Yıl: 2012

  • İmam Hatip Kayıtlarının Camide Duyurulması Hoşlarına Gitmemiş…

     

    Ruhat Mengi’nin  Vatan gazetesinin sitesinde yayınlanan yazısının başlığı

    ‘Dört artı dört’ camide!

     

    Cuma günü bana bir okurumuz tarafından yazılan mesajda “Elazığ’da camide imamın şöyle konuştuğu yazılmıştı; “Ey cemaat, biliyorsunuz ilk 4 yıldan sonra çocuklarınızı imam hatibe gönderebileceksiniz.. Çocukları imam hatip okullarına gönderin çünkü oradan çıkan çocuklar Allah’ı bilir, dinini bilir, dini bütün Müslüman çocukları olarak mezun olurlar”.. 

    Dün gündemdeki haberlerden biri, aynı konuşmanın benzerinin Kastamonu’daki camilerde cuma hutbesi içinde yapıldığını anlatıyordu.. Bunun duyulması üzerine İl Genel Meclisi toplantısında AKP ve MHP’li üyeler arasında tartışma çıkmış. MHP İl Genel Meclisi üyesi Hakkı Tekkeşin “Bugün cuma hutbesinde imam hatip kayıtlarının başladığı söylendi. Diğer okulların kayıtlarını da bu şekilde duyuracak mısınız” diye sormuş. Bağımsız üye Erdal Başesgioğlu tepkisini “imam hatip liselerinin ne özelliği var” sorusuyla dile getirmiş.

    DİNİ BASKI İLE..

    Bu tepkiler son derece doğal, zira Milli Eğitim’de bırakın din okullarının reklamının yapılmasını, okullar arasında “ayırımcılık olmaması” nedeniyle de bu şekilde bir reklam yapılamaz. Hele de reklam camilerde, insanların dini duyguları baskı altına alınarak, etkilenerek yapılıyorsa bu hiç mi hiç olmaz. Yani burada esas mesele asla “imam hatiplerden gocunmak” veya “imam hatiplere arka çıkanların daha dindar, diğerlerinin daha az dindar olması” filan değildir. 

    Mesele kurallardır, yapılmaması gerekenin yapılmış olmasıdır. Ama AKP İl Genel Meclisi Grup Başkanı Halil Uluay’ın bu tartışmada söylediğine bakalım; “İmam hatiplerden kimse gocunmasın, kimseye zarar gelmez. İmam hatip kayıtlarının camiden duyurulmasında sakınca yok, bu konuda siyaset yapmayın”. Demek ki her tartışmada konuyu bu şekilde kestirip atan birileri çıkınca sorun bitecek, olmaması gereken her şeyin “olur”u bulunacak..

    Ruhat Mengi’nin yazısı burada bitiyor. Milletvekilinin itirazına geçelim..

     

    Milletvekilinin İmam Hatip İtirazı

    Kastamonu’da cuma namazında hutbe sonunda imam hatip liselerinin kayıtlarının duyurulması İl Genel Meclisi toplantısında Ak Parti ve MHP’li meclis üyeleri arasında tartışmaya neden oldu.

    Ak Parti İl Genel Meclisi üyesi Adnan Koçoğlu başkanlığındaki İl Genel Meclisi toplantısında, cuma namazı hutbesi sonunda Kastamonu’daki camilerde imam hatip liselerinin kayıtlarının başladığı duyurusunun yapılması tartışmalara neden oldu.Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi’nin 2013 Yılı Yatırım Programı gündeminin konuşulduğu toplantıda İl Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz, Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkında bilgi verdi.

    Danimarka ile Finlandiya’nın eğitim anlayışını örnek olarak gösteren Yılmaz, kesintisiz eğitim döneminde okullarda yaşanan sıkıntılara değindi. İl Genel Meclisi üyelerinin eğitim üzerinden siyaset yaptığını ima eden Yılmaz, “Eğitim üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum” dedi.

    “İMAM HATİP LİSELERİNİN NE ÖZELLİĞİ VAR?”

    Bunun üzerine Yılmaz’ın sözünü kesen MHP İl Genel Meclisi üyesi Hakkı Tekkeşin, bu sözlerle kimi kastettiğini sordu. Yılmaz ise doğrudan bir kişinin kast edilmediğini söylenmesi üzerine Tekkeşin de “Bugün Cuma hutbesinde İmam Hatip Liseleri’nin kayıtlarının başladığı söylendi. Diğer okulların kayıt tarihlerini de bu şekilde camilerden duyuracak mısınız?” diye sordu. Bağımsız üye Erdal Başesgioğlu da tartışmaya katılarak kürsüde bulunan Yılmaz’a, “İmam hatip liselerinin ne özelliği var?” dedi.

    Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz ise, imam hatip liselerinin ilk kayıt dönemi olduğu için böyle bir uygulama yapıldığını belirtti.

    KİMSE GOCUNMASIN

    Konu hakkında düşüncelerini aktarmak için söz alan Ak Parti İl Genel Meclisi Grup Başkanı Halil Uluay ise, “İmam hatipten kimse gocunmasın, kimseye zarar gelmez. İmam hatip kayıtlarının camiden duyurulmasında bir sakınca yok, bu konuda siyaset yapmayın. İmam hatip camide konuşulmayacak da nerede konuşulacak?” diye konuşması tartışmayı alevlendirdi. Bunun üzerine toplantıya beş dakika ara verildi.

    Toplantı arasında kendilerinin dine karşıymış gibi gösterilmek istendiğini belirten MHP’li meclis üyesi Hakkı Çolak ise, “İmam Hatip’e karşı gelen kim? Siyasetin ağa babasını Ak Parti Grup Başkanı yapıyor. Biz bu millet için çarpışıyorken, caminin köşesine dahi gelmiyorlardı. Ne imam hatiqten bahsediyorlar?” diye konuşup elini masaya vurdu. Ak Partili meclis üyesi Hüseyin Yavuz da aynı şekilde Çolak’a tepki göstererek üzerine yürüdü. Tartışma diğer meclis üyelerinin araya girmesi ile önlendi.

    Daha sonra toplantıya geçilerek Araç İlçesi Sağlık Meslek Lisesi’nin onarımı için 2008 yılında gönderilen 95 bin TL’lik ödeneğin diğer okulların onarımında kullanılması için aktarılması hakkındaki oylama oy birliği ile kabul edildi

     

  • Yök: İlahiyatlara Formasyon Geri Verilecek

     

    YÖK Başkanı Çetinsaya, puan barajının indirilmesini gerektirecek bir durum olmadığını söyledi.

    Prof. Dr. Çetinsaya, şöyle konuştu.

    “Tercih dönemi bitiyor. Bütün öğrenci arkadaşlarıma, adaylara iyi bir tercih diliyorum. ÖSYM’nin sonuçları açıklamasından sonra medyada birtakım rakamlar yayınlandı, bir beklenti oluştu. Konu ondan sonra gündeme geldi. Biz yaptığımız incelemede bu rakamların doğru olmadığını gördük. 2011 ve 2012 puanları kıyaslandığında çok ufak bir fark olduğunu gördük. Bu tartışmalar başladığında öğrencilerim tercihlerini yapmıştı. Geriye dönük değişiklik, mağduriyet yaratacaktı. Şu anda da bu kararı değiştirecek veri yoktur.

    Baştan beri söylenen rakamlar spekülatif rakamlardı. Biz sonuçlara bakıp, verileri yeniden inceleyeceğiz. Bu sene barajın indirilmesini gerektirecek bir durum yoktur. Bazı devlet üniversiteleri, bazı vakıf üniversitelerinde kontenjan sorunu vardır. Ama bu konu barajla ilgili değildir.”

    HARÇLARIN KALDIRILMASI
    YÖK Başkanı, harçların kaldırılması konusuyla ilgili bir soru üzerine “Harçların kaldırılması konusu tartışılan bir konuydu. Biz de bu konunun gündeme gelmesinden mutlu olduk. Maliye Bakanlığı bu konu üzerinde çalışma yapıyordur. Önümüzdeki yıla yetişip yetişmeyeceği konusunda bilgim yok” dedi.

    ‘ÖĞRENCİ TÖRENDE HOCASININ YERİNE OTURABİLECEK’
    Yapılan düzenlemelerle üniversitede verilen cezaları hafiflettiklerini ifade eden Çetinsaya, “Demokratikleşme, yargı paketleri ışığında ağır cezaları hafiflettik. Törenlerde öğretim üyelerinin yerine oturmaya ceza vardı, bunu kaldırdık. Öğrenciler artık ceza almadan oturabilecek. Bildiri dağıtmak ceza olmaktan çıkarıldı. İdeali yakaladığımız tam olarak söylenemez. 12 Eylül ve 28 Şubat sonrası kurulan birimler kaldırıldı. Asıl değişiklik 2547 Nolu Yasa’nın kaldırılmasıyla olacak.”

    KİMSE ÖĞRENCİLİKTEN ATILMAYACAK
    Okuldan atılma cezasının artık olmadığını vurgulayan Çetinsaya, şöyle konuştu: “Türkiye’de birçok öğrenci affı yaşandı. Okuldan, öğrencilikten çıkarılma cezası vardı. Çok ağır ceza olmadığı sürece okuldan çıkarılma cezası artık yok. Çok ağır ceza olduğunda ise kendi okulundan çıkarılabiliyor ama başka bir okulda devam edebiliyor.”

    TUTUKLU ÖĞRENCİLER
    Tutuklu öğrencilerin daha çok sınavlara girebilme konusunda kendilerine başvurduğunu söyleyen Prof. Dr. Çetinsaya, “Biz de bu taleplere olumlu yaklaşıyoruz” dedi.

    ‘FEN-EDEBİYAT MEZUNLARINA VE ALAN FAKÜLTELERİNDE (İLAHİYATLARDA) ÖĞRETMENLİK KALKMAYACAK’
    Fen-edebiyat mezunlarına  ve alan fakülteleri hakkında formasyon hakkı konusundaki çalışmaların devam ettiğini hatırlatan Çetinsaya, şöyle konuştu: “Bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor. Biz bu konuda ara bir karar aldık. Fen-edebiyat fakültesi mezunları mağdur olmayacak. Öğretmenliğin tek bir fakültenin tekeline verilmediği, bütün fakülteleri içine alan, eğitimin niteliğini arttıran bir model üzerinde çalışıyoruz. Fen-edebiyat fakültesini ve diğer alan fakültelerini tercih edecek adaylar varsa, bundan vazgeçmesinler. Öğretmenlik kalkmıyor. Sadece geçici bir karar aldık durdurduk. Yeni bir öğretmenlik modeli üzerinde çalışıyoruz daha sonra bu fakülteler de bu modele dahil olacak.

    ‘TWEET BOMBARDIMANINA DEVAM ETSİNLER’
    Sosyal medya üzerinde kendisine yazan öğrencilerin tümüne cevap verememekten yakınan Gökhan Çetinsaya, “Öğrencilere daha önce ‘Yumurta atmayın tweet atın’ demiştim. Öğrenciler e-mail ve tweet bombardımanına devam etsinler” dedi.

    ‘REKTÖRLÜK SEÇİMİ ZARAR VERİYOR’
    Gökan Çetinsaya, rektör atamaları konusundaki bir soruyu şöyle cevapladı: “Rektörlük seçimleri tartışılan konulardan biridir. Bunu çok yoğun bir şekilde tartışıyoruz. Düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşacağız. Seçimin zarar verdiğini düşünüyoruz. Seçimin olmaması da tartışılıyor.”

    ADAYLARA ÖNERİLER
    Çetinsaya, tercih yapacak üniversite adayları için son tavsiyelerde bulundu: “Adaylar, baraj düşecek mi düşmeyecek mi tartışmalarını düşünmeden tercihlerini yapsınlar. Ek yerleştirme düşünmeyip tercihlerini özgürce yapsınlar. Kendi istedikleri, gönüllerindeki bölümü tercih etsinler. Uzmanlar, kendi beklentilerinin üzerindeki yerleri de yazabileceklerini söylüyorlar.”

     

    Editörün Notu:

    Yök Başkanının Bahsettiği Alan Fakülteleri tanımının kapsamına İlahiyat Fakülteleri de girmektedir. İlerleyen süreçte diğer alan fakülteleriyle birlikte İlahiyat Fakültelerinede Formasyon- Öğretmenlik yolu açılacağı anlaşılmaktadır.

  • Bu dili bilen işsiz kalmaz

     

    Ontex Genel Müdürü Akyıldız, “İhracat yaparken Arapça bilmek avantaj” dedi.

    Son yıllarda Ortadoğu ve Arap ülkelerinden Türkiye’ye gelen turist sayısın artması ve Arap Baharı nedeniyle bu ülkelerle ticaretin artması, şirketleri Arapça bilen eleman arayışına yöneltti. Arap ülkeleriyle ticaret yapan firmaların çalışanları daha rahat mal alıp satabilmek için Arapça öğreniyor. Özellikle İstanbul’a gelen Arap turistlerle rahat iletişime geçmek isteyen esnaf da Arapça bilen eleman arıyor. Ontex Genel Müdürü Özgür Akyıldız, Ortadoğu, Kafkaslar ve Afrika ülkelerinde Canbebe markalarıyla faaliyet gösterdiklerini söyledi.

     

    Ortadoğu ve Afrika pazarlarında kolay iş yapabilmek için Arapça bilmenin önemli olduğunun altını çizdi. Kendisinin de Arapça kursuna başladığını ifade eden Akyıldız, “Arap ülkeleri ile ticaretimiz son yıllarda çok ilerledi ve daha da yol alacak. Arapça bilen işsiz kalmaz” diye konuştu.

    Lisan Eğitim Merkezi Arapça Öğretmeni Muhammed Mandan, son yıllarda öğrencilerinin sayısının arttığını kaydetti. Kursa katılanların genellikle ticari nedenlerden dolayı Arapça öğrenmek istediğini belirten Muhammed Mandan, “İnsanlar sadece Arap ülkelerinden mal alıp satanlar değil, Türkiye’ye gelen turistlerle iletişim kurmak için de bu eğitimi almak istiyor. Buraya gelen Arap turistler alışverişe ağırlık veriyor ve insanlar da rahat satış yapabilmek için ya kendisi gelip dil öğreniyor ya da Arapça bilen eleman alıyor” dedi.

    Ontex Genel Müdürü Özgür Akyıldız, Ortadoğu, Kafkaslar ve Afrika ülkelerinde Canbebe markalarıyla faaliyet gösterdiklerini söyledi. Ortadoğu ve Afrika pazarlarında kolay iş yapabilmek için Arapça bilmenin önemli olduğunun altını çizdi. Kendisinin de Arapça kursuna başladığını ifade eden Akyıldız, “Arap ülkeleri ile ticaretimiz son yıllarda çok ilerledi ve daha da yol alacak. Arapça bilen işsiz kalmaz” diye konuştu.

  • İlahiyatçıdan Minare Konulu Fotoğraf Sergisi

     

    Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kara, ‘minare’ konulu fotoğraf sergisi açtı.

    Sanatseverler, Irgandı Köprüsü’nde açılan ‘minare’ temalı fotoğraf sergisinde buluştu. Dünyadaki çeşitli ülkelerde çekilmiş minare resimlerine sanatseverler yoğun ilgi gösterdi. Başta İslam memleketlerinde ve Avrupa’daki minarelerden çekilen fotoğraflar, sanatseverlerden tam not aldı. Serginin sahibi Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kara, İslam medeniyetinin önemli mimari eserlerinden birisinin camiler olduğunu belirterek, “Caminin de önemli bir unsuru minaredir. Minare bir davettir. İslam dünyasının çok değişik ve geniş coğrafyasında çok farklı mimaride minareler var. Bu sergimizde 20’ye yakın ülkede çekilmiş minare fotoğraflarımız yer alıyor” dedi.

    Kara, bu sergiyle fotoğrafseverlerin dikkatini çekmek istediği belirterek, “Fakat son 100 yılda minarelerden çok yüksek yapılar yapmayı bir hüner zannediliyor. Ben su sergimle bu çarpık yapılaşmayı insanların dikkatine sunmak istedim” diye konuştu.

    Sergi açılışının ardından fotoğrafseverlere, Irgandı Köprüsü esnafı tarafından iftar verildi. Serginin 15 gün açık olacağı bildirildi.

    Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kara, ‘minare’ konulu fotoğraf sergisi açtı.

    Sanatseverler, Irgandı Köprüsü’nde açılan ‘minare’ temalı fotoğraf sergisinde buluştu. Dünyadaki çeşitli ülkelerde çekilmiş minare resimlerine sanatseverler yoğun ilgi gösterdi. Başta İslam memleketlerinde ve Avrupa’daki minarelerden çekilen fotoğraflar, sanatseverlerden tam not aldı. Serginin sahibi Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kara, İslam medeniyetinin önemli mimari eserlerinden birisinin camiler olduğunu belirterek, “Caminin de önemli bir unsuru minaredir. Minare bir davettir. İslam dünyasının çok değişik ve geniş coğrafyasında çok farklı mimaride minareler var. Bu sergimizde 20’ye yakın ülkede çekilmiş minare fotoğraflarımız yer alıyor” dedi.

    Kara, bu sergiyle fotoğrafseverlerin dikkatini çekmek istediği belirterek, “Fakat son 100 yılda minarelerden çok yüksek yapılar yapmayı bir hüner zannediliyor. Ben su sergimle bu çarpık yapılaşmayı insanların dikkatine sunmak istedim” diye konuştu.

    Sergi açılışının ardından fotoğrafseverlere, Irgandı Köprüsü esnafı tarafından iftar verildi. Serginin 15 gün açık olacağı bildirildi.

     

  • TÜRBE DUVARINA YAZI YAZMAK PUTPERESTLİKTİR

     

    Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Sait Şimşek, türbe duvarlarına dilek yazısı yazmanın putpereslikten farkı olmadığını söyledi. Konya’nın Meram İlçesi’nde mesire alanında bulunan ve halk arasında ‘Tavus Baba Türbesi’ olarak bilinen Şeyh Tavus Mehmed El-Hindi Türbesi, özellikle Ramazan ayında dilekte bulunmak isteyenlerin ilgi odağı oldu.

    Duvara yazı yazılmaması konusundaki uyarıcı tabelaya rağmen türbenin duvarına genç kızların, evlenmek için yazdıkları dilekten tutun da, üniversiteye veya işe girebilmek isteyenlerin dilek yazılarıyla ve pencereye dökülen tuzla dolu. Türbe duvarlarındaki dilek yazılarını değerlendiren ilahiyatçı Prof. Dr. Sait Şimşek, böyle bir dua şekli olmadığını, isteğin sadece Allah?’a yapılacağını belirtti.

  • O nu (sas) Kurandan Dinleyelim

    O’nu (sas)Kur’an’dan dinleyelim

    Ayın on dördü. Kuzgunî gecenin karanlığında, koyu ve derin sessizlik eşliğinde bir tek güvenilir rehber parlar gökyüzünde. Parlaklığı ve büyüklüğü inşirah verir seyredenin sinesine. Hiçbir eşyadan esirgemez ışığını. Aksi denizin üzerinde yakamoz olur. Ay deyince hale, hale deyince ay düşer zihinlere. Eş yaratılmışlığın cilvesi olarak biri olmadan diğeri de olmak istemez varlık âleminde.

    On dört asır önce yine böyle bir zifiri karanlık. Derin ve sessiz bir bekleyiş anı. Kulaklar tetikte. Kalpler en kıymetli misafiri konuk etmek için sabırsız. Gözler ayın ondördünü ve hâlesini gözlemekte. Tam karanlığın en koyu olduğu anda parlayan Kur’an ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ise bekleyenlerine müjde. Kur’an ile Allah Resûlü adeta ay ve halesi mesabesinde birbirinin tamamlayıcısı, anlatıcısı. Öyle ki Kur’an tohumsa Efendimiz filizi, İlahî Beyan ay ise Resûlullah onu çevreleyen halesi, biri teoriyse diğeri fikrin pratiği. Efendimiz Yaşayan Kur’an, Kur’an Efendimiz’i Anlatan. Sani-i Zülcelâl’in en güzel iki sanatından biri Âlemlere Rahmet, diğeriyse Kılavuz. Nebiler Serveri, hayat-ı  seniyyeleri boyunca bize Kur’an’ı dillendirdiği gibi mahiyetini de anlattı. Peki O’nun dilinden harf harf, hece hece dökülen bu kıymetli Beyan bize kendi cisimleşmiş halini nasıl anlatıyor?

    Kelam-ı Ezelî, Allah Resûlü’nü sağanak sağanak yeryüzüne indiği yirmi üç yıl boyunca ahlakından sorumluluklarına kadar pek çok açıdan ele alıyor. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hidayet Aydar, Efendimiz’i öğrenmenin en iyi yolunun Kur’an-ı Kerim’i okumaktan geçtiğini düşünüyor. Çünkü Furkan-ı Hakîm, Peygamberimiz’e hem yön ve şekil veriyor hem de O’nun hayat-ı seniyyesini tanzim ediyor. Efendimiz’e birtakım görev ve mesuliyetler yüklerken aynı zamanda O’nu toplumun rehberi, insanlığın kurtarıcısı yapıyor. Kendisine “Rasûlüllah’ın ahlâkı nasıldı?” diye sorduklarında Hz. Âişe “Siz Kur’an okumuyor musunuz? Rasûlüllah’ın ahlâkı Kur’an’ın kendisiydi.” diyor. Bu yüzden Allah Resûlü’nü görmek, O’nun ahlakını öğrenmek isteyen, asırlar boyunca hep Kur’an’a müracat ediyor. Zira Konuşan Kur’an, ne yapmışsa Yüce Beyan’a göre yapıyor. Prof. Dr. Hidayet Aydar, Efendimiz’in Kur’an’da yer alışını Mekke ve Medine dönemi olarak iki önemli safhaya ayırarak incelemekte fayda görüyor. Zira Kur’an-ı Kerim’i ya da Peygamberimiz’in hayat-ı seniyyelerine baktığımız zaman net hatlarla bu iki dönemin birbirinden ayrıştığını görebiliyoruz. Mekke döneminde ibadet, muamelat, beşerî ilişkiler, müşriklerle münasebet şekli ön plana çıkarken, Medine sürecinde daha çok ibadet, toplumsal ilişkiler, teşrii incelikler, hükümlerin taf­silatı, medenî, cezaî, iktisadî, siyasî hükümler ile Yahudiler ve münafıklarla kurulan diyaloglar yer alıyor. Fakat her iki dönemde de imanın şart ve niteliğine sürekli vurgu yapılıyor.

    ALLAH, HABİBİ’Nİ TESELLİ EDİYOR

    Mekke döneminde Kur’an Efendimiz’i ‘3T’ ile anlatıyor. Bu tanımlamayı yapan Prof. Dr. Aydar, ‘3T’ kavramını açarak Mekke’de inen ilk ayetler aracılığıyla Efendimiz’in bizzat Rabb’i tarafından tahdir, te’dib ve terbiye aşamalarından geçirildiğini düşünüyor. Allah, Kelam’ı ile en başta Resûlü’ne şekil veriyor. ‘Tahdir’ (hazırlama) ile Efendimiz’e omzunda nasıl bir sorumluluk taşıdığını ve ümmeti için ne anlam ifade ettiğini öğretiyor. Bazı ayetler ise Peygamberimiz’i ahlaken, davranışları itibarıyla en mükemmel hale getirebilme adına ‘Te’dib’ ediyor, yani edep öğretiyor. Bu şekilde Habibi’ni (sallallahu aleyhi ve sellem) İlahî ‘terbiye’ye mazhar kılan Zat-ı Zülcelal, O’nu kâmil insan mertebesine yükseltiyor. “Eddebenî Rabbî fe ahsene te’dîbî/ Beni Rabb’im terbiye etti; terbiyemi, edebimi ne güzel eyledi.” hadisi de buna işaret ediyor.

    Allah-u Teâlâ, öncelikle İnsanlığın İftihar Tablosu’nu manen ve maddeten vazifesine hazırlıyor: Duha Sûresi’nde geçen “Ve muhakkak ki, Sana Rabb’in ihsan buyuracak, Sen de hoşnut olacaksın. Seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı? Seni muhtaç bulup ihtiyacını gidermedi mi?… Rabb’inin nimetini durmaksızın anlat.” ayetleriyle Cenâb-ı Hakk, Resûlullah’ı önce korkutmadan peygamberlik sorumluluğuna hazırladıktan sonra, O’nu risaletinden önce nasıl yalnız bırakmadı ise bu zor vazifede de inayetiyle yanında olacağını müjdeliyor.

    Sonra Efendimiz’e, vazifesinin keyfiyeti anlatılıyor. “İnnâ erselnâke/ Biz seni gönderdik” diye başlayan ayetlerle İrsal ve tebliğ ile görevlendiriliyor. “İnneke leminel mürselîn/ Sen gerçekten gönderilen Resûllerdensin” beyanıyla da kendisinden önceki peygamberler gibi insanlara emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i an’il münker perspektifinde irşatta bulunması isteniyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın Elçisi de son nefesine kadar vazifesini hakkıyla yerine getirme gayretine giriyor. Fakat yaşadığı toplum tarafından şiddetli şekilde tepkiyle karşılanıyor. Kavmi O’nu “Bu sözleri kendin uyduruyorsun, Allah Sana bir şey indirmemiş, başkasından öğrenip bize anlatıyorsun, peygamberlik iddiasını menfaatin için yapıyorsun.” diyerek yalanlıyor. “Peygamber olacaksa gökten inmeli, hiç olmazsa güçlü, zengin biri olmalıydı.” gibi anlamsız tepkiler karşısında Resûlullah, elbette ki direnip mantıklı cevaplar veriyor. Fakat zaman zaman da üzülüp sarsılıyor. İşte bu durumlarda teselli ayetleri  Efendiler Efendisi’nin imdadına yetişiyor, O’na nefes aldırıyor. Prof. Dr. Aydar, teselli ayetlerinin Mekke döneminde daha çok indiğine dikkat çekiyor. Kur’an’da geçen peygamber kıssaları da teselli ayetleri arasında kabul ediliyor. Nuh, Hud, Salih, Şuayb, Eyüp, Musa peygamberlerin (aleyhimüsselam) başlarından geçen sıkıntıları ve kazandıkları muvaffakiyetleri anlatarak Allahu Teâlâ En Sevgilisi’ni adeta teselli ediyor. Rabb’i anlattıkça O moral buluyor.

    Mekke döneminde ayetler ağırlıklı olarak Allah’la değil de Elçisi’yle problemi olan müşriklere karşı Efendimiz’i savunmak, korumak ve tasdik etmek üzere iniyor. Mesela bir müşrik Nebiler Serveri’ne gelip “Galiba sen şairsin, mecnunsun. Cinlerin sana bu sözleri söyletiyor. Sen aklî dengeni yitirdin.” gibi birtakım çirkin yakıştırmalarda bulunuyor. Bu yakışıksız ifadelere cevap yine Kur’an’dan geliyor ve Efendimiz’in ne bir şair ne de cinlenmiş ve aklî sorunu olan bir insan olduğunu ifade ediyor (Kalem, 2). Aksine O’nun hak ve doğru olduğunu, verdiği mesajın İlahî bir Beyan olduğunu aktarıyor. Mekkelilerin iddialarını çürütmek için erken dönemde inen ayetlerde Rehber-i Ekmel’in daha çok ahlak-ı hasenesi öne çıkarılıyor. Rabb’in övdüğü “Ve inneke alâ hulukın azîm / Şüphesiz sen azim bir ahlak/yaratılış üzeresin” dediği o muhteşem ahlak Yüce Beyan’da muhtelif yerlerde zikrediliyor.

    TEBLİĞİN VAZGEÇİLMEZİ: YUMUŞAK ÜSLUP

    Mekke toplumunda bir şeyin çok önemli olduğunu belirtmek için sıkça başvurulan yemin etme âdetine bir gönderme mahiyetinde Cenâb-ı Hakk da Kelam-ı Ezelî’sinde bazı yerlerde yemin ifadeleri kullanıyor. Örneğin Yasin Sûresi’nin başında Efendimiz’in hak olduğunu belirtirken yemin ediyor. “Hakîm olan Kur’an’a yemin olsun ki Sen peygambersin ve dosdoğru yol üzeresin. (Yasin, 1-4)” denerek arşdan arza teselli verilmeye devam ediliyor.

    Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tüm bu yıldırma politikalarına hep alttan alma, sineye çekme ve müsamaha ile karşılık veriyor. İtirazcılara ayetlerin de desteğiyle akıl, mantık ve iradeyi kullanarak ikna edici cevaplar vermeye çalışıyor. Aynı zamanda çok iyi bir baba, dürüst ve çevresindekilerle seviyeli, sağlam münasebet kuran bir insan olmayı ihmal etmiyor. Bu yüzden Mekkeliler, aldığı vahyin intikalini tekzib etmeleri dışında hiçbir konuda Efendimiz’i eleştiremiyorlar. “Senin bu dediklerin Allah’ın sözleri değil” deseler bile aslında O’nun yalan söylemeyeceğini çok iyi biliyorlar.

    Kur’an-ı Kerim, peygamber kıssalarından sadece Allah Resûlü ve O’nun nezdinden ümmetine moral desteği vermekle yetinmiyor. Rehber-i Ekmel Efendimiz’e tebliğ sürecinde karşılaşacağı zorluklar karşısında takınacağı tavırları öğretme adına ders veriyor. Mesela Rabb’imizin Hz. Musa’ya (aleyhisselam) “Ey Mûsâ! Firavun’a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!” buyurması aracılığıyla O’na ‘kavl-i leyyin’i öğretiyor.  İrşatta seçilmesi gereken ve üslup ve dilin önemine dikkat çekiyor. Bu öğretinin ışığında Kendisinin üstüne gelen, zaman zaman ibadetine engel olan, hakaret ve alay eden Ebu Cehil, Ebu Lehep, Ümeyye bin Halef, As bin Vahid gibi azılı düşmanlara Efendimiz sükûnetle ve yumuşak bir üslupla karşılık veriliyor. Zaten Nahl Sûresi’nde Nebiler Serveri’ne “Onlarla en güzel şekilde mücadele et” tavsiyesinde bulunuluyor. Asr-ı Saadet’te gerçekleşen tek bir savaşı dahi Efendimiz’in başlatmayışı ve Müslümanların hep savunan taraf olması da bu duruşu ispat ediyor. Medine döneminde inen ayetlerden de Allah Resûlü’nün Yahudilere karşı son derece müsamahalı davrandığını, onları incitmediğini ve ötelemediğini anlıyoruz.

    Rabb’imizin, Kitab’ında Peygamberimiz’den şekil-şemail, soy-sop, mal-mülk yönüyle bahsetmemesini Prof. Dr. Hidayet Aydar, kimsenin malı, serveti, rütbesi ve mensubiyetinin Allah katında kurtuluş gerekçesi olmamasına bağlıyor. İslâm’a göre insanın kıymeti imanı ve ameliyle ölçülüyor. Bakara Sûresi’ndeki “Yâ eyyühellezîne âmenû/ Ey iman edenler…!” diye başlayan ayette kıyamet gününde dostluğun şefaatinin olmadığı, mal-mülkün fayda vermediği, yalnız içerisinde ihlasın olduğu bir kalp, iman ve salih amellerle kurtuluşa erilebileceği anlatılıyor. Zira Hz. Nuh’un oğlu, Hz. Lut’un eşi iman etmezken, Ebu Cehil’in oğlu İkrime iman ediyor, Firavun’un sarayında yetişen Asiye’den ise Allah örnek bir kadın olarak bahsediyor. Toplumda maddî bakımdan değersiz görülen Hz. Zeyd ve Hz. Bilal-i Habeşî’yi Kur’an en üstün noktaya çıkarıyor. Fakat bu dış görüntümüze hiç önem vermeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Allah, yine Efendimiz nezdinde bize insanların karşısına üstümüz başımız tertemiz olarak çıkmamız gerektiğini öğretiyor.

    BİZE BİZDEN DAHA YAKIN

    Kur’an, Efendimiz’i anlatırken sadece O’na vazifesini hatırlatmıyor. Bizim Rehber-i Ekmel’i nasıl görmemiz gerektiğini de anlatıyor. “Ennebiyyü evla bil mü’minîne min enfüsihim/ Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır” (Ahzab 6) diyerek O’nun mü’minler için nefislerinden daha evla, canlarından daha yakın olduğunu gösteriyor.  Bizzat Cenâb-ı Hakk bize hem O’nun hem diğer peygamberlerin örnek, üsve-i hasen olduğunu ve onlara uymamız gerektiğini öğretiyor. Hatta Âlemlerin Rabb’i, Habibini yüceltme sadedinde çok açık  bir şekilde Resûl’e tabi olmayı kendine itaatten hemen sonra zikrediyor (Enfal, 20). Allah katında sevilmenin şartı olarak peygambere itaati emrediyor. (Âl-i İmran, 31) Tefsir Profesörü Aydar’a göre Hucurat Sûresi’ndeki “Allah’ın ve Resûl’ün önüne geçmeyiniz.” ayetinin ışığında Allah kullarına “Peygamberin önüne geçersen Allah’ın önüne geçmiş olursun.” ikazında bulunuyor. Efendimiz’in ışık gibi etrafını aydınlattığı (sirâcen munîrâ-Ahzab,46), Âlemlere gönderilmiş peygamber, Âlemlere Rahmet, Müjdeleyen (Beşir), Uyaran (nezir) olması gibi vasıfları pek çok ayette geçiyor. Zira O’nun ümmetine olan merhametini “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128) ayetinden anlıyoruz.

    Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Sülün, İlahî Beyan’da kullanılan ‘irsal’ (risalet) kelimesiyle birlikte kullanılan ‘baas’ (diriliş) kelimesine dikkatlerimizi çekiyor. Zira Efendimiz, risaletiyle toplumu adeta diriltiyor. Prof. Dr. Sülün, Fetih Sûresi’nin son ayetinde İslâm’ın bir ağaca benzetilmesinin ehemmiyetine dikkat çekiyor. Bu ayette toprağa atılan tohum Allah Resûlü, filizler Sahabe Efendilerimiz şeklinde tezahür ediyor ve böylece İslâm ağacı oluşuyor.

    KUR’AN, KULLUKLA RİSALETİ DENGELİYOR

    Kur’an, Efendimiz’den bahsederken risalet ve kulluk dengesini göz ardı etmiyor. Prof. Dr. Murat Sülün, Nebiler Serveri’nin beşeri yönünün de Kur’an’da sıkça bahsedilmesini bu dengeye bağlıyor. İlahi Beyan, bir yandan Efendimiz’i ulvî bir konuma yerleştirirken bir yandan da O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kul innemâ ene beşerun mislukum/ De ki: Ben sizin gibi  sadece bir beşerim. (Kehf, 18)” hitabında bulunuyor. Peygamber’e itaat ya da saygısızlık Allah’a itaat ya da saygısızlıkla bir tutulurken de bu düstur unutulmuyor. Çünkü Allah Resûlü’nden önceki toplumlarda peygamberlerini ilah seviyesine çıkaranların olduğu biliniyor. Müslümanların da aynı hataya düşmemesi için Allah, Habibi’ne devamlı bir kul olduğunu hatırlatıyor.  Prof. Dr. Hidayet Aydar, Kur’an-ı Kerim’de şahsına özel inen birkaç ayet dışında O’na hitap eden tüm ayetlerin, aslında bütün müminleri muhatap aldığına dikkat çekiyor.

    Yaşamının her zerresini insanlık için yaşamış âlemlere rahmet olarak gönderilen Nebiler Serveri’ni adeta yaşam kılavuzu olan Ezelî Kelam rehberliğinde anlatabilmek elbette mümkün değil. Fakat imtizac etmiş İlahî Beyan ve Habibullah’ı birbirinden ayrı düşünemiyouz. Nasıl ki Efendimiz’de yaşayan bir Kur’an görüyorsak, Kur’an-ı Kerim ile muhatap olduğumuzda da Allah Resûlü’nün adeta tüm hayatını seyredebiliyoruz. Belki de her ikisini de hakkıyla anlayabilenlerden olma isteğimizi bu bereketli günlerde her el açışımızda dilimizden ve kalbimizden eksik etmemek gerek.

    Elif Kaya

    Yenibahar

  • Takva Elbisesini Sarık Cübbe Görenlere Allahım Akıl Ver

    Ya Hu!
    Ülker Camii’nde Cuma vaazından indim ve mihrabın hemen sağında hocanın arkasında durdum. Bizim kafa büyük beri benzer sarık olmuyor. Eğilince düşüyor. Gene öyle oldu, ilk secdede düştü. Bende sünneti kılınca sarıksız cübbe tuhaf kaçacağı için sırtımdaki cübbeyi de çıkardım ve başı açık, uzun kollu gömlek, kumaş pantolon ve siyah bir çorapla namazı kıldım. Namaz sonrasında cemaatten biri elimi sıktı, ismini takdim etti, tanışalım dedi ve elinde tuttuğu bir takkeyi bana hediye etmek istedi. Ben de yüzüne baktım, eh dedim ve kabul ettim. Benim takkeye ihtiyacım yok. Üstelik evde dolu da. Ben namazın takke ile değil, huşu ile makbuliyetine kani olan biriyim. Ama adamın derdi belli ki bana mesajını bir jest ile ulaştırmak. Muhtemelen benim bundan sonraki namazlarımı kurtardım diye de sevinmiştir.
    Şimdi sen gel de Hüseyin Esen hoca’nın kapri pantolan ile namaz kıldırmasını bir yerlere koy. Garibce’nin “Bu züppe işi sana hiç uymamış!” başlıklı o yazısını okumadıysanız bu vesileyle okuyun.
    Şatıbî merhum, doğuda (Irak ve havalisi) başı açık gezenin şahitliğini kabul etmezler, oysa bizim burada (Endülüs) öyle bir durum yok” diyor. Ve insanların mürüvvet algısını yani hangi türden davranışların kişilik zaafına delalet edip etmeyeceği noktasında toplumların bakışının esas olduğunu söylüyor.
    Biz hocalar olarak toplumun genel telakkilerine riayet etmeliyiz, bu doğru. Ama bizim onları olması gereken kendi bulunduğumuz seviyeye de yükseltmemiz gerekiyor.
    Onların düzeyine inmek şart, ama orada kalmamak, onları da sırtlayıp kendi düzeyimize çıkarabilmek kaygısıyla bu olmalıdır. Aksi takdirde bizim halkın düzeyine inmemiz ve hep orada kalarak onlardan biri gibi olmamız, aydın sorumluluğumuz ile bağdaşmıyor.
    İşimiz zor vesselam.
    Bakalım takke üzerine sarığı kim hediye edecek.
    Ha bayağı sarık üzerine, yeniden bir sarık sarmalandığını da gördüm. Hem de bizim fakülte mescidinde.
    İşi sağlama almak istiyordu herhalde, öyle ya ne olur ne olmaz. Hem imam sarıklarının sarkanakları da yoktu.
    Ve libâsu’t-takvâ zâlike hayr…
    Takva elbisesini sarık cübbe görenlere Allah’ım akıl ver.
    Dua ile!
     
     
    GARİBCE
  • Son Dakika: 4 Yeni İlahiyat Fakültesi Kuruldu

     

    Kırıkkale, Tekirdağ, Manisa ve Bayburt’a İlahiyat Fakülteleri açılacak.

     

     Bakanlar Kurulu Kararı ile yeni kurulan 15 fakülte ve yüksekokul içerisinde 4 tane İlahiyat Fakültesi bulunuyor. Kırıkkale, Tekirdağ, Manisa ve Bayburt’a İlahiyat Fakülteleri açılacak.
    Bakanlar Kurulu, 13 üniversiteye fakülte ve yüksekokul kurulması ile ilgili Milli Eğitim Bakanlığının teklifini kabul etti.
    Buna göre,

    Kırklareli Üniversitesi,

    Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi,

    Manisa Celal Bayar Üniversitesi ve

    Bayburt Üniversitesi’ne İlahiyat Fakültesi’nin kurulması kararlaştırıldı.

    Bakanlar Kurulu Kararına göre, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’ne Güzel Sanatlar Fakültesi, Aksaray Üniversitesi’ne Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, İletişim Fakültesi ve Sa ğlık Bilimleri Fakültesi,
    Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’ne Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Bingöl Üniversitesi’ne Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Yozgat Bozok Üniversitesi’ne Hayvansal Üretim Yüksekokulu, Manisa Celal Bayar Üniversitesi’ne İşletme Fakültesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ne Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Kayseri Erciyes Üniversitesi’ne Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi ve Denizli Pamukkale Üniversitesi’ne Diş Hekimliği Fakültesi kurulması da kararlaştırıldı.

  • Hadis ve Siret Araştırmaları Ödülleri Akademik Makale Yarışması

     

    Yarışmayla birlikte hadis-siret alanlarında başarılı bulunan genç akademisyenlerin/çalışmaların ödüllendirilmesi ve alana katkı sağlayacak yeni araştırmaların teşvik edilmesi amaçlanıyor. İlahiyat dışındaki diğer sosyal bilim dallarında (edebiyat, tarih, sosyoloji vb.) yapılmış çalışmalar da doğrudan hadis veya siret konularını kapsamak koşuluyla yarışmaya katılabilmekte.

    Her dönem olduğu gibi bu yıl da Hadis ve Siret Araştırmaları Yarışması’na katılacak eserler alanlarında otorite kabul edilen seçkin bir jüri tarafından değerlendirmeye tabi tutulacak. Son başvuru tarihi 15 Şubat 2013 olan makale yarışmasında bu yıl belirlenen ödül miktarı 5.000 Türk Lirası. Yarışmayla ilgili diğer tüm detaylar aşağıda yer almaktadır.

    Hadis ve Siret Araştırmaları Ödülleri’nde tez dalı (yüksek lisans ve doktora) için başvurular ise 3 Eylül 2012 – 31 Ocak 2013 tarihleri arasında kabul edilecek ve katılım şartları Sonpeygamber.info üzerinden ilan edilecek.

     

     


     

    2012–2013 HADİS VE SİRET ARAŞTIRMALARI ÖDÜLLERİ AKADEMİK MAKALE DALI

    —GENEL BİLGİLER—

     

    ÖDÜL: 5.000 TL

    SON BAŞVURU TARİHİ: 15 Şubat 2013

     

    A. BAŞVURU ŞARTLARI

    • Yarışma bu alanlarda çalışan genç akademisyenlerin (lisansüstü ve doktora sonrası) çalışmalarını desteklemek ve uluslararası platformlara taşımak amacıyla düzenlenmektedir.
    • Yarışmada konu sınırlaması bulunmamaktadır. Ancak hadis veya siret alanlarından birinde hazırlanmış olması; bu alanların konularını içeriyor olması gerekmektedir.
    • Yarışmaya katılacak tüm çalışmaların özgün olması gerekmektedir.
    • Makaleler akademik kriterlere uygun ve Türkçe kaleme alınmış olmalıdır.
    • Son 5 yıl içerisinde hakemli bir dergide yayımlanmış makaleler ile henüz yayımlanmamış ancak başvuru şartlarına uygun olan makaleler yarışmaya katılabilir.
    • Makale daha önce hakemli bir dergide yayımlandıysa tam künyesi başvuru e-postasında belirtilmelidir.
    • Makalede Times New Roman yazı karakteri, 12 pt karakter büyüklüğü, 1,5 satır aralığı, sayfaaltı dipnot sistemi, alt-üst ve sağ-sol 2 cm kenar boşlukları kullanılmalıdır.
    • Makaleye yaklaşık 300 kelimelik, Türkçe’nin yanında en az bir yabancı dilde ‘özet’ eklenmelidir.
    • Makaleye konuyu tanımlayan, Türkçe’nin yanında en az bir yabancı dilde 5–6 adet  ‘anahtar kelime’ eklenmelidir.
    • Makalelere çalışma sahibinin adı, soyadı, (varsa çalışma yaptığı) anabilim dalı ve bölümü, yazışma ve e-mail adresi ile varsa diğer iletişim bilgilerinin açıkça belirtildiği kapak sayfası eklenmelidir.
    • Makalelerde kullanılan kaynaklar, makale sonunda “kaynakça” listesi olarak standart bir formatta verilmiş olmalıdır.
    • Makalenin pdf ve word olmak üzere iki ayrı formatta info@sonpeygamber.info adresine e-posta ile gönderilmelidir. Elden veya diğer yollarla yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
    • Yarışmaya katılacak makale ile birlikte kısa bir özgeçmişin başvuru e-postasına eklenmelidir.
    • Başvurunun en son 15 Şubat 2013 günü saat 24:00’e kadar yapılması gerekmektedir.
    • Bu şartlardan herhangi birine uymayan çalışmalar değerlendirme dışı tutulacaktır.

    Not: Başvurunuzu mail yoluyla gerçekleştirdikten sonra gönderilen e-postanın alındığına dair size geri dönüş yapılmadığı takdirde lütfen 0216 310 30 39 numaralı telefondan teyit alınız.

     

    B. JÜRİ

    • Prof. Dr. Ahmet Önkal (Selçuk Üni. İlahiyat Fakültesi)
    • Prof. Dr. Ali Akyüz (Marmara Üni. İlahiyat Fakültesi)
    • Prof. Dr. Mustafa Fayda (Marmara Üni. İlahiyat Fakültesi)
    • Prof. Dr. Recep Şentürk (Medeniyetler İttifakı Enstitüsü)           
    • Prof. Dr. Tahsin Görgün (29 Mayıs Üni. Felsefe Bölümü)
    • Prof. Dr. Zekeriya Güler (İstanbul Üni. İlahiyat Fakültesi)

     

    C. DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ

    Jüri üyeleri başvuruları aşağıdaki kriterlere göre değerlendirecektir:

    • Makalenin tasvirî değil tahlilî oluşu
    • Makalenin yarışmanın içerik çerçevesine dâhil oluşu
    • İlmî ve akademik çalışmaların gelişimine katkısı
    • Düşünsel ve yaklaşım olarak Hadis ve Sîret alanlarına katkı sağlaması
    • Konunun ve üslûbunun özgünlüğü
    • Bilimsel çalışma ölçütlerine riayet edilmesi
    • Disiplinlerarası perspektifin gözetilmesi
    • Konusunun klâsik veya modern kaynaklarından istifade düzeyi
    • Sahasındaki ulusal ve uluslararası çalışmalara atıfta bulunması
    • Araştırma derinliği ve yorumlama düzeyi

     

    D. YAYIN VE İADE

    • İlk 10’a giren makaleler Meridyen Kitaplığı bünyesinde yayımlanacaktır.
    • Yarışmaya katılan makaleler iade edilmeyecektir.
    • Uygun bulunan makaleler başta İngilizce olmak üzere diğer dillere tercüme edilecektir.

     

    E. DİĞER ŞARTLAR

    • Adaylar hem tez (tez yarışması hakkında duyuru Eylül ayında yapılacaktır) hem makale yarışmasına katılamazlar. Katılımlar sadece tek dalda kabul edilir.  Birden fazla dalda başvuru yapan adayların tüm müracaatları geçersiz sayılır.
    • Meridyen Derneği’nin üyeleri ve çalışanları yarışmalara katılamaz.
    • Yarışmanın biçimsel esaslarına uymayan makaleler değerlendirmeye alınmaz. 

     

    YAZIŞMA ADRESİ

    Hadis ve Siret Ödülleri Akademik Makale Yarışması

    Adres: Meridyen Derneği, Mimar Sinan mah. Dr. Fahri Atabey cad. no: 5 Üsküdar – İstanbul

    E-posta: info@sonpeygamber.info

    Web: www.sonpeygamber.info

    Tel: 0216 310 30 39

    Fax: 0216 310 10 92

    Sorularınız için: info@sonpeygamber.info

     

     

  • Oruçlulara Cennette Açılan Reyyân Kapısı

    Bu dünyada var oluşumuzun gerçek amacı, bizi yaratanı tanımak ve O’na ibadet etmektir. İbadet ise inanan kişinin inandığı varlıkla iletişim halinde olmasıdır; Allah’a olan sevgi, saygı ve kulluğun bir göstergesidir.  İslam’ın beş temel esasından biri olan oruç ibadeti, yapılması farz olan ibadetler içinde yer alır. Sevabını ve karşılığını, Allah’ın “Ben vereceğim” dediği oruç ibadeti insan nefsine ağır gelen bir ibadettir. Zira oruç bir irade, sorumluluk, sabır ve samimiyet isteyen ibadet olma özelliğiyle diğer ibadetlerden farklıdır. Dinin vazgeçilmez prensibi olan samimiyet ve gösterişten uzak oluş, en üst düzeyde oruç ibadetinde kendini gösterir.

    Müminler bu ibadetin, Kur’ân’ın indirildiği Ramazan ayında yerine getirilmesiyle kendilerini adeta manevi bir iklimde seyahat ediyormuş gibi hissederler. Zira Ramazan ayı içinde Kadir Gecesi gibi bin aydan daha hayırlı olduğu açık bir şekilde Kur’ân’da bildirilen bir gece bulunmaktadır. Günahların silineceğine dair garanti olan bir mağfiret ayı olması hasebiyle bu ayın her gününü, saatini ve lahzasını en iyi şekilde değerlendirmek de müminler için bir fırsattır. Çünkü oruç, günahların bağışlanmasını sağlayan en önemli ibadetlerdendir. Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir gecesini inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek geçirirse önceki günahları bağışlanır. Yine kim iman ederek ve sevabını sadece Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir” (Buharî, “Savm”, 6).

    Ramazan ayının her anını ibadetle verimli bir şekilde geçirmek, bir emir olarak değerlendirilebileceği gibi Hz. Peygamberin büyük bir gayretle üzerinde durduğu ve ashabını da değerlendirmeye teşvikte bulunduğu nebevî bir sünnet olarak da telakki edilmelidir.

    Ramazan ayında cennet kapılarının açıldığını ve cehennem kapılarının da kapandığını müjdeleyen Hz. Muhammed (sav), orucu kalkana benzetmiştir. Kalkan kişiyi gelebilecek zararlardan koruduğu gibi oruç da Müslümanı cehennem ateşinden korur buyurmuştur (İbn Mâce, “Savm”,1). Allah katında oruç kadar sevaplı bir ibadet yoktur ( Nesâi, “Sıyam”, 43) diyen Hz. Peygamber’in bu mesajına kulak verilmelidir. Şunu unutmamak gerekir ki Ramazan ayının her anını ibadetle verimli bir şekilde geçirmek, bir emir olarak değerlendirilebileceği gibi Hz. Peygamber’in büyük bir gayretle üzerinde durduğu ve ashabını da değerlendirmeye teşvikte bulunduğu nebevi bir sünnet olarak da telakki edilmelidir.

    Oruç tutanların Allah katındaki mevkileri pek yüksektir. Hz. Peygamber cennete girecek insanların dünyadaki amellerine göre değişik kapılardan, hatta bazılarının, bu kapıların her birinden ayrı ayrı davet edileceğini bildirir. O kapılardan biri de oruçluların girişine ayrılmış olan “reyyân” kapısıdır. “Oruçlular nerede?” şeklindeki çağrı üzerine onlar bu kapıdan girecekler ve daha sonra bu kapı kapatılacak, başkaları oradan giremeyecektir (Buhârî, “Savm”,4). Dolayısıyla oruç ibadetini en iyi şekilde değerlendirmemek, onun hayır ve bereketinden faydalanmamak müminler için büyük bir kayıp olacaktır.  Ramazan, ondan nasiplenmesini bilenler için bir fırsat olarak hem bir dua, münâcât ve hakka yönelme mevsimi hem de  çok canlı bir tedâî kaynağıdır

    Dr. Emine Gümüş Böke