Yıl: 2012

  • Diyanetten İhtiyaç Odaklı Kuran Öğretimi programı

    Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan alınan bilgiye göre, Kur’an kurslarında hizmet çeşitliliği projesi kapsamında başlatılan ‘Kur’an Öğreniyorum” programı, ”İhtiyaç Odaklı Kur’an öğretimi” adı altında yaygınlaştırılarak uygulamaya konuldu.

     

    Gençlerin, emeklilerin, çalışanların, ev hanımlarının, kırsal kesimde yaşayan vatandaşların ve öğrencilerin kendilerine uygun gün ve saatlerde Kur’an öğrenmesine imkan sağlayan program için kayıtlar 17 Eylül’den itibaren yapılabilecek. Kurslar ise 24 Eylül’de başlayacak.

    Geçen yıl pilot olarak bazı illerde uygulanan, bu yıl ülke çapındaki tüm Kur’an kurslarında uygulanacak ve dört dönem halinde gerçekleştirilecek program boyunca katılımcılara 144 saat eğitim verilecek.

  • Hasenat 5 Kuran-ı Kerim Fihristi İndir

     

     

    • Program %100 WORD uyumlu hale getirildi. Artık programdaki sonuç sayfalarının hepsı birer Word dökümanı niteliğinde. Dilediğiniz gibi kes, kopyala, yapıştır, yazı karekteri stil, font, ölçü değişikliği yapabilecek, isterseniz rtf (zengin metin biçimi) olarak kaydedebilecek ve de dışarıdan rtf ya da txt uzantılı dosyaları programın içinde açabileceksiniz.
    • Sekme üzerindeki metin içinde Bul-Değiştir fonksiyonuyla metnin içinde arama yapabilecek, bulduğunuz kelimeleri değiştirebileceksiniz..

    • Programa yazdırma özelliği eklendi. Artık istediğiniz sayfanın yazıcıdan çıktısını alabilirsiniz. 

    • Programa kelime meali eklendi. Herhangi bir Arapça kelimenin üzerine tıkladığınızda üzerinde açılan küçük kutucukta kelimenin mealini görebileceksiniz.

    • Arama geçmişi özelliğiyle sekmelerde yaptığınız aramaları arama geçmişinden takip edebilir ve bir tıklamayla aramanın yapıldığı sayfaya gidebilirsiniz. 

    • Kuranı Kerim sözlüğüne arama ve kopyalama özelliği eklendi. Artık sözlük içinde de Türkçe ve Arapça arama yapabileceksiniz.

    • Artık sildiğiniz sekmeleri istediğiniz zaman kurtarabileceksiniz. Herhangi bir çalışmayı kapatmış olsanız bile, eğer kaydettiyseniz, yeniden açtığınızda silinen sekmeleri kurtarabilirsiniz.

    • Programda kullanacağınız hatim ses paketlerini artık tümüyle indirmek zorunda değilsiniz. Çalma düğmesine tıkladığınızda ses dosyası çalma esnasında indiriliyor ve kaydediliyor. Tekrar çaldığınızda program kayıtlı dosyadan çalıyor.

    • Sekmeleri programın istediğiniz tarafına yerleştirebiliyorsunuz.

    • Fihriste çok başarılı bir arama fonksiyonu yerleştirildi. Sonuçlar ayrı başlıklar altında görüntülenebildiği gibi, topluca da görüntülenebiliyor.

    • Kaydettiğiniz çalışmaları artık birleştirebileceksiniz. Kaydettiğiniz çalışmayı dışarı verebilir, dışarıdan da çalışma alabilirsiniz.

    • Sık kullanılanlar özelliği geliştirildi. Ve daha hızlı çalışır hale getirildi.

    • Programa yapışkan notlar eklendi. Sınırsız sayıda yapışkan not alabilirsiniz. Yapışkan notlar zengin metin biçimi formatında kaydedilir. Yapışkan notları bütün çalışmalarınızda kullanabilirsiniz.

    • Programa internet tarayıcı eklendi. Artık programdan çıkmadan internette gezinti yapabilirsiniz.

    • Programa fonksiyonel bir kelime işlemci eklendi. Artık dosyalarınızı Word’e aktarmanıza gerek yok. Program içinde tüm ihtiyacınızı karşılayacak bir kelime işlemciyle işleriniz artık çok daha kolay.

    • Klavye kısayolları.

      • ctrl+boşluk tuşuyla çalma ve çalmayı durdurma

      • ctrl+sağ ok tuşuyla sonraki sayfaya geçme

      • ctrl+sol ok tuşuyla önceki sayfaya geçme

      • ctrl+yukarı ok tuşuyla önceki ayete geçme

      • ctrl+aşağı ok tuşuyla sonraki ayete geçme

      • ctrl+Shift+sağ ok tuşuyla sonraki sekmeye atlama

      • ctrl+Shift+sol ok tuşuyla önceki sekmeye atlama

      • ctrl+F tuşuyla Türkçe arama

      • ctrl+R tuşuyla Arapça arama

      • ctrl+T tuşuyla Sure no’su ayet no’su ile arama

      • ctrl+H tuşuyla sekme içinde bulma değiştirme

      • ctrl+O tuşuyla kaydedilmiş bir çalışmayı açma

      • ctrl+N tuşuyla yeni bir çalışma açma

      • ctrl+D tuşuyla kaydedilmiş bir çalışmayı silme

      • ctrl+S tuşuyla çalışmayı kaydetme

    • Bütün bu yeniliklerle ve daha sayamadığımız birçok yenilikle buluşmak için hemen Hasenat 5’i indirin. Ve bizi dualarınızda unutmayın.

    Sistem Gereksinimleri 

     

    Sistem : Windows XP, Windows Vista, Windows 7

    • 1 gb ram,

    • Hasenat programı için 60 mb disk alanı

    • Hatim paketleri için – Opsiyonel (Eğer yüklerseniz 1 hatim paketi için asgari 400 mb disk alanı)

    • 1 ghz ya da üstü işlemci.

    • Rahat bir çalışma için 1024 X 768 ekran.

    Hasenat 5, Windows XP, Vista ve Windows 7 üzerinde test edilmiştir. Daha önceki sistemlerde test edilmemiştir.

    Programı Kaldırmak için :
    Hasenat 5’i bilgisayarınızdan kaldırmak isterseniz, 
    Kontrol panelinden, Program Ekle Kaldırı seçin daha sonra gelen pencereden Hasenat 5’i seçin ve kaldıra tıklayın.


    Site 1

    Site 2

     

    Önemli not : Hasenat 5 kurulum programının içinde Hatim Ses paketi yoktur. 

    Hatim paketlerini indirmek için önce Hasenat 5 programını indirin ve bilgisayarınıza kurun.


    Hatim ses paketlerini indirmek için, Hasenat 5 programını indirdikten sonra, programın “Ayarlar” bölümünden “Hatim indir” bölümüne gidin ve oradan istediğiniz hatimi seçip “İndir” düğmesine basın. Hasenat 5 programına yeni eklenen bir özellikle artık hatim paketlerini ayrı olarak indirmenize gerek yoktur. Program seçtiğiniz hatim paketini çalma esnasında indirir. Çalma esnasında bir defaya mahsus olarak indirilen ses dosyaları programın altına kaydedilir. Ve program bundan sonraki çalma işlemini kaydedilen dosyalardan yapar.



    Hasenat 5 sürümüne eklenenler :

    %100 WORD uyumluluğu.

    Yazıcıdan çıktı alma imkanı

    Ses paketlerini çalma esnasında indirme.

    iPhone tarzı kayar menüler.

    Kelime meali.

    Sözlük içinde Türkçe, Arapça arama ve kopyalama.

    Sekme yerleşimi, silinen sekmeleri kurtarma.

    Kaydedilen çalışmaları birleştirebilme.

    İnternet tarayıcısı.

    Gelişmiş bir kelime işlemci.

    Yapışkan notlar.

    Arayüz değişikliği.

    Sekmelerde rtf (zengin metin biçimi) ve text dosyaları desteği. Rtf ve txt dosyalarını herhangi bir sekme içinde açabilme imkanı.

    Sayfa üzerinde yapılan tüm değişikliklerin çalışmayı kaydetme ile birlikte eksiksiz kaydedilmesi.

    Sekmede gelen sonuç sayfasında kes, kopyala, yapıştır, metin düzenleme, font stil, renk, ölçü ayarlama.

    Programın altına eklenen düğmelerle sayfalar arasında kolayca gezinme. Ve istenilen sayfaya gitme imkanı.

    Sanal Arapça ve Türkçe klavye.

    Arama geçmişi özelliği.

    Fonksiyon sekmelerinin altındaki arama alanları sayesinde kolayca ve fonksiyonel arama imkanı.

    Büyüteç. Sayfaları fontla oynamadan büyütme imkanı.

    Sayfa içinde Bul-Değiştir fonksiyonu.

    Hasenat 4 sürümüne eklenenler :

    Recep Aykan’ın 1036 sayfalık Kur’an fihristi programa eklendi.

    Ayettteki (Arapça metin üzerinde) bir kelimenin üzerine gelindiğinde Mu’cem ul-Mufehres fihristine göre kelimenin geçtiği diğer ayetlerin Arapça ve Türkçe mealleri ile birlikte yeni bir pencerede görüntülenmesi eklendi,

    Ayettteki (Arapça metin üzerinde) bir kelimenin üzerine çift tıklandığında açılacak pencerede kelimenin sözlük anlamlarını görebilme (Kuranı Kerim Lugatı – Mahmut Çanga) özelliği eklendi,

    Panoya kopyalama ve yapıştırma özelliği eklendi.
    Ayetleri sekmeler arasında taşıma ve kopyalama özelliği eklendi.
    Sekmede yapılan değişiklikleri geri alma özelliği eklendi.
    Sekmeler programın sağ tarafına alındı ve daha kullanışlı bir hale getirildi.
    Sekmelerde sureleri filtreleme özelliği eklendi.
    Word’e aktarmadaki sorun giderildi.
    Windows 7 uyumsuzluğu giderildi.
    Bazı metinlerde tashih hataları giderildi.
    Sesli not alabilme imkanı eklendi,
    Ayetlerin öncesini ve sonrasını ekleme özelliği eklendi.
    Sekmedeki sure ve ayetleri yeniden sıralama özelliği eklendi.
    Sekme özelliğini değiştirme özelliği eklendi.
    Ve daha birçok ufak yenilik ve iyileştirme yapıldı.
    Hasenat 3.1 güncellemesindeki geliştirme ve iyileştirmeler :

    Hatim modülü programdan çıkarıldı. Programdan bağımsız ve tek başına kullanılabilir hale getirildi. Artık hatim modulünü ister Hasenat 3 programının içinden, isterseniz de Hasenat 3 programını açmaksızın, Başlat menüsünden kullanabileceksiniz. Detaylı bilgi ve indirmek için tıklayın. Programa daha önceden yüklemiş olduğunuz hatim ses dosyalarını ise, artık sadece Hasenat 3.1 programının içinden, sayfa üzerindeki ayeti dinlemek istediğinizde kullanacaksınız.
    Sık kullanılanlar menüsündeki taşıma ve sıralamadaki sorunlar tamamen giderildi. Daha kullanışlı bir hale getirildi. Artık fare ile tutup sürükleyerek klasörleri klasörlerin içine kolaylıkla taşıyabilecek, klasörler içindeki ayetleri konu bütünlüğüne göre sorunsuzca sıraya dizebileceksiniz.

    Yavaş bilgisayarlarda açılıştaki gecikme sorunu mümkün olduğunca giderildi. Giriş ekranı ve program kabuğu, varsayılan olarak kapatıldı. İsterseniz bu özellikleri Araçlar > Ayarlar menüsünden tekrar açabilirsiniz.

    Sure sıralaması menüsü, git sekmesinden çıkarılıp programın üstünde daha görünür bir yere yerleştirildi.

    Gerek programın sol tarafında yer alan, gerekse de üstte açılan sekmeler daha dikkat çekici hale getirildi.

    Sekmeleri birleştirmek için sekmelerin üzerine sağ tıkladığınızda çıkan, Sekmeleri birleştir menüsünün penceresine Ayetleri seçili sure sıralamasına göre yeniden sırala şeklinde önemli bir özellik eklendi. Bu vesileyle, sekmeleri birleştirdiğinizde ayetler, seçmiş olduğunuz sure sıralamasına (Resmi, İniş, Alfabetik) göre yeniden sıralanabilecek.

    Ve bu Ayetleri seçili sure sıralamasına göre sırala özelliği, Arama penceresine de eklendi.

    Arama Penceresindeki Arama sonucunda gösterilecek metinlere göre yeni sekmeler aç ve İçinde arama yapılacak metinlere göre yeni sekmeler aç özelliklerinden birini seçtiğinizde, artık arama sonucunda açılan sekmeler ait, olduğu meallerin ismiyle açılıyor. Böylelikle gelen sonuçların hangi meale ait olduğunu kolaylıkla bileceksiniz.

    Arama sekmeleri üzerindeki Ayeti çıkart düğmesi, bütün sekmelere konuldu. Artık her sekme içinde bu düğmeyi kullanabileceksiniz.

    Programda kullanıcılar için sorun oluşturan önemli bir eksiklik giderildi. Ayeti çıkart düğmesine bastığınızda program otomatik olarak sekmedeki ilk bulunan ayete gidiyordu. Örnek olarak 3. sayfada bir ayet çıkarttığınızda, program otomatik olarak 1. sayfaya ve sayfadaki ilk ayete gidiyordu. Şimdi ayeti çıkarttığınızda program olduğu yerde kalıyor ve böylelikle çalıştığınız yeri kaybetmiyorsunuz.

    Program menüleri (Oku&Dinle, Ara&Git, Araçlar, Yardım) üzerine çift tıkladığınızda, program menüleri gizleniyor ve size daha çok çalışma alanı bırakıyor. Üzerine gelip tek tıkladığınızda açılıyor ve size menüleri kullanma imkanı veriyor. Üzerine gelip çift tıkladığınızda da, eski konumuna dönüyor.

    Programın Git/Metinler sekmesinde arama kutucuğuna Naziat yazdığınızda hata mesajı veriyordu, düzeltildi.

    Metin aç/kapa/sırala özelliği varsayılan olarak açık hale getirildi.

    Sekmeler birleştirildiğinde, sekme üzerindeki ayet sayısı hatalı hesaplanıyordu. Düzeltildi.

    Metinlerle ilgili güncellemeler (Hasenat 3.1).

    Kur’an-ı Kerim arapça orjinal metninde görünmeyen: Bakara 217, Araf 8, Yusuf 8, Nahl 75, Şuara 6, Tur 43 ayetlerindeki hata giderildi ve görünür hale getirildi.

    Kur’an-ı Kerim Türkçe okunuş metninde dört kelime tashihi yapıldı.

    Ali Bulaç mealinde bir kelime tashihi yapıldı.

    Yaşar Nuri Öztürk mealinde beş kelime tashihi yapıldı.

    Hasan Basri Çantay mealinde bir kelime tashihi yapıldı.

    Mürşid fihristinde Zulkarneyn başlığındaki ayet numaralarıyla ilgili hata düzeltildi.

    Elmalılı Hamdi Yazır mealinde Hadid süresi 10. ayeti görünmüyordu, düzeltildi.

    3.0 sürümüne eklenenler :
    Sesli Kur’an okuma.

    Hatim dinleme.

    Türk sistemine göre harekelendirilmiş Kur’an ve tashihi.

    Meallerde sıralama ve tashih.

    Çok gelişmis arama sistemi.

    Not defteri.

    Yine sağ tıklama menüsüne konulan kopyalama komutu ile seçtiğiniz metni sorunsuz olarak WORD e aktarabilme.

    Daha modern Vista tarzı bir görünüm.

    Sık kullanılanlar.

    Sınırsız oturum açma, kaydetme.

    Yedekleme imkanı.

    Hatırlatmalar.

    Sekmeli pencere sistemi.

    Fonksiyonel sağ tıklama menüsü.

    Geliştirilmiş fihrist görüntüleme.

    Sure ve ayetler içinde kolay gezinme ve görüntüleme ösellikleri.

    Ayetlere dipnot ekleme ve dipnotlar içinde arama yapma ve gelişmiş görüntüleme.

    Gelişmiş seçeneklerle programı özelleştirme.

    Arayüz değiştirebilme.

    Her meale ayrı font, renk ve boyut belirleyebilme.

    Otomatik güncelleme.

    Sağ tıklamayla kelimeyi aramaya aktarabilme.

    Sayfa üzerinden Kur’an dinleyebilme.

    Sayfa üzerinden metin kapatabilme, sıralayabilme.

    Sayfa üzerinden ayet çıkarabilme.

    Sekme birleştirebilme.

    Sekme ismi değiştirebilme.

    Sekme yerini değiştirebilme.

    2.1 sürümünde eklenenler :

    2.1 sürümüyle programın adı Furkan-1’den Hasenat olarak değiştirildi ve geliştirme süreci hızlandırıldı. Temmuz 2006 itibariyle 40.000’in üzerinde kullanıcıya ve tüm sürümlerde 80.000’in üzerinde download’a erişti.

    2.1 (güncelleme) sürümünde şu özellikler eklendi: Yeni fonta geçilerek daha güzel Arapça metin görünümü sağlandı. Arapça metindeki şedde altındaki kesre, alışılmış Türk sistemine göre harfin altına alındı. Bazı mealler çıkarıldı. Muhammed Esed meali ve Yeni Diyanet meali programa eklendi.

    2.0 sürümünde eklenenler :

    Arapça orijinal Kuran metni, Arapça metinde ve çevirilerde geliştirilmiş arama fonksiyonu, Kuran okuma amaçlı sıralı okuma ve derleme oluşturma, sadeleştirilmiş ve geliştirilmiş kullanıcı ara yüzü, çok sayıda yeni metin ve yeni fihrist (22 metin, 4 fihrist), alfabetik sıralama, kullanıcı tarafından belirlenebilir renklendirme, geliştirilmiş program özellikleri, çok güçlü arama alt yapısı (ve/veya, hareke gözardı etme, harf yumuşamalarını gözardı etme) ve tamamen ücretsiz olma…

    1.0 sürümü :

    Surelerin içinde ağaç yapısı ile dolaşabilme, iniş sırasına ve resmi sıraya göre listeleyebilme, atlamalı dolaşma (bir kelimeyi sağ tıklayıp o kelime geçen tüm ayetleri görebilme), çok sayıda metni alt alta görüp mealleri kıyaslayabilme, meal ekleyip çıkartabilme, programı yenilemeye gerek kalmadan yeni mealleri ekleyebilme.

  • İmam-Hatiplilere polis akademisi yolu açıldı

    İmam-Hatiplilerin Polis Akademisi’ne girmesini engelleyen yönetmelik maddesinde değişikliğe gidildi.

    Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Fakültesi Giriş ve Eğitim – Öğretim Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, dün Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdi.

    Akşam gazetesinden Soner Arıkanoğlu’nun haberine göre; yeni düzenlemeyle yönetmeliğin Polis Akademisi’nin öğrenci kaynaklarını belirleyen 5. maddesinde kritik bir değişliğe gidildi.

    5. maddenin a ve c bentlerindeki ‘Polis Koleji mezunları’ ve ‘İlgili devletlerle yapılacak ikili anlaşmalara bağlı olarak denkliği tanınan en az lise ve dengi okul mezunu yabancı uyruklu öğrenciler’ hükümleri aynen korundu.

    Kritik değişiklikse İmam Hatip Lisesi mezunlarına Polis Akademisi’nin kapısını kapatan (b) bendinde yapıldı. Bu benddeki ‘İhtiyaç halinde genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik öğretim ve ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları’ hükmü, ‘İhtiyaç halinde lise ve dengi okulları mezunları’ olarak değiştirildi.

    Böylece İmam Hatip Lisesi mezunlarının bu yıldan itibaren Polis Akademisi’ne girebilmesinin yolu açılmış oldu.

    AKADEMİ BAŞKANI DA İMAM-HATİPLİ

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Anayasa Mahkemesi Üyeliği’ne atadığı Prof. Dr. Zühtü Arslan’dan boşalan Polis Akademisi Başkanlığı’na, bir süre önce Başbakan Erdoğan’ın İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden okul arkadaşı olan Prof. Dr. Remzi Fındıklı atanmıştı.

    SINIF GEÇME KOLAYLAŞTI

    Öte yandan, yeni yönetmelikle Polis Akademisi’nde öğrencilerin sınıf geçmesi de kolaylaştırıldı. Eski yönetmelikte not yükseltme, bütünleme, ek sınav hakkı ve sınıf geçmede aranacak ‘en çok iki F notu (sıfır) almış olma’ şartı, yenisinde ‘en çok üç F notu’ olarak düzeltildi.

    Hürriyet

  • İslam Alimleri ve özelde de fıkıh bilginleri neden topluma yön veremiyor?

    Vaktiyle fakültede Tefsir dersinde dersleri genelde biz öğrenciler anlatırdık. Hocanın bu açıdan siyaseti iyi idi. İş kendisine kalsa fazla bir fayda hâsıl olmuyordu. Ben de bu dönemde Kıyamet Suresi’nin tefsirini almıştım.

    Günlerce, haftalarca hazırlandım, kaynaklara ulaştım, dillerini söktüm… Sonunda da sunumumu yaptım. Çok da güzel bir sunum oldu. Yaşça bizden büyük olan ve sonra bazı büyük illerde müftülük de yapan bir arkadaşımızın, yanındakilere benim de duyabileceğim şekilde “Bundan iyi vaiz olur” gibisinden (hitabetimle ilgili) laf attığını da hatırlıyorum.

    Fakat o sunumun sonunda sorulan bir soru vardı ki, bizim içinde bulunduğumuz durumu anlamamızı kolaylaştırıyordu: Soru şu şekildeydi: Biz bu dersten kıyametin ispatını bekliyorduk, Oysa sen rü’yetullah meselesine daldın ve orada da kaldın?

    Rü’yetullah meselesi, ahrette/ cennette Allah’ın görülüp görülemeyeceği meselesidir: Mutezile olmaz, Allah görülemez, diyor. Ehl-i sünnet ise “Hayır görülür, hem de karanlık gecede dolunayın göründüğü gibi diye” karşılık veriyor. Taraflar ondan sonra kendi delillerinin serdine ve karşı tarafın delilinin çürütülmesine dair ellerinden gelen her ne varsa onu ortaya koymaya çalışıyorlar ve derken öyle bir girdap oluşuyor ki benim gibi zavallı okuyucu ya da araştırıcıları içine çekiyor ki, oraya kendisini kaptıranlar bir daha oradan asla kurtulamıyor.

    Benim için bu hazırlık safhasında olan şey tam da işte buydu.

    Bugünün probleminden o günkü ulemanın nesine?

    Onlar kendi dönemlerinde söz konusu olan, hayatta yer alan canlı bir problemi ele almışlar, enine boyuna irdelemişler ve doğruyu bulmaya çalışmışlar.

    Ama bugün söz konusu olduğu zaman insanlar evvelemirde Allah’a inanmıyorlar ki, Rüyetullah’ı tartışsınlar. Bir ateistin “Ben özünü inkâr ediyorum, sen sözünü bana delil getiriyorsun” demesi gibi, ateist ya da agnostik biri için ve hatta sakalının bamteline kadar dünyevilik kuyusuna batmış günümüz kâhir ekseriyeti için Rü’yetullah meselesini ele alıp, derinlemesine araştırmak ve tumturaklı bir şekilde başarıyla da sunmak… Bütün bunlar maalesef boş gayret ve çabadan ibaret kalıyor. Bir feylosof bu gibi çabaları istimnâ bil-yed gibi görüyor ve bundan tek bir çocuk bile çıkmaz diyor.

    Bizim kaynakların genel karakteristik özellikleri tam da işte böyle. Müthiş bir derinlikleri var. Bu özelliklerini ancak bilmeyenler inkâr edebilir. Fakat içine giren, o derinlikten başını kaldırıp da günümüz ufkuna bakamıyor, kaybolup gidiyor. Oradan aktardıkları hayatın kulaklarına erişmiyor, lahutî bir ses gibi gök kubbede anlaşılamayan bir name şeklinde çınlıyor ve hepsi bundan ibaret kalıyor.

    Dolayısıyla bizim bu kaynakları derinlemesine araştırma konusu yaptığımız zaman neleri gözden kaçıracağımızı, bizzat içinde yaşadığımız gerçekliği ıskalayacağımızı peşinen bilmemiz gerekir.

    Bu aynen uzun atlamak isteyen bir kimsenin hız kazanabilmesi için geri geriye birkaç adım atması gibi olması gereken bir şey. Çünkü amaç geri geri gitmek değil, daha fazla olacak şekilde ileri atlamak. Ama biz bu geri geri gitme işini o kadar çok abartıyoruz ki adam bazen ne için gerilediğini unutuyor ve orada artık oyalanmaya başlıyor. Tarihte yaşıyor. Bazıları da yapacağı şeyi hatırlıyor ve atlama noktasına ulaşabilmek için canhıraş uğraşıyor ve fakat o noktaya gelene kadar bütün enerjisini, gücünü tüketmiş oluyor, atlayamıyor, atlayan da sadece vartanın içine düşmüş oluyor, içinde bulunduğu yeni durumu bile kavrayamıyor.

    Soyut hakikatler somut örnekler olmadan kavranamaz. Bizim verilen bütün örnekler tarım toplumu ile ilgili. Tevrat’ı İncil’i de öyle Kur’an’ı da, hadisleri de, Fıkıh kitapları da. Bugün kölelikle ilgili anlatılanları herhangi bir fıkıh kitabından çıkarın, o kitabın en az üçte bir hacmi azalır.

    Biz sadece bu kaynaklardan beslendiğimiz sürece onlar kendi girdaplarına bizi çekecekler ve çağın problemi inançsızlıkmış, ahlâksızlıkmış, bilmem neymiş siz bunların farkına varamadan bütün gücünüzü Rüyetullah meselesine hasredecek ve başarılı bir sunum yapmanın gururunu yaşayarak tatmin olacaksınız.

    İşte o kadar.

    Bize yeni kaynaklar, hayatın içinden yeni örnekler lâzım.

    Ebu Hanife’nin başarısından bahsediyorsanız, onun hayatın içinde aktif rol alan iyi bir kumaş tüccarı olduğunu da söylemeniz gerekir. Benim Haseki’de üç büyük hocam vardı. İkisinin ilmi üçüncüsünden belirgin bir şekilde çoktu. Ama o üçüncünün hayatta o kadar çok tecrübesi vardı ki, bunun bir sonucu olarak Garibce ondan çoook istifade etti.

    Bu bir.

    İkincisine gelince… Muhammed ümmeti sadece Garibce değil ya onu da Dursun söylesin.

    Saygı ve sevgiyle kalın!

     

    GARİBCE

     

     

    Kaynak

  • İholarda Talebe Yetişilemiyor

    Devlet nezdinde hep üvey evlat gibiydiler. Ama halk bu okulları her zaman sahiplendi. Varlıkları, değerlerine sahip çıkan nesiller adına garanti kabul edildi. Gelgelelim 28 Şubat fırtınasında vebalı muamelesi gördüler. Ortaokul kısmı kapatıldı, liseye dokunmadılar ama binbir engel üreterek topal ördek konumuna getirdiler. Oysa geçen zaman imam hatip liselerine olan talebi azaltmadı. 12 yıllık zorunlu kesintili eğitimle yeniden sisteme katılan imam hatip ortaokulları, 2012–2013 dönemine dair öğrenci alımını sürdürüyor. Daha doğrusu devam ettirmeye çalışıyor! Çünkü Ankara’nın hesapları Türkiye’yi pek kuşat(a)mıyor. Talep yoğunluğuna rağmen devlet arzda geri kalıyor. Hatta kimi iddialara göre, kamuoyunda “Her tarafta imam hatip ortaokulu açılıyor!” algısı oluşturmamak için müstakil veya imam hatip lisesi bünyesinde açılan okul sayısı belirli seviyelerde tutulmaya çalışılıyor. Tabii şikâyetler bununla sınırlı değil…

    Nail Tan, imam hatip ortaokullarının tekrar faaliyete geçeceğini duyunca sevinen babalardan: “Neticede belirli bir potansiyeli var. Artık öyle bir dönemde yaşıyoruz ki güven tesisi çok zor. Durum okullarda daha belirgin. Bu sebeple her anne baba gibi ben de evladımı, başına bir şey gelmeyeceğinden emin ve ötesinde değerlerine vâkıf bir şekilde yetiştirmek istiyorum. İmam hatip bu fırsatı sunuyor.” Gelgelelim Tan’ın heyecanı ara sınıflara öğrenci alınmayacağı açıklanınca yarım kalmış. Çünkü kızı ilköğretim 5’inci sınıfı geçen yıl bitirmiş: “Keşke bir imkân olsaydı. Kaldı ki eskisi gibi ilkokul için 5 sene ayrılsaydı, şansımız vardı.”

    Aslında Nail Tan’ın temennisi birçok ebeveynin zihnindeki “acabalara” işaret ediyor. Evet, aile çocuğunu imam hatip ortaokuluna göndermek istiyor, öğrencinin yaşı da tutuyor ama gidebileceği okul var mı? Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ilk duyurularında imam hatip ortaokuluna kayıt için 17 Ağustos’u son tarih ilan etmişti. Fakat birçok ebeveyn kayıt için müracaat ettiğinde belirsizliklerle karşılaşıyordu. Bazı okullarda anne babalara, “Okulun kontenjanı belli, eğer fazla talep olursa, kura çekeriz.” deniyordu. Aileler de garanti verilmeyen bir yola çıkıp sonrasında zor durumda kalacaklarına kayıt yaptırmadan yüz geri ediyordu. İsmini vermek istemeyen bir babanın yorumu şöyle: “İmam hatibi istedik oğlumuz için. Daha koruyucu bir ortam olarak görüyoruz. Ancak başvuruya gidince talebe göre pozisyon alınacağı söylendi. Biz de geri adım attık. Çünkü imam hatip olmazsa tekrardan ortaokul aramamız gerekecek, o vakte kadar ya diğerleri de dolarsa ne yaparız? Kocaman bir soru işareti.” Neyse ki MEB duruma müdahale edip il millî eğitim müdürlüklerine kayıt işlemlerinin devam ettiğini duyurdu. Başvuran her öğrencinin alınacağını bildirdi. Aslında bakanlık bu kararı almak zorunda kaldı desek daha doğru olur.

    İstanbul, birçok konu gibi imam hatip ortaokulu açısından da yoğunluğun en fazla yaşandığı şehir. İlk planlamalara göre 22 bin 709 kontenjan ayrılmış. Ramazan Bayramı öncesine kadarki başvuru 15 bin 661. Eylül başına kadar sayı 18 bini aşmış. Yetkililer birçok ailenin ya tatilde ya da memleketinde bulunduğuna dikkat çekiyor ve talebin hesaplanan kontenjanın fazlasıyla üzerine çıkacağını öngörüyor. Öyle ki 30 bine dayanma riski (!) bile var. Evet, risk… Çünkü sayı buraya ulaşırsa derslik ve okul problemi had safhaya çıkacak. Tabii bunun işaretleri şimdiden alınıyor. Mesela Fatih için 2 okulda 250 öğrenci düşünülmüş. Ancak başvuru 501. Yine Güngören’de kontenjan 400, müracaat 600.

    Bir de kimi çevrelerce ortaya atılan asılsız dedikleri iddialardan şikâyetçi yetkililer. En çok dillendirileni, bütün imam hatip ortaokullarının ilköğretimlerden dönüştürüldüğü yönündeki. Sayılarla cevaplama yoluna gidiyor, İstanbul Millî Eğitim. İl genelinde açılan imam hatip ortaokulu sayısı 85 ve bunun en az yüzde 30’u imam hatip liseleri kapsamında faaliyete geçiyor. Tabii gözden kaçan veya görülmek istenmeyen bir nokta da şu ki, 2012- 2013 için imam hatip ortaokulu unvanlı eğitim kurumlarında sadece 5’inci sınıf öğrencileri öğrenim görecek. Üst sınıfların yer almaması derslik problemini önümüzdeki yıllara öteliyor. Yine sistemin 3 yıl sonra rayına gireceği düşünülüyor.

    Beklenti büyük

    ÖNDER İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği Genel Müdürü Sabri Otağ, süreci yakından takip eden bir isim. Ellerindeki verilere göre ağustos sonu itibarıyla Türkiye geneli başvuru sayısı 66 bin 500’e yaklaşıyor. İşlemler bittiğinde bunun 100 bine ulaşacağını tahmin ediyor. Lakin bu, beklentinin altında bir sayı. “28 Şubat öncesi imam hatip liseleri orta bölümünde yaklaşık 400 bin öğrenci okuyordu. Bu bütün imam hatip lisesi öğrencilerinin 3’te 2’siydi. Şimdi bu rakamların çok uzağındayız. Tabii bunda bazı planlama eksiklerinin payı büyük.”

    Otağ’a göre söz konusu aksaklıkların başında başvuruların bu yıl için, e-kayıt sistemine katılmaması var. Müracaatları günbegün takip ve buna göre altyapı çalışmalarını yürütme imkânı verecek sistem oluşturulmayınca problem daha ilk adımda kendini hissettiriyor.

    İkincisi ilçe millî eğitim müdürlüklerinin iradesiyle oluşturulan imam hatip ortaokullarından çoğunun merkezden uzak ve teknik yönden sıkıntılı binalarda oluşturulması. “Özellikle kız öğrenciler için vazgeçme sebebi olabiliyor bu durum. Kasıt aramıyorum ama bu tercih hatası talebi yüzde 20 oranında olumsuz etkiledi bana göre.” diyor, ÖNDER Genel Müdürü.

    Ahmet Bey tam da tarif edilen ebeveynlerden. Kızı bu yıl, oğlu da gelecek yıl imam hatip ortaokuluna gidecek yaşta. Çok da arzu ediyor, çocuklarının bu eğitim kurumlarına gitmesini ama evine uzak yerdeki bir okula göndermeye de gönlü el vermiyor: “Keşke daha hassas davransalardı. Tamam, benim maddî durumum var. Servis tutar daha uzak yerdeki daha düzgün bir okula gönderebilirim. Ya durumu olmayanlar, onlar ne yapsın? Yazık değil mi insanlara? Kolaylaştırmak varken niye zorlaştırılıyor? Daha merkezî bir yer de istenilse seçilebilirdi. İnşallah okullar açılana kadar ya da gelecek seneler için daha derli toplu bir plan hazırlanır.”

    Duyuru konusunda da yeterince titiz davranılmadığını düşünüyor, Otağ. Her ne kadar kimi çevreler, bazı medya organlarını da işe katarak, Türkiye genelinde bir imam hatip seferberliği başlatıldığını, kötü bir sunumla ve gelecek için karanlık bir tablo gibi verse de…

    Bir de müfredat var, tabii. Bakanlığın ifadesi hazırlıkların devam ettiği yönünde. Ama hangi minvalde? Sabri Otağ, millet nazarındaki hüsn-i kabulün zedelenmemesi gerektiği görüşünde, “1950’lerde şuurlu bir öğrenci birikimi vardı. Mezuniyetleri itibarıyla da bayağı donanımlıydı. Aynı durum bugün de sağlanmalı. Yine devrin şartları göz önüne alınarak gelişmelere uygun öğrenim tasarlanmalı. Millî ve manevî değerler verilirken dünyayı okuyabilen çocuklar yetişmeli. Müfredat bunu sağlayacak kapasitede olmalı.”

    Genel Müdür’ün talepleri işin bir tarafı. Ama asıl ehemmiyetli nokta muhakkak ki öğretmen. Millî eğitim camiasında din öğretimiyle ilgilenenlerin en büyük beklentisi eylüldeki 40 binlik atama. Sistemin sağlıklı yürütülebilmesi ve gelecek için sağlam bir zemin oluşturulması için 10 binlik pay beklentisi var. Meslek ve din kültürüne dönük bu talep karşılanır mı bilinmez ama beklenti büyük. Bunun yanında son 2 yılını İstanbul’un önemli imam hatip liselerinden birinde geçiren öğretmen B. Bey daha hassas bir konuya değiniyor, “İmam hatip ortaokullarında görevlendirilecek öğretmen ve idarecilerin tamamı hizmet içi eğitimden geçirilmeli.” “Çünkü…” diyor, “Anlaşılan imam hatip lise öğretmenleri ortaokula kaydırılacak. Ama yaş aralığı ve davranış farklılığı söz konusu. 15 ila 18 aralığından 11 ila 14’e düşecek sınıflar. Öğretmenin sözlerinden, davranışlarından daha kolay etkilenecek bir kitle. Yanlışlıklar büyük problemlere yol açar. Çocuk ezilir, duygularını bastırır, imam hatip zihninde kötü bir yere oturur, ötesinde nefret eder. Günümüzde vaktiyle aldıkları baskıcı din eğitimi sebebiyle bu durumun çok ötesinde olumsuzluklar yaşayanları düşünün.”

    Nihayet bütün sıkıntılara ilişkin Millî Eğitim Bakanlığı’nın vereceği cevaplar da vardır muhakkak. Ancak gönderdiğimiz soruların karşılığını dergi yayına hazırlanana kadar alamadığımız için burada yer veremiyoruz. Kim bilir, belki de tablo görüldüğü oranda sıkıntılı değildir!

    Aksiyon

  • Köy imamı yetiştirir gibi ilahiyatçı yetiştirmek istiyorlar

    BAŞÖRTÜLÜ VEKİL

    Başörtülü adayı kim gösterirse ona oy verecektim
    “Başörtülü milletvekili talep ettiğimiz zaman geçen seçimlerde biz “Başörtülü aday yoksa oy da yok” diye bütün partilere yönelik bir çağrı yaptık. Aslında Ak Parti’nin böyle bir çağrıyı fırsat kabul etmesi gerekirdi. Ama fırsat kabul etmek yerine bunu bir düşmanlık gibi algıladılar ve Başbakan çok yakışıksız bulduğunu belirten bir açıklama yaptı bizim kampanyamız hakkında. Ben de o söz üzerine “Evet, görüyorsunuz biz Başbakan’a rağmen başörtülüyüz” dedim. Gerçekten de seçimlerde kim başörtülü aday gösterirse ona oy verecektim.”

    DİNDAR NESİL TARTIŞMASI

    “Yönetimi dindar olan bir Türkiye arzu etmiyorum”
    “Mesela Başbakan “Dindar nesil yetiştireceğiz” dedi. Bu bence bir Başbakan’a yakışacak bir söz değil. Yani kimin dindarını yetiştireceksiniz, hangi kesimin dindarını yetiştireceksiniz? Türkiye’de devletin dinlere olumlu anlamda eşit mesafede durması lazım. Yani geçmiş dönemde bütün dini anlayışları, dini grupları inkâr eden bir tutum vardı laiklik adına, bu doğru değildi. Ama bugün bazılarını görüp yine bazılarını görmeyen, bazılarının taleplerini görmeyen bir tutum var, bu da yanlış bir şey. Dolayısıyla ben yönetimi dindar olan bir Türkiye arzu etmiyorum. Ben bütün dindarların kendisini güvencede hissettiği, kendisine saygı duyulduğunu düşündüğü bir Türkiye istiyorum.”

    KADIN ERKEK EŞİT Mİ ?

    Kişisel ve biyolojik eşitlikten değil hukuktan bahsediyoruz
    “Eşit olmalı diye düşünüyorum. Eşitlik derken biyolojik eşitlikten bahsetmediğimizi artık herkesin bilmesi lazım, çünkü öyle anlaşılıyor. Kişisel ve biyolojik eşitlikten bahsetmiyoruz ama vatandaş olarak hukuk önünde eşit olmak, eşit olacak hale gelmekten bahsediyoruz. Yani ben güçlü kadınlardan insanların niye korktuğunu gerçekten anlayamıyorum. Erkek çocuklarımızı güçlü, kendisine yeten, ailesini idare eden bireyler olarak yetişmeleri için herkese ittifak var.”
    Türkiye’de iyi yetişmemiş erkek sorunu olduğunu düşünüyorum

    “Anne olmak çocuklarınıza karşı size bir hiyerarşi getiriyorsa da evinizde o anneliğe atfedilen saygınlığa, kutsallığa ne kadar sahip kadınlar, bu muameleyi ne kadar görebiliyorlar eşlerinden? Türkiye’deki şiddet ortamına baktığınızda böyle bir şeyin olmadığını görüyorsunuz ve ben artık Türkiye’de bir kadın sorunu değil, Türkiye’de bir erkek sorunu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de gerçekten iyi yetişmemiş, terbiye edilmemiş, kötü alışkanlıkları olan, ortalıkta “erkeğim” diye gezen ama ailesine bakma sorumluluğu olmayan, borçlanan, kumar oynayan, her gün içen, bir sürü kötü alışkanlığı olan erkek tipleri o kadar yaygın ki. Kadınlar hem bu kocalarla uğraşıyorlar hem çocuklarını yetiştirmeye çalışıyorlar, hem aile birliğini sağlamaya çalışıyorlar. Ama mesela öyle hikâyeler biliyoruz ki sırf çocukları babalarını öldürmesin diye kocasını öldüren kadınlar var.”

    İLAHİYAT CAMİASI…

    Köy imamı yetiştirir gibi ilahiyatçı yetiştirmek istiyorlar
    “İlahiyat camiası geçmiş dönemde çok daha çoğulcu düşüncelere, yeni düşüncelere, yeni tartışmalara açık bir camiaydı. Şimdi geleneksel ve dar bir dini bakış açısını ilahiyatlara hâkim kılma eğilimi var. Siyasal tercihle örtüşen bir ideolojik tercih diyelim. Yani şöyle bir şey vardır Türkiye’de “Müslüman dediğin adam, insan dindar, etliye sütlüye karışmayan, beş vakit namazını kılsın, bir grubun içinde bulunsun, onlarla beraber yatsın, kalksın, konuşsun, böyle zararsız yani düşünceyle ilişkisi yok. Biz nerede yaşıyoruz, hangi ortamdayız, ne oluyor, ne bitiyor?” Dünyaya karşı sorumluluğu olan bir Müslüman birey imajı yok kafalarında birçok ilahiyatçının. Köy imamı yetiştirir gibi ilahiyatçı yetiştirmek istiyorlar.”

    CEMAATLER…

    İnsanları daha iyi yönetmek için dini bilgiyi tekelinde tutuyorlar
    “Cemaatler sosyolojik bir olgu, inkâr edilemez bir şey, insanlar bunlara ihtiyaç duyuyor, yardımlaşma gibi birçok olumlu sosyolojik şeyi barındırıyorlar. Bu anlamda bir şey demiyorum. Fakat cemaatler insanları daha kolay yönetebilmek için dini bilgi tekelini ellerinde tutuyorlar. Yani her cemaatte, her dini konu, bir bilen tarafından ya da bir bilen grubu tarafından cevaplandırılıyor ve insanlar kendilerini o görüşe uymak mecburiyetinde hissediyorlar. Böyle bir yapı var. O yüzden her cemaatin kendi hocası vardır, kendi büyüğü vardır, yani başka bir cemaatten görüş alınmaz. Dolayısıyla bu dini bilginin buralarda insanları o cemaate bağlamak ve o cemaat tarafından yönetilir hale getirilmek için kullanılmasını yanlış buluyorum.”

    CEMAATLER…

    Bir cemaate üye değilim
    “Cemaatler arasında kavgayı duymadım ama rekabet var. Bu cemaatlerin hemen hemen hepsinin bir sempatizan kitleleri var, genellikle esnaf, parası olan insanlar. Gerçi parası olmayan insanlardan da oluşan bir kitleleri var. Bu insanların hepsinden ya öğrenci bursu alıyorlar, ya kadınlar mantı yapıp satıyorlar; onun parasını alıyorlar, ya birilerinin evine gidip hizmet üretiyorlar, yani sürekli o cemaati besleyecek bir şey üretiyor bu kitle”.
    “Ben bir cemaate üye değilim. Tabi ki bu bir eksiklik değil. Cemaat hiyerarşisi içine girmek kolay bir şey değildir.”

    Türkiye’de Gülen cemaati daha güçlü gibi gözüküyor
    “Sanki Allah-u Teâlâ dile gelmiş, konuşuyormuş gibi davranan bir sürü ilahiyatçı var ve buradan büyük bir nüfuz devşiriyorlar, büyük hoca efendiler oluyorlar vesaire. Dolayısıyla sadece ilahiyatçı değil, birçok cemaat liderinin de böyle davrandığını görüyoruz. Özel bir çalışmam yok bilmiyorum ama Gülen cemaati daha güçlü gibi gözüküyor. Dini varlığının, etkisinin ve nüfuzunun daha güçlü olduğunu düşünüyorum.”

    4+4+4 SİSTEMİ

    Kapalı kapılar ardında pişirilen şeylerden hoşlanmıyorum
    “Şunu eleştiriyorum; bu sistem nasıl oluşturuldu, kimlerin katkısı var, hangi eğitim teorileri baz alındı, çocuklarımız ne ile karşılaşacak? Bunların hiçbirisini ne ben veli olarak biliyorum, ne eski bir öğretmen olarak biliyorum, hiçbir şey olarak bilmiyorum. Ben bu kapalı kapılar ardında pişirilen şeylerden hoşlanmıyorum, bir vatandaş olarak hoşlanmıyorum. Çok iyi bir sistem de olabilir ama ben bilmiyorum. Yani kim, hangi teoriler, hangi eğitimcilerin teorilerine göre bunlar belirlendi? Bunların hiçbirini bilmiyoruz, bu konuda bir açıklama yok. Dolayısıyla öyle bir kapalılık olduğu için rahatsızım.”

     

  • Fransada İlahiyat Fakültesi Açılıyor

    Fransa’da en azından lise diploması (BAC) olan ve 25 yaşının üstündeki kişilere hizmet verecek olan ve yıllardır gerçekleşmeyi bekleyen proje, Strasbourg Belediyesi’nin izni, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) onayı ve desteğiyle hayata geçirildi.

    Eylül ayında eğitime başlanacak yeni projeyle, Strasbourg Belediyesi’nin Haute-Pierre mahallesinde tahsis ettiği eski Postane binasında bu yıl 30 kadar imam adayı ilahiyat eğitimi alacak. Fransa’da görev yapacak imamların eğitimi Strasbourg’da verilse de, eğitim dili Türkçe olacak ve diplomaları İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi verecek.

    Projenin uzun vadeli hedefi ise, diplomaların Fransız kurumlarınca verilmesi ve İmam-Hatip Liseleri benzeri özel yapıda okullar açılabilmesi.

    Halen Fransa’da DİTİB’e bağlı 236 imam görev yapıyor. Avrupa genelinde bu sayı 2 bine ulaşıyor.

    LE MONDE: ERDOĞAN DİASPORAYI BİRLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYOR

    “Kürsü”nün faaliyete geçmesini değerlendiren Le Monde gazetesi, “Erdoğan bu şekilde Avrupa’daki Türk diasporasını biraraya getirmeye çalışıyor” dedi.

    Le Monde’a konuşan Strasbourg’daki Türk akademisyen Samim Akgönül, “AKP 2004’ten bu yana, buralara oldukça yüksek miktarda para aktardı. Eskiden bir pazar mantığı vardı. Bütün topluluk ya da dini grupların kendi camisi oluyordu. Bugün daha çok güçlerin birleştirilmesi fikri üzerinde çalışılıyor” dedi.

    Hürriyet

  • Hiç Muska Yazdınız Ya Da Yazdırdınız mı?

     

    “-Şifa Allah’tan değil mi?”
    “-Evet!”
    “-Kur’an şifa değil mi?”
    “-Evet!”
    “-İyi de neden o zaman yazmıyorsun bana bir muska! Yok babam, bunlar hoca değil!”

    Bizim İmam-Hatip nesli bu türden muhabbetlere çok muhatap olmuştur. Şifanın Allah’tan olduğuna inanır, Kur’an’ın da şifa olduğunu bilir. Ama bir kimsenin derdine derman olmak için oturup da bir muska yazmasını bilmez. Yahut en azından okuyup, üfürmesini, arada bir tükürmesini… Bunları bize öğretmediler. Millet de hoca diye bunları bizden bulamayınca şifalarını başka adreslerde aramaya başladılar. Bir sürü medyum, cinci hoca, Ali Kalkancı bu boşluğu servete dönüştürdü. Hatta bizim komşu rahmetli okuma yazma bilmez Battal Emmi bile buradan bir ekmek çıkarmak için epey uğraşmıştı.
    Bunların faydası var mı?

    Rahmetli Garib Ali anlatırdı: Vaktiyle yaylada otururken bizim avrat her köye gidişimizde, “-Herif Abdurahman Usta’ya bir muska yazdır” der dururdu. Gene birinde böyle sıkı sıkıya tembih etmişti. Biz de köyden yaylaya dönmek üzere yarı yola varmıştık ki aklıma düştü. Gene muskayı yazdırmamıştım. Tâ Yayla Damı’nın orda. Yanımda da bizim yeğen Sarı Bıyık vardı. Dedim ona:
    “-Ula yeğen! Görüyor musun, bak gene muska yazdırmayı unuttuk. Şimdi elimiz boş böyle varırsak avrat gene bizim başımızın etini yer. Geri dönüp yazdırsak yol bir hayli uzadı, vakit geç oldu. İyisi mi gel bunu biz kendimiz yazalım!
    Neyse cebimden defter- kalem çıkardım.”
    Garib Ali kendi akranları içinde ender okur yazarlardandı. Onun yazısını ancak kendisi ve bir de benim gibi aileden olup yazısını yakinen bilenler okuyabilirdi. Harflerinin bacakları uzun uzun olurdu.

    “Ondan sonra başladım muskaları yazmaya. Hani bildiğimiz falan yok, kargacık burgacık bir şeyler çiziktiriyordum. Neyse üç tane muska yazdım. Alayçığa (basit yayla evi) varınca Avrat dedi:
    “-Herif muskayı yazdırdın mı? Bu kez de unutmadın inşallah!” Dedim:
    “-Yok! Yok! Yazdırdım. Aha işte. Şunu yedi kat muşambaya sarıp boynuna asacaksın. Şunun ıslatıp suyunu içeceksin, şunu da bir ulu ağaç dibine gömeceksin…” “İyi, sağ ol, ellerine sağlık!” dedi ve bizim avrat bu dediklerimi itina ile bir bir yaptı ve iyi oldu. Hiç bitmeyen şikâyetleri kesildi.
    Aradan yıllar geçti. Bir gece muhabbet esnasında laf lafı açtı ve ben “Avrat! dedim, hani vaktiyle yaylada sen Abdurahman Usta’dan muska yazdırmamı istemiştin ve ben de muskaları sana getirmiştim ve sen onlardan birini boynuna takmış, diğerlerini şöyle şöyle yapmıştın ya…!”
    “-Eee!”
    “-Eeesi o ki aslında o muskaları Sarı Bıyık ile ben kendim yazmıştım. Abdurahman Usta’ya yazdırmayı unutmuştum, yolda da aklımıza düşmüştü. Senin korkundan Yayla Damı’nda oturup biz kendimiz yazmıştık…”
    “Bizim avrat” diyor Garib Ali “yıllar sonra bunun üzerine gene aynı hastalığa yakalandı ve şikâyetlere başladı.”

    Olur mu? Olur!
    Ömer Rıza Doğrul der ki: “İman öyle bir güçtür ki inanılan kimsenin elinde nice mucizeler, nice kerametler yaratır”. El-hak doğrudur.

    Bugün hastalıkların birçoğunun psikolojik olduğu artık herkesçe müsellem. Tıp da zaten bir bilim olmaktan öteye bir “iyileştirme sanatı” imiş. Hal böyle olunca bir hastayı iyileştirmenin birçok farklı yolu olabiliyor.

    Derler ki sıtma muskası için “Sıtma! Bu iti tutma!” diye yazılırmış. Ben şükür ne sıtmaya tutuldum ne de sıtma muskası yazdırdım. Öğrenmiş olmama (!) rağmen şimdiye kadar da kimseye yazmadım.

    Ama bütün bu ve benzeri örnekler muska yazmanın, okuyup üfürmenin ve tü tü tü diye tükürür gibi etmenin galiba insanların şifa bulmasında yeri var.
    Anadolu’da yeğnilik okuma çok yaygındır ve hemen herkes birbirine okur, üfürür. Okumalar esnasında esnemeler başlar. Bu nazara yorulur.

    Biz İmam Hatip nesli bu işi öğrenemedik. Çok bilimselci olduk. Bilimsel verilere uymayan pek çok şeyi hatta nasları bile tevile kalkıştık. Bilimsel verilerin esasen yanlışlanabilir şeyler olduğunu hesaba katmadık.

    Bugün bu boşluğu kimler dolduruyor. Malum. Bunlardan kimi bilimsel çatılar altında yürütüyorlar mesleklerini, çok iyi de para kazanıyorlar. Kimileri ise istismar ediyor insanların zaaflarını. Kimse de hesap sormuyor.

    Şu uzun gecenin gecesi olsam
    Sılada bir evin bacası olsam
    Dediler ki nazlı yarin pek hasta
    Başında okuyan hocası olsam

    Belli ki insanların manevi desteğe ihtiyacı var.
    Sevmeye ve sevilmeye muhtaçlar: İşte size bir siteden bir muhabbet muskası:
    41 Adet Fülfüle Birer defa cin suresini 10. Ayetin Sonuna kadar oku birebir ateşe at yakarken falan bin falanda benim aşkımdan böyle yansın de sahihtir eğer inanmazsan bir hayvanın niyetine oku göresin ki yanından ayrılmaz. Daha detaylı bilgi için bizimle iletişime geçiniz. (Yazı aynen kopya edildi)
    Bu son cümlenin tercümesi şöyledir: Bu gibi işler parasız olmaz. Tahsili de bize aittir.
    Garibce ne etsin, ne desin şimdi?!
    Allah cümlemize şifa versin!
    İnsanın ölürken başını dizine koyacağı bir sevdiğinin olması, alnındaki boncuk boncuk terleri şefkat ve merhametle silen bir elin serinliğini yüreğinde hissetmesi, iman ettiği bir dine mensup saygıdeğer bir hocanın başında okuyor olmasının verdiği güveni duyması herhalde güzel bir şey olmalı!
    Garibce doğrusu böyle bir ölümü çok arzu eder!
    Ama ya nasib!
    Dua ile!

    GARİBCE

     

    Kaynak

  • İlim adamı asosyal olmalı mı?

    Hele doktora vb. dönemlerde sosyal olursa ne olur? El-Cevap: Yumurtalar cılk olur.
    Neden? Çünkü yumurtaların heba olmadan her birinden sağlıklı bir civciv çıkabilmesi için üzerine yatan gurkun (anaç tavuk) onları hep aynı düzeyde sıcak tutması gerekir. Öyle ikide bir gezeyim geleyim de, keyfime göre gezip tozayım da, mahallenin horozlarına şöyle bir görüneyim de cücükleri gene çıkarayım diyorsa, boşuna heveslenmesin… yumurtalar çoktan cılk olmuştur bile. Bunca emek, bunca çaba.. hep boşa gitmiştir demektir. Zavallı sahibesi, kümesin yeni cücüklerle şenlenmesi umuduyla mıhla (omlet) yapıp yemeye yahut bakkala verip sabun almaya kıyamadığı o güzelim yumurtalar için yanmasın da ne yapsın?

    Salih Tuğ hoca bizim doktoraya başladığımız zaman, “Mevcut halin korunmasını sıkı sıkıya tembih ederdi: Yani bekârsan bekâr kalacaksın, evliysen çocuk yapmayacaksın, bir çocuk varsa ikincisi olmayacak.” Hocanın ilkesi böyle idi.

    Ben ise aksine özellikle erkek öğrencilere eğer çalışmayan bir kız bulmuşlarsa hemen evlenmelerini, böyle yaparlarsa başarılarının katlanacağını söyledim hep. Hâlâ da aynı kanaatteyim. Bu Garibce için bittecrübe sabitti. Doktorasını yazdığı sıralarda dört tane çocuğu vardı. Sobalı bir evde hepsi aynı odada bu işi götürüyordu. Ama evin ve çocukların bütün ümurunu üstlenmiş bir eşe sırtını dayıyor olmanın bilincini taşıyordu.

    “Evlenin, başarınız katlansın!” şeklindeki bu tavsiyemi kızlar için yapmam biraz zor. Çünkü kızlar evlendiği zaman, eşi feminist bile olsa bir anda evin tüm yükünü kızcağızın üzerine yıkıveriyor. Ya da yük kızın üzerinde kalıyor. Nasıl oluyor, oluyor, ama genelde sonuç böyle oluyor. İstisnalar belki olabilir. Günümüzde kadın hem en iyi ev kadını hem en iyi iş kadını olmak zorunda: En iyi ev kadını olmayı geleneksel yetişme tarzı ve beklentiler buyuruyor. En iyi iş kadını olmayı da modernite emrediyor. Garibce’ye Allah kadınlarımıza acısın demek kalıyor.

    Benim gözlemim o ki, en başarılı kızlarımız evlendikten sonra aynı başarıyı sürdüremiyor. Ne kadar istese de eski gayreti kalmıyor, gücü dağılıyor. Hele bir de anne olduktan sonra…

    Bekir Topal Hocam da “İlim adamı asosyal olmalıdır” derdi.
    Garibce, bakıyor ediyor, ölçüyor biçiyor kendisini asosyallik açısından oldukça iyi bir yerde görüyor.

    Fakat insanî ve dinî sorumluluk açısından da baktığı zaman kendi durumunu beğenmiyor. Özellikle dinî açıdan insanlara yön vermek durumunda olan insanlarımızın sosyal olmaları gerekiyor. Düğününde, cenazesinde, sünnet merasiminde, asker yollamada… ve hatta ziyafetlerde kendi yanında göremediği bir insanı, dinî açıdan kendisine yakın/ rehber göremiyor. İnsanların hayatlarına yön verenler daha çok sözü edilen özellikte olan, acılı ve tatlı zamanlarda insanların yanında bulunan onlarla hem acılarını hem de mutluluklarını paylaşanlar oluyor.
    Sizce de öyle değil mi?

    Memlekete vardığım zaman insanlar bana hoca olarak hak ettiğimden fazla saygı gösteriyorlar. Fakat bakıyorum ben hâlâ fakültede öğrenci iken sürdürdüğüm irşad faaliyetleri sonucu kazanmış olduğum kredileri kullanıyorum. İnsanlar, hâlâ şubat tatillerinde okulda ve köy odalarında yaptığımız okuma ve benzeri irşad faaliyetlerini anlatıyorlar. Onlar açısından ben o anlatılanlar üzerine fazla bir şey koyabilmiş değilim. Çünkü verdiğimiz derslerin, yazdığımız kitapların, yaptığımız çevirilerin pek çoğu onlara hitap etmiyor.
    Garibce’nin doğması ve sanal âlemde yayına başlaması biraz da böylesi bir sorumluluğa cevap mahiyeti taşıyor.

    Ulema ile halk arasında köprüler oluşturmada ara elamanlara daha da çok iş, görev ve sorumluluk düşüyor.
    Sevgi ve saygı ile!

    GARİBCE

     

    Kaynak

  • Azrail (as) canları nasıl alır?

    Çoğu insan Azrail’i (as) hep korkunç biri olarak tahayyül eder. Azrail’in dünyanın dört bir yanında aynı anda ölen insanların hepsine nasıl yetiştiği merak edilir. Azrail’le ilgili aklımıza takılanlara gelin birlikte cevap bulalım.

    Hayatımızdaki en büyük gerçekliktir ölüm. Nedense hep de en olmadık vakitlerde bulur insanı. Yapılacak daha yığınla iş varken, gerçekleştirilmeyi bekleyen bir dolu plan, ajandamızda yer alırken ansızın geliverir. Bazen masa başında bazen bir randevuya yetişmeye çalışırken, bazen mutlu bir olaydan dönerken, bazen de seccade başında belirir. Velhasıl nerede ve ne zaman geleceğini bilemediğimiz ölüm hakikatini, ölüm meleğini karşımızda gördüğümüz an anlarız. O vakit, her şeyin sonunun geldiğini, bu dünyaya ait hayat çizgimizin bitip, farklı bir âlemde yaşamaya devam edeceğimizi hakka’l-yakin görürüz. Zira biri vefat ettiğinde “Allah rahmet etsin.” deyip de kendimize yakıştıramadığımız ölüm, Azrail’in (as) eliyle bize de gelmiştir artık.

    Nedendir bilinmez ama çoğu insan, Azrail’i (as) hep korkunç bir varlık olarak tahayyül eder. Ölümle ilgili çizilen karikatür ve resimlerde o, elinde bir orakla resmedilir. Giydiği cübbesinin altında karanlık bir gölgedir sanki. Bazen insanların peşinden koşturulur, bazen ölmek istemeyenlerle güreş tutturulur. Oysa bu tür çizim ve tasvirler ne bizim geleneklerimizle ne de dinî anlayışımızla bağdaşıyor. Hatta daha ötesinde bu düşünceler eğer cahillikten kaynaklanmıyorsa insanı küfre kadar götürebiliyor. Zira Azrail meleği, Cenâb-ı Hakk’ın görevli bir kuludur. Her ne kadar ruhları kabzeden olarak o gözükse bile, hakikatte bütün canları alan, Yaradan’ın bizzat kendisidir. Melek aslında sadece bir vasıtadan ibarettir. Dolayısıyla eceli gelen bir insanın Azrail (as) ile boğuşması veya ondan kaçıp saklanması gibi bir şey asla söz konusu olamaz. Böyle bir düşünce –hâşâ- Rabb’imizin, her şeye yeten kudretinde bir eksiklik kabul etmek anlamına gelir ki bu, imanımızı derinden sarsacak bir tasavvurdur. Ecel geldiği zaman ne bir an önceye alınır ne bir an sonraya bırakılır. İnsan nerede ve ne halde olursa olsun, Yaratıcı’nın emriyle Azrail (as) o insanın karşısında hemen temessül eder ve ruhunu kabzeder.

    Malumunuz herkes, uzun bir hastalık sonrası ecelini bekler bir haldeyken vefat etmez. Birçok insanın ölümü aniden gerçekleşir. Bir kazada, uykuda veya nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla ruhunu teslim edebilir kişi. Bu durumlarda da Azrail (as), o insanların canlarını almak için görev yapar. Kişi ansızın ölse bile, bu durum, hayatta olan bizlere sebepler sunar sadece. Zaman kavramının izafiliğini de düşündüğümüzde, Cenâb-ı Hak dilerse, ufacık bir zaman dilimini bile genişletebilir. Aniden öldüğünü gördüğümüz insan kim bilir neler hissetmiştir? Belki de saatlerce Azrail’in (as) gelip ruhunu kabzetmesini beklemiştir. Bugüne kadar vefat edip de geri gelen olmadığı için bizler hakiki manada ölenlerin halini, onların ölürken neler hissettiklerini bilemiyoruz. Anlatılan rüyalar, -adı üzerinde- rüyadan öteye geçemiyor.

    Öte yandan bir kazada ölüp –daha doğrusu hayatî fonksiyonlarını kaybedip- geri gelenlerin anlattığı birtakım hadiseler var ki, bugüne kadar öğrendiğimiz dinî bilgilerle çelişiyor. Bu kişilerin anlattıkları genelde, bir ışık gördükleri, harika melodiler işittikleri ve kendilerini son derece huzurlu hissettikleri şeklinde. Ne Azrail’den (as) ne de ruhlarının bedenlerinden çekilip çıkarılmasından söz ediyorlar. Burada unutmamamız gereken nokta ise bu kişilerin aslında ölmedikleri gerçeği. Yani bu insanlar, bedensel olarak vefat etmiş görünseler bile hakikî manada ölümü yaşamıyorlar. Çünkü bizim bildiğimiz manada ölmüş olsalardı o zaman tekrar dünyaya dönme gibi bir ihtimalleri asla olmayacaktı. Zira Kur’an-ı Kerim’de açıkça, ölen bir insan için bir daha dünyaya dönüşün olamayacağı ifade ediliyor.

    Azrail (as) tek başına mıdır?

    Ölüm konusunda zihinlerimizi kurcalayan bir diğer husus, Azrail’in (as) dünyanın dört bir yanında aynı anda vefat eden insanların hepsinin canını kabzetmeye nasıl yetiştiği. Aslında bu soru, meseleye maddî dünyamızı esas alarak yaklaştığımız için ortaya çıkıyor. Onsekizbin âlemin olduğundan bahsediliyor ki bunlardan sadece bir tanesi bizim yaşadığımız madde âlemi. Diğer sayısız âlemin –günümüz bilim adamlarının tabiriyle sonsuz paralel evrenlerin- ne olduğu ve kurallarının neler olduğu hakkında bir bilgimiz yok. Yalnız bize bildirildiği kadarıyla melekler ve cinler âlemi hakkında sınırlı bilgiye sahibiz. Buna göre melekler çok hızlı hareket eden varlıklar. Maddî âlemimizde bile ışık gibi çok hızlı hareket eden (saniyede 300 bin km) varlıklar varken, nurdan yaratılmış varlıklar olan meleklerin hızı, aklımızın alamayacağı sınırlara ulaşabilir. Dolayısıyla Azrail (as) belki çok küçük bir zaman dilimi içerisinde eceli gelen bütün insanlara yetişebiliyor.

    Ayrıca melekler âleminin bir özelliği de meleklerin aynı anda birden fazla yerde bulunabilmeleri. Bunu biz şu anki maddî dünyamızda asla idrak edemeyiz. Ancak şöyle bir örnek verebiliriz: İçi aynalarla dolu bir odaya giren insan, adeta o ortamda ne kadar ayna varsa hepsinden temessül eder ve sureten de olsa bir anda birden fazla yerde bulunabilir. Elini-kolunu oynattığı zaman bütün aynalara o hareketler yansır. İşte nur âlemi de böyle bir yapıya sahip. Dolayısıyla Azrail (as), sahip olduğu özellikler bakımından aynı anda eceli gelen bütün insanların başında bulunup onların ruhlarını kabzedebilir.

    İslâm âlimlerinin bu konuda yaptığı bir diğer açıklamaya göre Azrail’in (as), meleklerden yardımcıları var. Kimi insanın ruhunu bizzat kendisi alırken, kiminin ruhunu ise yardımcıları kabzediyor. Tabii ki her şeyin en doğrusunu yalnız Allah bilir.

    Hüseyin Gültekin 

    Yenibahar