Yıl: 2012

  • Mehmet Akifin Kuran meali yayımlanıyor

     

    TBMM, 1925 yılında İstiklâl Şairi Mehmet Akif Ersoy’a Kur’an mealini yazma görevi verir. Yapılan anlaşma gereğince Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsiri ile Akif’in meali bir arada basılacaktır. Mehmet Akif, yedi yılda tamamladığı meali, Yazır tefsirini bitirene kadar teslim etmek istemez. Akif, 1936 yılında Yozgatlı müderris Mehmed İhsan Efendi’ye meali yakmasını vasiyet eder. Fakat İhsan Efendi, meali yakamaz; hatta ikinci bir nüshasını da çıkarır. İhsan Efendi’nin vefatından sonra Türkçe ibadet tartışmalarından kaynaklanan endişelerle meal yakılır. Ama hâlâ Akif’in mealinin bir yerlerde muhafaza edildiğine dair ümit devam eder. İşte Mahya Yayınları’ndan çıkacak mealin nüshası, Ezher Üniversitesi mezunu Mustafa Runyun’a ait. Hayreddin Karaman, M. Ertuğrul Düzdağ ve Dücane Cündioğlu’nun da incelemesinden geçen Latin harfleri ile daktiloda yazılmış olan nüsha, mealin üçte birlik kısmından oluşuyor.

    Elif Kaya

    Yenibahar

  • Vefa bekleyen sünnetler

    İslâm bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir din ve onun taşıyıcısı Allah Resûlü’nün hayatı da iyi bir Müslüman olma yolunda örnek alacağımız yegane model. O (sallallahu aleyhi ve sellem), bir insanın nasıl yatıp kalkacağı, yiyip içeceği, ibadet edeceği, inanacağı, kısaca yaşayacağı konusunda bizlere yol gösteren en iyi kılavuz. Zaten En Yüce Kelam Kur’an-ı Kerim de O’nun bu özelliğini nazara veriyor: “Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)

    Yaşadığımız müddetçe Efendimiz’i örnek almamız, O’nun yaptığını yapıp uzak durduklarından kaçınmamız gerekirken bir kısım sünnetleri ya hiç bilmiyor ya da bildiğimiz halde uygulamıyoruz. Oysa, Allah’ın rızasını hayatlarının gayesi yapanlar bu örnek hayatı iyi idrak etmek zorunda. “Kim, benden sonra unutulmuş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir.” hadis-i şerifi de bu yolda yürüyenler için müjde niteliğinde. Biz de ihmal ettiğimiz sünnetlerin bir kısmını yeniden hatırlamak istedik, O’nun yolundan hiç sapmamak adına.

    İŞRAK NAMAZI KILMAK

    Peygamberimiz’in hayatı Cenab-ı Hakk’a ibadetin ve en güzel kulluğun örnekleriyle dolu. O (sallallahu aleyhi ve sellem), günün her anını Allah’a yaklaştıracak ibadetlerle bezemiş. Bu anlardan biri de sabah namazından sonraki vakitler. Namazın ardından kerahat vaktinin çıkmasını beklerken Allah’ı zikretmek ve arkasından iki rekat işrak namazı kılmak Efendimiz’den bize emanet sünnetlerden biri. İşrak namazı, güneş bir-iki mızrak boyu yükseldikten, yani güneş doğduktan kırk-elli dakika sonra iki rekat olarak eda ediliyor. Bu namazın fazileti hakkında Fahr-i Kainat Efendimiz şöyle buyuruyor: “Bir kimse sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (işrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur.”

    KÜÇÜK ÇOCUKLARA SELAM VERMEK

    Şefkat Peygamberi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) çocuklara selâm verdiği ve bunu hiç ihmal etmediği Sahabe Efendilerimizin rivayetleriyle sabit. Çocuk yaşta Hz. Peygamber’in uzun süre hizmetinde bulunan ve bu sebeple onun davranışlarını en iyi bilen sahabelerden biri olan Enes ibni Mâlik’in, “Resûlullah çocukların yanından geçer ve onlara selam verirdi.’’, “Bizler çocuktuk Resûlullah yanımıza geldi ve bizlere selam verdi.” gibi rivayetleri bu durumu kanıtlıyor. Resûl-i Ekrem’in çocuklara selâm vermesi, hem onun tevâzuunu hem çocuklara şahsiyet kazandırma yönündeki üstün ahlâkını hem de selâmı küçük-büyük toplumun her kesimi arasında yaymamız gerektiğini gösteriyor. Çocuklara selâm verme ve selâmlarını alma, onları birer birey olarak kabul ettiğimizi göstermesi sebebiyle şahsiyet oluşumlarına, topluma uyum sağlamalarına ve küçük yaştan itibaren eğitilmelerine de büyük katkı sağlıyor.

    YOLCULUKTAN GECE DÖNMEMEK

    Günlük hayatın önemli bir parçası olan yolculukla alakalı Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hem uygulamaları hem de tavsiyeleriyle bize ışık tutuyor. Her anını dua ile süsleyen Allah Resûlü, bir binite bindiği zaman “Ta ki onların üstüne binerken Rabb’inizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz: ‘Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir. O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabb’imize döneceğiz.’” (Zuhruf Sûresi 13) ayetini okurdu. Resûlullah, aynı şekilde bu ayeti okuyan kimsenin bineğinden inmeden ölürse şehit olacağını buyuruyor. Arabaya binildiğinde okunması sünnet olan diğer bir ayet ise: “Nuh dedi ki ‘Binin gemiye! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Gerçekten Rabb’im gafurdur, rahîmdir.’” (Hûd Sûresi 41)

    Resûl-i Ekrem’in seyahate çıkacak kimselere “Seyahate çıkan üç kişi içlerinden birini başkan tayin etsin.” tavsiyesi de bulunuyor. Bir kimsenin tek başına yola çıkmasını hoş görmeyen Hz. Ömer de “Şayet bu kimse ölürse onu, kimden araştıracağım.” diyerek tek başına yolculuk yapılmasına karşı çıkıyor. Seyahate perşembe günü çıkmak ve yolculuktan eve gece dönmemek de Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetleri arasında. Enes ibni Mâlik, Resûlullah’ın seferden ailesinin yanına gece dönmediğini, sabah ya da öğlen vakti girdiğini belirtiyor. Allah Resûlü’nün diğer bir uygulamasıysa yolculuktan döndüğü zaman ilk olarak mescide gidip namaz kılması.

    SECDEDE DUA ETMEK

    Her anını Allah’a niyazla geçiren Peygamberimiz bu konuda da ümmetine tavsiyelerde bulunuyor: “Kulun Rabb’ine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın.’’ O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’a en yakın olunan bu halde yaptığı dualardan biri şöyle: “Allahümme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü secede vechî lillezî halâkahû ve savverahû ve şakka sem’ahû ve besarahû tebâreka’llahü ahsenü’l-hâlikîn.” (Allah’ım! Senin için secde ettim. Sana iman ettim. Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratana ve şekil verene, görmesi için göz oyuğunu yarıp gözü yerleştirene, işitmesi için kulak yerini yarıp kulağı yerleştirene secde etmiştir. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı ne yücedir.)

    Ümmetini de bu konuda teşvik eden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Ebû Bekir’e secdede okuması için “Allahümme, innî zalemtu nefsî zulmen kesîren ve innehu lâ yağfîru’z-zünube illâ ente, fağfir lî mağfireten min indike verhamnî inneke ente’l-ğafuru’r-rahîm. (Allahım! Ben kendime çok haksızlık ettim. Doğrusu günahları ancak Sen bağışlarsın; beni bağışla, kendi katından bir bağışlamayla beni mağfiretine erdir. Bana merhamet et. Çünkü ancak Sen hem Gafur’sun, hem Rahîm’sin)” duasını öğretmiştir.

    YENİ ELBİSEYİ CUMA GÜNÜ GİYİNMEK

    Nebiler Serveri, müminlerin bayramı olan cuma gününe özel önem verirdi. Günlerin seyyidi olarak kabul edilen cuma günü güzel giyinmek, güzel koku sürünmek, gusül abdesti almak gibi birçok sünnet bulunuyor. Fahr-i Kainat (sallallahu aleyhi ve sellem), “Günlük giyilen elbiseden başka, cuma günleri giyilecek ayrı bir elbisenin olması ne iyidir.” beyanına ithafen kendisi de yemen kumaşından olan elbisesini, cuma ve bayramlarda giymiştir. Yeni alınan elbisenin de ilk o gün giyilmesi sünnet. Zira Resûlullah, aldığı yeni elbiseyi ilk olarak cuma günü giyer, Allah’a hamd eder, iki rekât namaz kılar ve eskisini de birine verirdi.

    YATSI NAMAZINDAN SONRA İSTİRAHATE ÇEKİLMEK

    Yatsı namazından sonra, çok önemli bir mesele yoksa oturmamak ve istirahate çekilmek Efendimiz’in uygulamaları arasında. Günümüzde çokça ihmal ettiğimiz bu sünneti O (sallallahu aleyhi ve sellem), bir prensip haline getirmişti. Hz. Aişe Validemiz’in “Hiçbir zaman, Resûlullah yatsıdan önce uyumamıştır ve yatsıdan sonra sohbet etmemiştir.” demesi bunun kanıtı. Efendimiz yatsıdan önce uyumayı ve sonrasında oturup konuşmayı sevmezdi. Gece sohbeti konusunda sadece yolculara müsaade etmiştir.

    YÜZÜKOYUN YATMAMAK

    Uyurken sağ tarafa, sağ el üzerine yatmak ve dua okumak Hz. Peygamber’in sünnetleri arasında. Hz. Aişe, Efendimiz’in yatış şeklini şöyle anlatıyor: “Resûlullah yatağa girdiğinde, avuçlarını bitiştirip içine üfler, İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okur, ellerini vücudunun sürebildiği yerlerine sürerdi. Ellerini baş, yüz ve vücudunun ön tarafından sürmeye başlardı ve bunu üç kere tekrar ederdi.” Resûl-i Ekrem’in yatmadan önce Secde, İsra ve Zümer sûrelerini okuduğuna dair de rivayetlerde bulunuyor.

    Yüzükoyun yatmak ise dinimize göre uygun değil. Bu şekilde yatmayı cehennem halkının yatış şekli olarak niteleyen Efendimiz, böyle istirahat eden bir sahabeyi de “Bu Allah’ın sevmediği bir yatış şeklidir.” diye uyarmıştır.

    HER AY ÜÇ GÜN ORUÇ TUTMAK

    Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle kamerî takvim hesabına göre her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak Peygamber Efendimiz’in uygulamalarından. Hz. Aişe Validemiz, Nebiler Serveri’nin her ay üç gün oruç tuttuğunu rivayet ediyor. Hatta O (sallallahu aleyhi ve sellem), sefer halinde bile bu günlerde oruç tutmayı ihmal etmemiştir. Ümmetini de bu konuda teşvik eden Habib-i Zişan, “Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir.” buyuruyor. Ebü’d–Derdâ Hazretleri de Efendimiz’den bu konuda aldığı tavsiyeyi şöyle anlatıyor: “Sevgilim (sallallahu aleyhi ve sellem) bana, yaşadığım sürece asla terk etmeyeceğim üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazını kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını eda etmeyi tavsiye etti.

    Cihan Yenilmez 

    Yenibahar

  • Şahin Uçar: Ebu Hanife bir hukuk dehasıdır

  • Türkiye’nin ilk ve tek tarih filozofu olan ve aynı zamanda birçok farklı alandaki meziyetleri ile tanınan Prof. Dr. Şahin Uçar Bey’i, Cağaloğlu’nda Kızlarağası Medresesi’nin önündeki masalardan birinde görünce, yanına gidip biraz sohbet etmeliyim diye düşündüm. Onu tanıyanlar bilir ki kendisi kolay bir kişilik değildir; zor beğenen, eleştirel bakan ve kimseyi de kolay kolay takdir etmeyen bir kişidir.

    Onunla daha önce de birkaç sefer sohbet ettiğim için, kendisi ile sohbet etmenin risklerinden haberdardım. Onun başkalarını küçümser gibi kullandığı üslubuna tahammül edebilirsem belki ondan güzel bir şeyler öğrenebilirim diye düşündüm. Nefsimin ağırına gidecek hitapları olacağından bir bakıma emindim de… Fakat onunla sohbet edebilirsem önemli şeyler söyleyeceğinden de kuşkum yoktu.

    Şahin Hoca beni çocukluğuma götürdü

    Bu düşüncelerle; “Selamun aleykum Üstad” deyip, müsaade isteyip masasına oturdum. Oturmamla birlikte Üstad ilk hamlesini yaptı. Cebinden para çıkartıp; “Şuradan bir sigara alsana” diyerek bana uzattı. Hem de tıpkı çocukluğumdaki babamın beni sigara almaya gönderdiği eda ile yaptı bunu. Hemen koşup bakkaldan istediği sigarayı aldım geldim. Nefsimin ilk engelini atlatmış olmanın zevkiyle masaya yeniden oturdum. Bir mecmuayı inceliyordu Üstad. Hafif bir gülümsemeyle; “Üstad, Allah razı olsun sizden, beni çocukluk yıllarıma geri götürdünüz. On beş -yirmi yıldır kimseye sigara almamıştım” dedim. Zannedersem latife mi hafiflik mi yaptığımı anlamak amacıyla şöyle bir yüzüme baktı. “Hayda… O ne demek ya!” dedi. Sonra da benim kendi çocuklarından daha küçük olduğumu; kendisine nispetle çocuk olduğumu söyledi.

    Üstad; “İki çay kap gel” demeden çay getirmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Büyük bir saygı ile “çay içermisiniz Üstad” dedim. İlk önce hayır dese de sonradan “getir” deyince içerden iki çay kapıp geldim. Gelirken birkaç tane de avucuma küp şeker almıştım. “Üstad ellerimi yeni yıkadım, temiz” diyerek çayı ve şekerleri verdim.  “Ne kadar yıkarsan yıka temiz olmaz…” dedi.

    Mikroplar çok faydalı varlıklardır

    Sohbetimiz başlamıştı ve ilk konumuz “mikroplar” olmuştu. Bu konuda Şahin Uçar Hoca şöyle dedi: “Yeryüzündeki miktarlarına göre önce mikroplar, sonra bitkiler, sonra hayvanlar sonra insanlar var. Bunların arasında en zararlı olanı insanlardır. İnsanlar kendilerini çok kıymetli vehmediyorlar ama o kadar değiller. Mikroplar ise çok faydalı yaratıklardır. Eğer mikroplar olmasa diğer türlerin hepsi ölür. Mikroplar olmasa hiçbir şekilde hayat olmaz. Bitkinin topraktan minarelleri alıp organik kimya moleküllerine dönüştürmesini mikroplar sağlıyor. Bitkiler olmasa hayvanlar da olmaz. Bunlar olmayınca insan ne ile beslenecek?”

    Şahin Uçar Hoca, bu bilgilerden sonra biyoloji ilmi ile ilgili bazı detay bilgiler verdi. Güneş ışınlarını bitkilerin mikroplar aracılığı ile besine dönüştürdüğünü anlattı. Onun bir kitap kurdu ve ilim adamı olarak birçok konuda malumata sahip olduğunu bu anlattıkları ispat ediyordu. Akademisyen olmanın verdiği (çoğu akademisyende artık olmayan) ilmi bakış açısı ile meselelere bakıyordu.


    Devlet aklı diye bir şey olmaz

    Sohbet yavaş yavaş rayına oturmuştu artık… Sohbetin bir yerinde; “Tarihi bilmeden tarih hakkında konuşanlara çok kızıyorsunuz, öyle değil mi Üstad?” dedim. “Sadece tarihi bilmeden konuşanlara değil, herkese kızıyorum”  dedi ve bir kahkaha attı. Bu gülüş kendi ile barışık olduğunu gösteriyordu. Kimseyi beğenmeyen birisi olduğunu böylece kendisi de şaka yollu söylemiş oldu. Daha sonra gazete, dergi ve televizyonları takip etmediğini söyledi. Bu yayın organlarında kullanılan dili çok yadırgadığını ve bu kullanılan dile şaşırdığını söyledi. Mesela bazı yazarların veya televizyon programına katılan kişilerin “devlet aklı” diye bir şeyden bahsettiklerini, oysa böyle bir şeyin olamayacağını söyledi. Bu tarz şeyleri vatandaşa yutturduklarını ifade etti.

    En baba filozof Eflatun

    Yaşayan bir filozofa “en baba filozof” kim diye sormanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Soruma bir çırpıda “Eflatun” diye cevap verdi. Müslüman filozoflardan ise Farabi, İbni Sina ve Gazzali’nin ismini zikretti. Ardından da; “Bunların hepsi orta çağda… Şimdi iyi filozof yok. Bir tek ben kaldım…” diyerek esprisini patlattı. Bu arada konu çalışmaya ve azimli olmaya geldi. İbni Sina’dan şöyle bir söz nakletti: “Ben on sekiz yaşında hekimbaşı oldum. Aristo’nun metafiziğini kırk kere okudum, anlamadım. Sonunda Farabi’nin bir şerhi geçti elime, onu okuduktan sonra anladım.” Bunu söyledikten sonra Şahin Uçar Hoca; “Adamın azmine bak, kırk kere okuyor…” diyerek takdirini ifade etti.

    Ebu Hanife bir dehadır

    Şahin Uçar Hoca, Eflatun’un önemli bir adam olduğunu söyledikten sonra, Ebu Hanife isminin de hukukta bir deha olduğunu söyledi. İlk defa İslam’ın hukukunu sistematik hale getirenlerden birisi olduğunu söyledi. Bence onun şu önemli sözü günün bombasıydı: “Hiçbir mektep bir Eflatun ya da bir Ebu Hanife yetiştiremez. Bu Allah vergisidir.” Ben bu söze bütün yüreğimle katılıyorum ve bu tespiti yapmanın da önemli bir şey olduğunu düşünüyorum.

    Şahin Uçar Hoca, nev-i şahsına münhasır bir filozof olarak kanımca bazı yönlerini pek açığa koymayı sevmeyen birisi. Mesela bir akademisyen olarak aklî verilerle konuşmayı seviyor. Vicdanî bazı tutumlarını ise açığa vurmuyor. Ancak ben bu sohbette buna dair bazı önemli ipuçları yakaladığımı düşünüyorum. Mesela bir Gazzali’yi veya bir Ebu Hanife’yi takdir etmesi onun İslam’ın büyük hocalarının hakkını teslim etmesi anlamına geliyor ki bu da bir nevi adalet duygusuna işaret ediyor. Açıkçası bu ikisini takdir etmeyen veya dehalarını fark etmeyen bir ilim adamını tahayyül bile edemiyorum. Zira bu isimler sıradan, basit isimler değiller. Şahin Uçar Hoca’nın da bu isimleri örnek vermesi rastgele değil… Bu onun ilme ve âlimlere verdiği değeri gösteriyor.

    Fuzuli okumayan eksik kalır!

    Şahin Uçar Hoca, Divan’ı olan bir şair olmasına rağmen, duygusal çıkarımlardan uzak duran bir isim… Ancak bu, onun duygusuz birisi olduğu anlamına gelmez. Sohbetin bir yerinde; “Fuzuli ve Yûnus’u okumamak insana bir şeyler kaybettirir. Diğerlerini okumamak ise pek bir şey kaybettirmez” dedi. Bu sözleri de bize Şahin Uçar Hoca’nın duygu dünyası ile ilgili bir ipucu veriyor. Bizi “aşk” kavramına götüren Yûnus’u ve Fuzuli’yi sevmenin ne anlama geldiğini açıklamaya hacet yok sanırız.

    Tolstoy’un çocuk hikâyelerinde çok güzel ahlak dersleri vardır

    Onun duygu dünyası ile ilgili bir diğer ipucunu ise Tolstoy ismi üzerinden yakalıyoruz. Bir vicdan kahramanı olarak gördüğüm, büyük bir hayranlıkla ve saygıyla okuduğum Tolstoy hakkındaki şu sözleri de doğrusu çok önemliydi: “Tolstoy çok büyük adamdır. Tarihte roman sanatında o kadar kuvvetli bir adam görülmedi. Ama üslubunun kıymeti bir yana fikirleri de hoşuma gider benim. İnsanî duruşu da hoşuma gider. İnançları da güzeldir. Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu kabul etmez. Müslümanlığın Hıristiyanlıktan üstün olduğunu kabul eder. Tolstoy adam gibi adamdır. Tolstoy’un çocuk hikâyelerinde çok güzel ahlak dersleri vardır. Bizimkilerin kafası çalışmadığı için onun hikâyelerini alıp çizgi film filan yapmıyorlar. Onun o çocuk hikâyelerini çizgi film yapsalar ya… Anca Keloğlan masalı yapıyorlar.” Keloğlan’ı nasıl aslî formlarından bozarak yaptıklarını, camisiz, imamsız bir Keloğlan filminin Keloğlan olamayacağını, Hasan Aycın’ın Keloğlan’ına (Al Pembecik Gül Pembecik ve Esrarname, Hasan Aycın, İz Yayıncılık) bakmanın akıllarına bile gelmediğini ise söyleyemedim o an…

    Sen ne anlarsın medeniyetten

    Son olarak Üstad’a kültür ve medeniyet hakkındaki düşüncelerini sordum. Bu konuda şunları söyledi: “Kültür-medeniyet bahsi ciltlerce konuşmak ister. Biraz da lüzumsuz bir bahistir, bir şey de çıkmaz. Bu kelimeleri bilen de bilmeyen de kullanıyor. Konuşuyor “medeniyet medeniyet” diye… Sen ne anlarsın medeniyetten… Senin gevezeliğinden bugüne kadar kargaşa çıktı. İnsanlar boyuna konuşuyorlar. Zannediyorlar ki her şeyi konuşarak hallediyoruz. Oysaki bu gelişmenin arkasında üst dillerin rolü var. Mantık dili gibi, matematik dili gibi… Bu konuştuğumuz dille basit meseleler anlaşılır. Medeniyet falan gibi bir şey söyleyince herkes kendi dilinden bir şeyler söyler.”

    Aydın Başar 

    Dünyabizim

  • Son Dakika: Meb Din Kültürü Taban Puanı Hatasını Düzeltti

     

    Son Dakika: Meb Din Kültürü Taban Puanı Hatasını Düzeltti

     

    Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 55 2.819 118 38 2.975

    Klavuz Güncellendi.

    Taban Puan: 55 olarak düzeltildi

     

    Günce Klavuzu İndirmek İçin tıklayınız…

  • Dikap Taban Puan Hatası Memurlar.Nette Manşette

     Memurlar.Nette yapılan habere göre bizim de daha önce belirttiğimiz gibi fahiş bir taban puan hatası vardır. Acilen düzeltilmesi gerekmektedir.

    Milli Eğitim Bakanlığı 31 Ağustos 2012 tarihi saat 22:30 civarlarında 2012/2 öğretmen atama kılavuzu ile kontenjanlarını yayımladı. Memurlar.net üyelerinin forum bölümünde yaptığı tespitlere göre iki branşın taban puanlarında hata yapılmıştır. Bu düzeltilmez ise kontenjanlar boş kalacaktır. 

    DİN KÜLTÜRÜ BRANŞI

    MEB’in sıra öğrenme formunda, Din Kültürü Branşı için 70 puan alan adayın, 894. sırada olduğu belirtilmektedir.

    Ancak bu atama döneminde Din Kültürüne 2.975 kontenjan açılmış olup taban puan da 70 olarak belirlenmiştir. Bu ise takriben 2 bin kadronun boş kalacağı anlamına gelmektedir.

    GRAFİK VE FOTOĞRAF/ GRAFİK

    Grafik ve Fotoğraf/Grafik bölümüne 46 kontenjan ayrılmış ve taban puan 70 olarak belirlenmiştir.

    Oysaki MEB’in sıra öğrenme formunda, 70 ve üzeri puan alan aday sayısı 38’dir. Bu ise 70 barajını geçen herkes başvursa dahi 32 kadronun boş kalacağı anlamına gelmektedir.

    Bakanlık ivedi olarak bu hatayı düzeltmelidir.

    Kaynak

  • Din Kültürü Kontenjanı ile İlgili Milli Eğitime Göderilebilir Örnek İtiraz Metni

    Din Kültürü Kontenjanı ile İlgili Milli Eğitime Göderilebilir Örnek İtiraz Metni

     

     

    Din Kültürü Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Kontenjanında Taban Puan Hatası vardır. Din Kültürü İçin Belirtilen taban puan 70’dir. Ancak bu taban puana sahip Meb’in açıkladığı sıralamaya göre sadece 894 kişi mevcuttur. Bu sebeple 70 olan taban puanın 55 puan olarak düzenlenmesini ve düzeltilmesini talep ediyoruz. Aksi taktirde 2819 kişilik kontejanın 2000’i boş kalacaktır.

    Milli Eğitim Bakanlığının Yayınladığı 2012 KPSS Alan Bazında Sıra Öğrenme Formu
    puanhttp://pgm.meb.gov.tr/daireler/ogretmen_atama/SiralamaOgren.aspx sıralamya

     

    Bu başvuruyu yapabileceğiniz internet  adersihttp://ikgm.meb.gov.tr/www/iletisim.php

    Ayrıca 147 ve İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü aranabilmekterdir. 147 7/24 açıktır.

     

     

    Personel Atama Daireleri İletişim Numaraları
    Bursa, Gaziantep, Hatay, Antalya, Şırnak,
    Ardahan, Iğdır, Bolu, Van, Eskişehir, Ordu,
    Zonguldak, Muş, Mardin. Kilis, İzmir

    (0 312) 413 15 62

    (0 312) 418 03 81

    İstanbul, Çankırı, Düzce, Hakkari, Rize,
    Kırıkkale, Malatya, Kocaeli

    (0 312) 413 15 48

    Mersin, Muğla, Siirt, Elazığ, Şanlıurfa,
    Gümüşhane, Isparta, Tokat, Kütahya, Manisa,
    Denizli, Edirne, Konya, Osmaniye Kars
    (0 312) 413 15 62

    Samsun, Ağrı, Nevşehir, Kırşehir, Çanakkale,
    Burdur, Sivas, Sinop, Aksaray, Kırklareli,
    Giresun, Afyonkarahisar, Kahramanmaraş,
    Niğde, Adıyaman,

    (0 312) 413 15 48

    Ankara, Bingöl, Bitlis, Çorum, Trabzon,
    Tunceli, Karaman, Yalova, Bayburt, Kayseri,
    Uşak, Amasya
    (0 312) 413 15 56

    Adana, Aydın, Tekirdağ, Erzurum, Batman,
    Sakarya, Erzincan, Balıkesir, Diyarbakır,
    Kastamonu, Bartın, Bilecik, Karabük, Artvin,
    Yozgat
    (0 312) 413 15 56

  • Taban Puan Yüzünden 2000 Din Kültürü Öğretmenliği Boş Kalacak

     

    Milli Eğitm Bakanlığının yayınladığı 2012 Ağustos atama klavuzunda belirtilen taban puanlara sahip olmayan öğretmen adayları o alanlarda başvuru yapamayacaklar. Bu düzenleme 2819 kişilik açılan kontejandan sadece 814 kişinin yerleşebileceğini gösteriyor. Bu da demek oluyor ki 2000 kontejan mebin yaptığı taban puan hatası yüzünden boş kalacak. Meb yetkililerinin taban puanı 55 çekmesi halinde ancak sorun çözülebilir fakat Meb yetkililerinin bu konuda düzenleme ve düzeltme yapıp yapmayacakları ise merak konusu. Bu konudaki taleplerinizi ve itirazlarını Mebin 147 iletişim numarasının yanında  http://ikgm.meb.gov.tr/www/iletisim.php adresinden e- posta göndererek belirmeniz düzeltme veya düzenleme yapılmasını sağlayabiliri. Bilindiği gibi bu klavuz ve kontejanlar Özür atamalarının çok geç yapılması sebebiyle çok kısa zamanda hazırlandı. Bu durumun sadece Din Kültürü Öğretmenliği için geçerli bir durum olmadığını da eklemek gerekiyor.

     

    Bu durumun düzeltilmesi hala mümkün gözüküyor. Çünkü Meb’in kendi atama verileri dahil bu durumun çok bariz şekilde yanlış olduğunu gösteriyor.

     

    meb-2012-agustos-dikap

  • Kaç Dikap Kaç İhl Öğretmeni Alıncağı Belli Oldu

     

     

     

    Milli Eğitim İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan klavuza göre 

    Din Kültürü Ahlak Bilgisi  Öğretmenliği Kontejanları

     

    Taban Puan: 70 

    Açıktan İlk, Kurum İçi ve Kurumlar Arası İlk Atama: 38

    Açıktan ve KurumlarArası  Atama: 118

    İlk Atama:2.819

    Toplam:2.975

     

    İ.H.L. Meslek Lisesi Öğretmenliği Kontejanları

    Taban Puan: 55

    Açıktan İlk, Kurum İçi ve Kurumlar Arası İlk Atama: 7

    Açıktan ve KurumlarArası  Atama: 20

    İlk Atama:485

    Toplam:512

     

    Not:

    İlk Atama başvuru ekranında; “KPSSP10 puanınız seçmiş olduğunuz alan için belirlenen
    taban puanın altında!” uyarısı gelen adayların seçilen alana başvuru hakları bulunmayacaktır

    3.4. İlköğretim din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği mezunları, ilkokul ve ortaokulları tercih
    edebileceklerdir.
    3.5. Öğrenimleri birden fazla alana kaynak olanlar, yalnızca bir alana atanmak üzere başvuruda
    bulunacaklardır.

  • Meb Öğretmen Atama Klavuzu Yayınlandı

    2012-2 Öğretmenliğe Başvuru ve Atama Kılavuzu
  •  

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    2012-2 Öğretmenliğe Başvuru ve Atama Kılavuzu için tıklayınız…

  • Yabancı Öğrenciler En Çok İlahiyat, İşletme ve Tarihi Tercih Ediyor

     

    Sakarya Üniversitesi (SAÜ)’nde eğitim gören yabancı 989 öğrencinin büyük çoğunluğunun ilahiyat, işletme ve tarih bölümlerini tercih ettiği bildirildi.
    Geçen yıl 458 olan yabancı öğrenci mevcudunu bu yıl iki katına çıkaran üniversite, 2012 eğitim öğretim yılında 679 yeni öğrencinin kayıt yapmasıyla yabancı öğrenci mevcudunu 989’a çıkardı.Yabancı öğrenciler arasında 585 öğrenci ile en fazla Türkmenistan uyruklular başı çekerken, onları Azerbaycanlılar ve Almanya’dan gelen öğrenciler takip ediyor. Yabancı öğrenciler arasında Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Almanya’nın dışında Bulgaristan ve Yunanistan’dan da çok sayıda öğrenci mevcut.Türkiye’ye çok uzak bir coğrafya olmasına rağmen Uzakdoğu’dan da SAÜ’ye okumaya gelen öğrenciler var. 24 Endonezyalı öğrencinin okuduğu Sakarya’da; Çin’den, Güney Kore’den ve Filipinler’den öğrenciler, üniversite tercihlerini SAÜ’den yana kullandı. 

    Yabancı uyruklu öğrencilerin büyük bölümü fen-edebiyat, iktisadi ve idari bilimler ile mühendislik fakülteleri bünyesinde eğitim görürken, en çok tercih ettikleri bölümlerin başında ilahiyat, işletme ve tarih gelmekte. Sınırlı kontenjanların yer aldığı mühendislik bölümlerinde en çok tercih edilen bölümler ise bilgisayar, inşaat, makina mühendislikleri.Bu yıl yapılan kayıtlarla birlikte SAÜ’de okuyan yabancı uyruklu öğrencilerin ülkeleri ve mevcutları şöyle: Türkmenistan 585, Azerbaycan 116, Almanya 32, Arnavutluk 28, Afganistan 26, Bulgaristan 26, Endonezya 24, İran 16, Moğolistan 12, Kazakistan 12, Özbekistan 11, Yunanistan 9, Gürcistan 8, Suriye 8, Rusya 8, Nijerya 7, Kırgızistan 6, Somali 5, Pakistan 4, Irak ve Filistin 3, Ürdün, Tacikistan, Ukrayna, Çin, Romanya, İsviçre, Bosna Hersek ve Kosova 2 öğrenci, Moritanya, Filipinler, İngiltere, İsrail, Sırbistan, İsveç, Kenya, Polonya, Güney Kore, Danimarka, Kamerun, Rusya Federasyonu, Makedonya ve Avusturya 1’er öğrenci .