Bu dünyada var oluşumuzun gerçek amacı, bizi yaratanı tanımak ve O’na ibadet etmektir. İbadet ise inanan kişinin inandığı varlıkla iletişim halinde olmasıdır; Allah’a olan sevgi, saygı ve kulluğun bir göstergesidir. İslam’ın beş temel esasından biri olan oruç ibadeti, yapılması farz olan ibadetler içinde yer alır. Sevabını ve karşılığını, Allah’ın “Ben vereceğim” dediği oruç ibadeti insan nefsine ağır gelen bir ibadettir. Zira oruç bir irade, sorumluluk, sabır ve samimiyet isteyen ibadet olma özelliğiyle diğer ibadetlerden farklıdır. Dinin vazgeçilmez prensibi olan samimiyet ve gösterişten uzak oluş, en üst düzeyde oruç ibadetinde kendini gösterir.
Müminler bu ibadetin, Kur’ân’ın indirildiği Ramazan ayında yerine getirilmesiyle kendilerini adeta manevi bir iklimde seyahat ediyormuş gibi hissederler. Zira Ramazan ayı içinde Kadir Gecesi gibi bin aydan daha hayırlı olduğu açık bir şekilde Kur’ân’da bildirilen bir gece bulunmaktadır. Günahların silineceğine dair garanti olan bir mağfiret ayı olması hasebiyle bu ayın her gününü, saatini ve lahzasını en iyi şekilde değerlendirmek de müminler için bir fırsattır. Çünkü oruç, günahların bağışlanmasını sağlayan en önemli ibadetlerdendir. Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir gecesini inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek geçirirse önceki günahları bağışlanır. Yine kim iman ederek ve sevabını sadece Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir” (Buharî, “Savm”, 6).
Ramazan ayında cennet kapılarının açıldığını ve cehennem kapılarının da kapandığını müjdeleyen Hz. Muhammed (sav), orucu kalkana benzetmiştir. Kalkan kişiyi gelebilecek zararlardan koruduğu gibi oruç da Müslümanı cehennem ateşinden korur buyurmuştur (İbn Mâce, “Savm”,1). “Allah katında oruç kadar sevaplı bir ibadet yoktur” ( Nesâi, “Sıyam”, 43) diyen Hz. Peygamber’in bu mesajına kulak verilmelidir. Şunu unutmamak gerekir ki Ramazan ayının her anını ibadetle verimli bir şekilde geçirmek, bir emir olarak değerlendirilebileceği gibi Hz. Peygamber’in büyük bir gayretle üzerinde durduğu ve ashabını da değerlendirmeye teşvikte bulunduğu nebevi bir sünnet olarak da telakki edilmelidir.
Oruç tutanların Allah katındaki mevkileri pek yüksektir. Hz. Peygamber cennete girecek insanların dünyadaki amellerine göre değişik kapılardan, hatta bazılarının, bu kapıların her birinden ayrı ayrı davet edileceğini bildirir. O kapılardan biri de oruçluların girişine ayrılmış olan “reyyân” kapısıdır. “Oruçlular nerede?” şeklindeki çağrı üzerine onlar bu kapıdan girecekler ve daha sonra bu kapı kapatılacak, başkaları oradan giremeyecektir (Buhârî, “Savm”,4). Dolayısıyla oruç ibadetini en iyi şekilde değerlendirmemek, onun hayır ve bereketinden faydalanmamak müminler için büyük bir kayıp olacaktır. Ramazan, ondan nasiplenmesini bilenler için bir fırsat olarak hem bir dua, münâcât ve hakka yönelme mevsimi hem de çok canlı bir tedâî kaynağıdır
Dr. Emine Gümüş Böke