İlahiyat Haber

Hanımların niçin saf tutmak gibi bir alışkanlığı yok?

 

Bir gün kendinizi habis insanların, samimiyetsiz gülüşlerin, muhabbetsiz meclislerin ortasında kalakalmış ve yıkılmış gördüğünüzde sığınacak bir gölge aramaklı olur gözleriniz. Alnınıza yapışan ağrıyı dindirmesi için sanki kupkuru dudakların suya değmesi gibi secdeye varmak, kalbinize meleklerin kanatlarından eser gibi bir inşirah dokunsun istersiniz. Böylesi bir anda sığınılacak tek yer şehrin en güvenilir yeridir. Kimine göre metruk bir yapıdır bu, kimine göre tren istasyonları belki kabristanlar…

İçimdeki izdiham beni tahammülsüz kılıyordu ki bunu dindirecek bir sefere çıkıyorum. Benim için güvenilir olan yere… Bursa sabah mahmurluğu ile karşılıyor beni. İlk günaydın öpücüğünü ben konduruyorum alnına. Ve sırasıyla emin sıfatını hoş gördüğüm mekânlarına uğruyorum: Ulu Camii,Emir SultanÜftade Hz.leri ve nihayetinde Yeşil Cami.

Secdelerin tadı, ateşlendiğinizde annenizin alnınıza koyduğu ıslak havluların serinliği gibidir. Kur’an sesi içinizde kapalı olan tüm kapılara uğramaktadır. Ön saftaki ellere dalar gözleriniz, o ellerin duasına da âmin dersiniz. Böyle dingin sularda yüzerken ezan sesi titretir sizi. Yeşil Cami’de akşam namazını eda etmekteyizdir.

Sağıma doğru yanaşıyorum, azıcık değiyor omuzlar

Konuyla pek bir ilişkisi olmayan bir girişmiş gibi düşünebilirsiniz. Fakat böyle bir ruh hali içinde ancak bu konuya dikkat kesilebilirdiniz. Çünkü samimi bir yürek, dayanacak sağlam bir omuz aramaktasınızdır. Ve sıkı tutulan saflar tam da bu ruh haline ilaç gibi gelecektir.

Namaz için yerlerimizi alıyorken sağ yanımdaki boşluğu hissediyorum. Bir hanım namaz için hazırlanıyor. Bir kişinin rahatlıkla sığabileceği bir boşluk var aramızda. Sağıma doğru yanaşıyorum, azıcık değiyor omuzlar. Bir adım yanına kayıyor ve uzaklaşıyor benden. Sonra diğer hanımlara bakıyorum. Teyzeler geniş geniş tutmuş safı, ortalarında çantalar, ferah ferah boşluklar… “Hak ver, hava sıcak, bunaldık” diyorlar.

Namazlarımızı eda ediyoruz. İçimde bir huzursuzluk… Şeytanla saf tutmaktandır belki… Lise yıllarında arkadaşlarımızla mescitte yaptığımız şakalaşmalar geliyor aklıma. Aramızdaki boşluğu iyice açar, namaza durur gibi yapardık. Sonra aniden harekete geçer ve omuzlarımızı birbirine sıkı sıkıya yapıştırırdık. “Şeytanı telef ettik” der, saf tutmanın önemini tebessüm ederek böyle bir üslupla dile getirirdik.

Hanımların niçin saf tutmak gibi bir alışkanlığı yok?

Birçok kez dikkat etmişimdir. Camide cemaatle kılınan namazlarda imam uyarır “Safları sıklaştıralım” diye fakat nedense bunu sadece beyler üzerine alınır. Hanımlarda çok nadir bir hareketlenme görürdüm.

Beyler çocukluklarından beri camilerde saf tutmanın önemiyle yetişmişlerdir. “Hadi sana namazdan sonra çikolata, gazoz alacağım” diyerek söz aldıktan sonra babalarının yanında sıkı sıkı saf tutup namaza durmuşlardır.

İşte tam bu noktada bir bahane türüyor: “Hanımlar her zaman camide cemaatle namaz kılmamıştır, bu yüzden de saf tutma alışkanlığı yer etmemiştir” diye. Ancak söylediğim gibi bu sadece bir bahane olabilir. Keşke anneler de evde kızlarıyla birlikte saf tutup namaza dursalardı. Buna hanımlarda önem verip hayatlarına geçirebilselerdi.

Saf tutmak ümmet olma bilincinin uyanışıdır bir nevi.

Abdestler alınır, felah çağrısına koşan adımlar birer birer mescitlere varır. Büyük bir mabedin inşası gibidir; boşluklar dolar usulca. Omuzlar birbirine dayanır, yürekten “mümin kardeşim” nidası duyulur. Mabedin temeli güçlüdür artık. Saflar sımsıkı, yürekler ferahtır.

 

Esra Erdoğan

Dünyabizim

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu