile çok ciddi işbirliği içindeydi. Mübarek’in İsrail tarafından kullanıldığı, devrimden sonra açıkça görüldü. Mübarek yönetimi Filistin meselesini siyasi konu olmaktan öte Mısır açısından bir güvenlik sorunu olarak algılamıştır. Devrik yönetimin İsrail tesiriyle Filistin ve Gazze’ye uyguladığı sınır geçişlerindeki sıkı kontroller ve ambargolar 2009 yılındaki Gazze’ye yapılan saldırılarda adeta İsrail’i destekleyici bir tutum, politika olmuştur. Savaş kararı Kahire’de alınmıştır. Mısır’ın istikrar ve refahı Kudüs’ün hürriyetine kavuşmasından geçer. Filistin’den hicret eden bütün Filistinlilerle görüştüğümüzde, Mısır’dan büyük beklentileri olduğuna şahit oluyorduk. Biz Mısır olarak Filistinlilerin tüm sorunlarını çözmeye muktediriz. İslamcı bir hükümet oluşmaktadır. Bunun öncülüğünü Müslüman Kardeşler yapmaktadır. Ve bu hükümetin birinci önceliği Filistin meselesi olacaktır.
     
    Soru: Mısır, Bahar Devrimi sonrasında bir dönüşüm geçiriyor. Bunun beraberinde getirdiği güçlükler var. Asayiş sorunu gibi, ekonominin iyi yönetilmesi ve böylelikle halkın ekonomik gücünün artırılması gerekliliği gibi. Bunların çözümlenmesi durumunda neler olacaktır?
     
    Cevap: Eski yönetim toplumumuzun her ferdinin insanlığını katletmiştir. Maneviyattan ve dinden uzaklaştırmış ve duygularını yok etmiştir. Halkın gelirini çalmışlardır. Yolsuzluklarla ülkeyi yönetmişlerdir. Onların Mısır’ın geleceği için bir programları yoktu. 
     
    Yeni oluşacak hükümetin önünde bütün bu sorunlar duruyor. Bu sorunların bir an evvel çözümlenmesi lazım. Mısır’ın bir altyapı sorunu var. Mısır’ı yönetecek inançlı Müslümanlar, Kıptiler ve Hristiyanlar, bunların hepsi ülkenini kurucu unsurlarıdır. Ülkeyi yeniden kalkındırmak ve inşa etmek her birimizin vatani görevidir. Adalet ve Hürriyet partisi öncülüğünde ve yine Cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday gösterdiği Dr. Muhammed Mursi ile birlikte uyanış programı hazırlanmaktadır. Bu programın hazırlanışına alanlarında yetişmiş bin kadar uzman iştirak etmektedir. Bu program Mısır’ın tüm sorunlarının reçetesi olacaktır. Ancak bununla birlikte zor bir dönemin eşiğindeyiz. Çok çalışmamız gerekecek. Bu sayede Mısır hak ettiği konuma gelecektir.
     
    Dışarıdan ve içeriden Mısır’ın iç huzuru ve güvenliğini sabote etmek, Mısır’ın ekonomik kalkınmasını durdurmak isteyenler var, ama halkımız ülkenin birlik ve bütünlüğüne büyük önem atfetmektedir. Bu inanç ve gayretle bu sorunların üstesinden gelinecektir.
     
    Soru: Cumhurbaşkanlığı seçim süreci devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi Mısır halkının birlik ve bütünlüğünü, iç güvenliğini, ekonomik gelişmesini daha da perçinleştirebilir. Arap Baharı’nı da olumlu yönde tamamlayabilir?
     
    Cevap: Tunus’ta başlayan, Mısır, Yemen ve Libya ile devam eden ve şu anda Suriye’de süren Arap Baharı gerçek manada Mısır’da başarılı olduğu takdirde hiç şüphesiz ki Arap dünyasını çok olumlu yönde etkileyecektir. Hatta etkisi Arap dünyası ile sınırlı kalmayacaktır. 
     
    -Hamas Genel Yürütme Kurulu Üyesi Goşe-
     
    Ankara’da düzenlenen Hasan el-Benna Sempozyumu katılımcılarından ve Türkiye’de “Kırmızı Minare” adlı kitabıyla tanınan İbrahim Goşe, AA muhabirinin Hamas-El Fetih ilişkileri, Suriye’nin geleceği ve bölgesel konuları içeren sorularını cevaplandırdı.  
     
    -“Hamas ve El Fetih yöneticileri Müslüman Kardeşler’den yetişti”
     
    Soru: Birkaç hafta önce Hamas lideri Halid Meşal’le röportaj yaptık. Hamas ile El Fetih arasındaki mücadelenin olumlu yönde sonuçlanacağını ne zaman göreceğiz?
     
    Cevap: El Fetih meselesi çok uzun bir meseledir. Benim “Kırmızı Minare” adı ile Türkçe’ye çevrilmiş kitabımı okuyanlar bu konunun gerçek dinamiklerinin neler olduğunu orada bulacaklardır. Aslında El Fetih’i de oluşturan öncü liderler Müslüman Kardeşler’in üyeleridir. Bunların başında Yaser Arafat gelmektedir. Ancak bu hareket daha sonra laik ve milliyetçi bir karaktere bürünmüştür. Müslüman Kardeşler olarak Hamas’ı bir İslami hareket olarak kurduk. Ve ilk gayesi de Filistin topraklarını silahlı direniş göstererek savunmak oldu. Ama biz Filistin halkının bağımsızlığı için kurulmuş olan bütün hareketleri de seviyoruz ve saygı gösteriyoruz. Ama bu bazı gerçeklerin olduğunu gizleyemez. Gerek Türkiye’de gerek  Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde siyasi partiler arasında işbirlikleri olur. Bu ve benzeri işbirliklerin Filistin’deki partiler arasında olmaması için hiçbir sebep yoktur. Lakin Hamas ve El Fetih’in birleşmesi konusu başka bir meseledir. Biz bu konuya İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği işgal açısından bakmaktayız. Şu anda işgal edilen topraklar Arap ve Müslümanların topraklarıdır. Unutulmamalıdır ki Filistin’i ilk olarak Hz. Ömer 14 asır önce fethetmiştir. Daha sonra Selahaddin Eyyubi özgürlüğe kavuşturmuştur. Osmanlılar da 400 yıl yönetmişlerdir. Eski Kudüs’ü Kanuni Sultan Süleyman surlarla çevirmiştir. Dolayısıyla biz Filistinliler olarak tarihimizin ve geçmişimizin sevdalısıyız. Avrupa ve ABD’nin desteği ile 1948’den beri Rusya’dan ve Avrupa’dan gelenler, bölgede işgalci bir iskan programı sürdürerek işgal sürecini başlattılar. 
     
    “Hamas’ın El Fetih’le ihtilafa düştüğü hususlar bellidir”
     
    Kuruluşumuzdan itibaren Hamas hareketi olarak denizden nehre kadar bu toprakların Müslümanların ve Arapların toprağı olduğunu söyledik. Biz onun için diyoruz ki Rusya’dan ABD’den ve Avrupa ülkelerinden gelen Yahudiler kendi memleketlerine geri dönsünler. Hatta bir Arap ülkesi olan Fas’tan gelen 1 milyona yakın Faslı Yahudiler de yine aynı şekilde ülkelerine dönsünler. Ve Filistin kendi halkına bırakılsın. Şu anda dışarıda yaşayan 6 milyon Filistinli göçmen var. İşgal ettikleri yerleri yeterli görmüyor, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı tehdit edip yeni yerleşim yerleri açıyorlar. BM kararlarına göre bu toprakların geri alınması için Filistin halkının direnişi meşrudur. Onun için Filistin halkı bu direnişi sözle, taş atarak, elindeki imkanları muhafaza etmeye çalışıyor. Yahudiler de yeni yerleşim birimleri açıyor. Hamas ile El Fetih arasındaki ihtilafın ana noktası burasıdır. Mahmud Abbas yönetimindeki El Fetih taşla yapılan direnişi bile reddetmektedir. Direnişin tamamen görüşmelerle yapılmasını savunmaktadır. O zaman iki parti arasında siyasi bir program üzerinde işbirliği yapılabilir. Nitekim Doha’da Halid Meşal ve Mahmud Abbas arasında yapılan mutabakatın bir maddesi de halk hareketinin desteklenmesidir. 
     
    Aksa halk hareketi yüzlerce şehit verdikten sonra silahlı mücadeleye dönüşmüştür. Bu da halkımızın hakkıdır. Ama Mahmud Abbas’ın verdiği sözlerden vazgeçtiğini görüyoruz. Maalesef şimdi de Batı Şeria’da Mahmud Abbas yönetiminin emrindeki polis gücü İsrail’in işgalini korumaktadır. Eylem yapan gençlerimizi içeri atmaktadır. Aramızdaki ihtilafın sırrı budur. Biz Mahmud Abbas ve arkadaşlarını aklı selime gelmelerini ve gerçeği görmelerini istiyoruz. Mahmud Abbas 20 yıldır bu görüşmeleri devam ettiriyor, ama hiçbir neticeye varmadık.  
     
    Soru: Suriye’deki gelişmeler nereye varacak?
     
    Cevap: Biz Hamas hareketi olarak Arap Baharı’nı destekliyoruz. Çünkü Arap halkı hürriyetine kavuşmalıdır. Ve mutlaka demokratik bir yönetime kavuşmamız gerekiyor. Filistin meselesi için de aynı şey söz konusudur. Arap Baharı’na baktığımız zaman Tunus’taki durum çok açıktır. Mısır ile ilgili bir endişemi sizlerle paylaşmak isterim: Uzmanlar her an Mısır’da 1954’te olduğu gibi bir askeri ihtilalin olabileceğini söylemektedirler. Çünkü Arap Baharı’nda ABD ve Avrupa’nın parmağı var. Suriye’ye gelince her gün insanların katledilmesine göz yumamayız. Buna mukabil Suriye yönetimi Hamas hareketinin bir dönem Suriye’de kalmasına ve faaliyet göstermesine izin vermiştir. Bu nedenle biz iki durum arasındayız. Bir taraftan tecrit edildiğiniz, kovulduğunuz zaman birileri size bağrını açmış sizi korumuş, öbür tarafta da Suriye’nin mazlum halkı… Bu durum Hamas olarak bizim bir sıkıntımızdır.
  • Müftülere resmi nikah kıyma yetkisi verilsin

     

    Mali konularla ilgili taleplerini konfederasyonlar düzeyinde dile getiren sendikaların hizmet kollarına ilişkin teklifleri ve komisyon çalışmaları, salı ve çarşamba günü toplu sözleşme masasında yapılacak görüşmelerde değerlendirilecek.

    Sendikaların talepleri hizmet kollarının özelliklerine göre çeşitlilik gösterdiği gibi birçok ortak talep de bulunuyor. Ortak talepler arasında maaşların insan onuruna yaraşır düzeye çekilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ek ödeme ve mesai uygulamasındaki farklılıkların giderilmesi gibi konular yer alıyor.

    Toplu sözleşme görüşmelerde ”yetkili sendika” olarak hükümete taleplerini ileten bazı sendikalar ve hizmet kollarına ilişkin beklentilerinden bazıları şöyle:

    “DEVLET HALK DANSLARI TOPLULUĞU’NDA MASÖR KADROSU İHSAS EDİLSİN”
    Kültür Sanat-Sen (KESK): 

    -Sanat kurumlarında misafir sanatçı istihdam edilen ve aralıksız 2 yıl sözleşmeleri yenilenen personel, istekleri halinde, sınavsız görev yaptığı pozisyonun sözleşme görev unvanına atansın. 

    -Performans değerlendirme kriteri, uygulamasına son verilsin. 

    -Baletlerin ve Devlet Halk Dansları Topluluğu erkek dansçıları, 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, askere celp ve sevkleri tehir edilsin.

    -Sanat kurumlarında çalışan sözleşmeli personelin, çalışma saatlerine uygun esneklikte çocuk bakım evleri oluşturulsun. 

    -Tüm sahnelerde, oyun saatlerinde sağlık görevlisi bulundurulsun. 

    -Devlet Halk Dansları Topluluğu’nda masör kadrosu ihdas edilsin. 

    -Kamu görevlilerinin çalışma alanlarında kameralarla izlenmesi uygulamasına son verilsin.

    “YANGINDA VEFAT EDEN İTFAİYE ÇALIŞANLARI ŞEHİT SAYILSIN”
    Bem-Bir-Sen (Memur-Sen):

    -Eşine şiddet uygulayan çalışanlar, sosyal denge tazminatı sözleşmesinden faydalanmasın.

    -Zabıta çalışanlarının güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınsın. 

    -Belediye çalışanlarının aylıklarını zamanında alabilmeleri için gerekli bağlayıcı tedbirler alınsın ve genelgelere uymayanlar hakkında derhal yasal işlem başlatılsın. 

    -İtfaiye ve acil afet birimlerinde ”kurbağa adam” su altı arama kurtarma ekiplerinde görev yapan personele, dalış tazminatı verilsin. 

    -Yangın başta olmak üzere, görev başında vefat eden itfaiye çalışanları şehit sayılsın. 

    “NÖBET VE İCAP NÖBETİ ÜCRETLERİNDE SAAT SINIRLAMALARI KALDIRILSIN”
    Bem-Bir-Sen (Memur-Sen):

    -Tüm kurumlarda çalışanların 0-6 yaş grubuna giren çocukları için kreş açılsın. Günün 24 saati hizmet devamlılığı olan kurumlardaki kreşler 24 saat hizmet versin. 

    -112 acil sağlık hizmetleri özellikli birimler kapsamına alınsın.

    -Döner sermayeler ayın 15’inde maaşla birlikte dağıtılsın. 

    -Nöbet ücretleri iki katı oranında arttırılsın. 

    -Nöbet ve icap nöbeti ücretlerinde saat sınırlamaları kaldırılsın. 

    -14 Mart Tıp Bayramı’nda en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 250’si oranında ikramiye verilsin. 

    -Şiddete maruz kalan sağlık çalışanının talebi üzerine, çalıştığı kurum amiri tarafından Cumhuriyet Savcılığı’ndan, şiddeti uygulayanlar hakkında kamu davası açılması istensin. 

    “ÖĞRETİM ELEMANLARI, FİKİR VE GÖRÜŞLERİNİ ÖZGÜRCE DİLE GETİREBİLSİN”
    Eğitim bir-Sen (Memur-Sen):

    -Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında bulunan tüm kamu görevlilerine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde ek gösterge dahil en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 250’si oranında ikramiye ödensin. 

    -Milli Eğitim Bakanlığına bağlı atölye ve meslek dersleri öğretmenlerine ve öğrencilerine, iş kazalarına karşı ferdi kaza sigortası yaptırılsın. 

    -Bakanlık kadrolarında, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda bulunanlardan en az 5 yıl süreyle fiilen öğretmenlik yapmış yüksek lisans mezunlarına uzman öğretmen, doktora mezunlarına başöğretmen unvanı verilsin. 

    -Eş durumu ve öğrenim durumu nedeniyle özür grubu yer değiştirmeleri, şubat ve ağustos aylarında olmak üzere yılda en az 2 kez gerçekleştirilsin. Sağlık durumu, genel ve özel hayatı etkileyen sebepler nedeniyle özür grubu yer değiştirmeleriyse süre şartına bağlanmaksızın yapılsın. 

    -Öğretim elemanları hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın her ortamda fikir ve görüşlerini özgürce dile getirebilsin. 

    “PERFORMANS/PUANLAMA SİSTEMİ TAMAMEN KALDIRILSIN”
    Toç-Bir-Sen (Memur-Sen): 

    -Orman yangını, kaçakçılıkla mücadele, orman zararlılarıyla mücadele, zirai mücadele, süne mücadelesi, zoonoz hastalıkları, laboratuvar ortamında kimyasal maddelerle etkileşim içinde bulunma gibi görevlerde çalışan personele, yılda en az 2 ay fiili hizmet tazminatı verilsin. 

    -Orman yangınlarının sevk ve idaresinde, teknik personel, ilk müdahale ekibi ve hazır kuvvetlerin yangın bölgesine havadan sevk edilmesinde, havadan keşif ve kontrol amaçlı gözetleme, orman zararlılarına havadan müdahale gibi hizmetlerin yürütülmesinde görevlendirilecek personel, uçuş tazminatından faydalandırılsın. 

    -4/B’li personelin ücretlerini etkileyen performans/puanlama sistemi tamamen kaldırılsın. 

    -Gıda denetim hizmetlerini ifa eden bakanlık personelinin güvenliğinin sağlanabilmesi için ”Gıda Polisi” uygulamasına geçilsin. 

    “MÜFTÜLERE DE RESMİ NİKAH KIYMA YETKİSİ VERİLSİN”
    Diyanet-Sen (Memur-Sen):

    -Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki imam-hatip ve müezzin kayyımlar, diğer memurlar gibi haftada 2 gün tatil yapsın. 

    -Öğrenci sayısı 30 ve üzeri Kur’an kurslarına aşçı, hizmetli ve kaloriferci gibi personel verilsin. 

    -Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’an kursları tablet ve akıllı tahta projelerinden yararlandırılsın.

    -Hastanelerde yatarak tedavi gören hastalara, huzurevi, cezaevi, sığınma evi ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nda kalanlara dini ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara moral vermek amacıyla din görevlisi kadrosu tahsis edilsin. 

    -Müftülere de resmi nikah kıyma yetkisi verilsin. 

    -Her camiye bir imam-hatip ve müezzin-kayyım olacak şekilde en az iki görevli kadrosu tahsis edilsin. 

    “KALORİFERCİLERE YOĞURT, SÜT VERİLSİN”
    Türk Büro-Sen (Türkiye Kamu-Sen):

    -Askerlik ya da doğum yapması nedeniyle ücretsiz izne ayrılan kamu görevlilerinin sosyal güvenlik primleri kurumları tarafından ödensin. 

    -Kaloriferci, arşiv memuru, ambar memuru gibi görevde çalışanlara, kimyasal atıkla yüz yüze olmaları nedeniyle yoğurt, süt verilsin. 

    -Kamuda verimliliğin artırılması amacıyla kurum tabipliklerinde psikolog görevlendirilsin. 

    -Gümrük ve muhafaza çalışanlarının 12/12 ve 24/24 saat dilimlerinde çalıştırılmasına son verilsin. 

    -Kaptan, gemici ve makinistlere, görevleri esnasında can güvenliğini sağlayabilmeleri amacıyla silah verilsin. 

    -Gümrük ve muhafaza çalışanlarının can ve mal emniyeti teminat altına alınsın.

    AA